Rusya’nın talepleri İran’la yürütülen nükleer müzakereleri çıkmaza soktu

Avrupa Üçlüsü, müzakerelerin çökmesi konusunda uyarıda bulundu: Moskova anlaşmayı engellerse ‘başka seçenekler de’ var.

Avrupa Birliği’nin müzakere sürecindeki koordinatörü Enrique Mora, Viyana’da basına açıklamalarda bulundu. (EPA)
Avrupa Birliği’nin müzakere sürecindeki koordinatörü Enrique Mora, Viyana’da basına açıklamalarda bulundu. (EPA)
TT

Rusya’nın talepleri İran’la yürütülen nükleer müzakereleri çıkmaza soktu

Avrupa Birliği’nin müzakere sürecindeki koordinatörü Enrique Mora, Viyana’da basına açıklamalarda bulundu. (EPA)
Avrupa Birliği’nin müzakere sürecindeki koordinatörü Enrique Mora, Viyana’da basına açıklamalarda bulundu. (EPA)

İran’la yapılan ‘2015 nükleer anlaşmasının’ canlandırılması için Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaklaşık bir yıldır devam eden müzakereler Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle tıkandı. ABD ile İran arasındaki dolaylı müzakereleri koordine eden Avrupa Birliği, ‘dış etkenler’ nedeniyle görüşmelere süresiz bir şekilde ara verildiğini duyurdu. Avrupa Üçlüsü, Moskova’nın İran’la ticaretinin etkilenmeyeceği yönündeki ticari garanti talepleri konusunda uzlaşmaya yanaşmayarak bu yeni sorunun aşılamaması durumunda müzakerelerin çökebileceği uyarısında bulundu.  
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell dün, Viyana müzakerelerine ‘dış etkenler’ sebebiyle ara verilmesi gerektiğini, nihai metnin hazır ve masada olduğunu belirtti. Twitter hesabından açıklama yapan Borrell şunları söyledi:
“Koordinatör olarak şahsım ve ekibim, mevcut durumun üstesinden gelmek ve anlaşmayı sonuçlandırmak için Kapsamlı Ortak Eylem Planı katılımcıları ve ABD ile iletişimi sürdüreceğiz.’’
Borrell'in yardımcısı ve İran nükleer anlaşmasının koordinatörü Enrique Mora, görüşmelerin yapıldığı Coburg Palais Oteli’nden ayrılırken basına yaptığı açıklamada, müzakere taraflarının ’yakın bir zamanda’ masaya dönmesini umduğunu söyledi. Müzakerelere verilen aranın ne zaman sona ereceğini belirtmeyen Mora sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tüm taraflar halen esnek bir yaklaşımla çözüm bulmak için çalışıyor. İyi bir anlaşmanın eşiğine geldik, Washington ve Tahran yapıcı ve olumlu bir yaklaşım benimsiyor. Nihai metnin ayrıntılarını kaleme alıyoruz.” 
Avrupa Birliği'nin açıklamasından kısa bir süre sonra İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, nükleer görüşmelere ara verilmesinin sorunların çözümünü hızlandırabileceğini açıkladı. 
Dış etkenlerin ‘anlaşmaya varma iradesini’ etkilemeyeceğini öngören Hatibzade; herkesin temel hedefinin müzakerelerin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması olduğunu kaydetti. İran’ın Başmüzakerecisi Ali Bakıri Kani, görüşmelere ara verilmesinin ardından Viyana’dan ayrılarak Tahran’a gitti.  
Tüm bu gelişmeler, Rusya’nın ‘Ukrayna krizi nedeniyle kendisine uygulanan yaptırımların İran’la olan ticaretini ve ilişkilerini etkilemeyeceğine dair ABD’den yazılı garanti talep etmesinin’ ardından yaşandı. Washington, Rusya’nın ‘bağlam dışı taleplerine’ yanıt verme niyetinde olmadığını bildirdi.  

Rusya’nın tutumu  
Üst düzey bir Avrupa Birliği yetkilisi, görüşmelerin duraksamasının ‘çöktüğü’ anlamına gelmediğini, müzakere taraflarının Rusya’nın tutumunu netleştirmesini beklediklerini aktardı. Moskova'nın son günlerde ‘nükleer müzakerelerle’ ilgisi olmayan talepler öne sürdüğünü belirten yetkili, geçtiğimiz günlerde Rus temsilci Mihail Ulyanov’un, özellikle Rusya’nın barışçıl nükleer programının yaptırımlardan etkilenmeyeceğinin anlaşma metninde yer almasında ısrar ettiğini bildirdi. Ulyanov’un müzakere taraflarının karşılayamayacağı bir şekilde taleplerini genişletmesinin kabul edilemez olduğunu kaydeden yetkili, “Mevcut müzakereler uluslararası taraflarla İran’ın ilişkilerini normalleştirmeyi hedefliyor, her ülkenin İran’la ikili ilişkilerini ele almıyor” ifadesini kullandı.
AB yetkilisine göre Ulyanov Rusya’nın tutumunu netleştirmesiyle, birkaç gün sonra müzakerelere dönme sözü verdiğini söyledi. Rusya olmaksızın İran’la anlaşmaya varılmasının mümkün olmayacağını vurgulayan yetkili, anlaşmaya varılması durumunda İran’ın fazladan uranyum stoklarının Rusya’ya taşınacağını hatırlatarak Moskova olmaksızın yapılacak bir anlaşmanın tamamen farklı olacağını ve yeni bir müzakere süreci gerektireceğini kaydetti. Ayrıca İran’ın Washington’la doğrudan müzakerede bulunmaya yanaşmadığını ve bu tutumunu değiştirmesinin beklenmediğinin altını çizdi.  
Diğer yandan bir başka diplomatik kaynak konuya dar yaptığı açıklamada “Umarız Ruslar söz verdikleri gibi birkaç gün sonra müzakerelere dönerler. Ancak bu tam olarak ne zaman olur bilemiyoruz” dedi.  
İran müzakere heyetinden bir kaynak a görüşmelere ara verilmesiyle ilgili İran resmi haber ajansı IRNA’ya yaptığı değerlendirmede ‘Rusya ile ABD arasında İran ile 4+1 arasındaki müzakerelerle ilgisi olmayan bazı sorunların olduğunu ve bu sorunların sadece bu iki ülke tarafından çözülebileceğini’ söyledi.  
Reuters, Batılı diplomatların görüşlerine atıfta bulunduğu haberinde, Rusya'nın talebinin başlangıçta İran’ı kızdırdığını ancak süreç içinde Tahran’ın Rusya’nın bu tutumunun, ABD ile geriye kalan çetrefilli meselelerin çözümüne yardım edebileceğini değerlendirdiğini ileri sürdü. İranlı yetkililerin, özellikle Hamaney’in önceki gün yaptığı açıklamaların, Tahran’ın pozisyonunda bir değişiklik olduğunu gösterdiği savunuldu.  
Diğer yandan Rusya'nın müzakerelerdeki temsilcisi Büyükelçi Mihail Ulyanov, görüşmelerin duraksatılmasının nedeninin Moskova’nın tutumu olduğu yönündeki açıklamalara karşı çıktı. AB Koordinatörü Enrique Mora ile görüşmesinin ardından gazetecilere konuşan Ulyanov “Müzakerelerde anlaşmaya varılması sadece Rusya’ya bağlı değil. Ek zamana ihtiyacı olan ve farklı endişeleri bulunan başka taraflar da var. Umarım en kısa sürede sonuçlanır" dedi. Ulyanov çarşamba günü, müzakerelerin sonuçlanmadığını ve nihai metin üzerinde henüz uzlaşılmadığını söylemiş ve Rusya’nın müzakereleri tıkadığı iddialarını kabul etmemişti. 

 Diğer seçenekler 
İngiltere ve Fransa’nın müzakere heyeti temsilcileri, sona yaklaşılan anlaşmada ‘duraklama’ yaşanması nedeniyle hayal kırıklığı yaşadıklarını dile getirerek, görüşmeleri aksatan ‘dış faktörlerin’ bir an önce izale edilmesi gerektiği, aksi takdirde ‘anlaşmanın çökebileceği’ uyarısında bulundu.  
İngiltere'nin Viyana müzakerelerindeki temsilcisi Stephanie Al-Qaq, Avrupa Troyka’sının anlaşmayı sonuçlandırmaya hazır olduğunu vurguladı. Al-Qaq, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Adil ve kapsamlı bir anlaşma imzalanmaya hazır. Önümüzdeki birkaç gün içinde dış faktörlerin çözülmesi gerekiyor. Aksi takdirde muhtemel anlaşma çökebilir” ifadesini kullandı. Fransız müzakere heyetinin başkanı Philippe Errera da Twitter’dan paylaştığı mesajında benzer ifadeleri kullandı.
Avrupa Üçlüsü'nden bir diplomat Reuters’a yaptığı açıklamada, Rusya'nın İran'dan talep ettiği ticaret garantilerine ilişkin geniş çaplı bir muafiyete dair müzakere yapma niyetleri olmadığını söyledi. Avrupalı diplomat, Moskova'nın süreci engellemeye devam etmesi halinde başka seçenekleri değerlendirmek zorunda kalacaklarını vurguladı. Rusya’nın müzakerelerdeki rolünü suiistimal ettiğini söyleyen diplomat “Anlaşmaya varılması için acil ihtiyaç var. Aksi takdirde dış faktörler anlaşmanın başarısız olmasına neden olabilir” ifadesini kullandı. 
Adının açıklanmasını istemeyen diplomat özlerini şöyle sürdürdü:
"Rusya’nın engellemesi doğrulanırsa diğer seçenekleri değerlendirmek zorunda kalacağız. Taraflar, Rusya’nın anlaşmayı rehin almasını istemiyor. Anlaşmaya varılması hepimizin çıkarınadır. Başarısız olunması durumunda Rusya da bu durumdan zarar görecektir. Çin’in bu süreçte çözüm odaklı önemli bir rol üstlenebileceğini düşünüyorum.”   

Anlaşma elimizin altında  
İran resmi haber ajanı IRNA, konuyla ilgili haberinde, İran müzakere ekibine yakın bir kaynağın şu sözlerini aktardı:
“Siyasi karar alınamaması ve ABD’nin yeni talepleri, Viyana müzakerelerin tamamlanmasını zorlaştırıyor. Avrupalı temsilciler başkentlerine dönmüş olsa da askıda kalan konuların çözümü için müzakereler aktif olarak tartışılmaya devam edecektir. İlan edilen duraklama, Avrupa koordinatörünün önerisiyle gerçekleşti. Avrupalı taraflar, İran ekibinin nihai taslağın ayrıntılarına dair görüşlerini ilgili mercilere aktaracak. Karşı tarafın gerekli kararları alması durumunda nihai anlaşma sağlanacaktır. İran tarafı taleplerini net bir şekilde aktardı. Şimdi diğer tarafların özellikle ABD’nin bir karar vermesi gerekiyor. İran’ın anlaşma taslağına dair nihai çıkarımlarını sunmasının ardından ABD’den yeni talepler geldi.”
Borrell duyuruyu yapmadan önce İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ı arayarak, Washington’la doğrudan müzakere yapılması konusunda esneklik göstermesini talep etti.  
Abdullahiyan ise “ABD tarafından gelen bazı yeni taleplerin herhangi bir mantıklı gerekçesi yok" cevabını verdi.
AFP’ye göre Abdullahiyan, ayrıntısına girmediği söz konusu taleplerin ABD'nin ‘çabuk bir anlaşma çağrısında bulunan’ tutumuyla çeliştiğini’ belirtti. “Washington'un koordinatör aracılığıyla bize her gün yeni ve farklı bir mesaj göndermesi kabul edilemez” ifadesini kullandı.  
Abdullahiyan, Twitter hesabında şu paylaşımı yaptı:
“ABD tarafı gerçekçi ve tutarlı davranırsa anlaşma elimizin altında, müzakerelerin sonucu tek taraflı bir yaklaşımla değil, müşterek uzlaşıyla belirlenebilir.”  
Abdullahiyan’ın bu sözleri, İranlı üst düzey yetkililerin, ABD’nin ‘yeni taleplerinin müzakereleri tıkadığı’ yönündeki açıklamalarının ardından gelmesi dikkati çekti. İran Dini Lideri Ali Hamaney daha önce yaptığı açıklamada, savunma kabiliyetinin azaltılmasını (balistik füze) nükleer ilerleme ve bölgesel faaliyetlerinin kısıtlanmasını kabul etmeyeceklerini vurgulamıştı.  
Batı tarafı, İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Kani’nin Tahran’da istişarelerde bulunarak Viyana’ya döndüğünde daha sert bir tutum takındığını aktarmıştı. İran hariciyesi, tüm yaptırımların kaldırılmasını, ABD’nin anlaşmadan çekilmeyeceğinin garantisinin verilmesini ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ‘uranyum izleri’ dosyasını kapatmasını talep etmişti. UAEA ile İran geçen hafta, ‘uranyum izleri’ soruşturmasının üç aylık bir yol haritası çerçevesinde sonuçlandırılması için anlaştı.  
Müzakereleri yakından takip eden kaynaklar, İran’ın mevcut taleplerine ek olarak Devrim Muhafızları Ordusu’nun uluslararası terör ve yaptırım listesinden kaldırılmasını istediğini aktarmıştı. 



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.