‘Şehir savaşları’ savaşçıları eşitliyor

‘Şehir savaşları’ savaşçıları eşitliyor
TT

‘Şehir savaşları’ savaşçıları eşitliyor

‘Şehir savaşları’ savaşçıları eşitliyor

Çinli düşünür Sun Tzu, birçok ekipman ve zaman açısından büyük çaba gerektirdiği için şehirlerde savaşılmamasını tavsiye eder.
Tarih, Ukrayna’da tekerrür ediyor. 1346 yılında Kırım’daki Kefe şehri (bugünkü Theodosia), Moğolların yürüttüğü biyolojik bir savaşa sahne oldu. Vebalı askerlerin cesetlerini mancınıkla şehre atıyorlardı. Şehir sakinleri kaçtı ve Moğollar şehre girdi. Ancak şehir sakinlerinin kaçışı Avrupa'nın birçok yerinde veba salgınına yol açtı. Bu savaş, ilk biyolojik savaş olarak sınıflandırıldı.
Hülagu 1258 yılında Bağdat'a girerek ünlü kütüphaneyi yok etmişti.
Bu bizi sosyolojinin babası İbn Haldun'un şehirliler ile Bedeviler ve halklar arasında hareketlilik ile istikrar konusunda süregelen mücadele hakkında söylediklerine götürüyor.
Ukrayna şehirleri bugün en modern silahlarla bombalanıyor ve nüfus, Avrupa ülkelerinin bağrında (veba yerine) insani bir bomba olmak için yerinden ediliyor. Yani Ukrayna ile birlikte tarih yeniden tekerrür ediyor. Ancak farklı koşullar ve araçlarla.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Sun Tzu'nun tavsiyesine uymamakla kalmayıp tam tersini uyguladı. Ukrayna’nın tüm şehirlerinde savaşıyor: Kiev, Çernigiv, Sumi, Harkiv, Donetsk, Mariupol, Herson, Mıkolayiv çevresinde ve Odessa yakınlarında… Kim bilir, sıra belki de ülkenin batısındaki Lviv’dedir.
Bazı analistler, Putin'in şehirlerde kendi iradesine karşı ve sahadaki ihtiyaçlar nedeniyle savaştığı görüşünde. Temel stratejisi, Ukrayna ve hükümetini mümkün olan en kısa sürede alaşağı etmek için manevra ve yıldırım saldırısı yapmaya dayanıyordu.
Bu analize şöyle cevap verebiliriz: Putin planlamadığı bir savaşa giriyorsa ve düşmanı onu istemediği bir savaşa götürüyorsa, bu demektir ki askeri güçleri bu savaş için hazır ve yetenekli değildir. Dolayısıyla Putin'in stratejisinin başarısı düşmanının iradesine bağlı. Bu, Putin'in müttefiklerinin ve Kremlin'deki yakın çevresinin sözünü ettiği dehasına zarar veriyor.
Şimdiye kadar stratejik, operasyonel ve hatta taktiksel bir başarısızlık yaşandı. Bu başarısızlığa ek olarak çok tehlikeli bir alan olan istihbarat konusunda da başarısızlık kaydedildi.

İstihbarat, Ukrayna ordusunun 2014'ten beri bu savaşa hazırlandığını bilmiyor muydu?
İstihbarat, Ukrayna ordusunun geleneksel muharebeden kaçınacağı ve Rus kuvvetlerini şehirler batağına sürükleyeceği bilgisine sahip değil miydi?
Rus istihbaratı, ABD liderliğindeki NATO'nun Ukrayna ordusunu bu savaşa hazırladığının farkında değil miydi?
Rus ordusu, görevi yerine getirmenin zorluğunu tahmin edemedi mi? Ordu, Devlet Başkanı Putin'e hızlı bir zafer sözü verdi mi?
Rus ordusu 21’inci yüzyılda savaşa hazır mıydı? Yoksa Sovyetler Birliği'nin Soğuk Savaş sırasında denenmemiş ordusunun bir kopyası mı? O zamanlar nükleer cephaneliğin koruması altında Avrupa'nın derinliklerine girmeye hazırlanan oydu ve bugün liderlik, lojistik ve hatta ahlaki sorunlardan mı muzdarip?
Şimdiye kadar hiç kimse, en azından açıkça sorumlu tutulmadı. Çünkü muharebelerin seyri sırasındaki değişiklik savaş için kötüdür.
Ancak güç dengesinin Rus ordusunun lehine olduğu kesin ve uzun vadede kazanabilir. Ancak bedeli yüksek olacak ve en basit şekliyle tüm Ukrayna'nın yok olmasına mal olacak.

Peki ya şehir savaşı?
Şehirde güçler eşitlenir (Force Equalizer). Tank, top mermisinden bile daha hafif olan bir silah için kolay bir av haline gelir. Şehirde tank kör olur. Stalin 1939 yılında Finlandiya'yı işgal ettiğinde Finler, Sovyet tankının kısa görüşlülüğünden yararlanarak evlerin çatılarından üzerine atladı ve garip bir karışım kullanarak onu ateşe verdi. Daha sonra, dönemin SSCB Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov, alaya alınmak için ‘Molotof Kokteyli’ olarak adlandırıldı.
Şehir savaşlarında her savunucunun altı veya daha fazla saldırgana ihtiyacı vardır. Savunma yapan ile hücum eden arasındaki fark, savunma yapanın yerin ve zamanın farkında olmasıdır. Arena onun oyun alanı, evi yakında, güvenli sığınağı orada, sosyal çevrenin tamamen içinde (Situational Awareness) ve savaşı bir ölüm kalım meselesidir.
Şehir savaşında, saldırganın silah gücünden dolayı verdiği her tahribat, tankının ilerlemesi konusunda bir engeldi. Aynı zamanda tankıyla siper aldığı her savunmacı için bir siperdir.
Her iç savaşın kendi özel koşulları ve şekli vardır. Bir şehrin deneyimi, diğerininkini geçersiz kılamaz. Ancak hepsinin ortak noktası mutlak yıkım ve insan kaybıdır. Sokaktan sokağa, evden eve dönerler. Böylece sokaklar saldırgan için bir tuzak olarak kabul edilir. Çünkü bunlar mayınlı olabilir, araçlara pusu kurulabilir.
Örneğin 2002'deki Cenin Kampı Savaşı sırasında İsrail ordusu bubi tuzağı kurulmuş sokaklardan kaçındı. Kendini korumak için bir evden diğerine duvarlarda açtıkları deliklerle geçtiler. Ardından kampta katliam yaptılar.
ABD’li uzmanlar, Rus ordusunun Ukrayna'daki kaybının şu ana kadar 5 bin askere yakın, yani günde ortalama 275 asker olduğunu ve bunun çok yüksek bir rakam olduğunu söylüyor. ABD’nin kaynağı doğruysa durum böyledir.
Karşılaştırma yapacak olursak, Sovyet ordusunun Afganistan'daki ölü sayısı oranı günde 5’i geçmemişti.
Stalingrad'da ise Sovyet ordusunun ölü sayısı yaklaşık 5 bin 828 idi.
Kiev'deki savaşın şekli nasıl olacak? Beklenen insan sayısı nedir? Savaş, gerektiğinde renk değiştiren bir bukalemun gibi olduğu için bu soruların cevabı şudur: Kimse bilmiyor.



Cannes'ın galibi İranlı yönetmen, Oscar yarışına dahil olabilecek mi?

İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
TT

Cannes'ın galibi İranlı yönetmen, Oscar yarışına dahil olabilecek mi?

İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)

İranlı muhalif yönetmen Cafer Penahi, Cannes Film Festivali'nin en büyük ödülü Altın Palmiye'nin bu yılki kazananı oldu.

Penahi, İran hükümeti tarafından hapse atıldığı dönemde yaşadıklarından ilham alan Yek Tasadef Sadeh (Sadece Bir Kazaydı) adlı filmiyle bu ödüle layık görüldü. Film, 2023'te cezaevinden tahliye edilmesinin ardından çektiği ilk yapım olma özelliğini taşıyor. Yönetmen, yasaklara rağmen yıllardır film çekmeye devam ediyordu.

En kişisel filmi 

Penahi'nin şimdiye kadarki en kişisel filmi diye nitelendirilen İran-Fransa-Lüksemburg ortak yapımı Sadece Bir Kazaydı, cezaevinde işkenceye maruz kalan 5 karakterin, kendilerine bu işkenceyi yapan kişiyi teşhis ettiğine inanmasıyla gelişen olayları konu alıyor.

Geçen hafta yaptığı açıklamada Penahi, "İlk kez hapse girdiğimde hücremde tek başımaydım. Beni gözleri bağlı şekilde, önümde bir duvarın olduğu ve arkamdan bir sesin geldiği o yere götürürlerdi. Saatlerce süren sorgularda, o adamın sesini dinleyerek onun kim olduğunu hayal ederdim. Bir gün bu sesi bir filmde ya da yazıda yeniden var edeceğimi biliyordum" dedi.

Altın Palmiye'yi aldıktan sonra ailesine ve çalışma arkadaşlarına teşekkür eden Penahi, "Şu an tüm İranlılara, farklı görüşte olan herkese bir şey söylemek istiyorum. Bütün sorunlarımızı ve fikir ayrılıklarımızı bir kenara bırakalım. En önemli şey ülkemiz ve onun özgürlüğüdür" ifadelerini kullandı.

Oscar yarışına katılabilir mi?

Bu zafer, Amerikan yapım ve dağıtım şirketi Neon için de art arda 6. Cannes zaferi anlamına geliyor. Stüdyo, daha önce Anora, Bir Düşüşün Anatomisi (Anatomy of a Fall), Hüzün Üçgeni (Triangle of Sadness), Titane ve Oscar'da büyük başarı yakalayan Parazit (Gisaengchung) filmleriyle Altın Palmiye'yi kazanmıştı.

Penahi'nin Cannes'daki bu büyük zaferi sonrası, birçok sinema çevresinde "Bu film Oscar yarışına katılabilir mi?" sorusu gündeme geldi. Son yıllardaki Cannes birincilerinin Oscar'da da ses getirmesi bu beklentiyi güçlendiriyor. Ancak İran yönetiminin, Penahi'nin ödüllü dramasını En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday göstermek üzere Oscar'a göndermesi pek olası görünmüyor.

Penahi'nin ülkesindeki antidemokratik baskılara karşı açık tavrı ve filmde İran ceza sistemiyle ilgili sert eleştiriler, resmi kurumların böyle bir adım atmasını neredeyse imkansız kılıyor.

"İnsanlık adına güçlü bir söz"

Deadline eleştirmeni Pete Hammond tarafından "insanlık adına güçlü bir söz" diye tanımlanan film, haksız yere hapse atılmış işçi sınıfı karakterlerin kendilerine işkence eden gardiyana karşı intikam arayışını anlatıyor.

İran, geçmişte Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin) ve Satıcı (Forooshande) filmleriyle yönetmen Asgar Ferhadi'ye iki Oscar kazandırmıştı. 

Muhalif yönetmenler İran'ın Oscar aday belirleme sürecinde hiçbir zaman değerlendirmeye alınmıyor. Geçen yıl Cannes'da Jüri Özel Ödülü'nü kazanan Kutsal İncirin Tohumu'nun (Dane-ye anjir-e ma'abed) yönetmeni Muhammed Resulof, Oscar yarışına Almanya adına katılmıştı. 

Fransa ihtimali

Penahi'nin filminin Fransa tarafından aday gösterilmesiyse pek mümkün görünmüyor. Çünkü Fransa'da bu kategori için yarışan çok sayıda güçlü yapım var ve bu hakkın Fransızca olmayan bir filme ayrılması zor. Yapımcılar arasında Lüksemburg merkezli Bidibul Productions'ın da olması ise farklı bir seçenek yaratabilir.

Ayrıca Akademi'nin, Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin mülteci sporcular için oluşturduğu özel takım benzeri, sürgündeki sinemacılara özel bir En İyi Uluslararası Film kategorisi oluşturması gerektiği de tartışılıyor.

Her ne kadar Penahi, Paris'te yaşayan kızının yanında yaşamayı düşünmediğini, ülkesini terk etmek istemediğini daha önce açıklamış olsa da Sadece Bir Kazaydı'nın ödül sezonunda önemli yapımlardan biri olacağı şimdiden konuşuluyor.

Independent Türkçe, Deadline, Guardian