Husiler Taiz’deki sivilleri hedef alıyor: Arap Koalisyonu Marib ve Hacca’da Husilere ait 19 hedefe operasyon düzenledihttps://turkish.aawsat.com/home/article/3497946/husiler-taiz%E2%80%99deki-sivilleri-hedef-al%C4%B1yor-arap-koalisyonu-marib-ve-hacca%E2%80%99da
Husiler Taiz’deki sivilleri hedef alıyor: Arap Koalisyonu Marib ve Hacca’da Husilere ait 19 hedefe operasyon düzenledi
Sana yakınlarında yerinden edilenlerin kaldığı bir kampta çamaşır asan kadın (EPA)
Aden / Şarku’l Avsat
TT
TT
Husiler Taiz’deki sivilleri hedef alıyor: Arap Koalisyonu Marib ve Hacca’da Husilere ait 19 hedefe operasyon düzenledi
Sana yakınlarında yerinden edilenlerin kaldığı bir kampta çamaşır asan kadın (EPA)
Yemen’in Taiz, Hacca ve Marib kentlerindeki cephelerde Husi milisleri ile Yemen'deki meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu arasındaki silahlı çatışmaların artmasıyla birlikte Husi milisleri Taiz kentindeki sivil yerleşim alanları iki gün art arda mermilerle hedef aldı.
Yemen ordusu askeri medyası, çatışmalarda Husi milisleri tarafında askeri ekipman ve can kayıplarının olduğunu doğruladı. Yemen'deki meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu son 24 saat içinde Marib ve Hacca’daki milislere karşı 19 operasyon düzenlediğini duyurdu. Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA’nın Twitter hesabından paylaştığı bilgiye göre, söz konusu operasyonlarda 13 askeri araç imha edildi ve milisler ağır can kayıpları verdi.
Askeri medya Taiz kentinde el-Huban, Tilal es-Selal ve Suftil bölgelerine konuşlanan Husi milislerin kentin doğusundaki sivil yerleşim alanlarına ve şehir merkezine top atışları gerçekleştirdiğini bildirdi.
Kaynaklar, kentin doğusunda ordu güçleri ile milisler arasında şiddetli çatışmaların çıktığını doğruladı. Bu çatışmalar, ordu güçlerinin kentin batısındaki Mukbina ve Cebel Habeşi cephelerinde sahada ilerleme kaydetmesinin ardından geldi.
Askeri medya milislerin Hacca kentindeki ordu mevzilerine saldırmaya devam ettiğini, milislerin tarafında askeri ekipman ve can kayıplarının olduğunu ve kentin kuzeyindeki Abbas cephesine saldıranlardan çoğunun esir alındığını kaydetti.
Askeri medya Perşembe günü sınır kenti Hacca’da çıkan çatışmalarda ordu güçlerinin top atışları ve hava saldırıları sonucu onlarca milis unsurun öldüğünü ve onlarcasının da yaralandığını aktarmıştı. Askeri medyanın aktardığına göre ordu güçleri Harad ve Abbas cephelerinde milis unsurlara ait yerleşkeleri vurarak, milislerin gönderdiği bomba yüklü iki insansız hava aracını (İHA) düşürmeyi başarmıştı.
Husi milisler farklı cephelerde askeri gerginliği artırırken, Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü David Beasley, insani yardımların azalmasının ışığında Yemen genelinde insani durumun kötüleşmesine karşı uyardı.
Beasley, Yemen’in geçici başkenti Aden’i ziyaretinden sonra yaptığı açıklamada, “Yemen’deki durum hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği en kötü hale geldi” dedi.
Yemen’in bir felakete doğru sürüklendiğini söyleyen Beasley, insani yardım fonlarının zayıfladığını ve bu durumun WFP’yi aç durumdaki milyonlarca aileye gıda yardımlarını azaltmaya zorladığını kaydetti. Beasley, “Acil fon bulamazsak, açları doyurmak için açlık çeken insanlardan yiyecek almaktan başka seçeneğimiz kalmayacak. Birkaç hafta içinde açları doyurmama riskini bile alacağız. Bu, dünyadaki cehennem olacak” ifadesini kullandı.
WFP, Ukrayna’daki krizin, ekonomisi büyük ölçüde ithalata dayanan Yemen’de gıda malzemelerindeki fiyatların ikiye katlandığı bir dönemde, yakıt ve başta tahıl olmak üzere gıda fiyatlarında artışa yol açacağını öngörüyor.
Beasley, “Durumun daha da kötüye gidemeyeceğini düşündüğünüzde, dünya, Ukrayna'da, dünya çapında ve özellikle de Rusya ile Ukrayna’dan buğday ithalatına dayanan Yemen gibi ülkelerde ekonomik gerilemeye neden olması muhtemel bir çatışmanın etkisiyle uyanıyor. Zaten kötü olan durumun daha da kötüye gitmesiyle fiyatlar artacak” dedi.
Beasley, Yemen’in Aden, Sana ve Umran kentlerinde hükümet yetkilileriyle görüştü, hastanelerdeki aileler ile yemek dağıtım merkezlerindeki çalışanlarla birlikte vakit geçirdi ve yardımların azalmasının ailelerin hayatları üzerindeki etkilerini birinci ağızdan dinledi.
Beasley, “Yemen, kıtlığın eşiğinden dönmek zorunda kaldığımız 2018'den bu yana tam bir döngüye girdi. Ancak bugünün tehlikeleri her zamankinden daha gerçek” ifadesini kullandı.
WFP Yemen’de ayda 13 milyon kişiye gıda yardımı sunuyor fakat fon yetersizliği sebebiyle bu yılın başında gıda paylarını yarıya (8 milyon kişi) indirmek zorunda kaldı. Bu arada, kıtlıkla karşı karşıya olan beş milyon insan tam erzak yardımı almaya devam ediyor.
Bununla birlikte acil nakit tedariki olmaması halinde gıda yardımlarını azaltmada daha radikal kararlar alınacağı kesin. Bu durumda milyonlarca kişi gıda erişiminden yoksun kalacak. WFP şu ana kadar yardım sunduğu 13 milyon kişinin tamamına yardımları sürdürebilmek için önümüzdeki 6 ay içinde 800 milyon dolar fon tedarik edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Türkiye ve İsrail-İran savaşından ‘çıkarılan dersler’https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5163341-t%C3%BCrkiye-ve-i%CC%87srail-i%CC%87ran-sava%C5%9F%C4%B1ndan-%E2%80%98%C3%A7%C4%B1kar%C4%B1lan-dersler%E2%80%99
Türkiye ve İsrail-İran savaşından ‘çıkarılan dersler’
Fotoğraf: AFP
Burcu Özçelik
Türkiye'deki laik elitler onlarca yıl boyunca, İran’ın 1979 İslam Devrimi’ni ibretlik bir ders olarak gördüler.
İran İslam Devrimi'nin lideri Ayetullah Humeyni, Şah sonrası İran'ın gidişatını yeniden şekillendirmek ve ülkenin geleceğini ve bölgenin kaderini değiştirmek için geri döndüğünde, Türkiye bu süreci yakından takip ediyordu. Ankara'daki yönetici elit kesim, biri ‘siyasal İslam’ diğeri ‘Kürt ayrılıkçılığı’ olmak iki iç hareketin bekasına yönelik bir tehdit oluşturduğunu düşünüyordu. O zaman da, tıpkı bugün olduğu gibi, İran’ın kendi etki alanı içindeki gruplar ve hareketler aracılığıyla siyasal İslamcılığı ihraç etme girişimleri, Ankara'nın Ortadoğu'daki bölgesel düzenin doğası hakkındaki algısı ile çelişiyordu. Her iki taraf da birbirlerini defalarca kez ‘düşman-dost’ olarak nitelendirse de, ikisi de sıfır toplamlı bölgesel hegemonya mücadelesinin sürdürülemez olduğunun farkındalar.
Türkiye ve İran, Irak’ta 2003 yılındaki savaşın ardından, özellikle de her iki tarafın da Kürt ayrılıkçı hareketlere karşı uzun süredir ittifak halinde olmalarına rağmen, yerel gruplar aracılığıyla dolaylı çatışmalara sahne olan merkezi bir alan oluşturan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) nüfuz mücadelesi verdiler. Suriye'de ise her iki ülke, 2011 yılında devrimin patlak vermesinden bu yana çatışan tarafları destekledi. Türkiye, özellikle İdlib'de rejim karşıtı silahlı grupların yanında yer alırken, Tahran eski müttefiki Beşşar Esed'i tereddüt etmeden destekledi ve Hizbullah'ın Suriye'deki siviller arasında ve muhalefetin kontrolündeki altyapıda kaos ve yıkım yaratmasına izin verdi. Hem Türkiye’de hem de İran'da çok sayıda Kürt yaşıyor. Ankara, Tahran'ı ‘Kürt ayrılıkçı grupları gizlice desteklemekle’ suçluyor. İki ülke arasında bu gerginliklere rağmen kopması zor ilişkiler var. Bu ilişkinin temel faktörleri arasında başta İran'ın Türkiye'ye doğalgaz ihracatı ve 560 kilometre (350 mil) uzunluğundaki ortak sınır yer alıyor.
Ankara şu anda askeri caydırıcılık kapasitesini güçlendirmek için stratejik bir fırsat görüyor ve bunun diplomatik, ticari ve jeopolitik önemini vurguluyor olabilir.
Türkiye İsrail ve ABD'nin geçtiğimiz ay İran'a yönelik saldırılarından en çok yararlanan ülke gibi görünebilir. İran, bölgedeki iki rakibi şiddetli çatışmada ağır kayıplar verdikten sonra kendi tarafında binden fazla kişinin öldüğünü açıkladı. İsrail de İran’ın füzeli saldırıları nedeniyle 28 kişinin öldüğünü duyurdu.
İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü askeri ve istihbarat operasyonu, geleneksel çatışmanın sınırlarını aşarak, tüm bölgedeki çatışma kurallarını yeniden şekillendirdi.
İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran'da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkarken, 28 Haziran 2024 (AFP)
Öte yandan bu gelişmeler, Ankara için ciddi tehlikeler barındırıyor. Çünkü İran'ın parçalanması ya da Kürt, Beluç veya Azeri toplulukların önderliğinde iç ayaklanmalarla tehdit edilmesi, çatışmalardan kaçan büyük mülteci dalgalarına yol açabileceği gibi, İran rejiminin giderek daha da istikrarsızlaşması ve nükleer emellerine daha da sıkı sarılmasıyla sonuçlanabileceği için Ankara'nın çıkarına değil.
Bunun yanında Washington'ın İran ile çatışmaya girmiş olması, Ankara'ya ABD'nin Ortadoğu’da, özellikle de İsrail'i desteklemek söz konusu olduğunda, doğrudan askeri olarak harekete geçmekten çekinmeyeceğini gösterdi. Bu durum, Ankara'nın güvenlik endişelerini daha da derinleştirdi. Türkiye’nin NATO üyeliğine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile yakın ilişkilerine rağmen, Washington'ın 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana bölgede İsrail'in askeri tekelini dizginleyemediği gibi, Tel Aviv'in stratejik çıkarlarına aktif olarak hizmet edebileceği endişesi devam ediyor.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Ankara şu anda askeri caydırıcılık kapasitesini güçlendirmek için stratejik bir fırsat olduğunu düşünüyor ve diplomatik, ticari ve jeopolitik önemini vurguluyor. Türk savunma planlamacıları, bölgesel kaostan kazanç elde etmekle yetinmek yerine saldırıların İran’ın hava savunma sisteminde ortaya çıkardığı boşlukları inceleyecek ve İsrail'e yönelik misilleme saldırılarının operasyonel planını, başarılı olanları, başarısız olanları ve ciddi hasara yol açanları analiz edeceklerdir. Ayrıca İsrail'in İran'daki istihbarat yapısını aşma konusundaki görünür yeteneği, Ankara için büyük önem arz edecektir. Bu durum, stratejik öneme sahip varlıklarını hedef alabilecek olası operasyonlara karşı, casuslukla mücadele sistemlerini yeniden değerlendirmeye ve güçlendirmeye itebilir.
Ankara, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten sonra askeri kazanımlarını kullanarak bölgedeki mevcut durumu yeniden şekillendirme çabalarını gözden kaçırmadı.
İsrail ile İran arasındaki savaş, Türkiye'nin yerli balistik füze programını geliştirme hedeflerini hızlandırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Haziran'da yaptığı bir konuşmada, Türkiye'nin orta ve uzun menzilli füze kapasitesini güçlendirme planlarını açıkladı. Menzili 280 kilometre (170 mil) ile 800 kilometre (500 mil) arasında olduğu tahmin edilen yüksek hızlı kısa menzilli balistik füzesi Tayfun ile tanınan Türkiye, 3 Şubat'ta Karadeniz'e bakan Rize-Artvin Havaalanı’ndan Tayfun füzesinin fırlatma denemesini gerçekleştirdi. Denemenin kesin menzili açıklanmasa da, fırlatma sonrası analizler füzenin 560 kilometreyi aştığını ve önceki denemeyi geride bıraktığını gösterdi.
Türkiye, yerli savunma sistemlerinin stratejik değerini vurgulamaya devam ederken yerli üretimi temel bir rekabet gücü olarak tanıtıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz yıl bir konuşmasında “800 kilometreden uzun menzilli füzelerimizin stokunu artırmaya ve 2 bin kilometre ve üzeri menzilli füzelerin geliştirme programını hızlandırmaya karar verdik” ifadelerini kullandı.
Ankara, uzun bir aradan sonra ABD liderliğindeki F-35 ortak taarruz uçağı (JSF) programına geri dönmek için çabalarını yoğunlaştırdı. Ancak bu, Türkiye'nin 2019 yılında satın aldığı Rus yapımı S-400 hava savunma sisteminden vazgeçmesini gerektirebilir. Ankara, İran ile İsrail arasındaki çatışmayı pasif olarak izlemek ve her iki tarafın da birbirini tüketmesini beklemek yerine, güvenilir ve bağımsız bir savunma pozisyonu benimsemenin daha uygun olduğuna ikna olmuş görünüyor. Son çatışma, Türkiye'nin caydırıcı güçlere ve operasyonel hazırlığa yatırım yapma ihtiyacını daha da acil hale getirdi.
Bölgesel görünümü yeniden düzenlemek
Ankara, İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinden sonra askeri kazanımlarını mevcut bölgesel gerçekliği yeniden şekillendirmek için kullanma çabalarını gözden kaçırmadı. Ahmed el-Şara liderliğindeki geçici Suriye hükümeti, Suriye topraklarının tamamı üzerinde kontrolünü sağlamaya çalışırken, İsrail de buna paralel bir tutum sergiledi. İsrail kendini, Suriye’deki azınlıkların, özellikle de ülkenin güneybatısındaki Kuneytra bölgesinde sınır ötesi toplumsal bağlarla birbirine bağlı olan Dürzilerin ve özerklik talepleri uzun süredir bölgesel bir anlaşmazlık konusu olan ülkenin kuzeydoğusundaki Kürtlerin koruyucusu olarak göstermeye çalıştı.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar geçtiğimiz yıl aralık ayında yaptığı bir açıklamada, Kürtlerin DEAŞ'a karşı mücadelede ‘fedakarlıklar yaptıklarına’ işaret ederek “(ABD’nin eski Dışişleri Bakanı) Anthony Blinken başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yaptığım görüşmelerde, uluslararası toplumun Kürtlere karşı sorumluluğu olduğunu vurguladım” dedi. Sa’ar, ‘Kürt özerkliğinin zayıflatılmasının tehlikelerine’ karşı uyardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara Antalya'da düzenlenen ‘Antalya Diplomasi Forumu’nun dördüncü oturumu sırasında bir araya geldiler, 11 Nisan 2025 (AFP)
Öte yandan iktidardaki AK Parti’nin en yakın müttefiki olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz ekim ayında, terör örgütü olarak sınıflandırılan PKK’nın 40 yılı aşkın bir süredir devam eden silahlı isyanını sona erdirmeyi amaçlayan girişimi açıkça desteklediğini açıkladı.
Bu adımın birçok nedeni olsa da hızlı bir bölgesel yeniden yapılanma sürecinde bu adımın anlamı daha net hale geliyor. Türkiye’deki siyasi ve güvenlik elitleri, Suriye sınırında güç dengelerini yeniden şekillendirme fırsatı görüyorlar. PKK ve uzantılarının oluşturduğu tehdidi etkisiz hale getirmek, Ankara için varoluşsal bir öncelik olmaya devam ediyor. Bu açıdan, hükümetin son zamanlarda silahsızlandırma sürecine yönelik adımları, Türkiye'nin, özellikle Suriye'deki siyasi geçiş döneminde, bölgenin geleceğinin şekillenmesinde İsrail'in değil, kendi rolünü pekiştirmeye çalıştığı daha kapsamlı hesapların bir parçası olarak görülebilir.
Eşit olmayan savaşlarda istihbarat, kesin ve yüksek değerli hedeflerin seçilmesini sağlayarak gücü katlayan bir faktör oluşturur ve savaşın gidişatını belirlemede merkezi bir rol oynar.
Plan işe yaramaya başlamış gibi görünüyor. PKK lideri Abdullah Öcalan 9 Temmuz’da yayınlanan videolu bir açıklamayla, bulunduğu hapishaneden Türk devletine karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma ve demokratik siyasi faaliyetlere geçme çağrısını yineledi. Öcalan’ın bu açıklamaları her ne kadar beklenen bir şey olsa da video kaydıyla ortaya çıkması PKK içinde ve bölgedeki uzantılarında güçlü yankılar uyandıracaktır.
Öcalan’ın açıklamasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) gerekli yasal garantilere dair bir komisyon kuracağına olan güvenini ifade etmesi be silahsızlanma adımlarının siyasi ilerlemeyle eş zamanlı olarak atılması konusundaki tereddütlere atıfla, ‘önce sen, sonra ben’ zihniyetinin aşılması gerektiğini vurgulayarak, silahsızlanma sürecinin hızlandırılacağını belirtmesi dikkati çekti.
PKK’nın birkaç gün içinde Irak'ın kuzeyinde ‘silah bırakma’ sürecinin başlaması için sembolik bir tören düzenlenmesi bekleniyor. Bu tören, silahsızlandırma sürecinin ilk aşamasının başladığını işaret edecek.
Kamışlı’da SDG destekçilerinin Abdullah Öcalan'ın resmini kaldırdığı duvarın önünden geçen bir adam, 16 Aralık 2024 (AFP)
Ankara'nın ‘silahsızlandırma, terhis ve yeniden entegrasyon’ sürecini etkin bir şekilde yürütmesi, özellikle İran açısından bölgesel güç dengesini yeniden şekillendirecektir. Zira bu, Tahran'ın PKK üyelerini Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak veya dikkatini dağıtmak için bir baskı aracı olarak kullanma çabalarına darbe indirecektir.
Bu dönüşüm aynı zamanda PKK’nın İran uzantısı PJAK'ı özellikle de İran rejiminin askeri ve siyasi olarak zayıfladığına dair işaretler ortaya çıkarsa İran içindeki stratejisini gözden geçirmeye itebilir.
Ankara, bu operasyonun tam başarıya ulaşması halinde, PKK'nın uzantısı olarak gördüğü, ABD destekli ve Kürt çoğunluklu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam hükümeti arasındaki karmaşık ilişkilerde, Suriye'nin kuzeyinde hızlı gelişmeler bağlamında nüfuzunu pekiştirmiş olacak.
Bu başarı, İsrail'in Suriye'de Kürt özerk yönetimini destekleme ve Ankara'nın ulusal güvenliği için hayati öneme arz ettiğini düşündüğü bölgelerdeki nüfuzunu artırma çabalarını boşa çıkarmak için bir araç olarak değerlendirilecektir.
Ortadoğu'daki en uzun terörle mücadele operasyonlarından biri, PKK'nın tamamen silahsızlandırılmasıyla muhtemel sonuna yaklaşırken, özellikle savaşların değişen doğası konusunda çok önemli dersler çıkarılması gerektiğini gösteriyor. İsrail’in İran’a yönelik Yükselen Aslan Operasyonu öncesinde ve sırasında yürüttüğü istihbarat faaliyetleri, tüm bölgedeki istihbarat kurumları tarafından referans alınan vaka çalışmalarına dönüşebilir. Bölgesel aktörler kapasitelerini güçlendirmeye çalışırken, İsrail'in gelecekteki taktiklerini önceden tahmin etmeye ve bunlara karşı koymaya çalışacaklar. Bu aynı zamanda ileri istihbarat toplama, dezenformasyon ve derin sahtecilik gibi kampanyaları ve psikolojik operasyonları da kapsıyor.
Eşit olmayan savaşlarda istihbarat, kesin ve yüksek değerli hedeflerin seçilmesini sağlayarak gücü katlayan bir faktör oluşturur ve savaşın gidişatını belirlemede merkezi bir rol oynar. Buradan çıkarılan ders açık: Gelecekteki çatışmalar, geleneksel ateş gücüyle değil, büyük ölçüde yenilikçi ve gizli istihbarat operasyonlarıyla belirlenecektir.