ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Şarku'l Avsat'a konuştu… ABD, Suriye'deki ‘vahşetin sorumlularından hesap sorma’ konusunda taahhütte bulundu

Şarku'l Avsat'a konuşan Ethan Goldrich, "Hizbullah kendini, İran'ın kötücül politikalarını uygulamaya adamış bir terör örgütüdür’’ dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
TT

ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Şarku'l Avsat'a konuştu… ABD, Suriye'deki ‘vahşetin sorumlularından hesap sorma’ konusunda taahhütte bulundu

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.

ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle ‘normalleşme’ konusundaki tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığı öğrenildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte bu hususu doğruladı. 
ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Suriye rejimi tarafından işlenen suçların hesabının verilmesine odaklanılması çağrısında bulundu. Suriye’nin gelecekte istikrara kavuşması için, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının uygulanmasının önemini vurguladı. Lübnan’daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren ABD’li diplomat, enerji krizinde yasal çerçeveye uygun bir şekilde Lübnan halkına yardım etmek arzusunda olduklarını belirtti. İran’ın Suriye ve Lübnan’daki istikrarı zedelediğini ifade eden Goldrich, Hizbullah’ın Tahran’ın bölgesel politikalarının uygulanmasındaki rolüne değindi. 
Röportajın başında Goldrich, Esed rejimi ile normalleşme hususunda ülkesinin tutumunda bir değişiklik olmadığını vurguladı. Suriye rejimine uygulanan yaptırımların sürdüğünü belirten Goldrich, ‘’İnsan hakları ve Sezar Yasası’na bağlılığımız çerçevesinde, mevcut yaptırımların yanı sıra, Esed rejimine karşı hedef odaklı yeni yaptırımlar uyguluyoruz. Tüm devletleri, özellikle Esed rejimiyle işbirliği yapmayı düşünenleri, rejimin son on yılda, kimyasal saldırılar ve 100 binden fazla kişinin ortadan kaybolması dahil olmak üzere Suriye halkına karşı yaptığı vahşetleri göz önünde bulundurmaya davet ediyoruz. Bu bağlamda, rejimin hesap vermesi üzerine odaklanma taahhüdümüzü sürdürüyoruz” diye konuştu. 

Siyasi süreç ve 2254 sayılı karar
Goldrich, Esed rejiminin engellemekle suçlandığı siyasi süreç ve Washington'un önündeki seçenekler hakkında ise, ‘’On yıldan fazla süren savaşın ardından Suriye halkı için siyasi bir çözüm bulunması söz konusu olduğunda Esed rejimi şüphesiz bu yolda ilerlemenin önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.  Ekim 2021'deki anayasa komitesi tartışmalarının altıncı turunun hayal kırıklığı yaratan sonucu, rejimin siyasi bir çözüme ulaşma niyetinin olmadığının en iyi göstergesidir. Bu vesileyle, özellikle Esed rejiminin temsilcilerine yeni bir anayasa metninin hazırlanmasında herhangi bir yetki verilmemesi, tam bir hayal kırıklığı yarattı’’ ifadelerini kullandı. 
Siyasi çözüm sürecinin ilerlemesinin hala mümkün olduğuna inandıklarını belirten Goldrich, şöyle devam etti: ‘’ABD, çatışmanın ancak diyalogla sonlandırılabileceğine inanıyor ve siyasi bir çözüm bulma konusundaki kararlılığını sürdürüyor. BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararında belirtilen sürecin, Suriye'de istikrarı sağlamanın en uygun yolu olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Suriyelileri bir araya getirme çabalarını güçlü bir şekilde destekliyoruz. Suriye'de istikrarı sağlamak için BM üyeleri, Suriye muhalefeti ve uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Suriye sorununun çözümünde, BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanmasını teşvik etmek için bölgedeki birkaç ülkeye yaptığım geziyi yeni bitirdim.’’

Sezar Yasası ve Lübnan’a elektrik istisnası 
Goldrich, Suriye üzerinden Lübnan'a elektrik sağlanmasının kabul edilmesiyle birlikte, Sezar Yasası’ndaki istisnalar hakkında ise şunları ifade etti: 
"Daha öncede defalarca söylediğimiz gibi, Suriye'ye uygulanan yaptırımları ne kaldırdık ne de hafiflettik. Lübnan, önemli bir insani boyut kazanan ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya. Lübnan halkına ABD yasalarına uygun bir şekilde yardım etmeye odaklanıyoruz. Bu noktada Mısır, Ürdün ve Lübnan hükümetleri ile temas halindeyiz. Yasalarımızı ihlal etmeden Lübnan’ın enerji sorununu nasıl çözeceğimizi değerlendiriyoruz. Suriye yaptırımlarının uygulanması için, ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlık Kontrol Ofisi ile yakın bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz.’’ 

Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele
ABD’li diplomat Ebu İbrahim el-Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele stratejisiyle ilgili olarak şöyle konuştu:
“Haseke’deki hapishaneye yapılan saldırı, DEAŞ’ın hala ABD ve Suriyeliler de dahil olmak üzere uluslararası toplumun güvenliği için bir tehdit oluşturduğunun açık kanıtıdır. Bu saldırının uluslararası koalisyonun desteği ile püskürtülmesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile olan ortaklığımızın değerini de gösterdi. Koalisyonun ve yerel ortaklarımızın çabası sayesinde saldırı kontrol altına alındı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve onları saygıyla anıyoruz. Bu saldırı aynı zamanda, DEAŞ mensuplarının tutukluluklarının güvenli bir şekilde sürdürülmesinin önemini de gösterdi. Bu bağlamda her ülkenin bölgedeki vatandaşlarını alarak yargılamasını, suçluları cezalandırarak yeniden topluma kazandırılmasını önemsiyoruz.’’ 
Yezidilere yönelik soykırımın failleri arasında olan Kureyşi’nin öldürülmesini, teröre karşı küresel mücadelenin bir zaferi olarak nitelendiren Goldrich, sözlerini şöyle sürdürdü: 
‘’DEAŞ’la birçok ülke etkin bir şekilde mücadele ediyor. DEAŞ’ın yeniden hiçbir alanda hakimiyet kurmaması için biz ve koalisyon güçleri kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Kureyşi’nin öldürülmesi, bu terörist örgütün dağılması yolunda önemli bir adımdı. Bu eylem örgüte ağır bir darbe indirmiş olsa da henüz mücadele bitmiş değildir. ABD, koalisyon güçleri ve yerel müttefiklerimiz, DEAŞ’ın Suriye'deki varlığını tamamen sonlandırana kadar operasyonlarına devam edecektir. Suriye’deki sınırlı varlığımızın başlıca sebebi, yerel müttefiklerimizin DEAŞ’la olan mücadelesine destek vermektir. Böylelikle terör örgütünün yeniden ortaya çıkmayacağını garanti altına almış oluyoruz.’’

Rejimden hesap sorulması  
Suriye rejiminin, halkına karşı işlediği vahşete dair hesap vermesi gerektiğini ifade eden Goldrich, “ABD olarak, Suriye'deki vahşetin sorumlularına hesap sorulması ve kurbanlar için adaletin sağlanması taahhüdümüz sabittir. Bu husustaki sözlerimize uymaya devam ediyoruz. Yönetimimizin öncelikleri arasında, uluslararası kanunlara saygı duyulmasının sağlanması ve suçluların hesap vermesi yer alıyor. Suriye halkının, ciddi suçlardan hesap sorulmadan, asla istikrarlı, adil ve kalıcı bir barışa kavuşamayacağına inanıyoruz. ABD Nisan 2021’de, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Konferansı’nda Suriye’yi dışlayan tarihi kararları destekledi. ABD ayrıca, Suriye'deki suçları tespit eden BM Suriye Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını da aktif bir şekilde destekliyor” diye konuştu. 
Ulusal mahkemelerin kendi yetki alanları dahilinde Suriye'de işlenen suçları soruşturmaya yönelik devam eden çabalarını memnuniyetle karşıladıklarını belirten Goldrich ‘’Almanya'da bir mahkemenin, muhaliflere yönelik işkenceyi yöneten eski Albay Enver Raslan'ı insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle ömür boyu hapse mahkum etmesini memnuniyetle karşıladık. Yine Fransa'da bir Fransız-Suriye vatandaşının, kimyasal silah üretiminde yer alarak savaş suçu işlemekten suçlu bulunmasını önemsiyoruz’’ dedi. 
Suriye yaptırım programının, insan haklarını ihlal edenlere, özellikle de Esed rejimine hesap verme konusunda baskı yapmak için önemli bir araç olmaya devam ettiğini kaydeden Goldrich, ‘’Örneğin 7 Aralık’ta sivillere yönelik kimyasal saldırılardan sorumlu iki üst düzey Suriye Hava Kuvvetleri subayını ve istihbarat servisinden üç üst düzey yetkiliyi yaptırım listesine aldık. Bu durum Suriye halkına olan yakınlığımızın ve adalete olan bağlılığımızın açık bir göstergesidir. Yaptırımlarımız sadece rejim güçleriyle sınırlı değil, Ahrar Şarkiye örgütünün liderlerine de, insan hakları ihlalleri sebebiyle yaptırım uyguladık’’ değerlendirmesinde bulundu. 

İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı
İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı hakkında konuşan Goldrich, “İran'ın Suriye'deki varlığına temelde karşıyız. İran'ın Suriye'deki eylemleri, DEAŞ’la mücadele yürüten ABD ve koalisyon personelini tehdit ediyor. İran'ın varlığı, Suriye ve çevresindeki bölgede istikrarsızlaştırıcı bir rol oynuyor ve çatışmaya barışçıl bir çözüm bulma umutlarını baltalıyor. İran, Lübnan’da da Hizbullah aracılığıyla ülkedeki istikrar ve güvenliği tehdit ediyor’’ ifadelerini kullandı. 

Hizbullah'ın rolü
Lübnan'daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Goldrich ‘’Lübnanlı liderler, yıllardır Lübnan halkının çıkarlarını hiçe sayarak, siyasi partiler arasındaki gizli anlaşmalara göre ekonomik kararlar aldı. Lübnan’ın artık fazla bir zamanı yok, hükümet, ekonomiyi istikrara kavuşturmak, halkın ve uluslararası toplumun güvenini yeniden tesis etmek için gerekli reformları uygulamalıdır. Bu baharda özgür ve adil seçimlerin yapılması da önemlidir” dedi.
Goldrich Hizbullah’la ilgili ise ‘’ABD, bu örgütün terörist eylemleri ve yasadışı faaliyetlerinin bölgenin ve Lübnan'ın güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiği konusunda uzun zamandır açık bir pozisyona sahiptir. Dünya gün geçtikçe bu örgütün iç yüzünü fark etmeye başladı. İddia ettikleri gibi Lübnan’ı savunmuyorlar, bu terör örgütü, kendini İran’ın kötücül politikalarını uygulamaya adamıştır. İran’ın menfaatlerini ve kendi çıkarlarını, her zaman Lübnan'ın çıkarlarının önüne geçiren bir örgüttür’’ yorumunda bulundu. 



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.