Kral Abdulaziz ve ABD Başkanı arasındaki tarihi görüşmenin 77‘inci yıldönümü: Gözden uzak bir yerde buluşmak istediler

Kral Abdulaziz ve Başkan Roosevelt, Albay William Eddy (diz çöken) ve Amiral William Leahy (Şarku’l Avsat)
Kral Abdulaziz ve Başkan Roosevelt, Albay William Eddy (diz çöken) ve Amiral William Leahy (Şarku’l Avsat)
TT

Kral Abdulaziz ve ABD Başkanı arasındaki tarihi görüşmenin 77‘inci yıldönümü: Gözden uzak bir yerde buluşmak istediler

Kral Abdulaziz ve Başkan Roosevelt, Albay William Eddy (diz çöken) ve Amiral William Leahy (Şarku’l Avsat)
Kral Abdulaziz ve Başkan Roosevelt, Albay William Eddy (diz çöken) ve Amiral William Leahy (Şarku’l Avsat)

Suudiler ve ABD’lilerin Suudi Arabistan Kralı Abudulaziz bin Abdurrahman ve ABD Başkanı Franklin Roosevelt'in Süveyş Kanalı üzerindeki Büyük Acı Göl’de (Great Bitter Lake) bir araya geldiği tarihi görüşmeyi hatırlamadıkları bir 14 Şubat yoktur. Bu tarihi görüşme Süveyş Kanalı'nda demirlenen Amerikan savaş gemisi USS Quincy'de gerçekleştirildiği için Quincy Zirvesi veya Quincy Toplantısı olarak biliniyor. Söz konusu görüşmede, bugüne kadar devam eden Suudi Arabistan- ABD ilişkilerinin temeli atıldı. Ancak bu meşhur toplantıdan önce 1913 yılının Nisan ayında Kral Abdulaziz, Arap Yarımadası'ndaki nüfuzu paylaşma üzerine yapılacak herhangi bir İngiliz-Osmanlı anlaşmasını engellemek için önleyici bir adımla el-Ahsa'yı Osmanlılardan geri almıştı. Nitekim 1913 yılının Temmuz ayı sonlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun Basra Körfezi kıyılarını İngiltere'ye devrettiği İngiliz-Osmanlı anlaşması imzalandı.
Kral Abdulaziz, İngiltere’nin manevra ve komplolarını bildiğinden kendini bölge haritasına empoze etmiş ve nüfuz için rakip güçleri oldubitti ile karşı karşıya bırakmıştı. Bu da ileri görüşlülüğü ve siyasi dehasını göstermektedir. Kral Abdulaziz, ülkesinin egemenliğine büyük önem verirdi. Bu durum, İngiliz politikalarından hoşlanmamasına rağmen İngilizlere karşı sürekli dostluk göstermesine ve karşı karşıya gelmekten kaçınmasına neden oldu. Bunun yanı sıra -İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden önce - ABD'nin gerçek siyasi araçlara sahip olmamasına rağmen, bölgedeki Amerikan ticari çıkarlarını gözlemliyordu. Ortadoğu, söz konusu dönemde birinci dereceden bir İngiliz nüfuz alanı olarak görülüyordu. Ancak Kral Abdulaziz, siyasi seçenekleri açık tutuyordu.
Kral Abdulaziz, dış politikasının temellerini atarken, çeşitli ülkelerle ilişkilerini, Suudi çıkarlarını artıracak, onları olumsuz etkilemeyecek ve Suudi Arabistan’ın kararlarının bağımsızlığını koruyacak şekilde çeşitlendirmeye büyük önem verdi. 1924 yılında Hicaz’a girdikten sonra nüfuz sahibi ülkeler henüz yeni kurulmuş olan Suudi Arabistan Krallığını tanımaya başladı. 1926 yılında Rusya, Suudi Arabistan Krallığını ilk tanıyan ülke oldu. Ardından Avrupa ülkeleri de Suudi Arabistan’ı tanıdıklarını bildiren açıklamalarda bulundu.
Kurucu Kral, geniş çaplı bir vizyona sahipti. İç görüsü ve politik gerçekliğe dair okumasıyla ABD’nin dünya sahnesinde etkili bir role sahip olacağını fark etti.  ABD’nin ülkesini tanımasını sağlamaya ve onunla ilişkiler kurmaya çalıştı. Ancak ABD o sırada bu ilişkiyi kurmaya istekli değildi. Bununla birlikte Abdulaziz’in uluslararası hareketlerini, dış ilişkilerini ve ticaret anlaşmalarını, özellikle de 1929 yılında Almanya ile yaptığı ve ABD’nin Suudi devletini tanımaya ikna etme konusunda birçok hamle başlatan anlaşmayı yakından takip etti. Aden'deki ABD konsolos yardımcısı gibi bölgedeki bazı Amerikan ajanları Abdullah Philby (Harry St. John Philby) ve ABD şirketleriyle ticari çıkarları olan diğerleri, ABD’nin kararını etkileme konusunda yardımcı oldular.
ABD hükümeti, İskenderiye'deki Ticaret Ataşe Yardımcısı Ralph Chesebrough'u durumu araştırmak üzere Suudi Arabistan'ı ziyaret etmesi için görevlendirdi. Chesbrough, 1930 yazında Cidde'yi ziyaret ederek ‘Hicaz ve Necd Krallığı’nın Ekonomik Kaynakları ve Ticari Faaliyetleri ve Ekleri’ başlıklı bir rapor hazırladı. Chesbrough, raporda, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin büyümesinin ve gelişmesinin beklendiğine dikkat çekti. Bu durum da ABD hükümetini o dönemde iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurmaya teşvik etti. 1931 yılında ABD, Suudi Arabistan Krallığını tanıdığını açıkladı. 1933 yılında ise Suudi hükümeti, Standard Oil of California'ya (Socal) petrol arama imtiyazı verdi. Anlaşma, Cidde’deki Huzam Sarayı’nda imzalandı. Suudi hükümetini eş-Şeyh Abdullah es- Süleyman temsil ederken ve Socal’ı Lloyd Andrews Hamilton temsil etti. Ancak ticari üretim 1938 yılına kadar başlamadı.
1939 yılında İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Kral Abdulaziz, o dönemde İngiltere ile olan ilişkilerine, sınırlarındaki askeri varlığına ve Almanya ile olan diplomatik ilişkilerine rağmen tarafsızlığını ilan etti. O dönemde ABD, gözünü Birleşik Krallık yerine çözüm üretme görevine dikmeye ya da en azından bölgede kendine yer edinmeye başlayınca, Amerikan politikasında büyük değişiklikler meydana geldi. Petrolün rolünün ticari bir metadan küresel siyasette stratejik bir öneme sahip stratejik bir metaya dönüşmesi de bu vizyona yardımcı oldu. 1942'den önce ABD hükümetinin Suudi Arabistan'a ilgisi oldukça azdı. O tarihe dek İki ülke yetkilileri arasında üst düzey resmi bir görüşme yapılmamıştı. Suudi Arabistan'da faaliyet gösteren Amerikan petrol şirketleri, ABD hükümetine çıkarlarını koruması ve Krallığı desteklemesi için baskı yapıyor, böylece bölgedeki Amerikan varlığını güçlendirip ABD'ye petrol akışı sağlıyordu. 1943 yılında savaş nedeniyle gerileyen petrol üretimi yeniden artmaya başladı. Saudi Aramco Şirketi, savaşa katılan Amerikan kuvvetlerine petrol türevleri tedarik etti. O yıl ihraç edilen petrol miktarının beş milyon varil olduğu tahmin ediliyor.
ABD’li danışman ve planlamacılar, Krallığın ABD için potansiyel bir stratejik değer olduğunu fark ettikten sonra Suudi Arabistan ve Kralı Abdulaziz bin Abdurrahman'a olan ilgi arttı. Ayrıca, Başkan Roosevelt'in savaştan sonra bölgede ortaya çıkmasını beklediği bazı sorunların çözümünde de yardımcı olduğunu ifade ettiler. ABD, borç verme programının bir parçası olarak Suudi hükümetine yardım sağladı. Savaşın bitiminden sonra Senato'ya sunulan bir rapora göre, bu yardım 99 milyon dolar olarak gerçekleşti.
1942 yılında ABD, Cidde'de bir maslahatgüzar atadı. İki ülke arasındaki ilişkilerden sorumlu komisyonu Kahire'de ikamet etti. Resmi temaslar hızlandı. Ardından Kral Abdulaziz çok sayıda ABD’li elçiyi kabul etti. Suudi Arabistan Krallığı, ABD dış politikasında stratejik öneme sahip olmaya başladı. Bu, ABD'nin tecrit çemberini kırmaya başlaması ve dünya olaylarını etkileme, ABD’li şirketler ve yatırımlarını destekleme arzusuyla aynı zamana denk geldi. Başkan Roosevelt, Kral Abdulaziz'i, ABD’yi ziyaret etmeye davet etti. Kral Abdulaziz, bu davete icabet edemedi. Fakat kendi yerine oğulları Faysal ve Halid’i gönderdi. 1943 yılının Eylül ayında ABD’ye ulaşan vekiller, Blair House’da ağırlandı. ABD Başkanı, iki prensin onuruna Beyaz Saray'da Başkan Yardımcısı Henry A. Wallace, Dışişleri Bakanı Cordell Hull, üst düzey yönetim yetkilileri ve Kongre üyelerinin katıldığı bir ziyafet tertip etti. Bu durum, ABD'nin Krallığa artan ilgisini doğrulamaktadır.
1944 yılında ABD, Cidde'deki komisyonunun başına William Eddy'yi atadı. Eddy daha önce Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına katılmış bir deniz albaydı. Eddy, misyoner bir anne ve babanın çocuğu olarak Sayda'da doğdu. Ana dili olarak Arapça öğrenen William Eddy, Arap kültürü ve geleneklerini iyi biliyordu. Köklü bir üniversite olan Princeton Üniversitesi'ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Donanmaya katılıp devlet hizmetine girdi. Cidde'ye atanmasının ardından Eddy, Suudi-ABD ilişkilerinin en önde gelen mimarlarından biri ve Kral Abdulaziz ile Başkan Roosevelt arasındaki tarihi görüşmenin tanıklarından biri oldu.
1962 yılında Beyrut’ta hayatını kaybeden Eddy, 1954 yılında ‘F.D.R. Meets Ibn Saud’ isimli bir kitap yayınlayarak söz konusu görüşme hazırlıklarının arka planını anlattı. Eddy, kitabında şu ifadelere yer verdi: “1945 yılının Şubat ayı boyunca büyük bir baskı altındaydık. Bana Başkan Roosevelt'in Yalta Konferansı'ndan - Almanya'nın nasıl bölüneceğini ve Nazi Partisi üyelerinin yargılanıp onları savaş suçlusu olarak sunacağını tartışan Sovyetler Birliği, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan anlaşmadır- dönüş yolunda olduğu, Süveyş Kanalı üzerindeki Büyük Acı Göl’de (Great Bitter Lake) bir Amerikan mavnasında Kral Abdulaziz ile görüşmek istediği söylendi. Benden o bu görüşmeyi tertip etmem istendi. Bu, gizli bir görüşmeydi. Savaşın kızıştığı ve Almanya'nın uçaklarıyla Kahire ve Süveyş'i bombaladığı bir dönemde en önemli talep Başkan’ın güvenliğini sağlamaktı. ABD Başkanı ve Kral Abdulaziz'i mavnada hedef alsalardı Almanların nasıl hissedeceğini hayal etmek imkansızdı.  Suudi Arabistan'da sadece beş kişi bu plandan haberdardı. Bunlar da Kral Abdulaziz, Dışişleri Bakanı Vekili Yusuf Yasin, Komisyonun Kod Görevlisi eşim ve bendik.”
Eddy’nin kitabında ayrıca şu ifadeler yer aldı: “Düzenlemeler yapıldı. Savaş gemisi ‘USS Murphy’, başta Kral Abdulaziz olmak üzere 48 kişiden oluşan heyetle birlikte Cidde'den yola çıktı. Prens Abdullah bin Abdurrahman, Kral Abdulaziz’in oğulları Prens Muhammed ve Mansur, Bakanlardan Abdullah es-Süleyman, Yusuf Yasin, Hafız Vehbe, Kral’ın Danışmanı Beşir el-Sadavi, doktoru Reşad Ferun, Mülkiye Özel Başkanı Abdurrahman et-Tubeyşi gemide bulunan önde gelen isimler arasında bulundu. Hizmetliler, aşçılar ve başka görevliler de bulunuyordu. Cidde’den Süveyş’e doğru yapılan yolculuk iki gece sürdü.”

Roosevelt asansörde iki sigara içti
Albay Eddy, görüşme programı, Kral’a eşlik eden isimler ve gemi mürettebatıyla ilişkilerini anlattığı kitabında, “14 Şubat 1945 tarihinde ‘Murphy’ savaş gemisi, Başkan Roosevelt’i taşıyan USS Quincy'e yanaştı. Kral Abdulaziz, yanında üç prens ve iki bakan Yasin ve Vehbe eşliğinnde gemiden indi. Quincy'de tekerlekli sandalyesinde olan Roosevelt'i karşılamak için iki gemi arasındaki köprüyü geçtiler. İki lider, öğle yemeğine gitmeden önce bir buçuk saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Ardından Kurmay Başkanı ve Başkan’ın askeri Danışmanı Amiral Leahy, yemek odasına kadar Kral Abdulaziz’e asansörde eşlik etmemi istedi. Diğer asansörde de Leahy, Roosevelt’e eşlik etti. Kral ile Başkan’ın süitine geldim. Fakat Roosevelt, orada değildi. Daha sonra Leahy’den öğrendim ki, Başkan, Kral Abdulaziz’den uzakta iki sigara içmek için asansörü durdurmuş. Roosevelt, tam bir sigara tiryakisiydi. Ancak Kral Abdulaziz’e saygı duyarak hiç sigara içmedi. Kral, Quincy ayak basıp Roosevelt ile yüz yüze tanıştığı andan itibaren, iki lider arasında bir uyum meydana geldi ve her ikisi de farklılıklar değil benzerlikler aramaya başladı. Neyin ayrıştırdığına değil birleştirdiğine odaklanıldı, kültürel farklılığa rağmen kalplerin kendi hükümleri vardı. İki adam karizmaları ve diplomasileriyle oradaydı. Başkan, Kral ile ABD’nin ve Krallığın geleceği ile ilgili gerekçelerle görüştü. İki lider, ülkelerinin geleceğini ve ilişkilerini açık ve şeffaf bir şekilde tartışmaya odaklandı. Öğle yemeğinden sonra iki lider, yalnızca benim ve mütercim olarak Yusuf Yasin’in hazır bulunduğu bir toplantı gerçekleştirdi. ABD Başkanı ile Kral arasındaki görüşme toplam beş saat sürdü. Görüşmenin ardından Kral, Murphy savaş gemisine dönerken, ABD Başkanı’nın gemisi de denize açıldı. O geceyi teğmenlerim ve Yusuf Yasin’le birlikte geçirdim. Başkan Roosevelt ve Kral Abdulaziz’in anlaşma isteklerini açıkça belirttiği görüşme tutanaklarının taslağını tamamladım. Tutanakları hem Arapça hem de İngilizce olarak hazırladıktan sonra, uyumadan önce Kral Abdulaziz’e imzalatmaya gittim. Kral, Arapça nüshayı imzaladı. Ertesi sabah, 15 Şubat 1945 tarihinde İskenderiye'ye uçtum. Tutanakları Başkan’a takdim ettim. Herhangi bir değişiklik yapamayan ABD Başkanı, ‘Olduğu şekliyle tamam’ diyerek imzaladı. Bir nüshasını Başkan'a bırakıp diğer nüshasını da Kral Abdulaziz'e teslim etmek üzere yanıma aldım. Bu görüşmeler hakkında hiçbir şey yayınlanmadı. Hiç kimse bu konu hakkında konuşmadı ve şimdi ben, bu sessizliği bozmaya hazırım” ifadelerine yer verdi.

Askeri bir uçak Kral’ın kayıp çantasını bulup getirdi
Peki, bu Kraliyet gezisinde, ilgi çekici olaylar ve sürprizler yaşanmadı mı? Hayreddin ez- Zerkali, Quincy zirvesinden sonra kraliyet teknesi tamamen gizlilik içinde ‘Auberge Fayoum’ oteline ulaştığında - Kral Abdulaziz'in İngiltere Başbakanı Winston Churchill'le görüşmek üzere ikametgahı için hazırlanan konut- gece saat 1 sularında odasının kapısının sert bir şekilde çalındığını duyduğunu söyledi. Kapıda Abdullah es-Süleyman ve Yusuf Yasin’in kendisine “Kral, seni istiyor” dediklerini ifade etti. Bunun üzerine hemen Kral’ın odasına gittiğini ve onu yatağında bulduğunu belirtti. Kral Abdulaziz’in “Gel Hayri, Emin (Kral Abdulaziz’in hizmetlisi) ilaçları teknede unutmuş. İlaçlarım olmadan rahatlık nedir bilmiyorum” dediğini söyledi. Zerkali’den Kahire’ye dönüp Eddy ile buluşmasını isteyen Kral Abdulaziz, ilaç çantasının kaybolduğunu bildirmesini talep etti. Seyahat konusundaki gizlilik hala sürüyordu ve ABD Başkanı’nı taşıyan mavna hâlâ Akdeniz sularındaydı. Kral’ın Doktoru Reşad Ferun, “Çantayı geri aldığınızda ilaçları da yanınızda getirin” dedi. Zerkali, bir İngiliz askerinin kullandığı askeri araca binerek gün doğmadan Kahire’ye ulaşıp William Eddy’i uyandırarak “Kruvazör yola çıktı ve geçtiği ilk kıyıya ışınlanacağım. Çanta bize askeri bir uçakla getirilecek” dedi. Hayreddin Zerkali, çantanın kendilerine mucizevi bir şekilde savaş araçlarıyla iade edildiğini söyledi.
Eddyi bu konuya dair olan bitenlerden haberi olan tek Amerikalıydı. Dolayısıyla söz konusu görüşmeye dair bilinen her şey Eddy’nin anılarına dayanıyor. Eddy, görüşme hakkında şunları söyledi: “Bir Arap misafir olan Kral, ev sahibi konuşmadan herhangi bir konuya girmek istemedi. Burada, Kral'ın Suudi Arabistan'a herhangi bir ekonomik veya finansal destek için herhangi bir konuşma yapmadığını veya bunu dile getirmediğini belirtmek önemlidir. Durumu etkileyen savaş nedeniyle ekonomik sıkıntı çeken ülkesinin gelirlerini iki katına çıkarmak için o tarihte büyük miktarlarda petrol üretilmesinin beklenmediği gerçeğine rağmen toplantıya kaynak ve para için değil, dostluk ve ittifak arayışı içinde gitti. Roosevelt, konuşmaya savaştan ve Almanya'nın yenilgisine olan inancından söz ederek başladı. Ardından Nazi zulmünden muzdarip Yahudi mültecilerin sorunu ve Filistin'e göç etme istekleri hakkında Kral'dan tavsiye alma arzusunu dile getirdi. Kral’ın yanıtı, doğrudan ve netti: “Onlara zulmeden Almanların topraklarını ve evlerini verin” dedi. Roosevelt, Almanlara güvenmedikleri için Almanya'da yaşamak istemedikleri ve Filistin'e göç etmek istediklerini söyledi. Kral, Yahudilerin Almanlara güvenmemek için iyi nedenleri olduğundan hiç şüphesi olmadığını ifade etti. Ancak Müttefiklerin Nazi gücünü sonsuza dek yok edeceğinden ve zaferlerinin Nazizmin kurbanlarını korumaya yardımcı olacağından da hiç şüphesi olmadığına da dikkat çekti. Müttefikler savaş bittikten sonra Alman siyasetini kontrol etmeyi beklemiyorsa, tüm bu maliyetli savaş neden? İbn Suud, yenilgi üstüne intikam alma gücüne sahip bir düşman bırakmayı hayal bile edemezdi. Roosevelt, Arap misafirperverliği sergilemeye çalıştı. Siyonist sorununun çözümü konusunda Kral’ın yardımını istedi. Fakat Kral, “Bedelini zalim düşman ödesin, biz Araplar savaş açanlar ve yenilenlere böyle bakıyoruz. Tazminat mağdur tarafından değil fail tarafından ödenmelidir. Araplar, Avrupa Yahudilerine ne zarar verdi? Hayatlarını ve topraklarını çalanlar Almanlar, bedelini de Almanlar ödesin” dedi. Roosevelt bir kez daha konuya geri dönmeye çalıştı ve Kral’ın, soruna bir çözüm bulmada ona hiç yardım etmediğini söyledi. Fakat Kral’ın sabrının tükeniyor gibiydi. Düşünceleri tekrarlamak istemedi. Ancak alaycı bir tonda, çölden gelen bir Arap olarak, Almanlara olan bu aşırı sempatisinin nedenini anlamadığını, Arap değerlerinde, düşmanların değil dostların önemsendiğini ifade etti. Kral, konuşmasını Arap geleneklerinin savaşlarda ganimetlerin savaşa katkılarının büyüklüğüne göre galiplere dağıtılmasını gerektirdiğini söyleyerek bitirdi. Müttefik kampında 50 ülke var ve aralarında Filistin küçük bir ülke, kaynakları fakir ve Avrupalı ​​mültecilerden payına düşenden fazlasıyla yüklüydü.
Kral Abdulaziz de bu talebe karşılık Roosevelt'ten dostluk ve destek talebinde bulunarak, Kral ülkesinin işgal veya manda altında olmadığını ve bağımsız kalmak istediğini belirtti. Bu bağımsızlık olmasaydı, gerçek dostluğu isteyemeyeceğini, çünkü dostluğun ancak eşitlik ve karşılıklı saygı söz konusu olduğunda meydana gelebileceğine vurgu yaptı. Kral, Amerika ile stratejik bir anlaşma arıyordu, çünkü Amerika'nın sömürge geçmişi yoktu. ABD Başkanı, bu konuda Kral Abdulaziz’e bir taahhütte bulundu ve vefatından bir hafta önce 5 Nisan 1945'te gönderdiği bir mektupta bunu teyit etti. Roosevelt söz konusu mektupta, Araplara düşmanca bir şey yapmayacağını ve hükümetinin, Araplar ve Yahudilerle önceden istişare etmeden Filistin'e yönelik politikasını değiştirmeyeceğini vurguladı. O zamanlar Kral için sözlü güvenceler birer anlaşmaydı. Roosevelt'in ani ölümünü beklemiyordu.
Tarihi toplantıda yaşananlar -çeşitli kaynaklara göre- Filistin meselesi dışında şöyle özetlenebilir; görüşmede Krallığın egemenliği ve özellikle dünya savaşı devam ederken herhangi bir dış istilaya maruz kalmayacağına odaklanıldı. Kral Abdulaziz, Krallığın bağımsızlığına saygı duyulmasına büyük önem veriyordu. Bununla birlikte ülkesinin dış emellerini de unutmadı. Suudi ordusunu geliştirmenin ve sömürge Arap ülkelerinin bağımsızlığını sağlamanın yanı sıra ticaret özgürlüğü, hizmetler ve petrol ilişkisi ile ilgili ekonomik yön de Kral Abdulaziz için önem arz ediyordu. Bu toplantının, Kral Abdulaziz'in İngiliz nüfuzunu ortadan kaldırması da dahil olmak üzere siyasi, insani, ekonomik ve askeri boyutları vardı. Krallık ayrıca Mihver Devletlerine savaş ilan etti. Kral, Filistin davasına ilişkin tutumunun altını çizdi. Sterline bağlı para birinden vazgeçti. Suudi Savunma Ajansı bir bakanlığa dönüştürüldü.
ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Tarihçiler Ofisi, 2020 yılında ilk bölümü Eddy'nin Filistin meselesiyle ilgili anılarında bahsettiği toplantıyla ilgili resmi bir belge yayınladı. Belgenin ikinci bölümü ise Kral Abdulaziz'in, Fransa'nın Suriye ve Lübnan'a yönelik politikasından duyduğu endişeyle ilgiliydi. ABD’nin bu iki ülkenin bağımsızlıklarına yönelik tutumunu bilmek istedi. Başkan Amerika'nın iki ülkenin bağımsızlığına destek verdiğini bildirdi. Üçüncü bölüm ise Başkan’ın Krallık'ta tarım ve su kaynaklarını geliştirmeye yönelik bir girişimin sunumuyla ilgiliydi. Ancak kral, Filistin davasının önemine ve Yahudi göçü konusundaki görüşüne zekice bir gönderme yaparak, Yahudiler bundan faydalanırsa tarımı geliştiremeyeceğini söyledi. Eddy hatıratında bu konudan şöyle bahsetti: “Konu hakkında bilgi sahibi olanlar için bu toplantı, Doğu ve Batı'nın temsilcileri olan iki farklı ama etkileyici ülkenin liderleri arasında bir toplantı olması da başta olmak üzere çeşitli nedenlerle özel bir öneme sahipti. İkincisi, Arap Yarımadası'nda inzivaya çekilen ve oradan hiç ayrılmayan Kral Abdulaziz, Onun için kapıları açan ilk yolculuğunu gerçekleştirdi. Üçüncüsü, Müslüman lider ve 300 milyon insanın akın ettiği Haremeyn-i Şerifeyn’in Koruyucusu, büyük bir Batı ülkesinin lideriyle sağlam bir ilişki kurdu. Bu görüşme, en büyük Batı İslam ittifakını temsil ediyordu. Herhangi bir üçüncü dünya savaşında bizim için vazgeçilmez olan kaynakları, nüfusu, ürünleri, petrolü, stratejik konumu ve sıcak su limanları ile İslam dünyası ile entegrasyonu simgeliyor. Ancak 1945'ten bu yana Müslümanları bize yakınlaştırmak için resmi düzeyde çok az şey yapılırken, onları bizden uzak tutmak için çok şey yapıldı. Dördüncüsü, ABD alışılmışın aksine ilk kez İngiltere veya Fransa üzerinden değil, Ortadoğu'daki dost hükümetler ve halklarla doğrudan iletişim kurdu. Bu kural sonsuza kadar ihlal edildi. ABD, artık o bölgeden uzak değil.”
Kral Abdulaziz ve Roosevelt, 77 yıl önce Suudi Arabistan Krallığı'nın ABD için stratejik önemini vurgulayan Suudi-Amerikan ilişkilerinin temellerini attı. Onlardan sonra iktidara geçen 6 Kral ve 14 Başkan, bu ilişkinin önemini, fırtınalara ve dalgalanmalara rağmen varlığının ve devamlılığının kaçınılmaz olduğunu vurguladılar.



Suudi Kraliyet Mahkemesi: Kral Selman’a zatürre tedavisi programı uygulandığını duyurdu

İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
TT

Suudi Kraliyet Mahkemesi: Kral Selman’a zatürre tedavisi programı uygulandığını duyurdu

İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)
İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz (SPA)

Suudi Kraliyet Divanı dün akşam (Pazar) yaptığı açıklamada, İki Kutsal Caminin Hizmetkarı Kral Selman bin Abdülaziz'in Cidde'deki Al Salam Sarayı'nda bulunan Kraliyet Kliniklerinde tıbbi muayene sonuçlarının zatürre varlığını gösterdiğini duyurdu.

Açıklamada, sağlık ekibinin, Kral Salman'ın Al-Salam Sarayı'nda enfeksiyon ortadan kalkana kadar antibiyotiklerden oluşan bir tedavi programına tabi tutulmasına karar verdiği belirtildi.

Kraliyet Divanı pazar sabahı yaptığı açıklamada, İki Kutsal Caminin Hizmetkarının, yüksek ateş ve eklem ağrılarından şikâyeti neden ile Selam Sarayı'ndaki Kraliyet Kliniklerinde tıbbi muayeneden geçtiğini duyurdu.

Sağlık ekibinin, rahatsızlığın nedenini teşhis etmek ve tedavi için bazı testler yapmaya karar verdiği belirtildi.


Suudi Arabistan: İran Cumhurbaşkanı'nın helikopteri ile ilgili haberleri endişeyle takip ediyoruz

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
TT

Suudi Arabistan: İran Cumhurbaşkanı'nın helikopteri ile ilgili haberleri endişeyle takip ediyoruz

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düştüğü haberinin ardından bölgedeki kurtarma araçları (Reuters)

Suudi Arabistan yaptığı açıklamada İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekileri taşıyan helikopterle ilgili basında çıkan haberleri büyük bir endişeyle takip ettiğini belirtti.

Açıklamada, “Yüce Allah'a Ekselanslarını ve beraberindekileri koruması ve onları ilgi ve dikkatiyle kuşatması için dua ederken Krallık, bu zor koşullarda Kardeş İran İslam Cumhuriyeti'ni desteklediğini ve İranlı kurumların ihtiyaç duyduğu her türlü yardımı sağlamaya hazır olduğunu teyit eder" ifadelerine yer verildi.


Suudi Arabistan ve Pakistan Dışişleri Bakanları Gazze'deki gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
TT

Suudi Arabistan ve Pakistan Dışişleri Bakanları Gazze'deki gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)
Prens Faysal bin Ferhan   (Şarkul Avsat)

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Pakistanlı mevkidaşı Ishak Dar dün (Pazar) yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi ve çevresindeki tehlikeli durumun yanı sıra ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele aldılar.

Prens Faysal bin Ferhan, Bakanla yaptığı görüşmede, iki kardeş ülke arasındaki ikili ilişkiler ve bunların çeşitli alanlarda geliştirilmesi fırsatlarını müzakere etti.

İki bakan, tarihi, karşılıklı mutabakatla daha sonraki bir tarihte belirlenecek olan Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın Pakistan'a yapacağı ziyaretin ön hazırlıklarını görüştü.


Bahreyn Bildirisi ve Gazze’de ertesi günün ötesine bir bakış

Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
TT

Bahreyn Bildirisi ve Gazze’de ertesi günün ötesine bir bakış

Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)
Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife (ortada) 16 Mayıs'ta Manama'da düzenlenen 33’üncü Arap Birliği Liderler Zirvesi öncesinde Arap liderlerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi (BNA)

Elie el-Kasifi

Bahreyn'de 16 Mayıs Perşembe günü düzenlenen Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinin belki de en dikkat çekici özelliği bölgedeki, özellikle de Gazze Şeridi'ndeki olaylarla etkileşim içinde olması ve yansıtmasıydı. Zira İsrail'in Filistin Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş, her kısmi gelişmenin savaşın sona ermesi ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde savaş sonrası siyasi ve güvenlik düzenlemeleriyle bağlantılı olan bir aşamaya gelmiş durumda. Diğer bir deyişle sonuç bildirisi, savaşla ilgili güncel olayları, başta İsrail'in Refah'tan çekilmesi çağrısı olmak üzere Filistin-İsrail çatışmasına yönelik uzun vadeli bir yaklaşımla, yani savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetimiyle başlayan ve çatışmanın kapsamlı bir şekilde çözülmesiyle sona eren ‘ertesi gün’ olarak bilinen yaklaşımla bir ara getirdi.

Gazze’deki savaşta yaşanacak her türlü gelişme ne İsrail'in hedeflerinden ne de Hamas'ın planlarından ayrı tutulabilir. Burada sorulması gereken asıl soru, Filistin ulusal hareketinin hayatta kalma mücadelesinden var olma mücadelesine geçip geçmediği, yani siyasi ve askeri kanadının İsrail'in kendisini ortadan kaldırma tehdidinin artık geride kaldığını düşünerek hareket edip etmediği sorusudur. Hamas şimdi, Filistinlilerin yaşadığı tüm gerilimlerle ve çatışmalarla birlikte, ertesi gün düzenlemelerinde nasıl yer alacağını planlamak zorunda. Ne olursa olsun Hamas, savaştan sonra Gazze Şeridi'nin geleceğine ve kendi geleceğine ilişkin vizyonunu henüz ‘resmi’ olarak ifade etmiş değil. Sadece Hamas’ın üst düzey isimlerinden Halil el-Hayya, Hamas’ın İsrail ile beş yıllık bir ateşkesi kabul etmeye ve İsrail'in iki devletli çözümü kabul etmesi halinde silah bırakmaya hazır olduğu yönünde bir açıklaması var. Ancak Hayya’nın açıklaması aynı zamanda Hamas'ın halen manevra aşamasında olduğunun reddedilemez bir kanıtıydı. Halihazırda savaş henüz bitmediği ve uzun bir yıpratma savaşına dönüşebileceği için bu bekleniyordu.

Çatışan taraflarına uzatılan el

Ancak kesin olan bir şey varsa o da Bahreyn’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinin dolaylı da olsa tüm bu zorlukları kabul etmiş, hatta uygulanmasından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) birinci derecede sorumlu tutulacağı bir çözüm için yol haritası çizerek ve çatışan taraflara el uzatarak bu zorlukları öngörmüş olmasıdır. İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşın derhal durdurulması ve İsrail işgal güçlerinin Şeridin tüm bölgelerinden çekilmesi ihtiyacını vurgulayarak başlayan sonuç bildirisi, Filistin halkının zorla yerinden edilmesine yönelik her türlü girişimin reddedildiği bir kez daha teyit edilmesiyle devam etti ve iki devletli çözüm hayata geçirilinceye kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM öncülüğünde uluslararası barış gücü konuşlandırılması çağrısıyla sona erdi. BMGK’nın iki devletli çözümün uygulanması için net adımlar atma konusundaki sorumluluğunun altı çizilen sonuç bildirisinde “Siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması gerektiğini vurguluyoruz. Bunu BMGK’nın 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması için BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlar takip etmeli” ifadeleri yer aldı.

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını engellemesi ve Refah'a kara saldırılarını genişleterek askeri gerilimi tırmandırmaya devam etmesinin kınandığı bildiride, İsrail ordusunun Refah’tan çekilmesi talep edildi. Bildiride ayrıca başta Hamas olmak üzere tüm Filistinli gruplara, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında bir araya gelmeleri ve Filistin halkının meşru haklarını elde etme, bağımsız ulusal devletlerini kurma özlemlerini gerçekleştirme çabaları çerçevesinde kapsayıcı bir ulusal proje ve birleşik bir stratejik vizyon üzerinde anlaşmaları çağrısı yapıldı.

33. Arap Birliği Liderler Zirvesi'nin sonuç bildirisinde İsrail'e öncelikle savaşı durdurması, ardından kapsamlı bir çözümü kabul etmesi için açıkça siyasi baskı uygulandı.

Sonuç bildirisindeki bu kilit noktalar, bildirinin mükemmel bir siyasi açıklama olduğunu teyit etti. Diğer bir deyişle bu, ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında ve başta Netanyahu ile İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant arasında olmak üzere İsrail hükümeti üyeleri arasında anlaşmazlıkların arttığı bir dönemde, bu dönemin unsurlarını yakalayan, bunlarla etkileşime geçen ve özellikle savaşın ve devamının sorumluluklarını düzenlemek, taraflara açıktan ve üstü kapalı mesajlar göndermek ve krizden çıkış vizyonunu, yani ‘ertesi gün’ vizyonunu ortaya koymak açısından bu unsurlar temelinde hareket eden bir bildiridir.

Arap ülkelerinden baskı

Bahreyn Bildirisi, Hamas ve İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varılması amacıyla Mısır’da yapılan son müzakerelere atıfla İsrail’i ateşkes çabalarını engelleyerek Gazze'deki askeri gerilimi tırmandırmaktan sorumlu tuttuğu için bir referans teşkil etti. Ayrıca bildiride İsrail özellikle Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Gazze'deki insani felakete müdahale etmek için yeterli miktarda insani yardımın girişini engellemekle suçlandı. Dolayısıyla bildiri, İsrail'e önce savaşı durdurması, ardından kapsamlı bir çözümü kabul etmesi, aksi takdirde, ABD'nin desteğiyle bölgeye daha fazla entegre olmaya bölgeyle daha çok bütünleşmeye çalıştığı bir dönemde ABD’nin söylemiyle ‘bölgede giderek daha da yalnızlaşacağı’ açık bir siyasi baskı oluşturdu.

Bildiri, Mısır’ın birkaç gün önce Güney Afrika'nın İsrail aleyhinde Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) açtığı davaya müdahil olacağını açıklayarak, İsrail ile barış anlaşmasını yeniden gözden geçirme tehdidinde bulunarak ve İsrail ordusunun işgali devam ettiği sürece Refah Sınır Kapısı’nı açmayı reddederek İsrail'e yaptığı baskıyı da tamamlıyor. Daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nin yönetimine katılma davetini reddetmişti. Tüm bunlar, iki devletli çözüm uygulanana kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM öncülüğünde uluslararası barış gücü çağrısında bulunan bildiride ele alınan ‘ertesi gün’ tartışmalarına ve anlaşmazlıklarına işaret ediyor.

rgbfnyh
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 33. Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılmak üzere 15 Mayıs'ta Bahreyn'in başkenti Manama'ya gelişinde böyle karşılandı (AFP)

Bildiride özellikle İsrail'in ertesi güne ilişkin bazı planlarında öngörüldüğü üzere Gazze Şeridi'ne Arap güçlerinin konuşlandırılması fikrini reddeden Arap ülkelerinin savaşın ertesi gününe ilişkin yaklaşımı da ortaya koyuldu. Arap ülkeleri, özellikle Tel Aviv iki devletli çözümü kabul etmeden önce Gazze Şeridi’ne güçlerini konuşlandırmayı reddediyorlar. Bildiri, bir yandan bu yaklaşımı aktarırken diğer yandan dolaylı olarak ertesi günle ilgilenen ve Hamas yönetiminin ortadan kaldırılmasının ardından ‘yenilenmiş’ bir Filistin hükümetinin Gazze Şeridi'nin yönetimini almasını, Arap güçlerinin de bu süreçte geçici olarak sorumluluklar üstlenmesini isteyen ABD'ye hitap ediyor.

Gazze’deki savaş, Arap ülkelerini 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananların tekrarlanamayacağı konusunda önemli bir sonuca ulaştırmış gibi görünüyor.

Bildiride Hamas’ın Filistin düzeyinde bir sonraki aşamayla doğru bir şekilde ilgilenebilmesi için net ve benzersiz bir yol haritası çizildi. Bu çerçevede Hamas’a iki seçenek sunuldu. Buna göre Hamas ya Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan FKÖ’ye katılıp iki devletli çözüme dayalı bir ulusal proje üzerinde anlaşacak ya da bekasına yönelik bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu bir dönemde Arap ülkelerinin verdiği ortak desteği kaybedecek. Bunun yanında bildirideki İsrailli rehinelerin ve Filistinli tutukluların serbest bırakılması çağrısı da Hamas'a Gazze Şeridi'nde ateşkese varmak yerine İsrailli rehineler kartı üzerine bahse girmenin ucu açık bir seçenek olamayacağı mesajı verdi.

Nitelikli bir siyasi ek

Bahreyn’deki zirvede ayrıca Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde çözüme kavuşturulması amacıyla BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi için ortak bir çağrı yapıldı. Arap ülkelerinin dışişleri bakanları derhal harekete geçmeye, Batılı ülkelerin ve diğer ülkelerin dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin devletini bir an önce tanımaları için çalışmaya teşvik edildi.

Bu iki husus öncelikle yeni olduğundan, ikinci olarak ise Arap ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasına nihai çözüm getirmeye yönelik yaklaşımlarını pratik adımlara dönüştürme konusundaki kararlılıklarını yansıttığından bildiride nitelikli bir siyasi ek oluşturdu. Gazze’deki savaş, Arap ülkelerini 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananların tekrarlanamayacağı konusunda önemli bir sonuca ulaştırmış gibi görünüyor.

Bu durum, bildiri metninde Filistin'deki olayları bölgedeki istikrarla ilişkilendiren çeşitli paragraflarda yansıtılıyor. Bu da Arap ülkelerinin Filistin meselesine ilişkin vizyonunu, ana başlığı istikrar arzusu olan ve tüm bölgeyi kapsayan daha geniş kapsamlı bir vizyonun parçası haline getiriyor. Bahreyn Bildirisi’nde ‘istikrar’ kelimesinin 11 kez geçmesi, Arap ülkelerinin bölgenin şiddet ve sürekli çatışma döngüsü içinde kalacağına dair artan korkularını açıkça ortaya koydu.

jıkol
Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderleri karşılama mesajı yazan bir reklam panosu

Bahreyn Bildirisi, bir yandan Ortadoğu'da savaşın yayılmasından duyulan korkuyu ifade ederken diğer taraftan Arap ülkelerindeki diğer meseleleri ve krizleri, kontrol altına alınmaları, etkilerinin sınırlandırılması ve yayılmalarının önlenmesi açısından ele alıyor. Fakat Arap ülkelerinin bir sonraki aşamaya dair önceliğinin, bölgede barış sürecinin yeniden başlatılması için uluslararası siyasi zeminin hazırlanmasının ilk adımı olarak İsrail'in Gazze Şeridi'de yürüttüğü savaşın durdurmak olduğu da açık. Ancak Arap ülkelerine göre yeni başlatılacak sürecin daha önceki süreçlerden farklı olarak İsrail'in zorbalık mantığını ortadan kaldıran ve Filistin meselesini başta İran'ın müdahalesi olmak üzere dış müdahalelerden arındıran iki devletli bir çözüme dayalı nihai bir çözümün önün açması gerekiyor. Öte yandan tüm bu girişimler, Suriye'de demografik değişikliklere yol açacak her türlü girişimin reddedildiği vurgulanan Bahreyn Bildirisi’nde de belirtildiği üzere, Arap ülkelerinin yüksek çıkarlarıyla çelişen yabancı gündemleri takip eden, uygulayan ve bölgede giderek büyüyen ‘milis imparatorluğu’ tarafından gölgeleniyor. O halde bölgedeki meselelerin ve krizlerin birbiriyle ne denli ilişkili olduklarına dair herhangi bir şüpheye yer var mı?

*Bu makale Şarku'l Avsa tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Veliaht Prens ve Jack Sullivan iki ülke arasındaki stratejik anlaşmaları görüştü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Veliaht Prens ve Jack Sullivan iki ülke arasındaki stratejik anlaşmaları görüştü

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Salman, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'ı bugün Dahran'da kabul etti.

Görüşmede iki ülke arasındaki stratejik ilişkiler ve bu ilişkileri çeşitli alanlarda geliştirme yolları gözden geçirildi. Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri arasında tamamlanmak üzere olan stratejik anlaşma taslaklarının geldiği aşama değerlendirildi. Ayrıca Filistin halkının isteklerini karşılayan iki devletli bir çözüme doğru güvenilir bir yol bulmak için Filistin meselesinde iki taraf arasında üzerinde çalışılan konular ele alındı

Görüşmede ayrıca Gazze'deki durum ve savaşın durdurulması ile insani yardım girişinin kolaylaştırılması ihtiyacı da dâhil olmak üzere bölgesel gelişmeler ele alındı.


Veliaht Prens El-Huber'de BAE Devlet Başkanı ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
TT

Veliaht Prens El-Huber'de BAE Devlet Başkanı ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi
Prens Muhammed bin Salman Şeyh Muhammed bin Zayed ile El-Huber’deki Aziziye Sarayı'nda bir araya geldi

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz dün (Cuma) BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed ile bir araya geldi.

Veliaht Prens'in özel ofis müdürü Bader el-Asaker, X hesabında El-Huber’deki el-Aziziye Sarayı'nda yapılan görüşmenin fotoğrafını paylaştı.

Prens Muhammed bin Salman, dün erken saatlerde Doğu Bölgesi ziyareti kapsamında kendisini Dammam'daki Körfez Sarayı'nda karşılamaya gelen prensleri, akademisyenleri, bakanları ve bir grup vatandaşı kabul etti.


Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
TT

Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)

Arap Birliği Konseyi'nin dün (perşembe) Manama'da düzenlenen zirve düzeyindeki 33. olağan oturumuna katılan Arap liderler, Filistin meselesinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi yönünde ortak bir çağrı yaparak iki devletli çözüm yolunda ilerleme kaydetmeye çalıştılar.

Bahreyn Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Arap liderlerin ‘siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı belirlenmesi’ ve bu konuda net tedbirler alınması gerektiğini vurguladıkları aktarıldı. Liderler ayrıca, çözümün ‘Arap topraklarındaki İsrail işgalinin sona ermesi ve adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmanın yolu olarak İsrail ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına uygun bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmasıyla’ mümkün olduğunu ifade ettiler.

Zirve, ülkesi Arap Birliği Konseyi'nin bir önceki oturumuna başkanlık eden Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ın bir Filistin devletinin kurulmasına ve uluslararası alanda tanınmasına verdiği desteği yinelediği ve uluslararası toplumu Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabalarını desteklemeye çağırdığı konuşmasıyla başladı. Suudi Arabistan’ın zirve delegasyonuna başkanlık eden Veliaht Prens konuşmasına İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz Al Suud'un zirve katılımcılarına selamlarını ve ‘başarı ve muvaffakiyet’ dileklerini ileterek başladı.

Katılımcılara hitap eden Muhammed bin Selman, “32. oturuma başkanlık ettiği süre boyunca Suudi Arabistan, Arap meselelerine ve ortak Arap eyleminin geliştirilmesine büyük önem verdi. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığını görüşmek üzere olağanüstü ortak Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine ev sahipliği yaptığı için başta Filistin meselesi olmak üzere bölgesel ve uluslararası konularda ortak tutum belirleme konusunda istekli oldu” ifadelerini kullandı. Muhammed bin Selman ayrıca, “Filistin'deki kardeşlerimize yönelik acımasız saldırganlığa karşı ortak eylemin sürdürülmesi gerektiğini” vurguladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise “uluslararası meşruiyeti hiçe sayarak yedi aydan fazla bir süredir ABD'nin desteğiyle devam eden İsrail savaş suçları ve soykırımı sonucunda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 120 binden fazla Filistinlinin şehit olduğunu ve yaralandığını” söyledi.

Zirvede ayrıca liderler tarafından sonuç bildirisinde ifade edilen ve Arap su güvenliği konusunu ele alan çeşitli hususlara da değinildi. Katılımcılar bunun özellikle Mısır ve Sudan için Arap ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu yineledi. Katılımcılar, Mısır ve Sudan’ın Nil suları üzerindeki haklarını etkileyecek herhangi bir eylem ya da tedbiri reddetti. Katılımcılar ayrıca, Dicle ve Fırat nehirleri konusunda Suriye ve Irak ile dayanışma içinde olduklarını ve güvenliklerini ve su çıkarlarını korumak için gerekli gördükleri her türlü tedbiri alma konusunda hepsiyle dayanışma içinde olduklarını bir kez daha yinelediler.

Bahreyn Zirvesi'nin nihai bildiri taslağında ayrıca, devletlerin egemenliği dışında faaliyet gösteren ve Arap devletlerinin yüce çıkarlarıyla çelişen yabancı gündemleri takip eden veya uygulayan silahlı gruplara veya milislere verilen her türlü destek tamamen reddedilirken, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini savunan tüm Arap devletleriyle dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.


Arap Birliği Genel Sekreteri: Filistin devletinin kurulması ‘an meselesi’

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
TT

Arap Birliği Genel Sekreteri: Filistin devletinin kurulması ‘an meselesi’

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile ortak bir konferansta (Reuters)

Bahreyn’in başkenti Manama'da dün (Perşembe) düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nin sonunda yayımlanan sonuç bildirisinde, iki devletli çözüm hayata geçirilene kadar Filistin topraklarında uluslararası Birleşmiş Milletler (BM) koruma ve barış gücü konuşlandırılması çağrısında bulunuldu.

Bildiride ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nden, 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulması için BM Anlaşması’nın 7. Bölümü kapsamında bir karar çıkarması talep edildi.

Bildiride, Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde çözüme kavuşturulması amacıyla BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi için ortak bir çağrıda bulunuldu.

Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif ez-Zeyani, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile düzenlediği ortak konferansta, Filistin meselesinin çözümü için çağrıda bulunulan uluslararası konferansın bir dizi oturumu olacağını, zira “durumu tek bir toplantıda ya da iki veya üç günde çözmenin mümkün olmadığını” söyledi.

Zeyani, “Bu tamamen Arapların barış istediğine dair bir çağrıdır” ifadesini kullandı.

Ebu Gayt ise Filistin devletinin kurulmasını ‘an meselesi’ (yakında) olarak nitelendirdi. İsrail'in ‘kendisini, destekçilerinin saldırganlığını ortaya çıkaran bir çıkmaza soktuğunu’ belirten Ebu Gayt, bunun ‘muazzam bir gelişme’ olduğunu ifade etti.

Bir gazetecinin Gazze Şeridi'ne Arap ya da uluslararası bir güç gönderilmesi önerilerine ilişkin sorusuna Ebu Gayt, “Neler olup bittiğini çok dikkatli bir şekilde takip ediyoruz. Ancak hiçbir taraf bizimle masada ne olduğu ve bu konuda yapılan varsayımlar hakkında konuşmuyor” cevabını verdi.

Ebu Gayt, “Bu önerileri kim yaparsa yapsın, Hamas'ın yok edileceğini ve Gazze Şeridi'ndeki otoriteyi yönetme kabiliyetinin elinden alınacağını düşünüyor. Bunun Gazze Şeridi’ni güvence altına almak için kendi askeri ve güvenlik kabiliyetlerine sahip yeni bir otorite yaratacağını ve bir geçiş aşaması olarak Arap veya uluslararası barış güçlerinin bölgeye gireceğini varsayıyor. Tüm bu konuşmalar (varsayımlar) ve askeri operasyonlar halen devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Gazze Şeridi'nin istikrara kavuşturulmasını ‘çok gerekli’ olarak nitelendiren Ebu Gayt, “savaş ve yıkımdan sonra, Gazze Şeridi'nde kaotik bir durumun hüküm sürmesi halinde, sadece İsrail saldırganlığına karşı değil, yağma ve talana karşı da bölge halkını güvence altına alacak bir otoritenin olması gerektiğini” belirtti.

‘Saldırganlığı’ durdurmak

Manama Zirvesi’nin nihai bildirisinde, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik ‘saldırganlığının’ derhal durdurulması ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerinden çekilmesi gerektiği vurgulandı.

Bildiride “Gazze'ye yeterli insani yardımın girebilmesi ve başta Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) olmak üzere BM kuruluşlarının faaliyet gösterebilmesi için tüm geçiş kapıları açılmalıdır” denildi.

Sonuç bildirisinde Arap liderler ‘Filistin halkını Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki topraklarından zorla çıkarmaya yönelik her türlü girişimi’ kategorik olarak reddetti.

Bildiride, ‘acil ve kalıcı bir ateşkes, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıların sona erdirilmesi, sivillerin korunması ve esirlerin serbest bırakılması’ için acil tedbirler alınması çağrısında bulunuldu.

Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildirisinde, ‘İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını engellemesi, askeri tırmanışını sürdürmesi ve Refah'taki saldırganlığını genişletmesi’ şiddetle kınanarak, yardımların ulaştırılmasını sağlamak amacıyla İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından çekilmesi çağrısında bulunuldu.

Zirvenin sonunda Arap liderler tarafından yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'ne giden insani yardım konvoylarına İsrailli aşırılık yanlıları tarafından düzenlenen saldırılara ilişkin uluslararası bir soruşturma başlatılması talep edildi. Açıklamada ayrıca, ‘bağımsız ve tarafsız soruşturmalar yürütülmesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının başlamasından bu yana Filistinlilere karşı işlenen suçların sorumlularının hesap vermesi’ çağrısında bulunuldu.

Bildiride “İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'ndeki insani yardım ve BM kuruluşlarını hedef alması ve çalışmalarını engellemesi” en sert ifadelerle kınandı.

Sonuç bildirisi, Arap dışişleri bakanlarını ‘derhal harekete geçmeye ve dünya dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin Devletini hızla tanımaya teşvik etmeye’ yönlendirdi.

Arap dışişleri bakanlarının eylemi, Filistin Devleti'nin BM'de bağımsız ve tam egemen bir devlet olarak tam üyeliğini elde etme çabalarını destekleyecek ve bu tanımayı elde etmek için BM Güvenlik Konseyi'nin tüm üyeleriyle birlikte Arap çabalarını yoğunlaştıracak. Bu çalışmalar Arap Birliği Genel Sekreterliği ile koordinasyon içinde yürütülecek.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi: Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, ülkesinin, Filistin devletinin kurulmasını ve uluslararası alanda tanınmasını desteklediğini yineleyerek, uluslararası toplumu Gazze Şeridi'ndeki ateşkes çabalarını desteklemeye çağırdı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Bahreyn'de düzenlenen Arap Birliği Konseyi'nin 33. olağan oturumunda yaptığı konuşmada, ülkesinin Arap meselelerine büyük önem verdiğini belirtti. Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasının önemini vurguladığını ve deniz seyrüseferinin güvenliğini etkileyen her türlü faaliyetin durdurulması çağrısında bulunduğunu ifade etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ın İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısını kınayan bir toplantıya ev sahipliği yaptığına işaret ederek, Riyad'ın Gazze Şeridi'ndeki insani durumun ele alınmasına yönelik çabaları desteklediğini vurguladı. Muhammed bin Selman ayrıca, uluslararası toplumu Gazze Şeridi'nde ateşkes çabalarını desteklemeye çağırdı.

Muhammed bin Selman konuşmasının sonunda Suudi Arabistan’ın anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi çağrısında bulunduğunu vurguladı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz'in talimatıyla, bugün (perşembe) Bahreyn’de düzenlenen Arap Birliği Konseyi'nin 33. olağan oturumunun zirve düzeyindeki toplantısına katılacak Suudi heyetine başkanlık etmek üzere Bahreyn’e geldi.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi'nde Suudi heyetine liderlik ediyor

Bahreyn'in başkenti Manama’ya gelen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamed Âl Halife tarafından karşılandı. (SPA)
Bahreyn'in başkenti Manama’ya gelen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamed Âl Halife tarafından karşılandı. (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi'nde Suudi heyetine liderlik ediyor

Bahreyn'in başkenti Manama’ya gelen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamed Âl Halife tarafından karşılandı. (SPA)
Bahreyn'in başkenti Manama’ya gelen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamed Âl Halife tarafından karşılandı. (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz'in talimatıyla, bugün (perşembe) Bahreyn’de düzenlenecek olan Arap Birliği Konseyi'nin 33. olağan oturumunun zirve düzeyindeki toplantısına katılacak Suudi heyetine başkanlık etmek üzere ülkeden ayrıldı.

Dggdg

Bahreyn'in başkenti Manama’ya gelen Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Bahreyn Veliaht Prensi ve Başbakanı Selman bin Hamed Âl Halife'nin yanı sıra İsa bin Selman Eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Emek Fonu Başkanı Şeyh İsa bin Selman bin Hamed Âl Halife, Şeyh Muhammed bin Selman bin Hamed Âl Halife, Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif bin Raşid ez-Zeyani, Maliye ve Ulusal Ekonomi Bakanı Şeyh Selman bin Halife Âl Halife, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve diğer üst düzey yetkililer tarafından karşılandı.

Ddff