Rus tanklarının yaklaştığı ‘sessiz’ Kiev ‘büyük savaşı’ bekliyor

Arabaların park edildiği Mikhailovskaya Meydanı'nda kalabalıkta eser yok. (Şarku’l Avsat)
Arabaların park edildiği Mikhailovskaya Meydanı'nda kalabalıkta eser yok. (Şarku’l Avsat)
TT

Rus tanklarının yaklaştığı ‘sessiz’ Kiev ‘büyük savaşı’ bekliyor

Arabaların park edildiği Mikhailovskaya Meydanı'nda kalabalıkta eser yok. (Şarku’l Avsat)
Arabaların park edildiği Mikhailovskaya Meydanı'nda kalabalıkta eser yok. (Şarku’l Avsat)

“Meydana doğru giden Rus ordusuna ait tankları çekmek için burada bekleyin.”
Yeni Delhi'den bir gazeteci savaşın görüntülerini aktarmak için Kiev'de, birkaç metre ötedeki bir meydanın ortasını işaret ederek bu sözleri söylüyor. Hint televizyon kanallarından biri için çalışan genç gazeteci, Rus tanklarının yaklaştığına ve Belarus'un müdahale edebileceğine ilişkin haberlerin ve Ukrayna başkentinde kimyasal silah kullanılması olasılığı ile ilgili söylentiler öncesinde Kiev'in sakin havasından yararlanıyor.
Kiev sabahtan akşama bir halden başka bir hale geçti. Ukrayna’nın başkentinin ortasında gece ağır... Akşam 18:00’a doğru korku yavaş yavaş hakim olmaya başladı. Polislerin nispeten daha rahat olduğu nöbet noktalarında, birbirinden uzak bir şekilde duran uzun namlulu silahlara sahip güvenlik güçlerinin sessizliğinde de bu korku görülebilir. Bazıları kahvelerini yol kenarında hazırlıyor. İçlerinden üç kişi suyun kaynamasını beklerken birbirleriyle konuşuyor. Akşam her şey değişti. Şaşırtan bir durum yok. Alınan haberler sevindirici değil ve Kiev'i işgal etmek ya da kuşatmak için yapılması beklenen ‘büyük savaş’ yaklaşmış olabilir.
Nispeten sakin bir gecenin ardından başkent çevresindeki yerleşim bölgeleri sabah saatlerinde üzerindeki karları silkeliyordu. Daha az siren ve geceleri oradan buradan gelen top sesleri... Sokağa çıkma yasağı ile in cin top oynayan şehirdeki derin sessizliği sadece ikmal trenleri ve askeri kamyonların sesleri bozdu. Onlarca kamyon ve birkaç tren şehre girdi. İhtiyaçları gidermek ve direnmek için daha fazla malzeme ve muhtemelen başkentin iç kısımlarında konuşlanmış düzenli kuvvetler için askeri teçhizat getiren bu kamyonlar ve trenler ana yollardan geçerken görülüyor.

Ukrayna Savunma Bakanlığı çevresi. (Şarku’l Avsat)
Sabah olup sokağa çıkma yasağının bitmesiyle yollar tekrar canlanıyor. Rus yapımı arabasında elektronik uygulama sisteminde çalıştığı şirketin logosu olan bir taksici geliyor. Birkaç kelime İngilizce konuşuyor ve trafik sıkışıklığına ilişkin açıklamada bulunmak için Ukraynacadan ve işaret dilinden yararlanıyor. Yüzlerce araç, şehrin köprülerle birbirinden ayrılan doğu ve batısındaki polis bariyerini geçmek için sırasını bekliyor. Köprüyü birkaç polis koruyor. Köprünün altında tabyalar mevcut. Çoğunlukla kum torbalarından ve birkaç beton kütleden oluşan bu tabyalar, güvenlik güçlerini bombardımandan koruyabilir ve sokak savaşlarında pusu için bir sığınak görevi görebilir. Ancak büyük olasılıkla düzenli bir ordunun saldırılarına veya askerlerinin misillemesine karşı koyamazlar.
Yollardaki insanlarda halen bir sakinlik var. Herkes belirlenen hıza ayak uyduruyor. Güneş ışığı, sıcaklığın sıfır derecenin üzerinde olduğu anlamına gelmiyor. Bu yüzden araçlar camları kapalı bir şekilde hareket ediyor. Sadece bir adam elektrikli scooter kullanmayı tercih ediyor. Araçlar arasında bir o yana bir bu yana gidiyor ve kimlik kontrolü yapılan polis noktasına varmak için beklerlerken araçlarında sıkışıp kalan yüzlerce kişinin yanından geçiyor.

Kiev'in doğusundaki bir polis kontrol noktası önündeki trafik sıkışıklığı. (Şarku’l Avsat)
Devlet dairelerinin, büyük alışveriş merkezlerinin ve büyük şirketlerin olduğu şehrin batı kısmı, başkentin merkezini çevreleyen yerleşim birimlerine kıyasla boş görünüyordu. Hareketlilik az. Yeni yapılmış birçok tabya var. Polise ait koruma noktaları neredeyse tüm yol ayrımlarını kaplıyor. Birçok köşede orduya ait mevzilenme noktaları bulunuyor. Her noktada genellikle ordudan yalnızca bir muhafız mevcut. Yoldan geçenlerle ilgilenmiyor veya sordukları soruları yanıtlamıyor. Ancak varlığı, insanları korumak için saklanmış bir dizi asker daha olduğunu gösteriyor.
Ukrayna'nın başkentindeki en ünlü nokta olan Bağımsızlık Meydanı, 2014 ayaklanmasının gerçekleştiği ve Ukrayna'nın çehresinin değiştiği yer. Burada Turuncu Devrim'in liderleri de durmuştu. Bugün ise Ukrayna ordusu her tarafını beton duvarlarla ve barikatlarla çevreliyor. Polis barikatları yoldan geçenlerin kimliklerini kontrol etmek için arabaları durduruyor ve askerler sürücülere gülümsüyor. Tankların ilerlemesini engellemesi için özel olarak yapılmış demir engellerle birleştirilen tabyalar, sivillerin geçmesine izin veriyor.
Tüm dükkanların kepenklerini indirdiği Bağımsızlık Meydanı'nın altında bir gıda dükkanı hizmet vermeye devam ediyor. Burada da birkaç düzine sakin toplanmış durumda. Yiyecek, temizlik ürünleri ve diğer mallardan geriye kalanları arayan askeri üniformalı yirmili yaşlarda gençlerden yaşlı kadın ve erkeklere kadar farklı yaşlarda sakinler var. Dükkanlara açılan tünellerin girişlerinde evsizler toplanmış, yoldan geçenlerden alçak sesle sigara ya da para istiyor. Dışarıda dondurucu soğukta, mavi kurşun geçirmez yeleklerini giymiş birkaç gazeteci toplanmış yüksek sesle konuşuyor. Hyatt Grand Otel gibi diğer otellerin aksine Cossack Otel halen bazı gazetecilere ev sahipliği yapıyor. Güvercinler yere tünemiş durumda. Bir fotoğrafçı kamerasını bir yerden başka bir yere taşımaya çalışırken önünde telefonla konuşan bir muhabir yürüyor.
31 yaşındaki Yeni Delhili gazeteci iki haftadır burada. Önce başkente geldi, daha sonra insanların yaşantılarını görüntülemek için Lviv'e gitti. Ardından başkentin kuşatılmasının ya da işgalinin yakın olduğuna ilişkin konuşmaların artması ile Kiev’e geri döndü. Gazeteci “Bıkmışlık duygusu içimizi kaplamaya başladı” diyor. Ardından da “Belki de bu bıkmışlık değil, daha çok endişedir” ifadelerini kullanıyor. Bu son sözü asıl durumun gerçekliğini gösteriyor.
Dışişleri Bakanlığı binasının yakınlarında silahsız iki asker, çamurla kaplı iki arabanın yanında duruyor. Burada resmi bir yetkili veya çalışan yok. “Resmi bilgi verebilecek biri var mı?” diye kendisine sorulduğunda bu iki askerden en büyüğü "Herkes güvenli yerlere tahliye edildi" diyor. Ancak çamurlu sivil dört 4x4 araçların ve askerlerin tetikte ve ihtiyatlı görüntüsü, bakanlığın göründüğü gibi tamamen boş olmadığını gösteriyor.
Saat öğleden sonra 14:00... Yolun ortasında bir köpek koşuyor. Arkasından bir erkek ve bir kadın geliyor. Onların dışında herhangi bir sivil yok. Gazeteciler Continental Hotel'in yakınlarında yüksek sesle konuşuyorlar. Artık hareketlilik çok sınırlı olacak. Otel personeli bir süredir dışarı çıkmıyor. İçlerinden biri çikolata veriyor. Ancak bizden biri sokakta fotoğrafını çekmeyi istediğinde otelin dışına adım atmayı reddediyor.
Yerel yönetim her zamanki gibi hizmet vermeye devam ediyor. Elektrik de su da her zaman mevcut. Yollar halen çok temiz. Telefonlar ve internet de normal çalışıyor. Karanlık çöküp Bağımsızlık Meydanı’nda ışıkların yanmasıyla ‘hayalet şehrin’ ne anlama geldiği görülebilir. Askerler dışında dışarıda kimse ve hiçbir şey yok.
Gelen bilgiler hayra alamet değil. Bomba sesleri geceleri daha da şiddetleniyor. Bir yerlerden siren sesleri duyuluyor. Savaş yaklaşıyor. Yerin altında büyük savaş için hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor. Büyük savaş kapıda olabilir.



İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
TT

İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı

Ömer Önhon

Suriye'de gerginlik, bir yandan Suriye ordusu ve Arap aşiretleri, diğer yandan Suveyda'daki Dürziler arasında şiddetlenen çatışmalarla devam ederken, Şam ile Kürtler arasındaki müzakereler de tıkanmış durumda.

8 Ağustos'ta, Kürt Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) girişimiyle Haseke'de düzenlenen, Dürzi lider Hikmet el-Hicri ile Suriye Alevileri Yüksek Konseyi Başkanı Gazal Gazal'ın video konferans yoluyla katıldığı “Ortak Tutum” konferansında, katılımcılar Suriye'de istikrarın ancak ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemiyle sağlanabileceğini belirttiler.

 8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)

Bu gelişmeler ışığında, birçok Suriyeli, ülkelerinin geleceği konusundaki tartışmanın artık Suriye'nin bölünüp bölünmeyeceği değil, yeniden birleşip birleşemeyeceği etrafında döndüğüne inanıyor.

Suriye arenası şu anda askeri ve diplomatik düzeyde aktif bir hareketliliğe tanık oluyor. Haseke toplantısının sonuçlarına yanıt olarak Suriye hükümeti, Şam dışında ister Paris'te ister başka bir yerde olsun, Kürtlerle herhangi bir toplantıya katılmayı reddettiğini açıkladı. Öte yandan Fırat Nehri kıyısında ve Deyrizor'da SDG ile aralıklı çatışmalar yaşandığına dair haberler arasında, Suriye ordusu, kuzeydoğudaki belirli bölgelere güçlerini konuşlandırdı.

Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini ve oyalandığını belirtti

 Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 7 Ağustos'ta Şam'ı ziyaret edip Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile görüşmesinden bir hafta sonra, dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat teşkilatı başkanının da aralarında bulunduğu bir Suriye heyeti Ankara'ya doğru yola çıktı. İki ülkenin savunma bakanları, silahlı kuvvetler arasında “ortak eğitim ve danışmanlık koordinasyonu” konusunda bir mutabakat zaptı imzaladı.

 Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)

Mutabakat, askeri personel değişimi ve terörle mücadele, mayın temizleme, lojistik ve barışı koruma operasyonları alanlarında uzmanlık eğitimi yoluyla Suriye ordusunun kabiliyetlerini geliştirmeyi ve modernize etmeyi amaçlıyor.

İki bakan, yoğun görüşmelerin bağlamını özetledikleri bir basın toplantısı düzenlediler ve mutabakatın imzalanmasının önünü açan ortak cephe oluşturduklarını gösterdiler. Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin 10 Mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini, oyalandığını ve İsrail'in Suriye dosyasındaki en büyük engel olduğunu belirtti. Türkiye'nin kurnazlık olarak nitelendirdiği şeye daha fazla müsamaha göstermeyeceği konusunda uyardı ve olası askeri seçeneklere açıkça işaret etti.

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ise İsrail saldırılarının Suriye'nin egemenliğini hedef aldığını ve Suriye içinde mezhep çatışmalarını alevlendirmeyi amaçladığını söyledi.

Suriye krizi, iç içe geçmiş üç eksende kendini gösteriyor:

Birinci eksen, idari ve hukuki, zira Suriye hükümeti, tüm Suriyeli unsurların haklarını güvence altına alacak temeller kurma sözü vermesine rağmen, bu söz henüz pratik adımlara dönüştürülmedi.

İkinci eksen, Selefi olan Heyet Tahrir eş-Şam'a güvenmeyen, aşırılıkçı uygulamalarından korkan ve otoritesine boyun eğmek istemeyen azınlıkların endişeleriyle ilgili.

Üçüncü eksen ise İsrail, Türkiye, ABD ve bazı Arap ülkelerinin olayların gidişatını kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye çalıştığı dış güçlerin müdahaleleriyle ilgili.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler, son 15 yıldır tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi

İsrail, Beşşar Esed'i devirmeyi ve İran'ı Suriye'den çıkarmayı başarmış olsa da Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Heyet Tahrir eş-Şam'a (HTŞ) güvenmiyor. HTŞ'nin büyük bir savaşa hazırlık olarak geçici ateşkes uyguladığına ve yeterince güçlü hissettiğinde silahlarını İsrail'e çevireceğine inanma eğiliminde. Bu nedenle Tel Aviv, Suriye'yi zayıf ve parçalanmış halde tutmanın kendi çıkarlarına hizmet ettiğine inanıyor ve bu amaçla bazı azınlık gruplarını destekliyor ve onları merkezi hükümetten uzaklaşmaya teşvik ediyor.

Türkiye ise farklı düşüncelerle hareket ediyor. Merkezi olmayan bir sistem kurulmasının veya Kürtlere özel statü tanıyan anlaşmaların imzalanmasının, özellikle “Terörsüz Türkiye” girişimi ve anayasa değişikliği tartışmaları ışığında, Türkiye'nin iç koşullarını olumsuz etkileyeceğine inanıyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)

Suriyeli taraflar çözümlerini güç kullanarak dayatmaya çalışırsa yeni bir iç savaş riski devam ediyor ve bu da olası bölünmeye yol açabilir. Daha da kötüsü, Türkiye ve İsrail gibi bölgesel güçler bu çatışmaya doğrudan dahil olabilir.

İki ülke birbirlerinin hareketlerini şüpheyle takip ediyor. İsrail, Ankara'nın Hamas'ı desteklediğine ve Suriye arenası aracılığıyla kendisini çevrelemeye çalıştığına inanırken, Türkiye, İsrail'in Kürt kartını kullandığına, Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla ittifaklar kurduğuna ve Kongre ile ABD yönetimindeki nüfuzunu baskıyı artırmak için kullandığına inanıyor.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler son 15 yılda tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasındaki ilişkiye kişisel ve ideolojik husumet hakim. Ankara, Netanyahu'nun “Büyük İsrail” planına bağlılığı hakkındaki açıklamalarını doğrudan bir tehdit olarak görüyor.

İsrail ise Türkiye'nin Suriye'deki artan nüfuzunu ve Ahmed Şara hükümetiyle ilişkilerini, İran'ın önceki nüfuzuyla karşılaştırıyor ve Ankara'yı daha büyük bir tehdit olarak görüyor.

İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan bir çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkarlar göz önüne alındığında, çatışma riski varlığını sürdürüyor

ABD, Suriye dosyasında birincil aktör olmaya devam ediyor ve Başkan Donald Trump'ın Şara hükümetini destekleme kararı, en azından şimdilik yürürlükte. Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack, onun talimatıyla devam eden krizlere çözüm bulma çabalarını sürdürüyor.

Washington ayrıca iki müttefiki Türkiye ve İsrail arasında doğrudan bir çatışmayı önlemek için çalışıyor ve bu amaçla perde arkasında aktif bir diplomasi yürütüldüğü söyleniyor.

Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)

İsrail, Suriye içinde Türk askeri üslerinin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor. Ankara ve Şam'ın askeri iş birlikleri kapsamında böyle bir adım atıp atmayacakları ve İsrail'in buna nasıl tepki vereceği sorusu hâlâ cevapsız.Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu, bölgesel güç dengesi açısından gerçek bir sınav niteliğinde.

Trump'ın iktidara gelmesinden bu yana Türk-Amerikan ilişkileri önemli ölçüde iyileşti ve Erdoğan, Trump'ın en sevdiği liderlerden biri olmaya devam ediyor. Ancak Trump, kararsızlığıyla tanınıyor ve görüşleri her an değişebilir.

Üst düzey Türk yetkililer, Ankara'nın iç veya dış müdahale durumunda Şam'ın destek talebini görmezden gelmeyeceğini defalarca vurguladı. Ancak, herhangi bir Türk askeri müdahalesi, özellikle halihazırda toparlanma mücadelesi veren bir ekonomi için önemli maliyetler doğurabilecek ABD ile çatışma riskini de taşıyor.

Birden fazla cephede aynı anda zorluklarla ve hem içeride hem de dışarıda artan baskılarla karşı karşıya olan İsrail’e gelince, doğrudan bir çatışmaya girerse kendini zor bir durumda bulacaktır. İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkar göz önüne alındığında, çatışma riski sınırlı da olsa devam ediyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.