Reaganist eğilimli Lindsey Graham Rusya’nın Brütüs’ünü arıyor

ABD’li Senatör Lindsey Graham, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e suikast düzenlenmesi çağrısında bulundu. (AP)
ABD’li Senatör Lindsey Graham, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e suikast düzenlenmesi çağrısında bulundu. (AP)
TT

Reaganist eğilimli Lindsey Graham Rusya’nın Brütüs’ünü arıyor

ABD’li Senatör Lindsey Graham, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e suikast düzenlenmesi çağrısında bulundu. (AP)
ABD’li Senatör Lindsey Graham, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e suikast düzenlenmesi çağrısında bulundu. (AP)

İmil Emin
ABD’li Senatör Lindsey Graham, bazıları tarafından bir Cumhuriyetçi olarak, bazıları tarafından ise bir zamanlar kullandığı ılımlı üslup ve bağımsız renk tonuyla muhafazakar olarak tanımlanıyor. O ise kendisini ‘Reagan tarzı bir Cumhuriyetçi’ olarak niteliyor..
Komünizmden ve çöken Sovyetler Birliği’nden nefret eden Reaganizm, Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'ın damarlarında mı geziniyor? Bu açıdan bakıldığında Graham’ın “Sovyetler Birliği'nin dağılması, 20’inci yüzyılın en büyük hatasıydı” diyen Kremlin'in efendisi Vladimir Putin'e karşı yoğun bir kin ve nefret duygusunu miras aldığı söylenebilir.
Güney Carolina’nın güçlü senatörünün Rusya Devlet Başkanı Putin’den ne kadar çok nefret ettiğini herkes iyi biliyor. Ancak analistlerin Ukrayna'ya karşı askeri bir operasyon başlatabileceğine dair tahminlerini dillendirmeye başlamasından sonra Graham’ın Putin’e olan nefreti ikiye katlandı.
Graham, Rusya'nın Ukrayna’ya başlattığı askeri saldırıdan üç gün önce, yani 21 Şubat'ta Twitter hesabından, “Putin'in Lugansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığını tanıma kararı, Minsk Anlaşması'nın ihlali ve Ukrayna halkına karşı bir savaş ilanıdır” paylaşımında bulundu.
ABD’li senatör, Putin'in kararına, kendi tabiriyle ‘bir yandan Rusya’nın yerel para birimi rubleyi yok ederek diğer yandan da petrol ve doğalgaz sektörünü ezerek’ ağır yaptırımlarla karşılık verilmesini istedi. Graham bunun öncesinde, 15 Şubat’ta, Rusya ve Ukrayna sınırında bir askeri operasyonunun ayak seslerinin duyulduğu ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması durumunda iki ülke arasındaki ilişkilerin sonsuza kadar zarar göreceğine dair güçlü sinyallerin olduğu sıralarda, ABD Senatosu’nu Putin'e güçlü bir mesaj göndermeye çağırdı.
ABD’li Senatör’ün bu açıklamaları, Washington ve Moskova arasındaki mevcut ve gelecekteki geleneksel siyasi çatışmalarla tutarlı olarak kabul edilebilir. Zira dünya, Soğuk Savaş yıllarında bu konuda yeterince ders çıkardı.
Ancak dikkate alınmayan bir nokta vardı. Bu nokta, Graham’ın, 1982-1988 yılları arasında ABD Hava Kuvvetleri'nde görev yapmış, hukuk alanında doktorası olan, 1992 yılında Güney Karolina Temsilciler Meclisi'ne seçilmeden önce özel sektörde avukat olarak çalışan, özellikle devletlerin kendi aralarındaki ilişkiler ve devlet başkanlarının durumları ve dokunulmazlıkları konusunda iyi bilinen uluslararası ilkelerin ruhuna aykırı açıklamalar yapan bir adam olmasıydı.
ABD’li Senatör, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı saldırının ikinci haftasının başlarında attığı bir tweette, “Açıkçası Rusya'da bir rejim değişikliği olsaydı dünya daha iyi bir yer olurdu. Putin, her ne pahasına olursa olsun Rus halkının eline geçmesi gereken bir savaş suçlusu” dedi. Graham, Twitter’dan paylaştığı bir sonraki mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Bakan Blinken ve Biden yönetimini Putin'in ve yakın çevresinin faaliyetlerini savaş suçu olarak ilan etmeye ve yönetimin, Putin'in bir savaş suçlusu olarak hakkında soruşturulma ve kovuşturulma başlatılmasını tam olarak desteklemesini sağlamaya çağırıyorum. Bundan daha azının olması, Ukrayna halkına, Rus halkına ve dünya düzenine zarar verir.”  

Brütüs ve Stauffenberg
Herkes bu siyasi söylemdeki sertliğin ve acımasızlığın yanı sıra Rusya'nın Reaganist senatörünün kınayarak verdiği tepkiyi anlayabilir. Ancak şeytan ayrıntıda gizliydi.
ABD’li senatörün bir diğer Twitter mesajı da şöyle oldu:
“Rusya'da bir Brütüs var mı? Rus ordusunda Albay Stauffenberg gibi başarılı biri yok mu? Bu savaşı durdurmanın tek yolu Putin'i ortadan kaldırmak. Bu, ülkeniz ve tüm dünya için çok önemli bir hizmet olacaktır.”


Trump ve Graham arasındaki benzerlikler ve farklılıklar. (AP)

Açıklamaları çözümlemeye çalışmak ya da ayrı ayrı değerlendirmek için fazla bir çabaya gerek yok. Bilindiği gibi Marcus Junius Brütüs, MÖ 15 Mart 44 tarihinde Roma İmparatoru Jül Sezar’ı öldürdü. Kimileri Brütüs’ün Sezar’ın çok yakın arkadaşı olduğunu, kimileri ise onun gayrimeşru oğlu olduğunu söyledi. Brütüs’ün kim olduğu hakkında bazı görüş ayrılıkları söz konusu. Tarihçiler, Jul Sezar’ın gücünü kaybedip teslim olmadan önce, en yakınlarının kendisine karşı planlanan suikasta katıldığını gördüğünde, tarihe geçen “Sen de mi, Brütüs” ifadesiyle bağırmıştır. Albay Claus von Stauffenberg ise 20 Temmuz 1944 tarihinde, Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler’e karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunmuştur. Tarihe Hitler'e yönelik en önemli suikast girişimlerinden biri olarak geçen ve ‘Valkyrie Operasyonu’ adıyla bilinen Stauffenberg’ün girişimi başarısız oldu.

Puritan mı pragmatik mi? Graham, bu Twitter mesajıyla ne demek istedi?
Düşüncesi açık. Lafı eveleyip gevelemedi. Putin'in yakın çevresindeki sivil ya da asker kim olursa, herhangi biri aracılığıyla Putin’e suikast düzenlenmesini söyleyen Graham bu çağrısını da şu cümlelerle yaptı:
“Bunu sadece Rus halkı yapabilir. Söylemesi kolay, yapması zor. Hayatınızın geri kalanını karanlıkta, dünyanın geri kalanından izole şekilde ve yoksulluk içinde geçirmek istemiyorsanız harekete geçmelisiniz.”
Peki, Graham bu çağrıyla, istihbarat servislerinin devlet başkanlarına ve liderlerine yönelik suikastların kışkırtılmasını yasaklayan ABD yasalarını ihlal etmiyor mu?
1970’li yılların sonlarında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter istihbarat servislerinin bu tür kanlı operasyonlar düzenleme hakkını iptal etmişti. Ancak Graham'ın konuşması, ABD’nin ellerini kirletmemesi ve iç yasalarını ihlal etmemesi için yabancıları tarafından gerçekleştirilmiş olsalar bile bunu yeniden düşünmeyi gerektirebilir.
Rusya'nın Graham'ın çağrısına yanıtı, Rusya’nın Washington Büyükelçiliği’nin faaliyetlerinin askıya alınması oldu. Büyükelçiliğin resmi Facebook sayfası üzerinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Uluslararası sahnede Washington'ın hedeflerine ulaşmanın bir yolu olarak terörizmi savunabilen bir kişinin (Graham) ahlaki değerlerini yücelten ve tüm insanlığa yol gösterici yıldız olan bir ülkenin senatör olduğuna inanmak mümkün değil.”
Bu açıklamayla durumun ‘vahametine’ dikkat çekildi.
Graham'ın açıklamaları bize bu ülkenin gerçek kimliği geride kaldığında ortaya çıkan gerçeğin ABD’nin bir sorunu olduğunu bir kez daha hatırlattı. Puritan bir devlet mi yoksa pragmatist Jacksoncu Demokrasi devleti mi? Uluslararası hukuka saygı duyuyor mu duymuyor mu? Koruyucuların ve azizlerin devleti mi yoksa şeytanların ve iblislerin devleti mi? Demokrasiyi mi savunuyor yoksa stratejik çıkarlarıyla örtüşmediğinde onları hiçe mi sayıyor?

Bireysel özgürlüklere dair
Belki de işin en ilginç yanı, Graham'ın bu terör içeren tweetini savunmaktan vazgeçmemesiydi. Graham’ın geçtiğimiz pazar gecesi Fox News ekranlarından Amerikalılara Ukrayna'daki savaşın ‘daha ​​kötüye gitmeyeceğine’ dair güvence verdiği söylenebilir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın olmayacağını da söyleyen ABD’li Senatör, Putin'in nükleer bir savaşı kimsenin kazanamayacağını bildiğini, bu yüzden bunun bir aldatmaca olduğunu vurguladı.
Bir kez de buradan bakınca ifadeleri objektif görünüyor. Fakat kısa süre sonra, daha önceki görüşünün açıkça bir uzantısı olan şu sözleri sarf etti:
 “Eğer Putin, ABD'ye karşı nükleer saldırı emri verirse bir generalin sorunu halledeceğini düşünüyorum.”
Burada şunu sormak zorundayız:
“Graham'ın suikast çağrısını tekrarlaması ve Putin'in suikastıyla ilgili varsayımı sürdürmeye çalışması, bunun bir gün gerçeğe dönüşmesi ve insanların buna hazırlanıp kabul etmesi anlamında kendi kendini gerçekleştirmeye çalışan bir tahmin mi?”
Graham’ın yurt dışından önce yurtiçinde tartışmalı bir isim olduğu görülüyor. Bireysel özgürlükler ve terörizm konusundaki tutumları daha da garip. Örneğin, Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) diğer ülkelerin yetkililerinin ve ABD vatandaşlarının telefonlarını dinleme skandalıyla ilgili değerlendirmesinde, NSA’nın vatandaşların telefon kayıtlarını toplamasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi:
“Ben bir Verizon (Amerikan kablosuz ağ operatörü) müşterisiyim. Eğer hükümet, bir telefon kullanıcısının terörist olduğundan emin olacaksa, şirketin hükümete kayıtları vermesi umurumda değil. Teröristlerle konuşacağımı sanmıyorum. Öyle olmadığımı biliyorum. Bu yüzden de korkacak bir şeyim yok.”
Bir hukukçu olan Graham’ın bireysel özgürlükleri savunması gerekir. Kişisel mahremiyeti ve insan haklarını korumalı. Ancak kendisinin terörle suçlanan ABD vatandaşlarına karşı garip bir tavrı var. Bir keresinde ABD Senatosu’nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Terörle suçlanan ABD’liler avukat istedikleri zaman, onlara çenelerini kapamalarını, avukat tutamayacaklarını, düşmanımız olduklarını söylememiz ve ‘El Kaide'ye katılmanı konuşacağız’ dememiz gerekiyor.”
Graham, ABD merkezli haber ağı CNN’e Mayıs 2009'da verdiği uzun bir röportajda, ABD vatandaşlarının gözaltında tutulacağı merkezlere bir model olarak Japon ve Alman savaş esirlerinin tutulduğu Guantanamo'ya işaret ederek, “Savaş sırasında ABD’de 450 bin Japon ve Alman savaş esiri bulundurduk. Bununla başa çıkabiliriz” şeklinde konuştu.

Trump’ın hem yanında hem de karşısında
Reaganist eğilimleri olan bir senatörle mi yoksa 1950’li yıllarda ABD’li solcuların peşinden koşan, Amerikan sanatının ve siyasetinin birçok sembol isminin yurt dışına kaçırmasına neden olan eski Senatör Joseph McCarthy'nin güncellenmiş bir versiyonuyla mı karşı karşıyayız?
Durum ne olursa olsun siyasi görüşleri ve keskin tutumları olan, yani her zaman aşırı sağdan aşırı sola kaymış gibi görünen bir adamla karşı karşıyayız. Eski Başkan Donald Trump ile olan ilişkisi de bunu doğrular nitelikte.
Graham başlangıçta Trump’ın başkanlığa adaylığına karşı çıktı. 2016 yılında seçmenlere ondan uzak durmaları çağrısında bulundu. Cumhuriyetçi Parti'nin kendisini aday göstermeyeceğini ve onun yerine Trump’ı seçtiğini anladığı için başkanlık yarışından çekildikten sonra o gün Amerikalılara şöyle seslendi:
“Tanrı aşkına bu savaşta savaşanların fedakarlığını hak eden ve gerçekten kazanmasını bilen birini seçin. Bu kişinin Trump olduğunu sanmıyorum.”
Buna rağmen, Trump'ı başkanlığı boyunca yaşadığı zor durumların çoğunda destekledi. Hatta ona en yakın senatörlerden biri oldu. Graham, Kasım 2020'de başkanlık seçimleriyle ilgili itirazlarında Trump'ı destekledi. Bu itirazlar, Joe Biden'ın zaferinin ilan edildiği seçim sonucunu değiştirmedi. Bunu üzerine Graham, Trump'ı 2024 yılında başkanlık seçimlerinde aday olmaya çağırdı.

Graham, Trump'ın önümüzdeki yıllara ilişkin gündeminin arkasında mı?
Graham’ın Trump'ın 2024'teki başkanlık seçimlerinde aday olmak için tüm gücüyle hazırlanması gerektiğini söylemesi bunu doğruluyor. Hatta Trump’a kazandığı ivmeyi canlı tutacak bir organizasyon veya platform oluşturmasını bile öğütledi.  Graham, “Onu (Trump) tekrar aday olmayı düşünmeye teşvik ediyorum. Bunu düşünmeli” dedi. O halde Trump'ı Twitter'da mesaj yayınlama veya Instagram'da fotoğraf paylaşma hakkından mahrum kaldıktan sonra önde gelen Cumhuriyetçilerin ve aralarındaki iş insanlarının bir buçuk milyar dolar toplamaya çalışarak yeni sosyal medya platformu TRUTH Social'ı kurmaya motive eden Graham mıydı?
Belki de Graham'ın Trump ile birleştiği ve Biden ile ayrıldığı nokta İran ve İran düşmanlığıdır. Graham, Haziran 2021'in sonlarında Joe Biden'ı İran'ı ele alış biçimi konusunda uyararak, “İran, (Biden) yönetimini manipüle ediyor ve dünyayı kendisine rehin etmeye çalışıyor” dedi. 
Fox News’e verdiği bir röportajda İran rejimini Hitler Almanya'sındaki Nazi rejimine benzeten Graham, “Hitler'in ırk üstünlüğü, İran'ın ise dini üstünlükle motive olduğu düşünüldüğünde, dünyayı kendisin rehin etmek için nükleer silah yapmaya çalışıyor” yorumunda bulundu.
Hatta Graham, kendi ifadesiyle ‘davranışları zorbaca’ olsa da Rusya ve Çin'i uluslararası gerçekçi aktörler olarak görüyor. Ama Graham’a göre İran böyle değil ve ideolojik düşünceleri politikalarını etkilediği için bu tür yönetimler görmezden gelinemez.
Seantör Lindsey Graham, Reagan ve McCarthy arasında bir profil çizerken hakkındaki tartışma da devam ediyor.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.