Avrupa aşı üretiminde ve uygulamalarında başarılı olurken, vaatlerini yerine getirmede başarısız oldu

AB ülkelerinde ayda 300 milyon doz aşı üretiliyor

Almanya Düsseldorf’da, sağlık sektörü çalışanlarının zorunlu aşı uygulamasına karşı düzenlediği bir protesto gösterisi (Reuters)
Almanya Düsseldorf’da, sağlık sektörü çalışanlarının zorunlu aşı uygulamasına karşı düzenlediği bir protesto gösterisi (Reuters)
TT

Avrupa aşı üretiminde ve uygulamalarında başarılı olurken, vaatlerini yerine getirmede başarısız oldu

Almanya Düsseldorf’da, sağlık sektörü çalışanlarının zorunlu aşı uygulamasına karşı düzenlediği bir protesto gösterisi (Reuters)
Almanya Düsseldorf’da, sağlık sektörü çalışanlarının zorunlu aşı uygulamasına karşı düzenlediği bir protesto gösterisi (Reuters)

Yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı yürütülen aşı kampanyalarının ilk aşamasında, aşıların temini konusunda ilaç şirketleri açısından yaşanan aksamalar ve anlaşmazlıklarla dolu ayların ardından bugün Avrupa Birliği (AB), ayda yaklaşık 300 milyon doz aşı üreten dev bir fabrikaya dönüştü. AB Komisyonuna göre, üye ülkelerdeki toplam aşılama oranı yüzde 71,4’e, toplam nüfusun takviye doz aşı olma oranı yüzde 50,3’e ulaşırken, 165 ülkeye de 1,8 milyar doz aşı ihraç edildi.
Geçen hafta sonu Brüksel’de gerçekleştirilen son Avrupa Birliği-Afrika Birliği zirvesinde, Afrika kıtasında aşılama hızını artırmanın yolları tartışılırken, sivil toplum örgütleri, yılın başından bu yana Afrika ülkelerinde uygulanan aşı dozu miktarı 30 milyonu geçmezken, bu ayın sonuna kadar 55 milyon doz aşıyı imha edecek olan AB’ye eleştirilerde bulundu.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dün (Salı) Afrika nüfusunun yalnızca yüzde 11’inin yani 151 milyonunun aşı dozlarını tam olduğunu, buna karşılık Avrupalıların 204 milyonunun ilk takviye dozlarını aldığını ve bazı ülkelerin ikinci takviye dozu uygulamaya başladığını açıkladı.
Oxfam daha önce yaptığı bir açıklamada, Avrupa’nın aşı ihracatının sadece yüzde 8’inin Afrika kıtasına gittiğini belirtti.
AB’nin Afrika’ya gönderdiği aşıların çoğu, temel olarak ABD ve AB’nin desteği ile, WHO’nun yürüttüğü uluslararası COVAX programı aracılığıyla sağlandı. Bununla birlikte Afrika ülkeleri geçen hafta Brüksel’de düzenlenen zirvede, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın da dile getirdiği gibi bağış mekanizmasının sürdürülebilir olmadığı gerekçesiyle, mevcut yaklaşımı değiştirmeye yönelik ısrarlarını dile getirdi. Güney Afrika Devlet Başkanı yaptığı konuşmada, bir kez daha, aşı patentlerini kaldırma çağrısında bulundu. Aşı patentlerini kaldırma önerisi 100’den fazla ülke ve ABD tarafından desteklenmesine rağmen, Dünya Ticaret Örgütü’nde Avrupa ülkelerinden sert muhalefetle karşı karşıya kaldığını hatırlatmak gerekiyor.
Ramaphosa, Avrupa-Afrika ortak zirvesinde, Afrika’daki bazı ülkelerin yerel olarak Kovid-19 aşısı üretmesine yardımcı olacak bir projenin başlatıldığını açıklayarak, “Tüm dünya ülkelerinin aşılara erişiminin sağlanmasına yönelik açıklamalarında ciddi olan hükümetlerin, aşı patentlerinin askıya alınmasını onaylanmasını sağlamak üzere derhal harekete geçmeleri ve Afrikalı bilim adamlarının kıtada aşı üretimine başlamalarını sağlamaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Buna rağmen Avrupalılar, aşı üretiminde beklenen devasa kârlar sebebiyle büyük ilaç şirketlerinin uyguladığı baskının altında, Güney Afrika, Tunus, Kenya, Mısır, Senegal ve Nijerya olmak üzere 6 Afrika ülkesinde RNA aşılarına yönelik bilimsel verileri aktarmaya odaklanan araştırma merkezleri kurmayı içeren başka bir stratejinin uygulanmasına yöneliyorlar. Bu bağlamda, Güney Afrika’da geçen yıldan bu yana faaliyet gösteren örnek merkezler bulunuyor. WHO, merkezlerin halka açık bilimsel verilere dayanarak, Kovid-19’a karşı bir aşı geliştirdiğini ve umut verici sonuçlara ulaştığını belirtiyor.
Afrika ülkelerindeki bu merkezlerin aşılara yönelik klinik denemeleri en iyi ihtimalle bu yılın dördüncü çeyreğinden önce başlaması ve kullanım onayını da 2024’ten önce alması bekleniyor. Bu, salgınla mücadele için çok geç bir zamanı temsil ediyor. Dolayısıyla Afrika ülkeleri, patentlerin askıya alınması sorununun mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çözülmesi konusunda ısrar ediyor.
Ancak Avrupalılar, maruz kaldıkları büyük baskılara rağmen bu konudaki görüşlerinde geri adım atmıyor. Resmi bir kaynak, “Fikri mülkiyet haklarını tamamen iptal etme sürecinde değiliz. Konunun tartışmaya açıldığı ilk günden bu yana bu yaklaşımımızı net bir şekilde açıkladık” diyerek durumu özetledi. Geçen yıl ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, patentlerin askıya alınması önerisini desteğini açıklarken, Avrupa ülkelerinin patentlerin askıya alınmasının bir çözüm olmadığı yönündeki tutumlarını sürdürdü ve bu konudaki tartışma geçen yılın ilkbaharında kritik bir aşamaya girdi. Avrupa ülkeleri, bir uzlaşmayı kabul etmeye ve Afrika ülkelerinde yerel olarak aşı üretilmesine katkıda bulunmaya hazır olduğunu belirtti.
Afrika kaynakları, Afrika’da üretilen aşıların oranının, kıtada şimdiye kadar dağıtılan toplam aşı oranının yüzde 1’ini geçmediğini, hedefin 2040 yılında aşı sağlamada yüzde 60’a ulaşmak olduğunu belirtti. Hedeflenen oranın, Kovid-19 pandemisinin ötesine geçerek, tüberküloz ve sıtma hastalıklarının yanı sıra kanseri de içermesi bekleniyor. Bilim adamları RNA teknolojisinin kansere karşı aşı üretimi ve tedavi umut verici olduğunu düşünüyor.
Avrupalılar ise, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ifadeleri ile “aşı egemenliğini” gerçekleştirme çabalarında ciddi olduklarını söylüyorlar. Bu çaba, Afrika ülkelerine bilgi aktarımı için 6 araştırma merkezi projesinin başlatılmasıyla sınırlı kalmıyor. Avrupalılar aynı zamanda, geçen yıl Afrika’da üretim tesisleri kurmaya yönelik bir milyar euroluk bir programı onayladıklarını ve Almanya merkezli BioNTech şirketinin bu bağlamda Senegal ve Ruanda ile anlaşmalar imzaladığını belirtiyorlar.
Ancak Avrupa’daki bu yaklaşım AB içinde de eleştirilere maruz kalıyor. Çünkü patent sahibi şirketin lisansı uyarınca, RNA aşıları üretmek için halihazırdaki ticari ortaklıklara odaklanma çağrısı yapan Avrupa Parlamentosu’nun tavsiyeleriyle çelişiyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu noktada, konu ile ilgili olarak Alman hükümetinin kararının belirleyici olduğu belirtiliyor, zira Pfizer şirketi ile iş birliği içinde, Avrupa aşılarının yüzde 65’ini üreten BioNTech şirketinin merkezi Almanya’da bulunuyor ve şirket vergilerini burada ödüyor.
Bazı sivil toplum örgütlerinin önerdiği diğer bir çözüm ise, aşının maliyet fiyatından satılmasına dayanıyor. Bu çözüm önerisi, bir Pfizer aşı dozunun mevcut piyasa fiyatı olan 20 dolardan 3 dolara düşmesi anlamına geliyor.



İran, reformistlerin Tel Aviv ile temas kurduğu iddialarını yalanladı

Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
TT

İran, reformistlerin Tel Aviv ile temas kurduğu iddialarını yalanladı

Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)

İran medya kuruluşları, 12 günlük savaş sırasında bazı İranlı yetkililerin İsrail'e mesaj göndererek, İran Dini Lideri’nin hedef alınması halinde ülkedeki liderlik boşluğunu doldurmaya hazır olduklarını bildirdikleri iddialarını yalanladı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Fars Haber Ajansı, ‘İsrail'in toplumda bölünme tohumları ekmek amacıyla reformistlerle ilgili uydurma iddiaları’ hakkında kısa bir açıklama yayınladı.

Açıklamada, “Son günlerde Siyonist varlık, tartışmalı iddialar yayarak 12 günlük savaş sırasında ülke içinde oluşan eşi benzeri görülmemiş birlik ve uyumu bozmak için büyük çaba sarf etti” denildi.

İranlı Öğrenciler Haber Ajansı (ISNA), bu anlatıyı destekleyen platformlar olarak hareket eden muhalif medya kuruluşlarının, iç anlaşmazlıkları körüklemeyi amaçlayan söylentilerin yayılmasına katkıda bulunduğunu belirtti.

Fars Haber Ajansı, yurtdışındaki Farsça yayın yapan medya kuruluşlarını ‘izleyicilerini motive etmek ve İran toplumu içinde bölünmeyi körükleme projesinde başarılı olmak için çeşitli söylentiler yaymakla’ suçladı.

Ajans, özellikle Manoto TV tarafından yayınlanan ve savaş döneminde reformist hareketin önde gelen isimlerinin Siyonist varlık yetkililerine gizli bir mektup göndererek, İran'da rejim değişikliği çabalarına destek istediklerini belirten bir habere atıfta bulundu.

Ajans, bu bağlamda yapılan araştırmaların ‘bu iddianın ilk olarak Siyonist varlığa bağlı hesaplar tarafından ortaya atıldığını ve daha sonra bu projenin medya kolu olarak Manoto TV tarafından büyütülüp desteklendiğini gösterdiğini’ bildirdi.

Fars Haber Ajansı’nda yer alan haberde, “Bu haberin ve son günlerde bu kanallar aracılığıyla yayılan diğer benzer haberlerin yalan olduğuna ve kamuoyunu, özellikle de devrimci kesimi kışkırtmak, yanlış kutuplaşmalar yaratmak ve toplumda fitne ve bölünme ortamı yaratmak amacıyla yayınlandığına şüphe yok” ifadeleri yer aldı.

hy
İran Dini Lideri Ali Hamaney 23 gün sonra ilk kez kamuoyu karşısına çıkarak, cumartesi günü Tahran'da düzenlenen Aşura törenine katıldı. (AP)

ISNA tarafından cumartesi günü sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımda, “Bu haber ve son günlerde ortalıkta dolaşan diğer iddialar doğru değil; özellikle ülkenin devrimci çevrelerinde kamuoyunu karıştırmak, sahte bir kutuplaşma durumu yaratmak ve toplumu gerilim ve bölünmeye doğru itmek için tasarlanmış” ifadesi yer aldı.

Manoto TV cumartesi günü sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, İran ile İsrail arasındaki savaşın ilk haftasında, reformist hareketin önde gelen isimlerinden bir grubun İsrail tarafına bir mektup göndererek, İran'da rejim değişikliği sürecine destek istediklerini belirtti.

Kanal, ‘İsrail'de bilgi sahibi bir kaynak’ olarak tanımladığı kişinin mektubun bir dizi tanınmış reformist tarafından imzalandığını söylediğini aktardı. “Eğer İsrail rejim değişikliğini desteklerse, adaylarımız ülke yönetimini devralmaya tamamen hazırdır” ifadesinin yer aldığı mektupta, İsrail saldırısını kınayan eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ilk Dini Lider’in torunu olan müttefiki Hasan Humeyni ve Evin Cezaevi’nde tutuklu bulunan reformist aktivist Mustafa Taczade başta olmak üzere önde gelen isimlere atıfta bulunuldu.

Bu gelişme, İsrailli ‘Terror Alarm’ hesabının 28 Haziran'da X platformunda yaptığı bir paylaşımda, ‘eski İran Cumhurbaşkanı'nın birkaç gün önce DMO tarafından düzenlenen bir suikast girişiminden kurtulduğunu’ iddia etmesinin ardından geldi.

Hasan Ruhani hükümetinde İstihbarat Bakanı ve Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın özel yardımcısı olan Mahmud Alevi cumartesi günü katıldığı bir televizyon programında, “İsrail Tahran'a girmeye, rejimi değiştirmeye ve İslam Cumhuriyeti'nin sonunu kutlamaya hazırlanıyordu” dedi.

Alevi sözlerini şöyle sürdürdü: “Düşman, durumdan şikâyetçi olan bazı vatandaşların kritik bir anda rejimi terk edeceğini düşündü ama yanlış hesap yaptı. İsrail savaşta üstünlüğü ele geçirseydi yeni bir hamle yapabilirdi. Tabii ki spesifik bir şey öngörmüyorum.”

Geçtiğimiz ay Reuters, Hamaney'in halefinin seçilmesine yönelik yoğun tartışmalara aşina olan beş kaynağa dayanarak en önemli iki adayın 56 yaşındaki oğlu Mücteba ve kurucu liderin (Humeyni) torunu 53 yaşındaki Hasan Humeyni olduğunu aktarmıştı. Mücteba Hamaney ve Hasan Humeyni isimleri şaşırtıcı değil, zira bu iki isim en az 10 yıldır Hamaney'in halefi olma ihtimaliyle ilişkilendiriliyordu. Hasan Humeyni reformcu hareketin favorisi olarak görülürken, Mücteba Hamaney DMO liderliği tarafından destekleniyor.

DMO Siyasi ve İdeolojik İşlerden Sorumlu Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Senayirad, “Siyonist varlığın ya da bu şer ittifakı içindeki müttefiklerinin herhangi bir aptalca eylemi, İran tarafından çöküşlerini hızlandıracak sert bir yanıtla karşılanacaktır” dedi.

İran'ın muhalifleri için olası senaryolardan birinin ‘gri bölgeye’ dönmek ve ‘içerdeki yıkıcı ve hain unsurları’ kullanmak olduğunu söyleyen Senayirad, güvenlik servislerinin ‘savaş sırasında biriken ve halen devam eden deneyim ve hazırlıklara sahip olduğunu’ ifade etti.

Senayirad, “Yakın zamanda keşfedilen ağlar, onlarca yıllık gizli güvenlik ve istihbarat çalışmalarının sonucudur. Son çatışma, savaş sırasında kullanılan bu uyuyan hücreleri izleme fırsatı sağladı. Son tutuklamalar, güvenlik güçlerine gelecekte etkili saldırılar gerçekleştirmelerine yardımcı olması beklenen önemli bilgiler sağladı” ifadelerini kullandı.

Bulunan her ipucunun bu yıkıcı ağların farklı boyutlarının ortaya çıkarılmasına yol açabileceğini ifade eden Senayirad, kurumların daha önce bunlar hakkında kısmi bilgiye sahip olduğunu, ancak son olayların bunları daha geniş bir şekilde açığa çıkardığını açıkladı.

Yerel basına göre DMO dün ülkenin batısında, İran-İsrail savaşı sırasında İsrail bombardımanının vurduğu bir bölgede patlayıcıları imha etmeye çalışan iki üyesinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın DMO'ya bağlı Tesnim haber ajansından aktardığına göre, iki DMO üyesi dün ülkenin batısında bulunan Hürremabad'da Siyonist rejimin saldırısı sonucu geride kalan patlayıcıların bulunduğu bir alanı temizlerken, patlayıcıların infilak etmesi sonucu öldü.

İsrail saldırıları, İran'ın nükleer programındaki üst düzey askeri yetkililerin ve bilim adamlarının ölümüne neden oldu. İran yargısı, savaşın en az 936 kişinin ölümüyle sonuçlandığını bildirdi.