ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Şarku'l Avsat'a konuştu… ABD, Suriye'deki ‘vahşetin sorumlularından hesap sorma’ konusunda taahhütte bulundu

Şarku'l Avsat'a konuşan Ethan Goldrich, "Hizbullah kendini, İran'ın kötücül politikalarını uygulamaya adamış bir terör örgütüdür’’ dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
TT

ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Şarku'l Avsat'a konuştu… ABD, Suriye'deki ‘vahşetin sorumlularından hesap sorma’ konusunda taahhütte bulundu

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich Şarku'l Avsat'a konuştu.

ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle ‘normalleşme’ konusundaki tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığı öğrenildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte bu hususu doğruladı. 
ABD’nin Suriye dosyası sorumlusu Ethan Goldrich, Suriye rejimi tarafından işlenen suçların hesabının verilmesine odaklanılması çağrısında bulundu. Suriye’nin gelecekte istikrara kavuşması için, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının uygulanmasının önemini vurguladı. Lübnan’daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren ABD’li diplomat, enerji krizinde yasal çerçeveye uygun bir şekilde Lübnan halkına yardım etmek arzusunda olduklarını belirtti. İran’ın Suriye ve Lübnan’daki istikrarı zedelediğini ifade eden Goldrich, Hizbullah’ın Tahran’ın bölgesel politikalarının uygulanmasındaki rolüne değindi. 
Röportajın başında Goldrich, Esed rejimi ile normalleşme hususunda ülkesinin tutumunda bir değişiklik olmadığını vurguladı. Suriye rejimine uygulanan yaptırımların sürdüğünü belirten Goldrich, ‘’İnsan hakları ve Sezar Yasası’na bağlılığımız çerçevesinde, mevcut yaptırımların yanı sıra, Esed rejimine karşı hedef odaklı yeni yaptırımlar uyguluyoruz. Tüm devletleri, özellikle Esed rejimiyle işbirliği yapmayı düşünenleri, rejimin son on yılda, kimyasal saldırılar ve 100 binden fazla kişinin ortadan kaybolması dahil olmak üzere Suriye halkına karşı yaptığı vahşetleri göz önünde bulundurmaya davet ediyoruz. Bu bağlamda, rejimin hesap vermesi üzerine odaklanma taahhüdümüzü sürdürüyoruz” diye konuştu. 

Siyasi süreç ve 2254 sayılı karar
Goldrich, Esed rejiminin engellemekle suçlandığı siyasi süreç ve Washington'un önündeki seçenekler hakkında ise, ‘’On yıldan fazla süren savaşın ardından Suriye halkı için siyasi bir çözüm bulunması söz konusu olduğunda Esed rejimi şüphesiz bu yolda ilerlemenin önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.  Ekim 2021'deki anayasa komitesi tartışmalarının altıncı turunun hayal kırıklığı yaratan sonucu, rejimin siyasi bir çözüme ulaşma niyetinin olmadığının en iyi göstergesidir. Bu vesileyle, özellikle Esed rejiminin temsilcilerine yeni bir anayasa metninin hazırlanmasında herhangi bir yetki verilmemesi, tam bir hayal kırıklığı yarattı’’ ifadelerini kullandı. 
Siyasi çözüm sürecinin ilerlemesinin hala mümkün olduğuna inandıklarını belirten Goldrich, şöyle devam etti: ‘’ABD, çatışmanın ancak diyalogla sonlandırılabileceğine inanıyor ve siyasi bir çözüm bulma konusundaki kararlılığını sürdürüyor. BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararında belirtilen sürecin, Suriye'de istikrarı sağlamanın en uygun yolu olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Suriyelileri bir araya getirme çabalarını güçlü bir şekilde destekliyoruz. Suriye'de istikrarı sağlamak için BM üyeleri, Suriye muhalefeti ve uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Suriye sorununun çözümünde, BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanmasını teşvik etmek için bölgedeki birkaç ülkeye yaptığım geziyi yeni bitirdim.’’

Sezar Yasası ve Lübnan’a elektrik istisnası 
Goldrich, Suriye üzerinden Lübnan'a elektrik sağlanmasının kabul edilmesiyle birlikte, Sezar Yasası’ndaki istisnalar hakkında ise şunları ifade etti: 
"Daha öncede defalarca söylediğimiz gibi, Suriye'ye uygulanan yaptırımları ne kaldırdık ne de hafiflettik. Lübnan, önemli bir insani boyut kazanan ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya. Lübnan halkına ABD yasalarına uygun bir şekilde yardım etmeye odaklanıyoruz. Bu noktada Mısır, Ürdün ve Lübnan hükümetleri ile temas halindeyiz. Yasalarımızı ihlal etmeden Lübnan’ın enerji sorununu nasıl çözeceğimizi değerlendiriyoruz. Suriye yaptırımlarının uygulanması için, ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlık Kontrol Ofisi ile yakın bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz.’’ 

Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele
ABD’li diplomat Ebu İbrahim el-Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından DEAŞ’la mücadele stratejisiyle ilgili olarak şöyle konuştu:
“Haseke’deki hapishaneye yapılan saldırı, DEAŞ’ın hala ABD ve Suriyeliler de dahil olmak üzere uluslararası toplumun güvenliği için bir tehdit oluşturduğunun açık kanıtıdır. Bu saldırının uluslararası koalisyonun desteği ile püskürtülmesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile olan ortaklığımızın değerini de gösterdi. Koalisyonun ve yerel ortaklarımızın çabası sayesinde saldırı kontrol altına alındı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve onları saygıyla anıyoruz. Bu saldırı aynı zamanda, DEAŞ mensuplarının tutukluluklarının güvenli bir şekilde sürdürülmesinin önemini de gösterdi. Bu bağlamda her ülkenin bölgedeki vatandaşlarını alarak yargılamasını, suçluları cezalandırarak yeniden topluma kazandırılmasını önemsiyoruz.’’ 
Yezidilere yönelik soykırımın failleri arasında olan Kureyşi’nin öldürülmesini, teröre karşı küresel mücadelenin bir zaferi olarak nitelendiren Goldrich, sözlerini şöyle sürdürdü: 
‘’DEAŞ’la birçok ülke etkin bir şekilde mücadele ediyor. DEAŞ’ın yeniden hiçbir alanda hakimiyet kurmaması için biz ve koalisyon güçleri kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Kureyşi’nin öldürülmesi, bu terörist örgütün dağılması yolunda önemli bir adımdı. Bu eylem örgüte ağır bir darbe indirmiş olsa da henüz mücadele bitmiş değildir. ABD, koalisyon güçleri ve yerel müttefiklerimiz, DEAŞ’ın Suriye'deki varlığını tamamen sonlandırana kadar operasyonlarına devam edecektir. Suriye’deki sınırlı varlığımızın başlıca sebebi, yerel müttefiklerimizin DEAŞ’la olan mücadelesine destek vermektir. Böylelikle terör örgütünün yeniden ortaya çıkmayacağını garanti altına almış oluyoruz.’’

Rejimden hesap sorulması  
Suriye rejiminin, halkına karşı işlediği vahşete dair hesap vermesi gerektiğini ifade eden Goldrich, “ABD olarak, Suriye'deki vahşetin sorumlularına hesap sorulması ve kurbanlar için adaletin sağlanması taahhüdümüz sabittir. Bu husustaki sözlerimize uymaya devam ediyoruz. Yönetimimizin öncelikleri arasında, uluslararası kanunlara saygı duyulmasının sağlanması ve suçluların hesap vermesi yer alıyor. Suriye halkının, ciddi suçlardan hesap sorulmadan, asla istikrarlı, adil ve kalıcı bir barışa kavuşamayacağına inanıyoruz. ABD Nisan 2021’de, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Konferansı’nda Suriye’yi dışlayan tarihi kararları destekledi. ABD ayrıca, Suriye'deki suçları tespit eden BM Suriye Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını da aktif bir şekilde destekliyor” diye konuştu. 
Ulusal mahkemelerin kendi yetki alanları dahilinde Suriye'de işlenen suçları soruşturmaya yönelik devam eden çabalarını memnuniyetle karşıladıklarını belirten Goldrich ‘’Almanya'da bir mahkemenin, muhaliflere yönelik işkenceyi yöneten eski Albay Enver Raslan'ı insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle ömür boyu hapse mahkum etmesini memnuniyetle karşıladık. Yine Fransa'da bir Fransız-Suriye vatandaşının, kimyasal silah üretiminde yer alarak savaş suçu işlemekten suçlu bulunmasını önemsiyoruz’’ dedi. 
Suriye yaptırım programının, insan haklarını ihlal edenlere, özellikle de Esed rejimine hesap verme konusunda baskı yapmak için önemli bir araç olmaya devam ettiğini kaydeden Goldrich, ‘’Örneğin 7 Aralık’ta sivillere yönelik kimyasal saldırılardan sorumlu iki üst düzey Suriye Hava Kuvvetleri subayını ve istihbarat servisinden üç üst düzey yetkiliyi yaptırım listesine aldık. Bu durum Suriye halkına olan yakınlığımızın ve adalete olan bağlılığımızın açık bir göstergesidir. Yaptırımlarımız sadece rejim güçleriyle sınırlı değil, Ahrar Şarkiye örgütünün liderlerine de, insan hakları ihlalleri sebebiyle yaptırım uyguladık’’ değerlendirmesinde bulundu. 

İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı
İran'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı hakkında konuşan Goldrich, “İran'ın Suriye'deki varlığına temelde karşıyız. İran'ın Suriye'deki eylemleri, DEAŞ’la mücadele yürüten ABD ve koalisyon personelini tehdit ediyor. İran'ın varlığı, Suriye ve çevresindeki bölgede istikrarsızlaştırıcı bir rol oynuyor ve çatışmaya barışçıl bir çözüm bulma umutlarını baltalıyor. İran, Lübnan’da da Hizbullah aracılığıyla ülkedeki istikrar ve güvenliği tehdit ediyor’’ ifadelerini kullandı. 

Hizbullah'ın rolü
Lübnan'daki durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Goldrich ‘’Lübnanlı liderler, yıllardır Lübnan halkının çıkarlarını hiçe sayarak, siyasi partiler arasındaki gizli anlaşmalara göre ekonomik kararlar aldı. Lübnan’ın artık fazla bir zamanı yok, hükümet, ekonomiyi istikrara kavuşturmak, halkın ve uluslararası toplumun güvenini yeniden tesis etmek için gerekli reformları uygulamalıdır. Bu baharda özgür ve adil seçimlerin yapılması da önemlidir” dedi.
Goldrich Hizbullah’la ilgili ise ‘’ABD, bu örgütün terörist eylemleri ve yasadışı faaliyetlerinin bölgenin ve Lübnan'ın güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiği konusunda uzun zamandır açık bir pozisyona sahiptir. Dünya gün geçtikçe bu örgütün iç yüzünü fark etmeye başladı. İddia ettikleri gibi Lübnan’ı savunmuyorlar, bu terör örgütü, kendini İran’ın kötücül politikalarını uygulamaya adamıştır. İran’ın menfaatlerini ve kendi çıkarlarını, her zaman Lübnan'ın çıkarlarının önüne geçiren bir örgüttür’’ yorumunda bulundu. 



Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
TT

Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)

Tevfik eş-Şenvah

Yemen’in meşru hükümeti ve Husiler, on yılı aşkın bir süredir Yemen'in başına bela olan yıkımın sorumlusu olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-Eryani dün yaptığı açıklamada, İran destekli Husilerin 2014 yılındaki darbeden bu yana ‘Yemen'in altyapısı ve ekonomisindeki yıkımın başlıca nedeni olmakla’ suçladı.

Aynı zamanda uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin sözcüsü olan Eryani, Husilerin kurtarılmış bölgelerdeki hayati tesislere sistematik saldırılar düzenlediğini, örneğin 30 Aralık 2020 tarihinde Aden Uluslararası Havalimanı'na İran yapımı balistik füzelerle düzenledikleri saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 110 kişinin de yaralandığını ve havalimanının altyapısının zarar gördüğünü söyledi. Husilerin 2022 yılında da Hadramut ve Şebva'daki petrol ihracat edilen limanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını belirten Eryani, bunlar arasında insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler kullanılarak ed-Debba ve Neşime limanlarına yönelik saldırıların da olduğunu ifade etti.

Yemenli Bakan, söz konusu saldırıların Husilerin iddia ettiği gibi Yemen'i ya da Gazze'yi savunmak için değil, Yemen'i yok etmeyi, halkını yoksullaştırmayı ve bölgenin güvenliğini baltalamayı amaçlayan İran gündemini uygulama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi.

Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları da dâhil olmak üzere çeşitli maceraperestliklerinin, ABD ve İngiltere tarafından ‘Refahın Muhafızı Operasyonu’ kapsamında geçtiğimiz yıl ocak ayında başlayan askeri saldırılarını tetiklediğini söyleyen Eryani, bu saldırıların yıkımın birincil nedeni olmadığını, daha ziyade Husilerin saldırılarına karşı bir yanıt olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, Yemen halkının çektiği acılardan başta Yemen’in meşru hükümeti olmak üzere ABD ve müttefiklerinin sorumlu olduğunu söyledi. ABD merkezli haber kanalı NBC tarafından aktarılan Husilere bağlı medya organlarının haberlerine göre Husiler, 17 Mart 2025 tarihinde 53 kişinin ölümüne ve 98 kişinin yaralanmasına neden olan ABD’nin son saldırılarını ‘suç teşkil eden saldırganlık’ olarak nitelendirdi. Kızıldeniz’deki gemilere ve askeri hedeflere yönelik saldırılarının dış müdahaleye ve Gazze'ye uygulanan kuşatmaya karşı savunma amaçlı bir yanıt olduğunu vurgulayan Husiler, Filistinlilerle dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Medyada yer alan haberlere göre Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik saldırıları ülke içindeki popülariteleri ve saflarına savaşçı çekme hızını arttırdı. Uluslararası toplumu kendileriyle etkileşime girmeye zorladılar ve Yemen'in resmi hükümeti olarak tanınmamalarına rağmen popüler bir yankı uyandırdılar. Nüfuzları zayıf olmasına rağmen İsrail'e füze atmalarının ardındaki gizli amaçlarından biri de buydu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği habere göre Yemen hükümeti, İran'ı, ‘Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ederek Husileri İHA ve balistik füzeler gibi çeşitli silahlarla desteklemekle’ suçluyor. Buna karşın İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, İran medyasına yaptığı açıklamada, Tahran'ın Husilerin kararlarını doğrudan kontrol ettiği iddialarını reddederek Husilerin kararlarını bağımsız bir şekilde aldıklarını vurguladı. Ancak Yemen hükümeti çevreleri İran'ın desteğinin Husilerin eylemlerinin ana kaynağı olduğunda ısrar ediyor.

Yemen hükümeti, ABD'nin hava saldırıları sonucunda Husilerin kontrolündeki limanlarda meydana gelen ağır kayıpların ardından ‘Husiler Yemen'e yıkım getiriyor’ etiketiyle (hashtag) bir sosyal medya kampanyası başlattı. Kampanyanın amacının ‘Husilerin suçlarını ifşa etmek ve ülke kaynaklarına verdikleri zararın boyutlarını ortaya koymak, altyapı ile ekonomik ve sivil tesislerin tahrip edilmesinden ve bunların savaş amacıyla kullanılmasından onları tamamen sorumlu tutmak’ olduğu belirtildi.

Husiler cuma günü, ABD'nin Yemen'in batısındaki Hudeyde ilinde bir petrol ihracatı limanına gece boyunca düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 80'e yükseldiğini ve bu sayının Washington'ın bir ay önce başlattığı yoğun hava saldırılarının en ölümcülü olduğunu açıkladılar.

Bu arada saldırılar şiddetlenmeye devam ederken, ABD ile İran arasındaki müzakereler Umman’ın başkenti Maskat'ın ardından Roma'da tüm hızıyla devam ediyor. Basında yer alan haberlerde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'la bölgedeki birçok karmaşık meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmesinin ardından gerilimin azalacağına dair umutlar ifade edildi.