Mukteda Sadr, İran’ın BM’ye şikayet edilmesi ve İran’ın Bağdat Büyükelçisi’ne acilen nota verilmesini istedi

Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Reuters)
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Reuters)
TT

Mukteda Sadr, İran’ın BM’ye şikayet edilmesi ve İran’ın Bağdat Büyükelçisi’ne acilen nota verilmesini istedi

Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Reuters)
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Reuters)

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’e sabaha karşı düzenlenen füze saldırısını İran Devrim Muhafızları üstlenmesinin ardından İran’ın acilen Birleşmiş Milletler’e (BM) şikayet edilmesi ve İran’ın Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi’ye nota verilmesini istedi.
Sadr bugün Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar Irak topraklarının siyasi, askeri ve güvenlik alanında çatışma amaçlı kullanılmaması gerekiyor. Bu nedenle Irak’ın içinden komşu ülkelere yapılan saldırıları kınadığımız gibi Irak’ın dışından da topraklarımıza yönelik saldırıları kınıyoruz” ifadelerini kullandı.
Iraklı hükümet yetkililerini göreve çağıran Sadr, İran’ın BM’ye şikayet edilmesi, İran’ın Irak Büyükelçisi’ne acilen nota verilmesi ve bu saldırıların bir daha tekrarlanmaması için garanti alınmasını istedi.
Şii lider, İsrail’in Irak’ta varlığı iddialarının da araştırılması talebinde bulunarak, bunun ülke güvenliğini sarsmak için bahane olmaması gerektiğini kaydetti.

Ne olmuştu?
İran medyasına göre, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’e sabaha karşı düzenlenen füze saldırısını İran Devrim Muhafızları üstlendi.
İran Devrim Muhafızları tarafından bugün yapılan açıklamada, Erbil’de İsrail’e ait stratejik hedeflerin vurulduğunu bilgisi verildi.
Açıklamada, ‘İsrail’in kendilerini hedef alması halinde sert, kararlı ve yıkıcı yanıt verileceği’ konusunda da uyarı yer aldı.
IKBY Terörle Mücadele Birimi, Erbil’in Irak dışından 12 balistik füzeyle saldırı düzenlendiğini duyurdu. Saldırı sonucu herhangi bir yaralanma olmadı.
Irak’ta İran devlet televizyonu için çalışan bir muhabir, Erbil’i hedef alan füzelerin İsrail’e ait gizli üsleri vurduğunu ileri sürdü.
Reuters’a konuşan ABD’li bir yetkili ise, ABD konsolosluk binası yakınına düşen balistik füzelerin İran’dan fırlatıldığını söyledi.
Cumhurbaşkanı’ndan kınama
Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Erbil’e düzenlenen füze saldırılarını kınayarak, bu saldırıların amacının ülkede muktedir bir hükümetin kurulmasını engellemek olduğunu söyledi.
Salih, “Erbil’i hedef alan terör saldırısını kınıyoruz” ifadesini kullanarak şunları kaydetti;
“Saldırının zamanlamasının siyasi tıkanıklığın giderilmesi için başlatılan girişimlere denk gelmesi, muktedir bir hükümetin kurulmasını engellemek içindir. Ülkenin kaosa sürüklenmesi çabaları karşısında sıkıca durmak lazım. Güvenlik güçlerimizin saflarını birleştirmemiz, devlet mercilerini oluşturmamız ve yasa dışı teröristlerle mücadele etmemiz gerekiyor.”



Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)

Husam İytani

İsrail'in son saldırısının belki de en kötü sonuçlarından biri, gerçeği kavrama konusunda giderek artan yetersizlik duygusudur. Lübnanlıların her geçen gün daha da perişan hale gelen günlük hayatlarıyla en yakından bağlantılı yerlerde olup bitenlere yabancılaşma duygusudur.

İsrail servislerinin, Hizbullah üyelerinin İsrail’in mutlaka hackleyeceği ve sızacağı cep telefonları yerine daha güvenli olacağını düşünerek kullandıkları çağrı cihazı olarak bilinen iletişim cihazlarını patlatmakta kullandığı gelişmiş ve ileri teknoloji, bırakın sıradan vatandaşları, gözlemciler için bile anlaşılması kolay değil. İsrail'in Lübnan ve Suriye'deki binlerce iletişim cihazına nasıl sızıp patlattığına dair teknik detaylar ve bunların ister Amerikan medyasının bildirdiği gibi birkaç gün önce gelen yeni cihazlar, isterse diğer medya araçlarının belirttiği gibi İsraillilerin bataryalarını ısıtarak patlatmanın bir yolunu bulabildikleri eski cihazlar olması bir yana, bu mesele birçok Lübnanlının istekleri ile yaşamak ve katlanmak zorunda kaldıkları şeyler arasında büyük bir engel oluşturuyor. Patlamalarda ölenler arasında masumların da olduğunu söylemek de yeni bir bilgi değil.

Hizbullah yetkililerinin yaşadığı ve Lübnanlıların sonuçlarına katlandığı paranoya, Hizbullah’ın ülkeyi içine soktuğu bu savaşın ne getireceğini sormaya cüret edenlere karşı üstten bakış, onları ihanetle, teslimiyetle, umutsuzluğu yaymakla suçlamak, artık kendisi için güçlerin seferber edilmesi gereken “büyük hedef” bahanesiyle göz ardı edilebilecek bir şey değil. Çünkü artık sadece özel unsurlarını ikna eden Hizbullah’ın saçmalıkları ve kibri karşısında her gün yüzünde patlayan bir skandala dönüşüyor gibi görünen bir savaşta, Lübnan halkının seferber edeceği bir gücü kalmamış durumda. “Hedef”e gelince, belirsizliği gittikçe artıyor ve Rakka, Deyrizor, Zabadani ve Sana'dan geçtikten sonra yol haritasını anlamak zorlaşıyor.

Bir saatten kısa bir süre içinde 2.800'den fazla “mücahidin” yaralanmış olması, güvenlik operasyonlarıyla ilgilenenlerin dikkatli ve detaylı takibini gerektirebilecek bir konu. Peki ama bu olay Hizbullah kontrolündeki bölgelerde veya yakınında ikamet eden vatandaşlar için ne anlama geliyor? Bunun, belki Filistin için özgürlük isteyen ama çocuklarının yaşamasını tercih eden bölge sakinleri üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bu, ahlaki sorgulamaya tabi tutulmaması gereken bir mukayesedir.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılmasının ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesinin veya yaralanmasının, bir sonraki savaşın Lübnan'a ne getireceğine dair kötü bir alamet olduğunu söylemek kaçınılmaz. İsrail'in, güneydeki çatışmanın ilk günlerinden bu yana, yüzlerce Hizbullah üyesini avlamasını veya askeri yetkilisi Fuad Şükür’e suikast düzenlenmesini ve hatta Hizbullah'ın Suriye'nin Masyaf bölgesinde bulunan bilimsel bir araştırma merkezine baskın düzenlemesini ve havaya uçurmasını sağlayan büyük güvenlik zaafı,  İsrail'in yalnızca Hizbullah planlamacıları ile askeri ve güvenlik liderlerinin şimdiye kadar aklına gelmeyen alanlara kadar sızdığı anlamına gelmiyor. Aksine bu aynı zamanda beklenen savaşın Lübnanlıların daha önceki savaşlarda görmediği yeni bir savaş türü olacağı anlamına da geliyor.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılması ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesi veya yaralanması, bir sonraki savaşın getirebileceklerine dair kötü bir alamettir.

Bu gerçeklere ilaveten, birkaç gün önce bir Hizbullah yetkilisinin Hizbullah’ın onayı olmadan seçilmiş herhangi bir cumhurbaşkanına suikast düzenlemekle ilgili yaptığı tehditler, iç yıkım faktörlerinin, vahşi düşmanların eliyle gerçekleşen dış yıkımla birleştiği ülkeyi neyin beklediğine dair kasvetli bir tablo sunuyor. Lübnan'ın kronik krizlerinden çıkma girişimlerini engelleyen siyasi boşluk, ancak Hizbullah’ın istediği yönde bitecektir. Bu ise yaşamın her alanında sadece daha fazla yıkıma yol açan bir yöndür. Daha fazla yıkım getiren kapalı bir yıkım çemberidir.

Önceki deneyimlerle, özellikle de Hizbullah’ın hemen ardından Lübnan devleti üzerindeki kontrolünü deklare ettiği ve başkent Beyrut'u işgal ettiği Temmuz 2006 savaşıyla karşılaştırıldığında, İsrail'in Lübnan'a yönelik herhangi bir savaşı, Hizbullah'ın toplum, otorite ve devlet üzerindeki kontrolünü artırmasıyla sona erecek gibi görünüyor. Keza yıllardır anlaşılması güç ve anlaşılması zor sonuçlar üreten bir hızla dönen Lübnan'ın yaşanabilir bir versiyonunun üretilmesine yönelik tüm çabaları uzak bir geleceğe erteleyecek gibi görünüyor.

Trajediyi dört dörtlük yapansa, seyirciler, sempatizanlar ya da masumları kurtarmak için müdahale etmeye istekli olanlar olmadan gerçekleşmesidir.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.