Uluslararası toplumun ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle imtihanı

Batı'nın sığınmacı Ukraynalıları karşılama şekli, Suriyeli mültecilerin karşı  karşıya kaldığı çekişmeler ve reddedilmelerle ilgili birçok karşılaştırmanın yapılmasına sebebiyet verdi

Uluslararası sahnedeki dengesizliğin en basit tezahürü, Ukrayna sınırında sığınmacılar arasındaki Afrikalılara ve Avrupalı ​​olmayanlara karşı uygulanan ayrımcılıktı (AFP)
Uluslararası sahnedeki dengesizliğin en basit tezahürü, Ukrayna sınırında sığınmacılar arasındaki Afrikalılara ve Avrupalı ​​olmayanlara karşı uygulanan ayrımcılıktı (AFP)
TT

Uluslararası toplumun ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle imtihanı

Uluslararası sahnedeki dengesizliğin en basit tezahürü, Ukrayna sınırında sığınmacılar arasındaki Afrikalılara ve Avrupalı ​​olmayanlara karşı uygulanan ayrımcılıktı (AFP)
Uluslararası sahnedeki dengesizliğin en basit tezahürü, Ukrayna sınırında sığınmacılar arasındaki Afrikalılara ve Avrupalı ​​olmayanlara karşı uygulanan ayrımcılıktı (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayed*
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırılarının belki de en belirgin tezahürlerinden biri, insanlığın tarihi boyunca kronik hastalıklarından biri olan ırkçılıktan ne kadar mustarip olduğunun sürekli olarak ifşa edilmesiydi. Irkçılık farklı toplumların farklı derecelerde mustarip olduğu bir ikilem. Batı tarihsel olarak bundan en büyük payı almıştır. Bu hastalık, evlatları yurtdışında ırkçılığa maruz kalan çoğu toplumun dahi kendi içinde ötekine karşı ırkçılık yapmasının sebebi.
Bu hastalığın Amerikan toplumundaki derinliğini daha önce tartışmıştım. Kendisini bir demokrasi modeli olmaya adayan bu toplumun, insanlığın en kötü ırkçılık modellerinden birini sunan toplumla nasıl aynı olduğunu, kurtuluş ve bağımsızlık savaşının nedenlerinden birinin bu ırkçılığın devamını savunmak olduğunu, sonra bu ırkçılıktan görünürde kurtulmak için tarihin en uzun ve şiddetli iç savaşlarından birini verdiğini açıklamıştım. Ama pratikte ırkçılığı devam ettirdiğini ve bu nedenle söz konusu meselenin şimdiye kadar kesin olarak çözülmeden, bu toplumdaki siyasi ve sosyal mücadelenin odak noktası olmayı sürdürdüğünü belirtmiştim.
Ancak Ukrayna krizi etrafında bu ırkçı eğilimlerin ortaya çıkan derin boyutu ile sınırlarının olmadığı, göz ardı edilemeyecek, çağrışımları inkâr edilemeyecek büyük bir dengesizliği yansıttığı meydana çıktı.

Çok seviyeli ırksal dengesizlik     
Dengesizliğin belki de en basit tezahürü, Ukrayna’da yerinden edilen ve savaş alanlarından kaçanlar arasında Afrikalılara ve genel olarak Avrupalı ​​olmayanlara karşı sınırda uygulanan ayrımcılıktır. Uluslararası ve Batı medyasında çıkan haberlerle birlikte insan hakları örgütleri hatta Afrika Birliği bu uygulamaları protesto eden ve öfkeli açıklamaları yapmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Ukrayna sınırının her iki tarafında Avrupalı ​​yetkililer, bu tür uygulamaları hafifletmek zorunda kaldılar. Ama bilhassa Batı medyasında var olan körlük ve seçicilik, diğer yandan bu medyanın odaklanmak istedikleri ile uyumlu olmayan haber ve bilgilerin görmezden gelinmesinin gölgesinde, bu uygulamaları tamamen sona erdirmediler.
Batı'nın sığınmacı Ukraynalılara gösterdiği hoş karşılama ve cömertlik, Suriyeli mültecilerin Avrupa topraklarında karşılaştığı reddedilme ve çekişmelerle ilgili birçok meşru karşılaştırma yapılmasına neden oldu. Suriyelileri topraklarında görmeye dayanamayan Avrupa’nın bu tutumu, Türkiye'yi kendisine şantaj yapmak için bu kartı kullanmaya yöneltmişti. Ukraynalılar ile Suriyelileri karşılama şeklindeki bu karşıtlık bağlamında birçok kişi, kendi ülkesi ile diğer Avrupa ülkelerinde Suriyeli mülteciler konusundaki olumlu duruşu nedeniyle Merkel'in maruz kaldığı eleştiri ve saldırıları hatırlattı.
Gelgelelim, ırkçılığın en tehlikeli boyutları, bizzat Ukrayna krizinin derinliğinde kendisini gösterdi. Söz konusu derinlik, bu krizin terimleri arasında bulunan çatışmanın ana boyutlarından biri ile ilintili; Avrupa dokusundaki Slav Ortodoks bileşene karşı Avrupalı saflaşma. Bu saflaşma da birkaç boyutta ortaya çıktı; bilindiği gibi Ukrayna tek bir dokudan oluşmuyor. Doğuda, Slav-Rus ırkının kaynağı olarak görülen bir Rus Ortodoks Slav çoğunluk bulunuyor. Ukrayna’nın sınırları, Nazi işgalinden kurtarıldıktan sonra komşu ülkelerin bir kısmının dahil edilmesi ile genişletildi ve bunun soncunda da Slav Ortodoks sakinlerinin yanı sıra büyük bir Katolik blok oluştu. Ardından, iyi bilinen hikaye yaşandı. Ukrayna asıllı Kruşçev, Çarlık Rusyası ile eski Osmanlı İmparatorluğu arasında ihtilaf konusu olan ve sakinleri ağırlıklı olarak Rus Slav etnik kökenlilerden oluşan Kırım'ı Ukrayna topraklarına kattı. Yani Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsız Ukrayna devletinin bir parçası olan, Rusya’nın 2014 yılında bilinen savaşla geri aldığı bu bölgeyi, Kruşçev, Ukrayna topraklarına katmıştı.
Ancak burada önemli olan, Rusya'dan uzaklaşma eğiliminin önemli bir bölümünü bu Slav kökenli ama Katolik bileşenin oluşturduğu gerçeğidir. Bu da, Rus vatandaşlarına yönelik göz ardı edilemeyecek bir ayrımcılık ve ırkçı muamelenin bulunduğu gerçeğini açığa çıkarıyor. Moskova yıllardır bundan şikayet ediyor, ama Batı medyası her zamanki gibi bunu görmezden geldi ve kendisine ışık tutmadı.
Batı’nın İngiliz ve Amerikan kanadının Rusya'ya yönelik düşmanlığının ve korkusunun boyutu, Rusya'nın kendisine katılmasına neden bu kadar karşı olduğu açık veya anlaşılır değil. Bunun için büyük fırsatlar vardı. Vladimir Putin dahi iktidara geldiğinde NATO'ya katılmaya, ülkesinin demokratik gelenekleri yerleştirme yönündeki yavaş ve dalgalı da olsa kademeli değişimini sürdürmeye hazırdı. Ancak iki Anglo-Sakson başkent (Washington ve Londra), bir yanda Moskova, diğer yanda Berlin ve Paris arasında gelişen ilişkileri ve ortaklıkları kabul etmemek konusunda ısrarcıydılar. Bu ısrar, son gelişmelerin arkasındaki pek çok boyuttan biridir. Bunun üzerine Putin, Rusya'yı gerçek demokrasiden uzaklaştıran bir siyasi modele yöneldi. Bunu daha sonra bu başkentleri, Washington ve Londra'yı endişelendiren askeri adımları izledi.
Ardından eski ABD başkanı Donald Trump'ın Moskova ile yakınlaşma ve Çin odaklı bir strateji ortaya koyma girişimlerini gördük. Ancak bu yaklaşım, Pentagon’dan, Dışişleri Bakanlığı ve istihbarat birimlerine kadar kendisini reddeden Amerikan devlet kurumlarıyla sert bir şekilde çatıştı. Trump’tan sonra göreve gelen Biden, hem Moskova hem de Pekin ile mücadeleye dayalı bir strateji geliştirdi. Biden yönetimi, Putin'in kişiliğinden ve Rusya'nın Ukrayna'nın NATO’ya katılmasından kaynaklanan haklı tehdit kaygısından faydalandı, Ukrayna müdahalesine itmek için Rusya ve başkanına baskı yapmaya ve kuşatmaya devam etti.
Bu noktada, bu sözlerimizle ne bağımsız bir ülkenin işgalini meşrulaştırmadığımızı ne de Rusya Devlet Başkanı Putin’e hakim olan emperyal eğilimi haklı göstermeye çalışmadığımızı söylemek isterim. Ancak Rusya'nın kontrol altına alınabileceği, Batı ile daha fazla ortak çıkarlara yönlendirilebileceği aşama ve duraklardan da geçildiğini, ama bunların değerlendirilmediğini belirtmek de doğru ve adil olur. Bunlar, Putin'in eğilimlerini önemli ölçüde azaltmasa bile en azından yumuşatmak için kullanılabilirdi.

Çifte standart
Tüm bunlardan sonra, sahneye ırkçılığın ve çifte standarttın zirvesini temsil eden uygulamalar çıktı. Batı'nın Rusya'dan aldığı intikamın ve Rus kültürü ile sporuna uzanan yaptırımların boyutu, bu sahnedeki en tehlikeli uygulamalardı. Bu tutumun nedeni aslında mantıklı, o da bağımsız bir ülkenin işgali, ancak kendisini takip eden benzeri görülmemiş tepkiler ve ikiyüzlülük zinciri de açık ve net. Güney ülkelerindeki birçok kişi buna atıfta bulunuyor. Irak'ta yaşananları ve öncesinde Filistin halkının maruz kaldığı ve kalmaya devam ettiği zulmü hatırlayan Arap dünyası da buna işaret ediyor. Batı’daki bazı adil sesler dahi bundan bahsetmeye başladılar. Burada, işgal hatasının her durumda affedilemez olduğunu, asıl sorunun, bizim ve diğerlerinin daha önce birçok vesile ile dile getirdiği bu çifte standartlarla ilgili olduğunu bir kez daha vurgulayalım.
Batı ırkçılığı Nazizm ile zirveye ulaştı. Nazilere göre Alman Aryan ırkı geri kalan Avrupa halklarından ve tüm dünya halklarından üstündü. Bu düşünce, emperyal ekonomik çıkarlar ile Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya’nın maruz kaldığı tarihi aşağılamanın intikamını alma faktörünün iç içe geçtiği karmaşık sahnenin yalnızca bir boyutuydu. Sonunda da insanlığa, Batı'nın en azından şimdiye kadar ders almamış göründüğü bir felaket ve çok acımasız bir deneyim yaşattı.
Daha önce, Trump deneyiminin ortaya koyduğu gibi, Amerikan ırkçı geleneklerinin, siyah veya beyaz olmayan halklara ve çeşitli azınlık gruplarına yönelik küçümsemenin ötesine geçerek, kuruluş döneminde bu toplumu oluşturan ve onun bir parçası olan Anglo-Sakson olmayan beyazlara karşı da üstünlük taslama kertesine vardığını kaydetmiştik. Ekonominin yükselmesine katkıda bulunan, akademisyenlerinin, sanatçılarının ve çalışanlarının çoğunun, bugün görece düşüşte olsa bile Amerikan rüyasının devam etmesine katkıda bulunan milyonlarca insanının görmezden gelindiğini belirtmiştik.
Ne yazık ki, Ukrayna krizi Batı Avrupa zihnindeki ırksal sınıf hiyerarşisini gün yüzüne çıkardı. Buna göre, hiyerarşinin en tepesinde Anglo-Saksonlar yer alıyor, onları diğer Avrupalılar, ardından Slav Ruslar takip ediyor. Daha sonra diğer renkten olanlar ardışık katmanlar halinde sıralanıyor. Güney yarımküre  halklarının, en azından gayrı resmi halk sınıflarının karmaşık duyguları ile zihinsel tasavvurlarında ötekiyle ilgili sahnenin bileşenlerinden biri, bu arka plan olabilir.
*Bu analiz Şarku’l Avsat okurları için Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
TT

ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)

ABD donanması, Çin'e karşı insansız deniz aracı filosu kurmak istiyor ancak testlerde birçok sorun yaşandığı aktarılıyor.

Reuters'ın haberinde, Pentagon'un Ukrayna savaşında deniz drone'larının etkisini gördükten sonra Çin'in Tayvan Boğazı'ndaki muhtemel ilerleyişini engellemek için kendi filosunu kurmaya çalıştığı yazılıyor.

Pentagon, "Replicator" adını verdiği insansız deniz aracı filosu programını 2023'te başlatmıştı. 1 milyar dolar kaynak ayrılan proje kapsamında binlerce deniz ve hava drone'u üretilmesi hedefleniyor.

Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ın "Büyük, Güzel Yasa Tasarısı" kapsamında insansız deniz aracı üretimi için ek 5 milyar dolar kaynak sağlanmıştı.

Ancak Çin'e karşı caydırıcı güç olarak kullanılması planlanan filodaki drone'ların üretiminde yazılım sorunları ve kazalar yaşandığı aktarılıyor.

Kaliforniya açıklarında geçen ay yapılan testte, bir drone'un yazılım arızası nedeniyle aniden durduğu, başka bir insansız deniz aracının da buna çarpıp hasar gördüğü belirtiliyor. Olayın, rakip firmalar Saronic ve BlackSea Technologies tarafından üretilen cihazlarla yaşandığı ifade ediliyor.

Başka bir testte de drone'ların takibi için suya inen destek gemisinin kaptanı, gemiyi çeken insansız deniz aracının arızalanması üzerine suya düştü. Her iki olayın da yazılım ve kullanıcı hatasından kaynaklandığı bildiriliyor.

Reuters, ABD donanması, Saronic veya BlackSea Technologies'in yorum taleplerine yanıt vermediğini aktarıyor.

Ukrayna ordusunun deniz operasyonlarında kullandığı drone'ların tanesinin maliyeti yaklaşık 250 dolar. Hızlı hareket eden bu cihazlar gerektiğinde patlayıcılarla donatılıp saldırı için veya gözetleme amaçlı kullanılabiliyor.

ABD donanmasıysa bunu genişleterek insan komutlarına ihtiyaç duymadan görevleri tamamlayabilecek otonom bir filo kurmayı hedefliyor. Bunun çok daha maliyetli ve teknolojik açıdan zorlu olacağı belirtiliyor. Bir insansız deniz aracının maliyeti birkaç milyon dolara kadar çıkabiliyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nden T.X. Hammes, donanmanın geleneksel karar ve uygulama mekanizmasının da süreci güçleştirdiğine dikkat çekiyor:

Büyük şeyler üretmeye, karar almak için yıllar harcamaya alışmış bir sistem sözkonusu. Ancak bir anda onlardan hızlı hareket etmelerini istiyorsunuz.

Independent Türkçe, Reuters, Marine Insight


Rusya'nın en yakın müttefikinden nükleer hamle

Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
TT

Rusya'nın en yakın müttefikinden nükleer hamle

Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)

Belarus yönetimi, elindeki roketatarlarda nükleer başlık kullanmayı planlıyor.

Reuters'ın aktardığına göre Belarus, Polonez roketatar sistemlerini nükleer başlıklarla donatmak için araştırma başlattı.

Rusya'nın müttefiki Belarus'un kendi nükleer silahları yok ancak Moskova'nın kontrolündeki taktiksel nükleer füze başlıklarına ev sahipliği yapıyor.

Belarus Devlet Güvenlik Konseyi Başkanı Aleksander Volfoviç, Polonez füzelerinin nükleer başlıklarla donatılmasıyla "son teknoloji bir silah" tasarlanacağını söyledi.

Volfoviç, 2016'dan beri kullanılan Polonez füze sisteminin Çin'le ortaklaşa geliştirildiğini belirterek, silahın son modelinin menzilinin 200 kilometreden 300 kilometreye yükseltildiğini ifade etti.

Yetkili, Rus yapımı orta menzilli hipersonik füze Oreşnik'teki bazı teknolojilerin Polonez'e entegre edilmesi için araştırma yapıldığını da sözlerine ekledi.

Belarus Savunma Bakanı Viktar Hrenin, gelecek ay Rusya'yla yapılacak ortak askeri tatbikatta Oreşnik füzelerinin kullanılacağını bildirmişti. Kremlin güçleri, mevzubahis füzeleri Ukrayna'ya yönelik saldırılarda kullanıyor.

Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko, dünkü açıklamasında son dönemde Ukrayna savaşı nedeniyle artan askeri tehditlere dikkat çekti:

Askeri tehditlerin dinamikleri ve Batılı komşularımızın askeri harcamalarındaki önemli artış, bizi Belarus, Rusya ve birliğimizin savunma kabiliyetlerine odaklanmak durumunda bırakıyor.

Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, bu hafta Minsk'i ziyaret ederek Lukaşenko'yla görüşmüştü. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin yaptırımları altında zorlanan Tahran ve Minsk yönetimleri, ikili ilişkileri güçlendiren anlaşmalar imzalamıştı.

Pezeşkiyan'ın ziyareti, ABD ve İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik hazirandaki saldırılarından ötürü ertelenmişti. Toplantıda Lukaşenko, İran'ın nükleer altyapısına saldırıları "bölgesel ve uluslararası istikrarla güvenliğe ciddi bir tehdit" diye nitelemiş, Tahran'ın "barışçıl nükleer enerji geliştirme hakkını" savunduklarını söylemişti.

Independent Türkçe, Reuters, United24


IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

TT

IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

Bir güvenlik yetkilisinin AFP’ye verdiği bilgiye göre, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) güvenlik güçleri, özerk bölgedeki etkili Talabani ailesinin kuzeni olan muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi'yi, saatler süren silahlı çatışmaların ardından bu sabah erken saatlerde gözaltına aldı.

Cengi, bölgenin iki tarihi Kürt partisinden biri olan ve Süleymaniye şehrini domine eden Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) eski üst düzey yetkilisiydi. Ancak daha sonra kuzenleri Bafel ve Kubad Talabani ile aralarında anlaşmazlıklar çıktı.

dsfrgthy
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) doğusundaki Süleymaniye şehrinde, güvenlik güçlerinin 22 Ağustos 2025'te birkaç saat süren silahlı çatışmaların ardından muhalefet lideri Lahur Şeyh Cengi'yi gözaltına almasının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen güvenlik yetkilisi, Cengi'nin ‘teslim olduğunu’ söyledi. Bu arada, IKBY'nin en büyük ikinci şehri Süleymaniye'de iki haftadan kısa bir süre içinde ikinci muhalefet lideri gözaltına alınırken, ‘kardeşleri Polad ve Aso’nun da gözaltına alındığı’ bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın AFP muhabirinden aktardığına göre kardeşler, Süleymaniye'nin lüks bir mahallesinde sahip oldukları otelde saklanıyordu. Çatışmaların ardından bölgeden siyah duman bulutları yükseldiği görüldü.

Çatışmalarda üç kişi hayatını kaybetti

IKBY'nin Süleymaniye kentinde şafak sökmeden önce, saldırıyı başlatan güvenlik güçleri ile Cengi’yi koruyan onlarca silahlı savaşçı arasında çatışmalar çıktı ve bölgede silah sesleri duyuldu.

AFP'ye konuşan iki güvenlik yetkilisine göre, bu sabah meydana gelen silahlı çatışmalarda güvenlik güçlerinden üç kişi hayatını kaybetti, 19 kişi yaralandı ve muhalif politikacı Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Kürt güvenlik güçlerinden üst düzey bir yetkili AFP’ye yaptığı açıklamada, “Güvenlik güçlerinden üç kişi öldürüldü, 19 kişi de yaralandı” dedi. İkinci bir güvenlik yetkilisi de bu sayıyı doğruladı.

Süleymaniye Terörle Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, üyelerinden birinin ‘aranan bir grup kişinin gözaltına alınması için verilen adli kararın uygulanması operasyonunda’ öldürüldüğü doğrulandı.

Süleymaniye Mahkemesi Sözcüsü Yargıç Salah Hasan AFP’ye verdiği demeçte, yargının dün Cengi ve bir dizi başka kişi hakkında ‘güvenliği ve istikrarı bozmak amacıyla bir örgüt kurmak suçlamasıyla’ gözaltı emri çıkardığını söyledi. Hasan, ‘suçlamalar kanıtlanırsa Cengi’nin en az yedi yıl hapis cezasına çarptırılabileceğini’ belirtti.

Cengi, kuzenleriyle yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle 2021'den bu yana kademeli olarak iktidar ve güvenlik görevlerinden uzaklaştırıldı. O yıl KYB Genel Başkanı Bafel Talabani, zehirlenme girişiminin hedefi olduğunu belirterek, Cengi’nin güvenlik sektöründeki yakın arkadaşlarını suçladı.

thy

1975 doğumlu Cengi, Süleymaniye'de Terörle Mücadele Birimi'ni kurdu ve 10 yıldan fazla bir süre bu birimi yönettikten sonra, kendi internet sitesine göre, KYB'nin istihbarat teşkilatının başına geçti.

Kısa bir süre için KYB'nin liderliğini kuzeni Bafel ile paylaştı.

2024 yılında Halk Cephesi adında kendi partisini kurdu ve bu parti bugün IKBY Parlamentosu'ndaki 100 sandalyenin 2'sine sahip.

Bölge, kırk yıllık çatışmanın ardından nihayet göreceli bir istikrar yaşayan ülkede bir istikrar vahası olarak kendini gösterirken, aktivistler ve muhalif isimler yaygın yolsuzluğu, keyfi tutuklamaları, toplanma özgürlüğü ihlallerini ve basın özgürlüğüne yönelik saldırıları kınıyor.

Yeni Nesil Hareketi’nin lideri muhalif siyasetçi Şasuvar Abdulvahid, 12 Ağustos'ta Süleymaniye'deki evinde gözaltına alındı.