ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle ‘normalleşme’ konusundaki tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığı öğrenildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte bu hususu doğruladı.
ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Suriye rejimi tarafından işlenen suçların hesabının verilmesine odaklanılması çağrısında bulundu. Suriye’nin gelecekte istikrara kavuşması için, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının uygulanmasının önemini vurguladı. Lübnan’daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren ABD’li diplomat, enerji krizinde yasal çerçeveye uygun bir şekilde Lübnan halkına yardım etmek arzusunda olduklarını belirtti. İran’ın Suriye ve Lübnan’daki istikrarı zedelediğini ifade eden Goldrich, Hizbullah’ın Tahran’ın bölgesel politikalarının uygulanmasındaki rolüne değindi.
Röportajın başında Goldrich, Esed rejimi ile normalleşme hususunda ülkesinin tutumunda bir değişiklik olmadığını vurguladı. Suriye rejimine uygulanan yaptırımların sürdüğünü belirten Goldrich, ‘’İnsan hakları ve Sezar Yasası’na bağlılığımız çerçevesinde, mevcut yaptırımların yanı sıra, Esed rejimine karşı hedef odaklı yeni yaptırımlar uyguluyoruz. Tüm devletleri, özellikle Esed rejimiyle işbirliği yapmayı düşünenleri, rejimin son on yılda, kimyasal saldırılar ve 100 binden fazla kişinin ortadan kaybolması dahil olmak üzere Suriye halkına karşı yaptığı vahşetleri göz önünde bulundurmaya davet ediyoruz. Bu bağlamda, rejimin hesap vermesi üzerine odaklanma taahhüdümüzü sürdürüyoruz” diye konuştu.
Siyasi süreç ve 2254 sayılı karar
Goldrich, Esed rejiminin engellemekle suçlandığı siyasi süreç ve Washington'un önündeki seçenekler hakkında ise, ‘’On yıldan fazla süren savaşın ardından Suriye halkı için siyasi bir çözüm bulunması söz konusu olduğunda Esed rejimi şüphesiz bu yolda ilerlemenin önündeki en büyük engeli teşkil ediyor. Ekim 2021'deki anayasa komitesi tartışmalarının altıncı turunun hayal kırıklığı yaratan sonucu, rejimin siyasi bir çözüme ulaşma niyetinin olmadığının en iyi göstergesidir. Bu vesileyle, özellikle Esed rejiminin temsilcilerine yeni bir anayasa metninin hazırlanmasında herhangi bir yetki verilmemesi, tam bir hayal kırıklığı yarattı’’ ifadelerini kullandı.
Siyasi çözüm sürecinin ilerlemesinin hala mümkün olduğuna inandıklarını belirten Goldrich, şöyle devam etti: ‘’ABD, çatışmanın ancak diyalogla sonlandırılabileceğine inanıyor ve siyasi bir çözüm bulma konusundaki kararlılığını sürdürüyor. BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararında belirtilen sürecin, Suriye'de istikrarı sağlamanın en uygun yolu olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Suriyelileri bir araya getirme çabalarını güçlü bir şekilde destekliyoruz. Suriye'de istikrarı sağlamak için BM üyeleri, Suriye muhalefeti ve uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Suriye sorununun çözümünde, BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanmasını teşvik etmek için bölgedeki birkaç ülkeye yaptığım geziyi yeni bitirdim.’’
Sezar Yasası ve Lübnan’a elektrik istisnası
Goldrich, Suriye üzerinden Lübnan'a elektrik sağlanmasının kabul edilmesiyle birlikte, Sezar Yasası’ndaki istisnalar hakkında ise şunları ifade etti:
"Daha öncede defalarca söylediğimiz gibi, Suriye'ye uygulanan yaptırımları ne kaldırdık ne de hafiflettik. Lübnan, önemli bir insani boyut kazanan ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya. Lübnan halkına ABD yasalarına uygun bir şekilde yardım etmeye odaklanıyoruz. Bu noktada Mısır, Ürdün ve Lübnan hükümetleri ile temas halindeyiz. Yasalarımızı ihlal etmeden Lübnan’ın enerji sorununu nasıl çözeceğimizi değerlendiriyoruz. Suriye yaptırımlarının uygulanması için, ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlık Kontrol Ofisi ile yakın bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz.’’
Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele
ABD’li diplomat Ebu İbrahim el-Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele stratejisiyle ilgili olarak şöyle konuştu:
“Haseke’deki hapishaneye yapılan saldırı, DEAŞ’ın hala ABD ve Suriyeliler de dahil olmak üzere uluslararası toplumun güvenliği için bir tehdit oluşturduğunun açık kanıtıdır. Bu saldırının uluslararası koalisyonun desteği ile püskürtülmesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile olan ortaklığımızın değerini de gösterdi. Koalisyonun ve yerel ortaklarımızın çabası sayesinde saldırı kontrol altına alındı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve onları saygıyla anıyoruz. Bu saldırı aynı zamanda, DEAŞ mensuplarının tutukluluklarının güvenli bir şekilde sürdürülmesinin önemini de gösterdi. Bu bağlamda her ülkenin bölgedeki vatandaşlarını alarak yargılamasını, suçluları cezalandırarak yeniden topluma kazandırılmasını önemsiyoruz.’’
Yezidilere yönelik soykırımın failleri arasında olan Kureyşi’nin öldürülmesini, teröre karşı küresel mücadelenin bir zaferi olarak nitelendiren Goldrich, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘’DEAŞ’la birçok ülke etkin bir şekilde mücadele ediyor. DEAŞ’ın yeniden hiçbir alanda hakimiyet kurmaması için biz ve koalisyon güçleri kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Kureyşi’nin öldürülmesi, bu terörist örgütün dağılması yolunda önemli bir adımdı. Bu eylem örgüte ağır bir darbe indirmiş olsa da henüz mücadele bitmiş değildir. ABD, koalisyon güçleri ve yerel müttefiklerimiz, DEAŞ’ın Suriye'deki varlığını tamamen sonlandırana kadar operasyonlarına devam edecektir. Suriye’deki sınırlı varlığımızın başlıca sebebi, yerel müttefiklerimizin DEAŞ’la olan mücadelesine destek vermektir. Böylelikle terör örgütünün yeniden ortaya çıkmayacağını garanti altına almış oluyoruz.’’
Rejimden hesap sorulması
Suriye rejiminin, halkına karşı işlediği vahşete dair hesap vermesi gerektiğini ifade eden Goldrich, “ABD olarak, Suriye'deki vahşetin sorumlularına hesap sorulması ve kurbanlar için adaletin sağlanması taahhüdümüz sabittir. Bu husustaki sözlerimize uymaya devam ediyoruz. Yönetimimizin öncelikleri arasında, uluslararası kanunlara saygı duyulmasının sağlanması ve suçluların hesap vermesi yer alıyor. Suriye halkının, ciddi suçlardan hesap sorulmadan, asla istikrarlı, adil ve kalıcı bir barışa kavuşamayacağına inanıyoruz. ABD Nisan 2021’de, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Konferansı’nda Suriye’yi dışlayan tarihi kararları destekledi. ABD ayrıca, Suriye'deki suçları tespit eden BM Suriye Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını da aktif bir şekilde destekliyor” diye konuştu.
Ulusal mahkemelerin kendi yetki alanları dahilinde Suriye'de işlenen suçları soruşturmaya yönelik devam eden çabalarını memnuniyetle karşıladıklarını belirten Goldrich ‘’Almanya'da bir mahkemenin, muhaliflere yönelik işkenceyi yöneten eski Albay Enver Raslan'ı insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle ömür boyu hapse mahkum etmesini memnuniyetle karşıladık. Yine Fransa'da bir Fransız-Suriye vatandaşının, kimyasal silah üretiminde yer alarak savaş suçu işlemekten suçlu bulunmasını önemsiyoruz’’ dedi.
Suriye yaptırım programının, insan haklarını ihlal edenlere, özellikle de Esed rejimine hesap verme konusunda baskı yapmak için önemli bir araç olmaya devam ettiğini kaydeden Goldrich, ‘’Örneğin 7 Aralık’ta sivillere yönelik kimyasal saldırılardan sorumlu iki üst düzey Suriye Hava Kuvvetleri subayını ve istihbarat servisinden üç üst düzey yetkiliyi yaptırım listesine aldık. Bu durum Suriye halkına olan yakınlığımızın ve adalete olan bağlılığımızın açık bir göstergesidir. Yaptırımlarımız sadece rejim güçleriyle sınırlı değil, Ahrar Şarkiye örgütünün liderlerine de, insan hakları ihlalleri sebebiyle yaptırım uyguladık’’ değerlendirmesinde bulundu.
İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı
İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı hakkında konuşan Goldrich, “İran'ın Suriye'deki varlığına temelde karşıyız. İran'ın Suriye'deki eylemleri, DEAŞ’la mücadele yürüten ABD ve koalisyon personelini tehdit ediyor. İran'ın varlığı, Suriye ve çevresindeki bölgede istikrarsızlaştırıcı bir rol oynuyor ve çatışmaya barışçıl bir çözüm bulma umutlarını baltalıyor. İran, Lübnan’da da Hizbullah aracılığıyla ülkedeki istikrar ve güvenliği tehdit ediyor’’ ifadelerini kullandı.
Hizbullah'ın rolü
Lübnan'daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Goldrich ‘’Lübnanlı liderler, yıllardır Lübnan halkının çıkarlarını hiçe sayarak, siyasi partiler arasındaki gizli anlaşmalara göre ekonomik kararlar aldı. Lübnan’ın artık fazla bir zamanı yok, hükümet, ekonomiyi istikrara kavuşturmak, halkın ve uluslararası toplumun güvenini yeniden tesis etmek için gerekli reformları uygulamalıdır. Bu baharda özgür ve adil seçimlerin yapılması da önemlidir” dedi.
Goldrich Hizbullah’la ilgili ise ‘’ABD, bu örgütün terörist eylemleri ve yasadışı faaliyetlerinin bölgenin ve Lübnan'ın güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiği konusunda uzun zamandır açık bir pozisyona sahiptir. Dünya gün geçtikçe bu örgütün iç yüzünü fark etmeye başladı. İddia ettikleri gibi Lübnan’ı savunmuyorlar, bu terör örgütü, kendini İran’ın kötücül politikalarını uygulamaya adamıştır. İran’ın menfaatlerini ve kendi çıkarlarını, her zaman Lübnan'ın çıkarlarının önüne geçiren bir örgüttür’’ yorumunda bulundu.