Filistinliler, Yahudilerin Purim Bayramı’nda Mescid-i Aksa’yı koruma çağrısında bulunuyor

Şin Bet Başkanı Washington’da Ramazan öncesi gerilimin artması olasılığını görüştü

Sıkı askeri önlemlere rağmen Mescid-i Aksa’da Cuma namazını kılan insanlar (Wafa)
Sıkı askeri önlemlere rağmen Mescid-i Aksa’da Cuma namazını kılan insanlar (Wafa)
TT

Filistinliler, Yahudilerin Purim Bayramı’nda Mescid-i Aksa’yı koruma çağrısında bulunuyor

Sıkı askeri önlemlere rağmen Mescid-i Aksa’da Cuma namazını kılan insanlar (Wafa)
Sıkı askeri önlemlere rağmen Mescid-i Aksa’da Cuma namazını kılan insanlar (Wafa)

Filistinli yetkililer, aşırılıkçı Yahudi grupların, Purim Bayramı’nda Mescid-i Aksa’ya baskın yapma ve Ramazan öncesinde beklenen gerileme yol açabilecek olan toplanma çağrılarına karşı uyardı. Diğer yandan, dün yapılan bir açıklamaya göre, İsrail İç Güvenlik Servisi’nin (Şin Bet) Başkanı Ronen Bar da, geçtiğimiz günlerde Washington’da ABD’li yetkililer ile gerçekleştirdiği görüşmelerde bu gerilim olasılığına yönelik uyarıda bulundu.
Kudüs ve Filistin Başmüftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin, Mescid-i Aksa’ya erişimi olan Filistinlilere, aşırılık yanlısı yerleşimci grupların 16-17 Mart tarihlerinde Yahudilerin Purim Bayramı sırasında Mescid-i Aksa’ya baskın yapma çağrılarına karşı koymak için Aksa’yı koruma çağrısında bulundu. Şeyh Hüseyin, yerleşimcilerin bu vesileyle, şarkı söyleme, dans etme ve kutlama yapmaların yanı sıra, ıslıklar ve kendilerine özgü kıyafetleriyle Mescid-i Aksa’ya girmeye çalışacakları konusunda uyardı. Şeyh Hüseyin aynı zamanda işgal makamlarının, her gün Mescid-i Aksa’yı basan bu aşırılık yanlısı gruplara koruma sağlamasını da kınadı.
Müftü “Mescid-i Aksa’nın kutsallığını dokunulması, yeni bir emrivaki uygulama çabası kapsamında gelen korkunç bir suçtur. Bu semavi dinlerin, ibadet için ayrılan kutsal yerlere dokunmayı yasaklayan ve kutsallıklarının tasdik edilmesine yönelik emirleri ile çelişir. Aynı zamanda, başkalarının kutsallarına saygı gösterilmesi, ibadet özgürlüğünün korunması, ibadet edenlere ve kutsallarına zarar verilmemesine ilişkin uluslararası yasalar ve örflerde belirtilenlere aykırıdır” açıklamasında bulundu.
Mescid-i Aksa’nın yerine Yahudi tapınağının yeniden inşa edilmesi gerekliliğine inanan aşırılık yanlısı gruplar, destekçilerini çarşamba ve perşembe günü Mescid-i Aksa’ya baskın yapma çağrısında bulunmuştu. Bu grupların çağrıları, tanınmış hahamların liderliğinde Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlenmesi, Tevrat’tan okunması, Talmud ritüellerin ve halka önünde duaların yapılmasını içeriyordu.
Filistin Vakıflar ve Diyanet İşleri Bakanı Hatim el-Bekri, söz konusu gruplar tarafından yapılan çağrıların, 2022’nin ilk Yahudi bayramlarını kutlama bahanesiyle Mescid-i Aksa'nın baskınına katılmaya davet ettiğini ve bunun Mescid-i Aksa’nın işlerine karışılmasına, altında geniş kapsamlı kazıların yapılmasına, yerleşim programlarına ve günlük baskınlara dayanan tehlikeli bir plan kapsamında geldiğini söyledi. Bekri ayrıca, bunu Haram-üş Şerif’deki mevcut durumu değiştirme çabasından başka bir şey olmadığını da belirtti.
Hatim el-Bekri, belirtilen suçların ve provokatif çağrıların zaman zaman devam etmesinin, İsrail siyasetçilerinin ve kamuoyunun sayesinde gerçekleştirildiğini söyledi. el-Bekri, “Dünyanın sorumluluğunu yerine getirerek, hukuka aykırı bu ihlallere son vermek için ciddi bir müdahalede bulunması gerekiyor” ifadelerini de sözlerine ekledi.
Yerleşimciler dün iki kez Mescid-i Aksa’yı bastı. Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, yerleşimcilerin Meğaribe Kapısı’ndan gruplar halinde geçerek Mescid-i Aksa’nın avlularını bastıklarını ve provokatif turlar attıklarını belirtti. Bu, aşırılık yanlısı Knesset üyesi Itamar Ben Gvir’in yerleşimcilerle birlikte Şeyh Cerrah mahallesine yeniden zorla girmesi ile aynı zamana denk geldi.
Kudüslü aktivist Muhammed Ebu el-Humus, Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) Partisi Başkanı ve aşırılık yanlısı Itamar Ben Gvir’in Şeyh Cerrah’ın batı kısmını bastığını ve yerleşimcilerle birlikte Salem ailesinin topraklarındaki çadırına girdiğini açıkladı. Sakinlerin yerleşimciler ve Ben Gvir’e karşı çıkarken, polis güçleri Ben Gvir’i korumak için geniş bir alana konuşlandı. Bu olaylar, Ramazan ayı öncesinde ve içerisinde yüksek düzeyde bir gerilim yaşanması olasılığına ilişkin tahminleri güçlendiriyordu.
Diğer yandan, İsrail tarafında, dini açıdan önemli günlerin olması göz önüne alındığında, önümüzdeki 3 aylık dönemde önemli bir gerilim yaşanacağına yönelik tahminler bulunuyor.
Üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından düzenlenen bir değerlendirme toplantısında, Batı Şeria, Kudüs ve iç bölgeler dahil olmak üzere tüm bölgelerde polis güçlerinin ve güvenlik güçlerinin artırılmasına karar verildi. İsrail merkezli Ynet internet sitesi, Şin Bet Başkanı Ronen Bar’ın, Washington’a gerçekleştirdiği birkaç günlük bir ziyaretin ardından pazar günü dönüş yaptığını açıkladı. Ynet’e göre, Ronen Bar ABD’li mevkidaşı Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Direktörü Christopher Wray ve Savunma Bakanlığı’ndaki üst düzey yetkililerle bir araya geldi. Toplantıda, Filistin meselesinin yanı sıra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı da dahil olmak üzere çeşitli konular ele alındı.
Bu, Şin Bet Başkanı’nın 5 ay önce göreve başlamasından bu yana Washington’a gerçekleştirdiği ilk ziyaret oldu. Bar ziyaretinde, Nisan ayında başlayacak olan Ramazan ayı boyunca gerilimin yükselme olasılığı olduğuna yönelik uyarıda bulundu. İsrail ordusu ve güvenlik kurumları geçtiğimiz haftalarda, bu yıl Paskalya ve Ramazan ayının çakışması arka planında, bir gerilim yaşanmasına karşı uyarıda bulunmuştu.
İsrailli siyasi kaynaklar, ordunun ve güvenlik kurumlarının uyarılarını eleştirerek, istihbaratın sağladığı bilgiler yakın gelecekte olası bir gerilim göstermezken, böyle uyarılar yapılmasının karşı tarafta beklenti ve gerginlik yaratabileceğini belirttiler.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.