Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Alul: ABD’nin tüm sözleri buhar olup uçtu

Cenin’de silahlı çatışmalar yaşanırken Kudüs yakınlarında da bıçaklı saldırılar meydana geldi.

El-Halil’deki bir duvar resmi. (AFP)
El-Halil’deki bir duvar resmi. (AFP)
TT

Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Alul: ABD’nin tüm sözleri buhar olup uçtu

El-Halil’deki bir duvar resmi. (AFP)
El-Halil’deki bir duvar resmi. (AFP)

Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, Filistin televizyonuna yaptığı açıklamada ABD Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’da iktidara gelmesinin ardından Washington tarafından Filistin Yönetimi’ne verilen tüm sözlerin ‘buhar olup uçtuğunu’ ve bunların kabul edilmediğini söyledi. Alul’un bu ifadeleri, ABD yönetiminin meseleye yaklaşımın Filistin tarafında öfkeye ve hayal kırıklığına neden olduğunu gösterdi.
Filistin Yönetimi, ‘Yüzyılın Anlaşması’' olarak adlandırılan  Trump’ın barış planının Filistin tarafından reddedilmesinin ardından, bir önceki ABD yönetiminin tüm temasları askıya alması, yardımları durdurması, Washington’daki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ofisini kapatması ve Filistin temsilcisinin sınır dışı etmesi ile ilişkilerde en kötü aşamaya tanık oldu. Daha sonra ise ABD’nin tutumunda somut bir değişiklik olmasını umut etti.
Filistin Yönetimi, bölgedeki ilişkilerin hızlı bir şekilde onarılmasını ve yeni bir barış sürecinin başlamasını istiyordu. Süreci yakından takip eden bir kaynak Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda, “ABD İsrail’e baskı yapmıyor ve İsrail’i kızdırmamak için bize verdikleri vaatleri yerine getirmiyor” diyerek Ramallah’ta öfke ve hayal kırıklığı bulunduğunu, ABD’lilerin çok belirsiz bir pozisyona sahip olduğunu söyledi.
ABD yönetimi, Filistinlilere Doğu Kudüs’teki konsolosluğunu yeniden açma sözünde bulunmuş ve başlangıçta Washington’daki FKÖ ofisinin yeniden açılması ve yardımların tekrar başlatılması gibi taleplere de olumlu yanıt vermişti. ABD yönetimi bu bağlamda, Filistinlilerle ilişkileri düzeltmek için bir plan hazırladı. Ancak plan şu ana kadar olumlu ilişkileri geri getirecek veya siyasi projeleri destekleyecek düzeye gelmedi.
Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, işgalin Filistin halkına yönelik sahada ve siyasi alandaki suçlarının görüldüğü mevcut durumun şu anki haliyle devam edemeyeceğini belirtti. Alul, Merkez Konseyi kararlarını uygulama sözü verirken bu kararların, Filistin halkının yaşadığı kötü gerçekliğe ve işgal güçleri tarafından maruz kaldığı suçlara karşı bir haykırışı temsil ettiğini vurguladı. Aynı zamanda uluslararası topluma, işgal güçlerinin ve yerleşimcilerin Filistinlilere karşı devam eden ve Filistinlilerin haklarını tanımayarak işlenen siyasi suçlara son vermek için çalışılması çağrısında bulundu.
Mahmud el-Alul açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İşgal güçleri, ABD yönetiminin yükümlülüklerini kabul etmeemesiyle bağlantılı olarak sahada ve siyasi alanda suç işlemeye devam ediyor. Bu yüzden Merkez Konseyi’n aldığı kararlar, halkımızın sözlere değil eylemlere ihtiyacı olduğuna, Filistinlilerin haklarını destekleyen kararlar alınması gerektiğine ve durumun böyle gidemeyeceğine yönelik dünyaya bir haykırışı temsil ediyor.”
Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı, Filistin’de bölünmeye son verilmesinin önemini vurguladı:
“Bölünme meselesi uzun süredir devam ediyor. Ancak halkımız bölünmeye alışamaz. Bir birleşmenin olması gerekiyor. İşgal güçleri, bölünmeyi sürdürmek için çalışıyor. Ancak oklarımızı işgale yöneltmek için çaba sarf edeceğiz ve bölünmeye son vereceğiz.”
Sahada ise siyasi düzlemde herhangi bir olumlu işaret olmaması doğrultusunda gerginlik arttı. İsrail’in Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin’deki mülteci kampında İslami Cihat unsurlarını öldürmesinden iki gün sonra, silahlı kişilerle İsrail güçleri arasında çatışmalar çıktı. İslami Cihad’ın Cenin Tugayı yaptığı açıklamada, Cenin’deki bir bölgeye sızmaya çalışan İsrail güçleri çatışma yaşandığı bildirildi.
Kudüs yakınlarında, Filistinliler tarafından iki bıçaklı saldırı düzenledi. İsrail Ordusu Sözcüsü çarşamba günü öğleden sonra Kudüs’ün kuzeyindeki Hizma köyünde bir dükkanda gerçekleştirilen bıçaklı saldırıda bir İsraillinin yaralandığını bildirdi. Perşembe sabahı aynı köyde başka bir İsraillinin daha bıçakladığı bilgisi verilirken Sözcü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Bir İsrail vatandaşı, çarşamba günü öğleden sonra vücudunun üst kısmından yaralanmış olarak Hizma kontrol noktasına geldi. Hizma köyündeyken bıçaklandığını söyledi. Ardından ambulansla hastaneye kaldırıldı ve tedavi altına alındı. Olaya ilişkin ilk soruşturmalarda, vatandaşın Hizma’da bir dükkana girdiği, arkadan saldırıya uğradığı ve vücudunun üst kısmından bıçaklandığı anlaşıldı. Aynı zamanda bunun milliyetçi bir saldırı olduğu da ortaya çıktı.”
İsrail polisinden yapılan açıklamada başka bir İsraillinin daha bıçaklı saldırıya uğradığının bildirildiğini, bıçak yaraları olan bir adamın Hizma kontrol noktasına geldiğini ve hastaneye kaldırıldığı kaydeidldi. Açıklamada olayın araştırıldığı ve İsrail ordusunun bölgede arama tarama çalışması yürüttüğü belirtildi.



Esed rejimi “nesebi bilinmeyen” çocukların bakımı için yasa çıkarıyor

Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
TT

Esed rejimi “nesebi bilinmeyen” çocukların bakımı için yasa çıkarıyor

Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)

Şam rejiminin Suriye Meclisi'nde tartışılmasından beş yıl sonra, Şam'da, soyu/nesebi bilinmeyen çocukların bakımı için kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. Şarku’l Avsat’ın rejim medyasından aktardığı KHK’ya göre anne ve babası belli olmayan çocuklara uygun koşulların oluşturulması, yetiştirilmeleri ve eğitimleri için destekleyici bir ortamın sağlanması ve akranlarından ayrım yapılmaksızın tüm hak ve özgürlüklerden yararlanmalarının sağlanması öngörülüyor. KHK, soyu bilinmeyen çocukları sömürü ve ihmalden koruma ve çıkarlarını savunma gereğini vurguluyor.
Suriye Medeni Kanunu'nda “neseb” ailenin adı veya kişinin mensup olduğu aşiret, geniş aile, “aile” ise nesebe bağlı baba, anne ve çocuklardan oluşan çekirdek topluluk olarak tanımlanıyor. “Soyu bilinmeyen” ifadesi de kanunda bir yerde bulunan veya ebeveynleri bilinmeyen yenidoğan bebek için kullanılıyor. Soyu bilinmeyenler, aynı zamanda, yasal olarak kendilerine bakmakla yükümlü hiç kimsenin bulunmadığı kişiler. Onlar, küçük yaşları, zihinsel, işitsel ya da görsel engelleri nedeniyle kaybolan ve aileleri onları geri almaya çalışmayan çocuklardır.
Kararname, Medeni Kanun uyarınca, ebeveyni bilinmeyen bir çocuğun kaydını sağlıyor. Soyu bilinmeyen bir çocuğun bulunduğu yer, aksi ispatlanmadıkça onun doğum yeri sayılıyor. KHK’ya göre kesin bir mahkeme kararıyla aksi kanıtlanmadıkça, ebeveyni bilinmeyen bir çocuk Suriyeli Arap olarak kabul ediliyor. Ayrıca, aksi ispat edilmedikçe, nesli bilinmeyen bir çocuk Müslüman kabul ediliyor.
Savaş yıllarında, yerinden edilme, cinayet, tecavüz, yabancı militanlarla zorla evlendirilme, geleneksel evlilikler ve birçoğunun iç savaş sırasında kaybolma veya ölümü sonucunda, anne babası bilinmeyen çocukların sayısı ikiye katlandı. Öte yandan zor ekonomik koşullar nedeniyle çocukları terk edip cami, hastane ve bakım evlerinin kapılarına bırakma vakaları da arttı. Anne babası bilinmeyen çocuklar için yeterli sayıda bakım evi bulunmuyor. Başkent Şam'da yalnızca bir bakım evi var ve 2020 yılında Halep şehrinde bir tane daha kuruldu. Bu iki bakım evi, diğer tüm şehirlerden anne babası bilinmeyen çocukları misafir ediyor.
Resmi rakamlar, her yıl ortalama 42 çocuk olmak üzere, iç savaş yıllarında bakım evlerine gelen 500 çocuk olduğunu gösteriyor. Resmi olmayan verilere göre, “ya soyları bilinmediği için ya da kimlik belgelerinin kaybolması nedeniyle”, anne babası bilinmeyen 40 binden fazla çocuk olduğu tahmin ediliyor. Bu çocukların çoğu eğitim hakkından mahrum bırakılıyor ve Suriye'nin birçok bölgesinde yaygın bir olgu haline gelen dilencilik, yankesicilik ve uyuşturucu kaçakçılığı çetelerinin elinde bulunuyorlar. Resmi rakamlara göre, başkent Şam’ın sokaklarında yirmi binden fazla evsiz var ve bunların çoğunu dilenen çocuklar oluşturuyor. Şam'daki sivil kaynaklara göre ise dilencilik amacıyla sömürülen bir bebek üzerinden kazanılan para günlük kırk bin Suriye lirasının üzerinde.
Cumartesi günü yayınlanan kararname, tüzel kişiliğe ve idari ve mali bağımsızlığa sahip, merkezi Şam kırsalında olacak “Buyûtu Lahnu’l Hayat” (Hayat Melodisi Evleri) adı verilen idari nitelikte bir kamu kuruluşunun açılmasını içeriyor. Bu kuruluş tüm Suriye topraklarında soyu bilinmeyen çocuklarla ilgili her konuda yasal olarak yetkilendirilmiş organ olacak.
1970 yılında çıkarılan soyu bilinmeyenlerle ilgili yasa dikkat çekicidir. Bu yasa üzerinde, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı'nın Suriye Meclisi'ne soyu bilinmeyen kişilerin bakımını düzenleyen bir yasa tasarısı sunduğu 2018 yılına kadar herhangi bir değişiklik yapılmadı. Yasa tasarısı karışık tepkilere yol açtı. Bir grup, yasanın çıkarılmasının gelecekte kötü sosyal sonuçları olacak bir insani sorunu çözmek için acil bir gerekliliği temsil ettiğini savunurken bir başka grup ise, anne babaları belli olmayan çocukları, rejime karşı olan ve ülkenin yıkımına katkıda bulunan teröristlerin çocukları olarak değerlendirerek yasa tasarısına karşı çıkıyor. Yasa tasarısına karşı çıkan rejim yandaşlarına göre soyu bilinmeyen çocukların çoğu “DEAŞ çocukları” veya “Cihad nikahının çocukları” olduğu iddiasıyla onlara Suriye vatandaşlığı ve tanınma hakkı verilemeyeceğini savunuyor.