ABD, Suriye dosyasındaki müttefikleri ile Ukrayna konulu bir toplantıya hazırlanıyor

Washington yarın Türkiye’nin yanı sıra Avrupa ve Arap ülkelerinin temsilcilerinin katılacağı toplantıya ev sahipliği yapacak

12 Şubat 2020 tarihinde Fırat'ın doğusundaki Kamışlı'da bir araya gelen ABD, Rusya ve Suriye güçleri (AP)
12 Şubat 2020 tarihinde Fırat'ın doğusundaki Kamışlı'da bir araya gelen ABD, Rusya ve Suriye güçleri (AP)
TT

ABD, Suriye dosyasındaki müttefikleri ile Ukrayna konulu bir toplantıya hazırlanıyor

12 Şubat 2020 tarihinde Fırat'ın doğusundaki Kamışlı'da bir araya gelen ABD, Rusya ve Suriye güçleri (AP)
12 Şubat 2020 tarihinde Fırat'ın doğusundaki Kamışlı'da bir araya gelen ABD, Rusya ve Suriye güçleri (AP)

Washington, yarın, Suriye dosyasında müttefiki olan ülkelerin temsilcilerini ağırlamaya hazırlanıyor. Temsilcilerin bir araya geleceği toplantı, Washington’a Ukrayna savaşının ve Rusya ile Batılı ülkeler arasındaki askeri gerginliğin Suriye sahnesindeki yansımaları konusunda müttefiklerini test etme fırsatı sunacak.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich’in, yarın Washington'da yapılacak koordinasyon toplantısında, Avrupa, Arap ve Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerden çok sayıda büyükelçiyi ağırlaması planlanıyor. Toplantı Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in vereceği brifing ile başlayacak. Daha sonra büyükelçiler arasında Suriye'deki son durumun, Arap ülkelerinin Şam ile normalleşmeye yönelik tutumlarının ve Ukrayna savaşının Suriye üzerindeki yansımalarının ele alınacağı bir istişare toplantısı düzenlenecek.

Türkiye ile flört
Washington’ın, Türkiye temsilcisinin geçtiğimiz Aralık ayı başlarında Brüksel'de gerçekleştirilen bir önceki toplantıya katılmasının ardından ikincisi olarak nitelenebilecek bir adımla Ankara'yı toplantıya davet etme konusundaki istekliliği dikkat çekiciydi. Bu adım, ABD'nin ‘Türkiye’yi Rusya'nın tutumundan uzaklaştırma’ çabaları çerçevesinde atılırken Washington'ın Suriye'nin doğusundaki Kürtlerin ve Arapların oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği destek ve Ankara'nın Astana Süreci’nde Moskova ve Tahran ile olan ilişkisi nedeniyle gerilimi azaltmayı da amaçlıyor.
Alınan bilgiye göre Pedersen, Suriye'deki son duruma ilişkin siyasi bir brifing verecek. Pedersen, ayrıca Suriye hükümeti ve muhalefetinin müzakere heyetleri ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 21 Mart’ta Cenevre’de başlayacak olan Anayasa Komitesi toplantısını desteklemeye devam etme niyetini teyit edecek.
Pedersen, Anayasa Komitesi'nin toplantı turlarına ilişkin heyet başkanlarına resmi davetiyeler göndermiş, iki taraf arasında görüşlerin yaklaştırılması için hükümet ve muhalefet heyetlerinden Cenevre'ye gitmeden önce anayasal ilkelerin her biri için yazılı bir teklif sunmalarını istemişti. Pedersen, Suriye Anayasa Komitesi'nin Hükümet Heyeti Eş Başkanı Ahmed Kuzbari ve Muhalefet Heyeti Eş Başkanı Hadi el-Bahra’nın katıldığı periyodik olarak düzenlenen üçlü toplantılar gerçekleştirdi.
Pedersen'in ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararının uygulanması için tarafların ateşkes, tutuklu takası, insani yardım ve yaptırımlarla ilgili karşılıklı güven artırıcı tedbirler almasını öngören ‘adım adım yaklaşımı’ üzerinde çalışmaya başlama önerisiyle ilgili olarak Şam, muhalefet ve ilgili ülkelerle gerçekleştirdiği temasların bir özetini sunması bekleniyor.
Öneri, temelde ABD ve Rusya arasında bir uzlaşıya varma olasılığından ve iki tarafın sınır ötesi insani yardımlar için yaptığı anlaşmadan başlayarak adım adım yaklaşımına ivme kazandıracak bir zemin elde edilmesine dayanıyordu. Ancak Ukrayna savaşı ve Batılı ülkeler ile Rusya arasındaki gerilimin ardından şimdi ‘adım adım’ ilerlemenin ne kadar gerçekçi olduğu konusunda bir takım soru işaretleri ortaya çıktı.

Üç soru
Yarınki toplantının ikinci oturumunda temsilciler, insani, askeri ve ekonomik durum gibi Suriye'deki diğer gelişmeleri de tartışacaklar. Batı ülkelerinden bir yetkiliye göre Ukrayna savaşı, Rusya'nın küresel stratejisinde askeri olarak Hmeymim Hava Üssü’ne ne derece güvendiğini gösterdi. Bu da “Ukrayna savaşı tüketen bir duruma dönüşürse Rusya, Suriye'de aynı müdahaleyi sürdürebilir mi? Suriye'deki Rusya-İsrail askeri koordinasyonunu neler bekliyor? Suriye’nin doğusunda Rusya ve ABD arasında bir uzlaşı anlaşmasına varılabilir mi?” sorularını akıllara getiriyor.
“Bundan sonraki aşamada Rusya'nın Suriye'de bırakabileceği askeri boşluğu İran mı dolduracak? Bir yandan Rusya, Ukrayna ile meşgulken diğer yandan İran ile Batılı ülkeler arasında nükleer anlaşmanın canlandırılması konusunda uzlaşılması durumunda ekonomik kazanımlar elde etmesi olasılığı nedeniyle Tahran, Suriye'ye ek ekonomik yardımlarda bulunabilir mi? Suriye Ulusal Güvenlik Direktörü Tümgeneral Ali Memluk'un Tahran ziyaretinin nedenlerinden biri de bu mu?” gibi daha fazla soruyu gündeme getiren Batılı yetkiliye göre ilk göstergeler, İsrail’in Suriye’deki İran’a ait noktalara hava saldırıları düzenlediği sırasında Moskova ve Tel Aviv'in gerilimi azaltma anlaşmasına bağlı olduklarına ve Batı ile Rusya arasındaki Ukrayna geriliminin henüz Suriye'nin doğusundaki saha gerilimine yansımadığına işaret ediyor.
Suriye'deki yoksulluk seviyesinin yüzde 90'a yaklaştığı ve 12,4 milyon insanın yani nüfusun yüzde 60'ının gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olduğu, yerel para birimi liranın son yıllarda sert bir düşüş yaşadığı ve gıda fiyatlarının savaş öncesi döneme kıyasla 33 kat arttığı, ülke içinde tahminen 14 milyon insanın yardıma muhtaç hale geldiği ve Suriye'nin kuzeyinde beş milyondan fazla insanın güvenli veya yeterli temiz suya sahip olmadığı bir dönemde patlak veren Ukrayna savaşı, petrol ve tahıl ithalatının düşmesiyle Suriye’deki ekonomik krizi daha da şiddetlendirdi.

Normalleşme ve yaptırımlar
Tüm bunların yanı sıra toplantıda Arap ülkeleri ile Şam arasında normalleşme olasılığı ve Batı'nın normalleşmeye karşı olan yaptırımları dosyasının ele alınması bekleniyor.
AB, Suriye dosyasını görüşmek üzere geçtiğimiz ay bakanlar düzeyinde bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı, AB politikasının ‘üç hayır’ı olarak adlandırılan ‘rejim, BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde, ülke içinde siyasi bir geçişe katılana kadar normalleşme, yaptırımların kaldırılması, yeniden yapılanma olmayacak’ şeklindeki temel ilkelerinin geçerli olduğu vurgulanarak sona erdi. Bu da AB’nin, insani yardım projelerinde erken toparlanmayı desteklemek için adım adım ilerleme önerisi ve BMGK kararının içeriği ile kırmızı çizgiler ve ‘üç hayır' ilkeleri çerçevesinde ilgileneceğini gösteriyor.
Washington, diplomatik kanallardan Arap ülkelerini, ABD yönetimi siyasi incelemelerini sonuçlandırmadan ve erken toparlanma odaklı insani yardım sağlamak, Fırat'ın doğusunda DEAŞ’la mücadele için askeri varlığını sürdürmek, ateşkesi desteklemek, işlenen savaş suçları ve kimyasal silah kullanımı dosyalarında hesap verebilirlik sözünü yerine getirmek ve siyasi süreci 2254 sayılı BMGK kararı çerçevesinde canlandırma yeteneklerini test etmek gibi Suriye'deki önceliklerinin belirlenmesinden önce Şam ile ilişkileri normalleştirmemeleri ve Arap Birliği üyeliğini geri vermemeleri gerektiği konusunda bilgilendirdi.
Bir yanda Washington'ın İran'ın nükleer programı ve Suriye'deki askeri varlığıyla ilgili müzakerelerini Doğu Avrupa'daki gerilimden ayırması için dosyaların birbirinden ayrılması ve örtüşmemesi gerektiğini söyleyen diğer yanda dosyaların birlikte ele alınması gerektiği ve savaşın uzaması durumunda dosyaların birbirinden ayrı tutulamayacağı ve Ukrayna yüzünden Suriye'de karşılıklı olarak saldırılar düzenlenebileceği uyarısında bulunan iki farklı görüş söz konusu. Bu görüşler göz önüne alındığında Ukrayna savaşının mevcut tutumları ve bu tutumlarda ne denli kararlı olunduğunun test edilmesi için bir fırsat yarattığı su götürmez bir gerçek.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.