Putin’in beden dili ne anlatıyor?

Putin'in bakışları, dişleri ve yumruk halindeki eli aldatıcı bir tablo çizerken Trump'ın oturma şekli, karşısındaki kişiyi küçümsediğini ifade ediyor. Obama'nın gözyaşları ise kimseyi ikna etmek için yeterli olmadı.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in kızgınlığını gösteren yüz ifadesi (Getty)
Rusya Devlet Başkanı Putin’in kızgınlığını gösteren yüz ifadesi (Getty)
TT

Putin’in beden dili ne anlatıyor?

Rusya Devlet Başkanı Putin’in kızgınlığını gösteren yüz ifadesi (Getty)
Rusya Devlet Başkanı Putin’in kızgınlığını gösteren yüz ifadesi (Getty)

Fidel Sbeity
Tüm insanların konuştukları dil dışında kullandıkları ortak bir dil var. O da beden dili. Bu dile sözsüz dil de deniyor. İster iddialı ister tereddütlü olsun bir kişinin konuşurken yüzündeki ifadelerden, ellerindeki ve parmaklarındaki hareketlerden duygu durumunu anlayabiliriz. Beden dili, karşımızdakini söylediklerimize inandırmayı ya da ona hissettirmek istediğimiz duyguyu iletmeyi amaçladığından siyasetçilerin beden dili, bu dil üzerinden vermek istenen mesajlar aracılığıyla anlaşılmaları konusunda özel bir önem taşıyor.
Psikolojide ve beden dilinde, yürüme, ayakta durma ve oturma şekli kişilik özelliklerini ortaya koyabilir. Beden dilinin ya da diğer bir deyişle sözsüz dilin tanımı, bir kişinin başkalarını etkilemeye çalışmak ve yapmalarını istediği şeyleri yapmaya ikna etmek için kullandığı çok geniş bir bedensel işaretler yelpazesini kapsıyor.
Bu sözsüz işaretler, ne yalnızca yüz mimikleri ne de bedensel hareketlerle sınırlı değil. Aynı zamanda dokunma şekli, birbirine fiziksel yakınlık derecesi ve konuşma sırasında sesin tonlamaları, hatta kişinin kokusu dahi bunlara dahil. Sevgiyle bakmak ile nefretle bakmak arasında fark var. Eli şiddetle hareket ettirmek konuşanın gerginliğini gösteriyor. Bir insana kokusundan dolayı ilgi duyabilir ya da ondan uzaklaşmak isteyebilirsiniz. Bunların hepsi dil olarak da kabul edilebilecek sözsüz işaretler.

Siyasetçilerin sözleri ve beden dilleri
Dünyanın dört bir yanındaki siyasetçilerin beden dilleri, akademisyenler, diğer siyasetçiler ve halk tarafından büyük ilgi görüyor. Konuştuklarında milyonlarca insan tarafından izleniyorlar. Özellikle seçim dönemlerinde büyük bir mücadele veriyor ve karşılarındaki kişileri ikna etmek için çabalıyorlar. Aynı şekilde bir siyasetçinin, salgın zamanları gibi zorlu dönemlerde, beden dilini sadeleştirerek, sözlerini en fazla sayıdaki seçmene ve önemli bir konuda siyasi bir pozisyon bekleyen kişilere iletecek şekilde kullanması gerekiyor.
Bu yüzden siyasetçilerin bu alanda uzman danışmanları bulunuyor. Beden dili alanında uzman bu danışmanlar, siyasetçilere, dinleyicilerini kendi fikirlerini kabul etmeye ikna edecek tavsiyeler verip izlenecek yolları gösteriyorlar. Siyasetçi, danışmanın verdiği tüyolara uymalı. Zira eğer yanlış bir bedensel harekette bulunursa, ona karşı öfke duyulmasına ya da alay konusu olmasına neden olabilir. Tıpkı 14 Şubat 2012 tarihinde Lübnan'daki bir tören sırasında olduğu gibi. Dönemin Başbakanı Saad Hariri, sahnede daha genç ve dinamik görünmek amacıyla ceketini çıkarıp bir sonraki savaşa hazır olduğunu söyledi. Ancak bu eylemi gerçekleştirme şekli, Lübnanlılar tarafından sahte ve beceriksizce bir hareket olarak görüldü ve alay konusu oldu.
Bir başka örnek de eski ABD Başkanı Barack Obama, kendisini izleyenleri bireysel silahlanmanın durdurulması gerektiğine ikna etmek amacıyla ‘katliam’ olarak tanımlanan olayın faalinin, bir silah dükkanından kolayca satın almayı başardığı bir makineli tüfekle bir arkadaşının öğrencisini öldürmesinden ötürü kameralar önünde akan gözyaşlarını sildi. Ancak yorumcular, daha fazla gözyaşı döküyor gibi görünmek için mendilini gözlerinin üzerine çektiğini söylediler. Tüm bunlar, bir siyasetçinin danışmanlarının beden dili konusundaki tavsiyelerine uyması ve bunu kendi iradesiyle yapıyormuş gibi gerçekleştirmesi gerektiğini gösteriyor. Bunu doğal ve yapmacıklığa kaçmadan yapmalı, aksi takdirde sahte davrandığında bu çabucak açığa çıkmakta.
Siyasetçilerin önemli misafirleri ağırlarken nasıl oturduklarını izleyenler var. Ev sahibi ile misafirin oturma şekli onların şahsi ve siyasi ilişkilerinin kalitesini gösteriyor. Bu tür karşılaşmalarda bir erkeğin bir erkeği sıkıca tutması gibi güç gösterisinde bulunması gereken ve saygıyı ifade eden jestler var.
Dünya liderlerinin eski ABD Başkanı Donald Trump ile yaşadıkları ilk sorunun, Trump’ın onların karşısında kibir ve üstünlük taslayan oturma şekli olduğu söyleniyor. Trump, misafirleriyle selamlaşma ve karşılarında oturma şekli ya da bir şeyle alay etmek veya belli bir şeyi vurgulamak istediğinde başını yukarı kaldırıp ağzının kenarıyla konuşması nedeniyle uzun zamandır eleştiriliyor.

Putin’in beden diliyle verdiği mesajlar
Beden dili uzmanları olan Texas Tech Üniversitesi'nde medya ve iletişim araştırmaları yapan ve ‘siyasetçilerin beden dilinin bilişsel ve duygusal olarak işlenmesi’ konuları üzerinde çalışan Dr. Erik P. Bucy ve siyasetçilerin medyadaki takipçilerinin yüz ifadelerini ve duygusal tepkilerini inceleyen Arkansas Üniversitesi'nde Yüz Hareketi Kodlama Sistemi (Facial Action Coding System / FACS) programcısı ve siyaset bilimci Patrick A. Stewart, sözlerin gerçek iletişimin yüzde 10'undan azını oluşturduğunu ve insanlar arasındaki iletişimin büyük çoğunluğunun beden diliyle, bir kısmının da ses tonuyla gerçekleştiğini söylüyorlar.
Binlerce Rus askerini komşusu olan bir ülkeye gönderme kararıyla medyanın ilgi odağı olan, dünyanın dört bir yanında gündeme oturan ve Soğuk Savaş sonrası dünyasını şaşkına çeviren eylemlerde bulunan ve birçok kişinin hedeflerini ve niyetlerini anlamaya çalıştığı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e işaret ederek “Bu adam ne düşünüyor?” diye soran iki araştırmacı, “Putin'in beden dilinin, cesur Ukrayna hamlesi için ne anlama geldiğini bulmalı mıyız?” diye eklediler.
Erik Bucy, siyaset biliminin genel olarak çok uzun bir süredir sözleri iletişimin tek önemli kısmı olarak ele aldığını gerçekte ise ikna edici etkinin sözsüz olarak gerçekleştiğini vurguladı. Burcy’ye göre bir siyasetçinin görüntüsü, herhangi bir siyasi açıklama, konuşma veya basın toplantısından çok daha akılda kalıcı oluyor.
Siyasetçinin konuşması sırasında beklenmedik herhangi bir bedensel harekette bulunması konuşmasının değil, o hareketin medyada ve kamuoyunda tartışma ve analiz konusu haline gelmesine neden olması araştırmacının görüşünü güçlendiriyor.
Başka bir örnek daha var. O da eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Nikita Kruşçev’in tüm dünyanın gözü önünde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun bir oturumunda ayakkabısını çıkarıp ökçesiyle masaya vurması olayı. Bu hareket, ona tanık olanların nedenini unutsalar bile zihinlerinde hala taze. Krusçev, Macar devriminin tek parti sistemine karşı ezici üstünlüğünü kınamayı reddettiği için böyle bir eylemde bulunmuştu.
Bucy, bir siyasetçinin beden dilini okumak istediğinde dişlere baktığını söylüyor. Çünkü açıkta kalan alt dişler öfkeye ve tehdit etmeye işaret ediyor. Buna karşın üst dişlerin görünmesi, bir gülümsemenin, mutluluğun ve güven vermenin ifadesi kabul ediliyor. Ağız ve göz çevresindeki koordineli kas hareketleri, siyasetçinin niyetleri ve hareketleri hakkında ne kadar ciddi ve detaycı olduğuna dair daha fazla bilgi veriyor.
Peki, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya yönelik niyetlerine ilişkin beden dili hangi mesajları veriyor? Yani Ukrayna'ya savaş açtığını, Minsk Anlaşmaları’nın ölümünü ve iki yeni cumhuriyetin bağımsızlıklarını tanıdığını ilan ettiği basın toplantısında kullandığı beden dili bize ne diyor?
Erik Bucy'ye göre Putin başta meditasyon yapıyormuş gibi davrandı, ardından açıklamalarda bulundukça daha iddialı, hatta agresif hale geldi. Sonra bir cevap arar gibi bakışlarını indirdi. Bunlar gibi sözel olmayan ipuçları, belirli bir soruyu yanıtlamaktan kaçınmakla eşdeğer olarak görülüyor. Ardından, verdiği mesajı teyit edercesine gazetecilere daha fazla doğrudan baktığında sanki onları kontrol etmeye ve onlardan daha güçlü olduğunu hissettirmeye çalışıyordu.
Çoğu zaman, hukuka aykırılık, dış müdahale ve aşırılık yanlısı provokasyon konusundaki sözleri saldırganca olsa da tezlerini sakince savunmaya çalışan Putin, bu yüzden beden dili bakımından eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'a benzetilir. Yani beden dili söylediğinin tam tersidir. Ağzından çıkan kelimeleri telaffuz etme şekline, yani sözlü diline gelince, dinleyici karşısında Leonid İlyiç Brejnev konuşuyormuş gibi hisseder. Bu yüzden Putin, görünüşte saldırgan görünmediği için aldatıcı bir tutum sergiliyor.
Ses tonu, başını sallama ve el hareketleri gibi diğer işaretler ve bir an için önündeki kağıtlar ve haritalarla meşgul haldeyken verdiği cevapların hepsi makul ve doğal görünecek şekilde hesaplandığı ortadaydı.
Gazetecilerin sorularını yanıtlarken zaman geçtikçe Putin’in yüz ifadeleri ve defalarca kez ortaya çıkan alt dişleri giderek agresifleştiğini ortaya koyuyor. Alt dişlerin görünmesi uzmanlara göre öfke ve tehdidin açık bir ifadesidir. Putin’in, kaşları çatıldı, konuşması hızlandı ve öfkeli bir ses tonu kullandı. El hareketleri daha belirgin hale geldi. Ayrıca açık ellerini art arda birkaç kez yumruk haline getirerek el hareketlerini daha da netleştirdi. El hareketleri ile sözlerini ve mimiklerini uyumlu hale getirdi.
Aynı zamanda, dalgın ya da keskin bir bakış atmak için durduğunda ve sakin bir şekilde arka arkaya başını eğdiğinde sık sık hoşnutsuz bakışlar atan Putin, gözlerini yukarı ve aşağı dolaştırarak sanki ne söyleyeceğini düşünür gibi, yani doğal davranıyordu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haber analizine göre basın toplantısına katılan gazeteciler, duyduklarına önceden hazırlıklı değillerdi ve adeta oturdukları yere çivilenip kalmışlardı. Garip bir şaşkınlık, inançsızlık, eğlence ve endişe karışımı bir halleri vardı. Bu da Putin'in açıklamalarının ciddiyetini ve gerçeğin daha sonra anlaşıldığını gösteriyordu.

İlginç örnekler
Siyaset bilimci ve FACS programcısı Patrick Stewart ise Putin’e bir soru sorulduğu sırada, cevap öncesinde ve sonrasında yüz hareketlerine odaklandığını belirterek, “Size Rus liderin gazetecilerin sorularını dinlerken gösterdiği performansın bazı ilginç kalıpları ortaya çıkardığını söyleyebilirim” diye konuştu.
Putin’in oldukça rekabetçi bir adam olduğuna inanan Stewart, Putin’in bir muhabirin sorusunu dinlerken cevabı bildiğinde, dudaklarının kenarlarını kaldırdığı ve gözlerini küçülttüğü mutlu bir şekilde gülümseyerek sanki bu sorunun kendisine daha önce sorulduğu mesajını açıkça iletiyormuş gibi muhabire mutlu bir bakış attığını ve bunun da iyi bir oyuncu olduğunu gösterdiğini söyledi.
Stewart’a göre Ukrayna'daki yetkililerin meşru olup olmadığı sorulduğunda, Putin’in dudaklarını gererek yüzüne genişçe yaymasını doğrudan bir iç gerilim hissi anlamına geliyor.  Böyle bir soruda, sahibi ne kadar ifadesini kontrol etmeye çalışsa da yüz beklenmedik tepkiler vereceğini ifade eden Stewart, “Bu ifade bize eski ABD Başkanı George W. Bush'un 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı'nda ABD'nin Irak'a saldırmaya karar vermesini hatırlatıyor. O an Bush, savaşa girmenin sonuçlarından duyulan korkunun küçük bir ifadesi olarak kabul edilebilecek bir şekilde hızla geri çekilen dudaklarla gülümsedi” dedi.



Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
TT

Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)

Abdulhalim Süleyman

Son günlerde Suriye'yi sarsan kanlı olayların ardından, Dürzi ileri gelenleri ve din adamları ile Şam hükümeti tarafından atanan Suveyda valisi dahil olmak üzere hükümet yetkilileri arasında toplantılar yapıldı. Kaynaklara göre, toplantıya katılanlar arasında Şam Kırsalı Valisi Amir el-Şeyh, Suveyda Valisi Dr. Mustafa el-Bakur, Kuneytra Valisi Ahmed el-Dalatî, Şeyh Yahya el-Haccar Şeyh Latif el-Bal’us, Şeyh Hammud el-Hanavi ve Şeyh Yusuf Carbu vardı. Toplantıda, Ceramana'daki Genel Güvenlik Dairesi dışında hiçbir tarafın silah taşımasına izin verilmemesinin yanı sıra, sadece Suveyda sakinlerinden oluşan bir Genel Güvenlik Dairesi'nin aktif hale getirilmesi kararları alındı.

 

Toplantıda alınan bir diğer karar, Dürzi grupların ağır silahları Şara hükümetine teslim etmelerini ve bunların Suveyda dışına taşınmasını, orta ve hafif silahlarınsa Şeyh Yusuf Carbu ve Şeyh Hammud Hanavi'ye teslim edilmesini öngörüyordu. Anlaşma ayrıca, şehir sakinlerinden oluşan bir yürütme ofisinin aktif hale getirilmesini ve katılmak isteyen sakinler için Genel Güvenlik Kuvvetleri ve orduya katılım kapısının açık olmasını da şart koşuyordu.

El-Hicri'nin pozisyonu

Bunun ardından, Muvahhid Dürzi Cemaati Şeyhliği ile Suveyda ileri gelenleri ve dini mercileri, bölünmeyi, Suriye'den ayrılmayı veya kopmayı reddettiklerini vurgulayan bir bildiri yayınladılar. Ayrıca, Suveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve il sakinlerinden oluşan adli polisin aktifleştirilmesi, Suveyda-Şam yolunun güvence altına alınması, ayrıca Suriye genelinde güvenlik ve emniyetin sağlanması çağrısında bulundular. Buna ek olarak, Dürzi topluluğunun ruhani lideri Şeyh Hikmet Selman el-Hicri ayrı bir açıklama yaparak, Dürzilere karşı savaşan grupları “tekfirci teröristler” olarak nitelendirdi. Hicri, “hükümet, kendisine bağlı tekfirci çetelerle kendi halkını öldürüp, katliamlardan sonra bunların kontrolü dışındaki unsurlar olduğunu iddia edemeyeceği” için, Dürzilerin hükümete olan güvenlerinin sarsıldığına işaret etti. Hicri bu nedenle “katliamlara uğrayan bir halk için meşru bir hak” olarak uluslararası koruma çağrısında bulundu. “Durum, barışı korumak, bu suçların devam etmesini önlemek ve derhal durdurmak için uluslararası güçlerin müdahalesini gerektiriyor” diye ekledi. Suriye’nin sahil bölgesinde yaşananları örnek göstererek, kendilerinin de aynı şeyi deneyimlediklerini vurguladı.

Hükümet müdahaleyi reddediyor

Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani aracılığıyla Şeyh Hicri'nin uluslararası koruma talep eden çağrısını reddetti. Şeybani, X hesabından yaptığı paylaşımda, herhangi bir bahane veya slogan altında yapılan herhangi bir yabancı müdahale çağrısının yalnızca daha fazla çöküş ve bölünmeye yol açacağını belirtti. “Bölge ve dünyadaki deneyimler, genellikle ulusal çıkarların aleyhine olan, Suriye halkının beklenti ve özlemleriyle ilgisi olmayan ajandalara hizmet eden yabancı müdahaleler sonucunda halkların ödediği ağır maliyete tanıklık etmektedir” dedi. “Böyle bir müdahale çağrısında bulunanlar, Suriyeliler ve tarih önünde tarihi, ahlaki ve siyasi bir sorumluluk taşımaktadır, çünkü bu çağrıların sonuçları sadece anlık yıkımla sınırlı kalmaz, onlarca yıllık parçalanma, zayıflık ve bölünmeye kadar uzanır” diye ekledi. Şeybani sözlerini Suriyeli gruplar arasında diyalog çağrısında bulunarak tamamladı.

Buna karşılık, Suveyda Askeri Konseyi, hükümet güçlerini “mezhepçi bahaneler, keyfi tutuklamalar, Dürzi din adamlarını, sembollerini ve kutsallarını aşağılama yoluyla masum, savunmasız sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürerek, Sahnaya şehrinde Dürzi sivillere karşı sistematik savaş suçları” işlemekle suçlayıp, Şeyh Hicri’nin açıklamasını tamamen benimsediğini duyurdu. Suveyda Askeri Konseyi açıklamasına göre Konsey ayrıca “BM Güvenlik Konseyi'ni, dökülen kanı durdurmak için tarafsız uluslararası güçlerin gözetimi altında, Suveyda ve çevresinde güvenli bir bölge kurmaya” çağırdı.

Koruma konusunda ısrar

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı hbaere göre, Suveyda Askeri Konseyi Komutanı Tarık el-Şuvey, “Konsey güçleri ile oluşumlarının mevcut durum nedeniyle tam anlamıyla seferber ve hazır olduğunu” söyledi. İsrail’in Suveyda şehrine havadan bir indirme yaptığı veya herhangi bir taraftan herhangi bir askeri yardım veya ekipman geldiği haberlerini reddetti. Bu açıklama, İsrail uçaklarının başkent Şam yakınlarındaki birkaç bölge de dahil olmak üzere Suriye'deki birçok bölgede kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirdiği bir sırada, İsrail helikopterlerinin bölgede uçtuğuna ve iniş yaptığına dair haberlerin ardından geldi. İsrail saldırıları, İsrail hükümetinin, Kasiyun Dağı'ndaki boş alanlar ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın heyetleri ve ziyaretçileri kabul ettiği Halk Sarayı'nın dış duvarına bitişik noktaları hedef alan uyarıcı hava saldırılarının ardından daha fazla hava saldırısı düzenleme kararının akabinde gerçekleşti.

İsrail saldırıları Arap ve uluslararası toplum tarafından kınandı. Ancak Dürzi bölgelerindeki askeri olaylar ABD Dışişleri Bakanlığı'nı Suriye'deki Dürzi topluluğu üyelerine yönelik şiddet eylemlerini ve provokatif söylemi kınamaya yöneltti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, “Geçiş süreci makamları devam eden çatışmaları durdurma, şiddete başvuranlardan ve sivillere zarar verenlerden hesap sorma, tüm Suriyelilerin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşımaktadır” dedi. Bruce, “Mezhepçilik Suriye'yi ve bölgeyi kaosa ve daha fazla şiddete sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktır” diye ekledi. Yine Bruce, “Suriyeliler farklılıklarını barışçıl bir şekilde ve müzakereler yoluyla çözme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, gelecekte etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere tüm Suriyeli grupları koruyan ve bütünleştiren, onları temsil eden bir hükümet çağrısında bulunuyoruz” dedi. Ülkedeki Dürzi krizini kontrol altına alma yönünde çeşitli tarafların girişimleri oldu ve bunların en önemlisi Dürzi lider ve Lübnanlı İlerici Sosyalist Parti Başkanı Velid Canbolat'ın girişimi ve Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşmesiydi. Canbolat’ın görüşmenin çok verimli olduğu açıklamasına rağmen, gerginlik hakim olmayı sürdürüyor. İlerici Sosyalist Parti'nin toplantıyla ilgili yaptığı açıklamada, her iki tarafın da can kaybından duyduğu üzüntünün dile getirildiği, Suriye devletinin anavatanın ve vatandaşların güvenliğini koruma sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin vurgulandığı belirtildi.

Hz. Muhammed hakkında aşağılayıcı ifadeler içeren ve çeyrek saatten kısa bir ses kaydı, Nisan ayı sonlarında yeni Suriye makamları ile Dürzi topluluğu arasında huzursuzluğa ve gerginliğe yol açtı. Mesele daha sonra askeri çatışmalara ve İsrail'in askeri müdahalesine sahne olan bölgesel bir krize dönüştü. Gerilim, 28 Nisan'da başkent Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana banliyösünde hükümet yanlısı gruplar ile Dürzi gruplar arasında başladı. Daha sonra Sahnaya ve Eşrefiye Sahnaya'ya yayıldı. Bu banliyölerde Hristiyan ve Müslümanlar ile birlikte Dürzi bir çoğunluk yaşıyor. Birkaç saat içinde gerginlik silahlı çatışmalara ve çarpışmalara dönüştü. Çatışmalar, saatler sonra Suriye Savunma Bakanlığı ve Genel Güvenlik güçlerinin iki gün boyunca olayların ve çatışmaların odak noktası haline geldiği Eşrefiye Sahnaya'ya girmesiyle sona erdi. Bu sürede sakinleştirme çabaları da görüldü ve bunlar gerginliği hükümet güçleri lehine sonlandıran bir anlaşmayla sonuçlandı.

İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumaya yönelik önceki açıklamalarına paralel olarak, İsrail Hava Kuvvetleri, Şam'ın bir banliyösüne üç hava saldırısı düzenledi ve bunların burada toplanan gruplar ile Suriye hükümetine bağlı Genel Güvenlik güçlerine karşı bir uyarı olduğunu söyledi. Hükümet yetkililerine göre, bu hava saldırıları, söz konusu güçlerden bir unsurun ve bir sivilin ölümüne ve birkaç kişinin yaralanmasına neden oldu. Aynı zamanda Suveyda şehrinde konuşlanmış Dürzi gruplar da Sahnaya'ya doğru ilerlemeye çalıştılar ancak hükümet yanlısı gruplar ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı Genel Güvenlik güçleri tarafından engellendiler. Çatışmalar, çoğunluğu Dürzi grupların üyeleri olan yaklaşık 24 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Kaynaklar, çatışmaların patlak vermesinden bu yana ölü sayısının, çok sayıda sivil ve çok sayıda yaralı dahil olmak üzere 70'i geçtiğini bildirdi. El-Sura el-Kubra kasabası da dahil olmak üzere Suveyda’nın kuzey kırsalındaki Dürzi köyleri, hükümet yanlısı grupların ilerleyişi sırasında havan topu atışlarına maruz kaldı. Bu da Genel Güvenlik güçlerinin daha sonra kontrolünü ele geçirdiği bölgelerde sivillerin evlerini terk etmesine neden oldu.