Tarihteki en korkunç 9 deney

Eski bir mahkum olan Carlo Prescott, Stanford Hapishane Deneyi'nde danışmanlık yaptığını açıklamıştı (Stanford Libraries)
Eski bir mahkum olan Carlo Prescott, Stanford Hapishane Deneyi'nde danışmanlık yaptığını açıklamıştı (Stanford Libraries)
TT

Tarihteki en korkunç 9 deney

Eski bir mahkum olan Carlo Prescott, Stanford Hapishane Deneyi'nde danışmanlık yaptığını açıklamıştı (Stanford Libraries)
Eski bir mahkum olan Carlo Prescott, Stanford Hapishane Deneyi'nde danışmanlık yaptığını açıklamıştı (Stanford Libraries)

Tarih boyunca hastalıkların tedavisinde büyük atılımlara sahne olan birçok yenilikçi deney yapıldı.
Ancak aynı zamanda dünya, bilim adına yapılan korkunç deneylere de sahne oldu.
Bilim çoğu zaman hayat kurtarırken, bazen bilim insanları istedikleri sonuçları elde etmek için suç işledi ve sansasyonel olaylara imza attı.
İşte o kötücül deneylerden bazıları…

Üçüzler deneyi
12 Temmuz 1961'de, bekar ve genç bir anne dördüzlerini dünyaya getirdi. Dördüncü bebek doğum sırasında hayatını kaybetti. Sağlıklı doğan üçüzlerse gerekli işlemlerin ardından New York'taki Louise Wise Evlatlık Edinme Merkezi tarafından farklı ailelere evlatlık verildi. İşlemler, Dr. Peter Neubauer adlı bir psikiyatristin kontrolünde gerçekleşti.

Bobby Shafran, David Kellman ve Eddy Galland yıllar sonra tesadüfen kavuştu (Newsday LLC)
Üçüzlerin evlatlık verildiği aileler rastgele seçilmemişti. Üç ailenin de çocuk yetiştirme şekilleri ve sosyoekonomik durumları birbirinden farklıydı. Üç ailenin de birbirinden ayrılmış kardeşleri evlatlık edindiğinden haberi yoktu.
Neubauer liderliğindeki klinik psikologlar, bunu bir deney yapmak için bilerek ayarlamış ve böyle birçok kardeşi farklı ailelere dağıtmıştı.
Deney, 1980'de tek yumurta üçüzü olan kardeşlerin yanlışlıkla birbirlerini bulmasıyla ortaya çıktı. 
Üçüzlerden David Kellman, "20 yıl birlikte olabilirdik, bunu elimizden aldılar" dedi. Kardeşi Edward Galland ise 1995'te New Jersey'deki evinde intihar etti.
Neubauer'in gizli deneyden ne öğrendiği bilinmiyor. Zira bu deneyin bulguları, Yale Üniversitesi'ndeki bir arşivde saklanıyor ve 2066'ya kadar açılamıyor.
Bu deney, beyazperdeye de konu oldu. Yönetmen Tim Wardle, Üç Tanıdık Yabancı (Three Identical Strangers) adlı 2018 yapımı filminde üçüzlerin hayatlarını işledi.

Nazi deneyleri
Belki de tüm zamanların en kötü deneyleri, Holokost sırasında Auschwitz'de bir Nazi doktoru olan Josef Mengele'ye ait. Mengele kusursuz bir Aryan ırkı yaratmak için Yahudi ve Çingene ikizleri toplayıp üzerlerinde deney yaptı. Mengele, gaz odasına gönderip ölümüne sebep olduğu esirler hariç binlerce ikizi acımasız deneylere tabi tutmakla sorumlu tutuluyor. Bu deneyler arasında göz rengi ve cinsiyet değiştirme ameliyatları da vardı.

Tarihteki en korkunç deneylerden bazıları Auschwitz'de yapıldı (Wikimedia Commons)
Naziler, başka birçok deney için de esirleri kullanıyordu. Yahudi Sanal Kütüphanesine göre, bazı esirler havacılık deneyleri için donma noktasındaki sıcaklıklara ve düşük basınçlı odalara maruz bırakılıyordu. Sayısız mahkum deneysel kısırlaştırma prosedürlerine tabi tutuldu. Holokost Müzesi'ne konuşan Ruth Elias adlı bir kadın, Nazi doktorların memelerini bir iple bağladığını söyledi. Elias'a göre bunu yaparak doktorlar kadının bebeğinin ne kadar aç kalabileceğini görmek istiyordu. Sonunda çocuğa öldürücü dozda morfin enjekte edildi.
Bu deneylerden sorumlu doktorlardan bazıları daha sonra savaş suçlusu olarak yargılandı ama Mengele, Güney Amerika'ya kaçtı. 1979'da Brezilya'da kalp krizinden öldü.

Japonya'daki 731. Birim 
Japon İmparatorluk Ordusu, 1930'lar ve 1940'larda çoğunlukla Çinli siviller üzerinde biyolojik savaş deneyleri ve tıbbi denemeler yaptı. 731. Birim adı altında, General Shiro Ishii tarafından yönetilen bu acımasız deneylerde ölenlerin sayısı bilinmiyor.

Japonya'nın yıllar sonra varlığını kabul ettiği birimi Shiro Ishii yönetiyordu (Wikimedia Commons)
1995 tarihli bir New York Times makalesine göre, Tarihçi Sheldon H. Harris, 200 bin kadar kişinin ölmüş olabileceğini tahmin ediyor.
Deneylerde savaşta kullanılmak üzere çok sayıda hastalık incelendi. Bunlar arasında veba, şarbon, dizanteri, tifo, paratifo ve kolera da vardı. Kuyulara kolera ve tifo bulaştırılması ve Çin şehirlerine vebalı pirelerin yayılması da dahil olmak üzere çok sayıda suç işlendi.
Birimin eski üyeleri medya kuruluşlarına mahkumlara zehirli gaz verildiğini ve bazı deney kurbanlarının gözleri çıkana kadar basınç odalarına kapatıldığını söyledi. ABD hükümetinin de Japonya'yla soğuk savaşta ittifak kurmak için bu deneylerin gizli tutulmasına yardımcı olduğu iddia ediliyor.

Canavar çalışma
1939'da, ABD'deki Iowa Üniversitesi'nden araştırmacılar, kekemeliğin öğrenilmiş bir davranış olduğu teorisini kanıtlamak istedi. Bu araştırmacılara göre çocuklar konuşamayacaklarından korktukları için kekeliyordu. Bu nedenle deneyde çocuklara gelecekte kekeme olacakları söylendi. Araştırmacılar bunu duyan çocukların gerçekten kekeme olacağına inanmıştı.
Çocuklara kekemelik belirtileri gösterdikleri anlatılıyor ve doğru konuşacaklarından emin olmadıkça konuşmamaları tembihleniyordu.
Deney kekemeliğe neden olmadı ama sağlıklı çocukları kaygılı, içine kapanık ve sessiz bireyler haline getirdi.
Iowa öğrencileri 2003'te bu deneyleri "canavar çalışma" diye adlandırdı. 2007'de üniversite deney mağdurlarına yüklü miktarda tazminat ödedi.

Burke ve Hare cinayetleri
Burke ve Hare cinayetleri, İskoçya'nın Edinburgh kentinde, 1828'de yaklaşık 10 ay içinde işlenmiş 16 cinayetten oluşuyor. Bunlar West Port cinayetleri diye de anılıyor. 
O dönemde bilim insanları anatomi incelemesi için sadece idam edilenlerin cesetlerini kullanabiliyordu ama infazlar nadiren gerçekleşiyordu. 
Edinburgh'da pansiyon sahibi William Hare ve arkadaşı William Burke, kendi öldürdükleri insanların cesetlerini dönemin ünlü doktoru Robert Knox'a satmaya başladı.
Cinayetler ortaya çıkınca sadece Burke idam edildi. Hare kaçtı ve söylentilere göre en son karısı ve çocuğuyla birlikte başka bir şehirde görüldü. Diğer yandan, öfkeli kitleler Doktor Knox'un evine taşlarla saldırdı. Askerlerin yardımıyla kurtarılan Knox, Londra'da bir hastanede çalışmaya devam etti.

Köleler üzerinde cerrahi deneyler
Modern jinekolojinin babası sayılan ABD'li doktor J. Marion Sims, ününü 19. yüzyılda köle kadınlar üzerinde uygunsuz deneysel ameliyatlar yaparak kazandı.
Doktorun en önemli başarısı, vezikovajinal fistülün (vajina ve mesane arasında yırtık) onarımı için bir cerrahi teknik geliştirmesiydi.
Ancak Sims bu deneylerde kadınları anestezi vermeden ameliyat ediyordu. Anestezi daha yeni keşfedilmişti ve NPR'ye göre Sims, operasyonların "o kadar da acı vermediğine" inanıyordu.

J. Marion Sims'in heykeli Beşinci Cadde'den (5th Avenue) kaldırılmıştı (AP)
Sims uzun süredir "kabul edilemez insanlı deneyler için köleleri kullanmakla" suçlanıyor. Sims'in bir heykeli 2018'de ırkçılık karşıtlarının protestolarına sahne olmuş ve kaldırılmıştı.

Guatemela frengi deneyleri
ABD'nin Guatemala bölgesinde 1946 ve 1948 arasında ABD ve Guatemalalı yetkililerin işbirliğiyle frenginin tedavisinin keşfi için birçok kişi üzerinde deney yapıldı.
Deneylerde asker, mahkum ve akıl hastalarına izinleri olmaksızın frengi ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar bulaştırıldı. Bu deneylerden Guatemalalı bin 500 erkek, kadın ve çocuk etkilendi.
Çalışmanın amacı, penisilinin frengi enfeksiyonunu sadece tedavi etmekle kalmayıp, önleyip önleyemeyeceğini de belirlemekti. Çalışmanın sonuçlarıysa hiçbir zaman yayınlanmadı. İlerleyen yıllarda ABD'li yetkililer Guatemala halkından özür diledi.

Tuskegee frengi deneyleri
Benzer deneyler Tuskegee bölgesinde 1932-1972'de 40 yıl boyunca yapıldı.  Katılımcılar bölgede mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan siyahlardı. Halihazırda frengiye yakalanmış 399 siyah erkekte hastalığın ilerlemesi izlendi. O dönemde penisilin henüz hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlamamıştı.
Penisilin tedavisi 1947'de keşfedildi ama bu katılımcılar hiçbir zaman penisilinle tedavi edilmedi. Yetkililer bunun yerine araştırmayı sürdürme kararı aldı.
Deneye katılan insanlardan 28'i de­neyler sonlanmadan, deneylerde uygula­nan prosedürler yüzünden öldü. 100 kadarı da deneyde oluşan komplikasyonlar yü­zünden hayatlarını kaybetti. Deneklerin eşlerinden 40'ı da frengiye yakalandı. Deneklerin çocuklarının 19'u frengili doğdu.

Stanford hapishane deneyi
Şu anda ABD'deki Stanford Üniversitesi'nde fahri psikoloji profesörü olan Philip Zimbardo, 1971'de, "İyi insanları kötü durumlara soktuğunuzda ne olur?" sorusuna yanıt bulmak için "insan doğasını test etmeye" karar verdi.

Deney Philip Zimbardo önderliğinde yapıldı (Wikimedia Commons)
Deneyde 70 kişi arasından 24 lisans öğrencisi gardiyan ya da mahkum rollerini oynamak üzere seçildi. Seçilen öğrenciler Stanford psikoloji binasının bodrum katındaki kurmaca hapishaneye yerleştirildi.
Mahkumlar ve gardiyanlar rollerine hızla adapte oldu. Bunun ardından deney öngörülen sınırların dışına çıkıp tehlikeli ve psikolojik hasar bırakan bir çalışmaya dönüştü.
Birçok mahkum duygusal travma geçirirken gardiyanların üçte biri "gerçek" sadistik eğilimler sergilemeye başladı. Mahkumların ikisinin daha deneyin başında çıkarılması gerekti. Zimbardo herkesin kendini role iyice kaptırdığından emin olduktan sonra 6. günün sonunda deneyleri bitirdi.
Bu olay filmlere de konu oldu. Bunlar arasında 2001 Almanya yapımı Deney (Das Experiment) ve  2015 Amerika yapımı Standford Hapishane Deneyi (The Stanford Prison Experiment) yer alıyor.
Independent Türkçe, Livescience



İlk kez "eceline susamış bir gezegen" keşfedildi

HIP 67522 b, manyetik alan çizgileri boyunca yıldızının yüzeyine doğru enerji dalgası göndererek patlamaları tetikliyor (Danielle Futselaar)
HIP 67522 b, manyetik alan çizgileri boyunca yıldızının yüzeyine doğru enerji dalgası göndererek patlamaları tetikliyor (Danielle Futselaar)
TT

İlk kez "eceline susamış bir gezegen" keşfedildi

HIP 67522 b, manyetik alan çizgileri boyunca yıldızının yüzeyine doğru enerji dalgası göndererek patlamaları tetikliyor (Danielle Futselaar)
HIP 67522 b, manyetik alan çizgileri boyunca yıldızının yüzeyine doğru enerji dalgası göndererek patlamaları tetikliyor (Danielle Futselaar)

Bilim insanları ilk kez "eceline susamış bir gezegen" keşfetti. İlk kez bir gezegenin, yıldızını bu şekilde etkilediği gözlemlendi. 

Dünya'dan yaklaşık 400 ışık yılı uzaktaki HIP 67522 adlı yıldız ve yörüngesindeki iki gezegen uzun zamandır takip ediliyor. Sadece 17 milyon yaşındaki yıldız, 4,5 milyar yaşındaki Güneş'e kıyasla daha büyük ancak daha soğuk. 

Yıldızın HIP 67522 b adlı gezegeni, şaşırtıcı derecede yakın bir yörüngede dönüyor. Ötegezegen yıldızın etrafındaki bir turunu sadece 7 günde tamamlıyor; yani gezegende bir yıl, Dünya zamanıyla sadece bir hafta sürüyor.

Hollanda Radyo Astronomi Enstitüsü'nden Ekaterina Ilin, "Daha önce HIP 67522 gibi bir sistem görmemiştik; gezegen bulunduğunda, yıldızının yörüngesinde 10 günden daha kısa bir sürede döndüğü bilinen en genç gezegendi" diyor.

Ilin ve ekip arkadaşları bu nedenle NASA'nın Geçiş Halindeki Ötegezegen Araştırma Uydusu (Transiting Exoplanet Survey Satellite / TESS) ve Avrupa Uzay Ajansı'nın ötegezegen uydusu CHEOPS'u kullanarak sistemi daha yakından incelemeye karar verdi. 

Araştırmacılar HIP 67522 b'nin yıldızıyla  kurduğu sıkı etkileşim nedeniyle kendi sonunu hazırladığını tespit etti. 

Devasa plazma topları olan yıldızların yüklü parçacıkları, yüzeydeki hareketleriyle güçlü manyetik alanlar yaratıyor. Manyetik alan çizgileri birbirini kesemediğinden, bazen bunlar düğümlenip aniden koparak güneş patlamaları adı verilen radyasyon patlamalarına yol açıyor.

Bilim insanları, Dünya gibi pek çok gezegenin de manyetik alanı olduğu için yıldızına yakın gezegenlerin, yıldızlardaki manyetik alan patlamalarını tetikleyip tetiklemediğini merak ediyordu. 

HIP 67522 sistemini inceleyen ekip, yıldızdaki patlamaların gezegen onun önünden geçerken sıklaştığını saptadı. Araştırmacılar bu nedenle patlamaları gezegenin tetiklediği sonucuna vardı. 

Normalde yıldızların, yörüngelerindeki gezegenlerden etkilenmediği düşünülüyordu. Ancak araştırmacılar HIP 67522'nin yaşı nedeniyle ve güçlü bir manyetik alanı olması durumunda bunun mümkün olduğunu söylüyor.

Bulguları hakemli dergi Nature'da dün (2 Temmuz) yayımlanan çalışmaya göre gezegen yakın yörünge dönüşü sırasında enerji biriktiriyor ve bunun bir kısmını, yıldızın manyetik alan çizgileri boyunca bir kırbaç misali, dalgalar halinde geri gönderiyor. Bu şok dalgası, manyetik alandan yıldızın yüzeyine geçtiğinde muazzam bir patlama yaşanıyor.

Ancak bu güçlü kozmik ışınların büyük bir kısmı uzaya savrulmak yerine gezegene geri dönüyor. Bilim insanları HIP 67522 b'nin bugüne kadar bulunan ilk "eceline susamış gezegen" olduğunu söylüyor. 

Ilin "Gezegen özellikle enerji yüklü patlamaları tetikliyor gibi görünüyor" diyerek ekliyor: 

Gezegenin, yıldızın manyetik alan çizgileri boyunca gönderdiği dalgalar belirli anlarda patlamaları başlatıyor. Ancak patlamaların enerjisi dalgaların enerjisinden çok daha yüksek. Dalgaların oluşmaya hazır patlamaları tetiklediğini düşünüyoruz.

Araştırmacılar halihazırda yaklaşık Jüpiter büyüklüğündeki HIP 67522 b'nin, 100 milyon yıl içinde Neptün'e yakın bir boyuta geleceğini tahmin ediyor.

Bilim insanları sistemi incelemeye devam ederek patlamalarda ne tür enerji salındığını anlamayı umuyor. Ayrıca bu türden benzer sistemlerin var olup olmadığını araştırmak için çalışmalarını genişletmeyi planlıyorlar.

Ilin, "Aklımda milyonlarca soru var çünkü bu tamamen yeni bir fenomen, dolayısıyla ayrıntılar hâlâ net değil" diyor.

Independent Türkçe, Popular Science, Live Science, NASA, Nature