Batı Afrika ve Sahel’deki ülkeler, son 18 ayda birbiri ardına askeri darbelere ve darbe girişimlerine tanık oldu.
2020’de Mali’de yeni bir Batı Afrika darbe dalgası başladı. Askeri cunta, 18 Ağustos 2020’de Devlet Başkanı İbrahim Boubacar Keita’yı devirdikten sonra Ulusal Geçiş Konseyi’ni kurdu.
Nisan 2021’de ise, askerlere moral amaçlı cephe hattına giden Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby Itno isyancılarla girdiği çatışmalarda öldü. Cumhurbaşkanı’nın ölümünün ardından ülkeyi yönetmek için kurulan Askeri Geçiş Konseyi’nin başına, oğlu General Mahamat İdris Deby Itno geldi.
Batı Afrika ülkesi Gine’de, Eylül 2021’de ordu yönetime el koydu.
Geçen Ocak ayı sonunda isyancı askerler Burkina Faso’da yönetimi ele geçirdi.
Tam bir hafta sonra, silahlı kişiler de Gine-Bissau Devlet Başkanı’nı saatlerce süren saldırısıyla devirmeye çalıştı ancak başarısız oldu.
Bu durumda bölgede demokrasiye dönüş boş bir vaat olmaya devam ediyor.
Verisk Maplecroft Afrika analisti Eric Humphrey-Smith, “Her başarılı darbe, diğerinin uygulanmasına ilham veriyor. Batı Afrika’daki ülke liderlerinin durumu endişeyle izlediğine şüphe yok” dedi.
Konrad Adenauer Vakfı’nda Bölgesel Program Sahel Başkanı Ulf Laessing konuya ilişkin şu yorumları yaptı;
“Yakında bölgede daha demokratik domino taşları düşecek. Daha fazla darbe riski var. Demokratik olarak seçilmiş hükümetlerin halkın beklentilerini karşılamıyor. Memnuniyetsizlik ne kadar büyükse, genellikle nüfusun geniş kesimlerinin desteğiyle iktidarın ele geçirilmesi riski de o kadar artıyor.”
Bölge, güvenlik durumundaki sürekli bozulmadan yıllardır acı çekiyor. Bazıları DEAŞ veya El Kaide’ye bağlılık sözü veren birçok milis, düzenli olarak saldırılar düzenliyor. Hükümetlerin Sahel üzerinde çok az kontrolü var.
Bölgedeki devlet başkanları eylemsizlikle suçlanırken, ordular arasında kırgınlık hakim ve askerler terörle mücadele sırasında kendilerini bitkin hissediyor. Askerler bazen düşük ücretler, ekipman eksikliği, harap durumda kışlalar ve yetersiz gıda tayınları gibi tahammül edilemez koşullarda çalışıyorlar.
Batı Afrika ve Sahel’deki birçok ülke uzun süreli kuraklık, kıtlık ve yaygın yoksullukla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Hükümet düzeyindeki yaygın yolsuzluğun acıya neden olduğuna dikkat çeken Laessing, ordunun sivil hükümete karşı daha güçlü ve daha iyi bir alternatif olarak görülmesinin şaşırtıcı olmadığını vurguladı.
Darbe dalgası şu temel bir soruyu gündeme getiriyor: Demokrasi ve istikrar tüm bölgede aksamaya mı başladı?
Laessing, güvenlik durumundaki keskin bozulmanın tek başına bölgeyi uçurumun eşiğine getirdiğini söyleyerek, “Demokrasiyi koruma birçok vatandaş için ikincil bir mesele haline geldi” dedi.
Uluslararası toplum darbeler karşısında sessiz kalıyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği’nin (AB) ‘anayasal düzene dönüş’ talepleri görmezden geliniyor.
Batı Afrika Devletleri Topluluğu’nun (ECOWAS) arabuluculuk ve yaptırım girişimleri de sınırlı ölçüde başarılı oldu.
Örneğin Mali’de, demokratik seçimler için planlanan takvim iptal edildi.
Mali, Fransa’nın Bamako Büyükelçisi Joel Meyer’i kısa süre önce Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın askeri cuntayı eleştirmesinin ardından sınır dışı etti.
Büyüyen diplomatik kriz, Almanya ve Fransa’nın orada konuşlanmış birlikler tarafından yoğun bir şekilde desteklediği teröre karşı savaşı da baltalayabilir. İki ülke bölgedeki askeri koalisyonu (G5 Sahel) da destekliyor.
Fransa, Şubat ortasına kadar Mali’de gelecekteki askeri varlığını Avrupalı ortaklarıyla tartışmayı planlıyor.
Almanya’da da bu konuda şüpheler artıyor. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, cuntayla artan gerilim nedeniyle ülkesinin Mali’deki askeri misyonuna şüpheyle bakıyor.
