Ukrayna meselesinde herkesin yaptığı hatalar ve alınan dersler

Olaylar, uluslararası ya da bölgesel olarak tek taraflı gücün kimsenin çıkarına olmadığını, siyasi ve askeri bir dengenin varlığının ise herkesin çıkarına olduğunu ortaya koyuyor

Putin, Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasını, 2014 yılında imzalanan Minsk Anlaşması’nın zaten ihlal edildiği olduğu gerekçesiyle savundu (AFP)
Putin, Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasını, 2014 yılında imzalanan Minsk Anlaşması’nın zaten ihlal edildiği olduğu gerekçesiyle savundu (AFP)
TT

Ukrayna meselesinde herkesin yaptığı hatalar ve alınan dersler

Putin, Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasını, 2014 yılında imzalanan Minsk Anlaşması’nın zaten ihlal edildiği olduğu gerekçesiyle savundu (AFP)
Putin, Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasını, 2014 yılında imzalanan Minsk Anlaşması’nın zaten ihlal edildiği olduğu gerekçesiyle savundu (AFP)

Nebil Fehmi
Siyaset ve dış ilişkilerin uygulanışı noktasında, mevcut olanı tanımlamak, ilkeli pozisyonlar almak ve dış ilişkilerin yönetiminde toplumsal ve insani ilkelere bağlı kalmak karşılığında çıkarlara öncelik vermek anlamına gelen siyasi gerçekçilik temelinde süregelen bir tartışma söz konusu.
Modern çağda siyasi gerçekçilik felsefesini benimseyen en önemli isimlerden biri olan ABD’nin eski başkanlarından Richard Nixon yönetimi sırasında ABD’nin Çin'e açılması ve Rusya ile ateşkes yapması için çalışan eski Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger, Batı'nın, aralarında tarihi, etnik ve siyasi bağlar olan Rusya ve Ukrayna'yı birbirinden ayırma çabalarının sonuçlarına ve beyhudeliğine karşı uyardığı bir makale kaleme aldı. Bu makale, çıkar ve gerçekçilik kavramlarının sadece Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden düşünürler tarafından dile getirilmediği anlamına geliyordu.
Buna karşın Batılı ülkeler, dış ilişkilerinin birçok yönünü toplumlarının ilke ve kurallarına, özellikle de 21. yüzyılın gerektirdiği üslupla en iyi, en yararlı ve en tutarlı olanı olmasından ötürü demokrasi ve insan haklarına saygı göstermeye dayalı olduğunu iddia ettiler.
Geçmişte bir diplomat olarak geçirdiğim yıllar boyunca, dış ilişkiler konusunda eylem için bir temel veya çerçeve oluşturan ulusal kurallar ve Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması gibi uluslararası kuralların biri olmadan diğerinin de olmayacağına inandım. Büyük ülkeler, Kuveyt'in Irak işgalinden kurtuluşundan önce BM Güvenlik Konseyi'nden (BMGK) kararlar çıkarmaya ve Libya'ya bir hava ambargosu uygulamaya çalıştılar. Ancak her ikisi arasındaki temel itici güç bir biriyle bağlantılı olsa da her biri diğerinden farklı meselelerdi.
Batılı ülkelerin yalnızca ilkelere ve hukuka bağlı oldukları iddiasında da herhangi bir inandırıcılık bulamadım. Çünkü gerektiğinde ilke yerine çıkara öncelik verebiliyorlar. Ayrıca onlar da işgalci ülkelerdi. ABD’nin önderliğinde, sınırlarının dışında halen en çok sömürgecilik yapanlar onlar. Maalesef ne kadar önemli olsa da demokrasi ve insan hakları ilkelerine bağlı kalmak, jeo-stratejik amaç ve çıkarlara ulaşmak için sadece bir araç ve bahaneden ibarettir.
Ukrayna’nın mevcut durumu ve Rusya ile Batı'nın eylemleri, yukarıdakilerin hepsini doğruluyor. Elbette Rusya'nın Ukrayna topraklarının çeşitli bölgelerinde askeri güç kullanması ve silah zoruyla hükümeti değiştirmeyi istemesi, uluslararası hukukla çelişen ve istenmeyen bir eylemdir. Fakat bu, ABD ve Batı'nın Ukrayna konusundaki tutumlarının doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Başkan Putin, Donetsk ve Luhansk'ın bağımsızlığını tanımasını 2014 yılında imzalanan Minsk Anlaşması’nın zaten ihlal edildiği gerekçesiyle savundu. Donetsk ve Luhansk ile iş birliği anlaşmaları imzaladı ve güvenliklerini sağlamak amacıyla askeri kuvvetler gönderen Putin, Ukrayna hükümetinin Minsk Anlaşması’nı ihlal ettiğini öne sürerek Batı'nın bu konuda Ukrayna’yı desteklemekte ve cesaretlendirmekte çok ileri gittiğini söyledi ve bunda da haklıydı.
Rusya’nın askeri seçeneğe yönelmesini savunmuyorum ve de savunmayacağım. Çünkü bu bir oldu-bittiyi getirmek için güç gösterisi ve özellikle Batılı rakiplerini buna başvurdukları için eleştiren ülkelerin 21. yüzyılda aşmaları gereken bir eylemdir. Sorunun kaynağının ve daha fazla ağırlaşmasının asıl sorumlusunun ABD ve Batılı ülkeler olduğunu düşünüyorum. Batı, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra NATO'nun doğuya genişlemeyeceğine dair Sovyetler Birliği'ne verdiği sözü çiğnedi ve önce 1999 yılında ve ardından 2004 yılında Doğu Avrupa ülkelerinden üyelerle doğuya doğru genişledi. NATO, 2008 yılında Bükreş'te yapılan zirvede Ukrayna ve Gürcistan'ın üyeliğinin tartışılabileceğini duyurdu.
Rusya, 2008 yılında Gürcistan ile arasında bir savaşın patlak verdiği Bükreş zirvesi sonrasındaki kadar hızlı ve net bir tepki vermemişti. Ukrayna krizi ise 2014 yılında patlak verdi. Rusya, o yıl, Karadeniz’deki limanlarını korumak da dahil olmak üzere stratejik amaçlarla Kırım'ı ilhak etti. ABD'nin Ukrayna’daki yönetimin Batı yanlısı bir yönetimle değiştirildiği darbeyi desteklemesinin ardından Ukrayna bir iç savaşa itildi. Nispeten sakin geçen bir dönemin ardından, Ukrayna'yı dolaylı olarak NATO’ya daha yakın hale getirmek için (eski ABD Başkanı Donald) Trump ve (mevcut ABD Başkanı Joe) Biden dönemlerinde ABD tarafından Ukranya’ya silah ve askeri eğitim alanlarında verilen desteğin yanı sıra Türkiye'nin Ukrayna hükümetine insansız hava araçları (İHA) temin etmesi gibi Batılı adımların sıklaşmasıyla 2021 sonbaharı ve 2022 yılı başlarında bölgede tansiyon yeniden yükseldi.
Rusya, Batı'nın, NATO üyeliği, Avrupa Birliği (AB) üyeliği ve demokratik ve liberal temellerin yaygınlaştırılması olmak üzere üç taraftan çıkarlarına zarar vermeye çalıştığı değerlendirmesinde bulundu. Bu da Rusya’nın, bölgesindeki siyasi varlığı ve güvenliği için daha sert tutumlar sergilemesine neden oldu.
Başkan Putin'in 2014 yılındaki bir toplantıda, Batı ile doğrudan bir askeri çatışmaya girmek istemediğini belirterek, Batı'yı bir kez daha ülkesine saygı duymaya zorlayacağını söylediğini hatırlıyorum.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonlarının başlamasından birkaç gün önce, BMGK’nın daimi üyesi olan Batılı bir ülkenin büyükelçisi ile bir görüşmem oldu. Bu görüşmede, Batılı büyükelçi, Batılı ülkelerin ya da NATO'nun Ukrayna’yı askeri olarak koruyamayacaklarını ve Batı'nın tepkisinin Rusya'ya ekonomik yaptırımlar uygulamaktan öteye geçemeyeceğini vurguladı. Bu sözler benim için şaşırtıcı değildi. Batı'nın askeri bir çatışmaya girmesinden kaçınmasını destekliyorum, ancak önce cesaret verilen ve ardından büyük bir ülkenin gücü önünde yalnız bırakılan ülkelerin olmasına halen şaşırdığımı gizleyemem.
Ukrayna’da yaşananlar, uluslararası yahut bölgesel olarak tek taraflı gücün kimsenin çıkarına olmadığını, siyasi ve askeri bir dengenin varlığının herkesin çıkarına olduğunu ortaya koyuyor.
Rusya ile siyasi varlık ve güvenlik konularında yaşanan anlaşmazlıklarla, bu anlaşmazlıklar artmadan, sancılı bir süreçten sonra sonuçları alınabilecek askeri operasyonlara başvurmadan ve meseleler üstesinden gelinmesi zor hale gelmeden önce yüzleşmeliydi.
Bununla birlikte Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tutumunda fazla bir değişiklik olması beklenmiyor.
ABD ve Batı ülkelerin, özellikle güvenlik ve müttefikini koruma konularında güvenilirliklerini büyük ölçüde kaybetmelerinin ardından baskı yapma ve siyasi söylemde bulunma noktalarında kendilerini kontrol etme çabası olduğunu düşünüyorum. Ukraynalılar, tüm bunlardan ders çıkarıp, başkalarına bağımlılığın güvenliklerini sağlamayacağını ve ulusal uzlaşının akıllıca ve tercih edilen bir tutum olduğu sonucuna varmalılar.
Avrupa, özellikle Almanya, Doğu Avrupa ile siyasi uzlaşı çağrısında bulunan geleneksel ‘kıtanın bilgesi’ rolünü yeniden üstlenmeli.
Dünya ülkelerinin güç değil, çıkarlar dengesine dayalı yeni bir uluslararası düzenin temellerini atmalarının zamanı geldi. İkinci Dünya Savaşı dönemindeki gerilimler şu an olmasa bile, dünyayı Soğuk Savaş rekabetlerinin bir uzantısı olarak Soğuk Savaş teorilerine göre yönetmek artık kabul edilebilir değil. Eğer ABD ya da Rusya'nın Avrupa’ya güç dayatmalarını kabul edersek, aynı şeyin bölgesel bir güç tarafından diğer bölgelerde de uygulanması kimseyi şaşırtmamalı.

*Şarku’l Avsat okurları için Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



İsrailli kamu görevlisi ABD'deki cinsel suç operasyonunda tutuklandı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

İsrailli kamu görevlisi ABD'deki cinsel suç operasyonunda tutuklandı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İsrail hükümetine bağlı bir siber güvenlik yetkilisi, çocuk istismarcılarını hedef alan bir operasyonda Nevada'da tutuklandı.

Las Vegas Metropolitan Polis Teşkilatı cuma günü yaptığı açıklamada, 38 yaşındaki Tom Artiom Alexandrovich'in bu ay tutuklandığını ve kendisine, bir çocuğu bilgisayar aracılığıyla cinsel ilişkiye ikna etme suçu isnat edildiğini belirtti. Mahkeme kayıtlarına göre Alexandrovich, 10 bin dolar kefalet ödedikten sonra serbest bırakıldı.

Polis, Alexandrovich'in operasyonun ardından son iki hafta içinde tutuklanan 8 kişiden biri olduğunu söyledi.

İsrail hükümetinin internet sitesinde 38 yaşındaki Alexandrovich'in "sivil alanda siber savunmanın tüm yönlerinden" sorumlu hükümet kurumu olan İsrail Ulusal Siber Müdürlüğü'nün Teknolojik Savunma Bölümü Başkanı olduğu belirtiliyor.

Mediaite'in haberine göre, Alexandrovich'in daha sonra silinen LinkedIn profilinde de bir kurum yetkilisi olarak tanımlandığı belirtiliyor. Hesabından alınan ekran görüntüleri, konferanslar ve siber güvenlik eğitimlerini içeren 6 günlük bir etkinlik olan Black Hat USA'ya katılmak için Las Vegas'ta bulunduğunu gösteriyor.

Alexandrovich, LinkedIn'de etkinlikte çekilmiş bir fotoğrafını paylaşıp emojilerle dolu bir açıklama yazmış:

Black Hat 2025'te kaçamayacağınız iki şey: Üretken yapay zeka hakkında bitmek bilmeyen sohbetler ve her koridorda duyulan İbranice konuşmalar.

Nevada yasalarına göre, siber ayartma suçu bir ila 10 yıl hapisle cezalandırılıyor.

Polis, gizli operasyonda tutuklanan Alexandrovich ve 6 kişinin Henderson Gözaltı Merkezi'ne götürüldüğünü söyledi. Mahkeme kayıtlarına göre Alexandrovich, 7 Ağustos'ta kefalet ödedikten sonra serbest bırakıldı.

The Independent, Las Vegas Metropolitan Polis Teşkilatı'ndan Alexandrovich'in nerede olduğu hakkında daha fazla bilgi istedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, bir kamu çalışanının tutuklandığı iddiasını yalanladı. Başbakanlık, Mediaite'e yaptığı açıklamada, "ABD'ye mesleki nedenlerle seyahat eden bir kamu çalışanı, kaldığı sürede Amerikan yetkilileri tarafından sorgulandı" dedi.

Diplomatik vizesi olmayan çalışan tutuklanmadı ve planlandığı tarihte İsrail'e geri döndü.

İsrail haber sitesi Ynet, İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü çalışanının ABD'de düzenlenen mesleki konferans sırasında "kısa süre sorgulanmak üzere gözaltına alındığını" ve iki gün sonra oteline dönüp İsrail'e geri geldiğini bildirdi.

Independent Türkçe