ABD’nin Afganistan’da Kadın Hakları Temsilcisi Amiri, Şarku’l Avsat’a konuştu: Taliban İslam’ın itibarını zedeledi

Amiri: Afgan çocuklar ve kadınlar için bir insanlık trajedisi

Washington’un Afgan kadınlarını savunma temsilcisi Rina Amiri, Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
Washington’un Afgan kadınlarını savunma temsilcisi Rina Amiri, Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
TT

ABD’nin Afganistan’da Kadın Hakları Temsilcisi Amiri, Şarku’l Avsat’a konuştu: Taliban İslam’ın itibarını zedeledi

Washington’un Afgan kadınlarını savunma temsilcisi Rina Amiri, Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)
Washington’un Afgan kadınlarını savunma temsilcisi Rina Amiri, Şarku’l Avsat’a röportaj veriyor (Fotoğraf: Gazi Mehdi)

Washington’un geçen yıl 29 Aralık’ta atanan Afgan kadınlarını savunma temsilcisi Rina Amiri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Taliban’ın Afgan kadınlara yönelik politikalarının İslam’ın itibarını zedelediğini söyledi. Yapılan araştırmalara göre Afganistan’daki insani durumun dünyadaki en kötü durum olduğunu belirten Amiri, insani krizin yükünü özellikle de kadın ve çocukların çektiğini vurguladı.
Ailesi Kaliforniya’ya göç ettiği için Afganistan’ı çocukken terk eden Rina Amiri, kadın ve kız çocukları için insan hakları ve temel özgürlükler konularında çalışacak. Özel Temsilci, ABD’nin Afganistan’a müdahalesine yol açan 11 Eylül saldırılarının ardından Taliban rejimine karşı protestosu ile ünlendiğinde Boston’daki Tufts Üniversitesi’nde öğrenciydi. Kadınların dünyadaki tüm ülkelerin geleceği olduğunu ve Afganistan’da kadınların ülkenin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturduğunu söylerken, Taliban’ın nüfusun yarısının haklarını elinden almasının kabul edilemez bir eylem olduğunu vurguladı.
Amiri, Afgan Kadınları, Kız Çocukları ve İnsan Hakları Özel Temsilcisi olarak ilk kez Suudi Arabistan’a ziyarette bulundu. Norveç’ten sonraki ikinci uluslararası gezisi kapsamında ilk durağı Suudi Arabistan’da Şarku’l Avsat’a konuşan Amiri, Afgan kadınların endişelerinden, onları desteklemek ve haklarını geri kazanmak için dünyaya taahhüt ettiği en belirgin sorunlardan bahsetti.
İşte Afgan Kadınları, Kız Çocukları ve İnsan Hakları Özel Temsilcisi Rina Amiri’nin Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı:

-Bu, Özel Temsilci olarak sizin izin ikinci uluslararası seyahatiniz. Neden ilk durağınız Suudi Arabistan? Bu ziyaretten ne elde etmeyi umuyorsunuz?
Daha önce de Suudi Arabistan’ı ziyaret ettim. Ama bu, benim Afgan kadınları ve kızları ve insan hakları için özel bir temsilci olarak ilk seyahatim. Aslında bunun ilk yurtdışı seyahatim olmasını istiyordum. Ancak Taliban ile Oslo’da yaptığım görüşme nedeniyle bu benim ikinci yurtdışı seyahatim oldu. Ziyaretimin sebebi, Afgan kadın ve kız çocuklarına ve insan haklarına destek vermektir, çünkü İslam dünyasının sesinin bu konuşmalara öncülük etmesi elzem ve önemlidir. Afgan halkının ve Afganistan’daki kadınların İslam dünyasının arkalarında olduğunu bilmeleri önemlidir. Suudi Arabistan, İslam’ın kaynağıdır ve bu yüzden, Krallığın Afgan halkını ve Afgan kadınlarını desteklemedeki konumunun önemini vurgulamak istedim.
Ayrıca İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) İslam dünyasını Afganistan’ı desteklemek üzere seferber etmedeki liderliğine, özellikle de Özel Temsilci Tarig Ali Bakheet’i atamalarına ve Afganistan Güven Fonu’nun kurulmasına derin takdirlerimi sunuyorum. Afganistan’daki yıkıcı insani durumu ele almak için fona katkıda bulunmak amacıyla İslam dünyasını meşgul edeceğim.

-İslam dünyası, Afgan kadın ve kızlarının eğitimini neden önemsemeli?
İslam dünyanın ve Müslüman çoğunluklu ülkelerin, sadece Afgan kadınlarının eğitimine değil, genel eğitime de çok önem vermesi gerektiğini ve eğitim sonrası istihdamın pek çok düzeyde önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak pratikte eğitim, kadınları ekonomik olarak işgücünün ve kamu hizmetinin bir parçası kılma ve ailelerine ekonomik olarak yardım edebilmeleri açısından elverişli. Dolayısıyla durumun, sadece eğitimle ilgili olmadığına, birçok seviyeye yayıldığına inanıyorum.
Fakat bu, İslam dünyası için neden önemlidir? Taliban’ın Afgan kadınlara yönelik politikalar, yalnızca Afgan kadınları ve aileleri açısından zararlı olmakla kalmıyor, her yerde İslam’ın itibarına da zarar veriyor. Ben bir Müslümanım ve Taliban’ın kadınların eğitime, işe veya kamu hizmetine erişimine izin vermemesinin İslam’ın temel ilkelerine aykırı olduğunu biliyorum. Taliban’a göre, bana söyledikleri gibi, eğitim hakkı İslam’ın ilkelerinden biridir. Bu cesaret verici. Ancak İslam dünyası, onlardan hesap sormalı ve kadınlara tüm haklarının verilmesini sağlamalıdır. Artık Suudi Arabistan’dasınız. Suudi Arabistan’daki kadınların, haklarına tam erişime sahip olduklarını görmek benim için bir cesaret ve gurur kaynağıdır. Hükümet toplantılarına gidiyorum ve masada Suudi kadınları görüyorum, mağazalara gidiyorum ve kadınları ekonomik sektörlerde lider olarak görüyorum. Bu her ülkede kadınların hakkıdır. İslam, bir dindir ve benim açımdan bir Müslüman olarak kadınların haklarını korur.
İslam dünyası, Taliban’ın şu anda yaptığının pratikte İslam'a aykırı olduğunu dünyaya göstermelidir. Yani bu mesaj, önce Batı’dan gelmemelidir. Aksine İslam'ın kadın haklarına ve onların rolüne saygı duyan bir din olduğunu kanıtlamak için önce İslam dünyasından gelmelidir.

-Sizce Taliban Afgan kadınlara sert davranıyor mu?
Afganistan’da kadın ve kız çocuklarının durumu çok zor. Dünya’daki en kötü durumlardan birinden mustarip. 15 Ağustos’ta koşullar, oldukça zordu. Ama Afgan kadınları her düzeyde bir dereceye kadar ‘eğitim hakkı, çalışma hakkı ve siyasi katılım hakkı’ gibi haklara sahipti. Hükümetin her kademesinde kadınlar başkan ve başkan yardımcısı olmak için yarışıyordu. Kadınların parlamentoya katılımı yüzde 27 civarındaydı. Kadınlar, her düzeyde işgücünün, resmi ve kayıt dışı ekonominin hassas bir bileşeni olmuştur. Ama bir gecede tüm hakları ellerinden alındı.
Bu durumu hayal edin. Yarın uyandığınızı, işe gittiğinizi ve size çalışmanıza izin verilmediğinin söylendiğini hayal edin. Kızınız okula gidiyor, kapıları kilitliyorlar ve okula gitmesine izin verilmediğini söylüyorlar. Birden ışıklar sönüyor. Geleceğiniz kararıyor. Afgan kadınlarının durumu bu. Üstelik giderek artan oranda tutuklu kadınları, Batı’nın haklarını talep etmeyen protestocuları görüyoruz. İslam’ın kendilerine verdiği hakları, Afganistan tarihi boyunca sahip oldukları hakları talep ediyorlar. Afganistan kültürüne ve İslami değerlere uygun haklar talep ediyorlar. Bu haklar ellerinden alındı ​​ve bunun değiştirilmesi gerekiyor.

-İlk seyahatiniz, Taliban ile görüşmek üzere ABD heyetinin bir parçası olarak Norveç’in Oslo kentineydi. Görüşmeler nasıl geçti? Taliban ile görüşmelerinizde herhangi bir ilerlemeye tanık oldunuz mu?
Benim açımdan önemli bir toplantıydı. Bu toplantı Norveç tarafından organize edilmiştir. Norveç, Taliban’ın kendisiyle görüşmek istiyorsa Afgan kadınları ve Afgan sivil toplumuyla görüşmesi gerektiğini söyledi.
Umarım Taliban’la görüşmek isteyen her ülke bu koşulları ortaya koyar. Umuyorum ki İslam Konferansı Örgütü’nün bir sonraki toplantısında veya İslam Konferansı Örgütü ülkeleri ve temsilcileri arasında yapılacak herhangi bir toplantıda aynı şeyler Taliban’a söylenecektir. Bu toplantıda heyetteki tek özel temsilciydim. ABD heyetinin bir parçasıydım ve Katar’dan bir heyetin yanı sıra Avrupalılar da vardı. Bu değişikliğe ihtiyacımız var.
Taliban’ın sivil toplum ve kadınlarla yeniden görüşmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Taliban ile uluslararası toplum arasındaki doğrudan alışverişin önemli olduğu kanaatindeyim. Her temsilci, önceliğinin kadın hakları ve insan hakları olduğunu söyledi. Bir sıra olmayacaktır. İnsani yardım sağlayacağız. Ardından geliştirme aşamasına geçeceğiz. Sonra kadın haklarına yöneleceğiz, zira onlar her şeyin ayrılmaz bir parçası. Çünkü kadınlar ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır, kadınlar ülkenin geleceğidir ve kadınlar, ülkenin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturmaktadır. Taliban’ın nüfusun yarısının haklarını elinden alması ise kabul edilemez! Taliban, Afganistan’daki savaşı sona erdirdiğine inandıklarını söyledi. Ancak Afgan nüfusunun yarısı, Taliban’ın kadınlara savaş çağrısı yaptığını düşünüyorsa çatışma bitmemiş demektir. Bu, bence Taliban’ın daha iyi anlaması gereken bir şey.

-ABD, kadınların ve kızların eğitime erişimini desteklemek için ne yapıyor?
ABD, Taliban’a Birleşmiş Milletler’e (BM) ve tüm müttefiklerine, Afgan kadınlarının 21 Mart’tan hemen sonra okula dönebilmeleri gerektiğini söyledi. Bu, bundan üç ay sonra değil, Afganistan’daki yeni yıl ve tatillerden hemen sonra gerçekleşmeli. Aynı şekilde bilginin niteliğinin ve geliştirilmesinin gerekliliğine vurgu yaparak, bu konuda Taliban’a ‘kadın haklarının İslam’ın ilkelerinden biri olduğunu bildikleri, bunlara uymaları gerektiği ve kızların okullarına dönelerine izin vermeleri konusunda olumlu mesajlar verdi. Bunu, uygulamak zorundalar ve ABD, onlara bu durumun hesabını soracak. ABD ayrıca, öğretmenlerin hazırlıklı ve kızların okula dönebilmeleri için müfredatın hazır olduğundan emin olmak için BM ve özellikle UNICEF ile birlikte çalışıyor. Biz, öğretmenlerin okula geri dönmelerini sağlamak için gereken finansmana sahip olmak için uluslararası toplumla birlikte çalışıyoruz.

-Afgan kadınların karşılaştığı en acil sorunlar ve gelişimlerini engelleyen en büyük zorluklar nelerdir?
Kadın ve kız hakları eşitsizdi ve birçok eksiklik vardı. Ama bu haklar da 15 Ağustos’ta bir gecede ellerinden alındı. Şu an kadınlar ve kızlar, özellikle de savunmasız topluluklar, her düzeyde zorluklarla karşı karşıya. Afganistan’daki insani durum, şu anda dünyanın en kötü durumu. Afgan kadınlar ve özellikle çocuklar şimdi insani krizin yükünü taşıyor. Bu insani krizden en çok etkilenen nüfusun yüzde 60 ila 70’inin kadın ve çocuklar olduğunu belirten araştırmaları inceledim. Dolayısıyla bu çok büyük bir sorun. Eğitim hakkından mahrum bırakılmaları büyük bir sorundur. Hakimlik, avukatlık yapan, en üst düzeyde çalışan ya da birçok yönden aile ekonomisine katkıda bulunan kadınların ellerinden bir anda tüm bunların alınması… Bu işçiler ve liderler, bir anda ajanslarından ve yetkilerinden uzaklaştırıldı. Bu, son derece zor bir durum. Afgan kadınlarının cesaretine tanık oldum. Silahların ve tehditlerin karşısında ellerinde pankartlarla protesto düzenlemek için sokaklara döküldüler. Bu cesaretleri nedeniyle cezalandırılıyorlar. Ülkenin birçok yerinden ‘tacize uğrayan, tutuklanan veya hapsedilen’ kadınların ve hatta ailelerinin seslerini duyuyorum. Sadece kendileri için korku yaşamıyorlar. Çocukları ve aileleri için de korkuyorlar.

-Taliban, doksanların ortalarında ülkeyi yönettiğinde ve Afgan kadınları birçok haktan mahrum bıraktığında, bu tarihin Afganistan’da yeniden tekerrür edeceğini düşünmüş müydünüz?
Bunu sanmıyordum. Çünkü son yirmi yılda kaydedilen ilerleme sırasında birçok zorluk yaşandı. Temel düzeyde kadınlar için ilerlemeler kaydedildi. Halk örgütleri, ülke genelinde seferber oldu. Kadınlar birçok alana katılım gösterdi ve birçok konuda erkekler tarafından desteklendi. Umarım Taliban, bu ülkenin farklı bir ülke olduğunu anlar. Biliyorsunuz, Taliban daha önce olduğu gibi en son, kontrolü ele geçirmeyi başardığında korkunç bir iç savaş yaşanmıştı ve insanlar başka seçeneklerinin olmadığını hissetmişlerdi. Ülke kaos içerisindeydi. Bu kez Taliban, tarihlerindeki en iyi ilerleme dönemini yaşayan bir ülkenin kontrolünü ele geçirdi. Dolayısıyla da bu kez farklı kriterlere tabi olacak. Bu sefer insanlar kızlarının ve eşlerinin okula gitmesini ve ekonomik sektöre katılmasını talep etmeye devam edecek. Ülkeye daha iyi bir gelecek ve daha iyi bir yönetim sağlamak için ilkelere bağlı kalacaklar. Bunu yapmazlarsa Taliban’ın daha fazla çatışma ve kargaşayla karşı karşıya kalacağına, ülkeyi yönetemeyeceklerine ve umdukları gibi iktidarda kalamayacaklarına inanıyorum.

-Afgan kadınların karşılaştığı ve ilerlemelerini engelleyen temel zorluklar nelerdir? Kabil’de okula gitmelerine izin verilmeyen kızların durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu sadece Afgan kızlar açısından değil, aileleri açısından da zor bir konu. Genç kızlar, artık okula gidemedikleri için mahvoluyor. Daha iyi bir geleceğe hazırlanıyorlar. Bu durum, Taliban’ın İslami olarak sunmak istediklerinin en baskıcı yönüdür. Siz bir profesyonel, bir gazeteci, bir lider olarak, Afgan kadınların, bir Batı ülkesindeki bir kadınla görmedikleri ilişkiye sizinle sahip olduğunu görüyorsunuz. Her Müslüman ülkedeki her kadın, kendileri adına konuşmak istiyor. Bu, sürekli düşündüğüm şeylerden biri ve belki de benim için çok özel bir konu. Çünkü Afganistanlıyım ve her gün o kadınlardan biri olabileceğimi düşünüyorum. Sanırım kızım da o durumda olabilirdi. Her kadının bunu düşünmesini ve her kadının kendi sesini kullanmasını istiyorum, çünkü bu kızların parlak bir geleceği olmasını istiyorum. Ama İslam dünyasının onların yanında durması gerekiyor.



Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


Şara ve Putin ilişkilerde yeni bir aşamaya geçiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün Kremlin'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı ağırladı (DPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün Kremlin'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı ağırladı (DPA)
TT

Şara ve Putin ilişkilerde yeni bir aşamaya geçiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün Kremlin'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı ağırladı (DPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün Kremlin'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı ağırladı (DPA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Kremlin’de sıcak bir şekilde karşıladı. Bu ziyaret, geçmişi geride bırakıp, iki liderin ‘köklü ilişkiler’ olarak nitelendirdiği iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden tesis edecek yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülüyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, ülkesinin Rusya ile ilişkilerini yenilemek için çaba göstereceğini vurgularken Moskova'da kendisine gösterilen ‘sıcak karşılamadan’ dolayı Rusya Devlet Başkanı Putin'e teşekkür etti.

Putin’in Moskova’nın Suriye yönetimiyle düzenli istişareler yapmayı istediğini teyit etmesiyle ilgili olarak Şara, Suriye'nin önceki tüm anlaşmalara saygı duyduğunu ve Suriye'nin durumunun bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve birliği ile bölgesel ve küresel istikrarla bağlantılı güvenlik istikrarının sağlanması gerektiğini söyledi.

Kapalı kapılar ardında yaklaşık iki buçuk saat süren toplantının ardından, özellikle Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı (Lazkiye ve Tartus'taki hava ve deniz üsleri dahil) ile ilgili olarak varılan anlaşmaların içeriği hakkında çok az bilgi verildi. Rusya Başbakan Yardımcısı Alexander Novak görüşmelerin sonunda yaptığı açıklamada, ortak hükümet komitesinin yeniden başlatılması konusunda bir anlaşmaya varıldığını duyurdu. Ayrıca, görüşmelerin odak noktası olduğu görünen Suriye enerji sektörüne de değindi.


Medvedev: Başarısız müzakereler daha korkunç bir savaşa yol açabilir

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)
TT

Medvedev: Başarısız müzakereler daha korkunç bir savaşa yol açabilir

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev (AP)

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev, “X” platformu üzerinden yaptığı açıklamada, başarısız müzakerelerin daha şiddetli ve ölümcül bir savaşa yol açabileceğini ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın RT kanalından aktardığına göre Medvedev, “Rusya'ya son müzakere uyarılarını yöneltenlerin, müzakerelerin mutlaka düşmanlıkların durdurulmasına yol açmayacağını anlamaları gerektiğini” söyledi.

gtrhyju
Ukrayna ile savaşın ön cephesindeki Rus askerleri (Arşiv- AP)

Medvedev, "Rusya'ya ültimatom veren düşmanlar çok basit bir şeyi hatırlamalılar: Müzakereler kendi başlarına bir çözüme yol açmaz" diye yazdı.

Medvedev, “Çatışmaları durdurmak için” diye ekleyerek, ‘başarısız müzakereler, daha şiddetli bir savaş dönemine, daha güçlü silahlara ve yeni katılımcılara yol açabilir’ ifadelerini kullandı.

Daha önce İsviçreli tarihçi Roland Popp, Berliner Zeitung gazetesine verdiği röportajda Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in verdiği ültimatomu anlattı.

RT'nin haberine göre Rusya, Ukrayna'yı "yetersizliğin kanıtı" olarak görüyor.