Suriye’de çıkmazı kırmak için petrolü bir ‘giriş kapısı’ yapma önerileri

Suriye’de vatandaşlara dağıtılmak üzere 20 milyar dolar sağlanması, erken toparlanma ve insani yardımların desteklenmesi çıkmazını kırmak için petrolün giriş kapısı yapılması önerileri öne sürüldü

Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD’ye ait devriye görevindeki bir askeri araç
Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD’ye ait devriye görevindeki bir askeri araç
TT

Suriye’de çıkmazı kırmak için petrolü bir ‘giriş kapısı’ yapma önerileri

Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD’ye ait devriye görevindeki bir askeri araç
Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD’ye ait devriye görevindeki bir askeri araç

Suriye’deki üç nüfuz alanı arasında, iki yıldır süregelen istikrar, ülkede siyasi çıkmazın devam etmesi ve küresel bir enerji krizinin ortaya çıkması sonucunda zorlu şartlarla karşı karşıya kaldı. Suriye’de çıkarılan petrolün, sahadaki aktörler arasında bir uzlaşı noktası olması, petrol üretimini üç yıl içinde günlük yaklaşık 500 bin varile çıkaracak ve yılda yaklaşık olarak 20 milyar dolar tasarruf sağlayacak anlaşmalar yapılması, gelirlerin tüm Suriyelilere dağıtılması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye'ye sınır ötesi insani yardımların ulaştırılması mekanizmasıyla ilgili kararı çerçevesinde insani yardımların ve ‘erken toparlanma’ projelerinin desteklenmesi ve siyasi çıkmazın kırılması için bir ‘giriş kapısı’ haline getirmeye yönelik bir takım öneriler ortaya atıldı.

Savaş ağaları
Suriye’de 2011 yılında iç savaşın patlak vermesinden sonra Batılı ülkelerin, ülkenin petrol sektörüne yaptırımlar uygulamaya başlamasıyla yabancı şirketler günlük yaklaşık 400 bin varil petrol üretilen ülkeyi terk etti. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun desteğiyle Suriye’nin dörtte birini, petrolün yüzde 90'ını ve doğal gazın yarısından fazlasını kontrol etmesi dikkat çekiyor.
Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı Bessam Taame, birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada, petrol sektörünün, ülkedeki krizin başlangıcından bu yana 91,5 milyar dolarlık zarara uğradığını söyledi. 3 milyar doları ABD liderliğindeki uluslararası koalisyona ait savaş uçakları tarafından gerçekleştirilen bombardımanların yol açtığı petrol sektöründeki doğrudan kayıpların, 19,3 milyar doları bulduğunu ve dolaylı kayıpların ise 72 milyar dolar olduğunu açıklayan Bakan Taame, geçtiğimiz yıl günlük petrol üretiminin, çoğunluğu SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerde olmak üzere 89 bin varil olduğunu söyledi. Suriyeli Bakan, SDG bölgelerinde çıkarılan petrolü ‘yağmalanmış’ olarak nitelendirdi. SDG, 2017 yılının başlarından bu yana Fırat'ın doğusundaki petrol sahalarını ve hükümetle imzalanan sözleşmelere göre Gulf Sands, Total ve Shell dahil olmak üzere yabancı şirketlere ait olan altyapıların kontrolünü ele geçirdi. Petrol kuyularını ve tesislerini de kontrol altına aldı
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, petrol üretiminin bir kısmını yerel hizmetler için kullanıyor. Bir kısmını aracılar ve ‘savaş ağaları’ aracılığıyla ülkenin üçte ikisini oluşturan hükümetin kontrolü altındaki bölgelere aktarıyor. Bir kısmını rafine edip diğer kısmını elinde tutuyor. Bir kısmı da yerel tüketim veya Türkiye’ye kaçakçılık için Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) kaçırılıyor. Bu yüzden Suriye petrolü çok düşük fiyatlarla satılıyor ve kuyular zarar görüyor.

Petrolün korunması
ABD'li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, 6 Ekim 2019 tarihinde dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye’nin Türkiye sınırı yakınlarındaki bölgelerinden çekilme kararının ardından ABD ordusunun 900 askerini Suriye'nin doğusunda tutmaya ikna edilmesinde rol oynadı. Trump, o sıra yaptığı bir açıklamada, petrolün güvenliği ve korunması gerektiğini vurgulayarak petrol sahalarının olduğu bölgelerde az sayıda askerin kalacağını söyledi.
Trump'a yakın isimlerden biri olan Graham, Temmuz 2020'de ABD Senatosu önünde, SDG lideri Mazlum Abdi'nin, Hazine Bakanlığı'ndan Suriye’ye uygulanan yaptırımlardan kendisine muafiyet sağlanarak ABD’li Delta Crescent Energy şirketi ile bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Ancak ABD Başkanı Joe Biden yönetimi anlaşma süresini uzatmadı. Graham, ABD Senatosu’ndaki konuşmasında, “Delta Crescent Energy, petrol sahalarını daha üretken hale getirmek için çalışacak. Sadece çek yazmak yerine, insanların kendilerine yardım etmelerine yardımcı olmamız daha mantıklı” ifadelerini kullandı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ‘Suriye’deki petrol sektörünü modernize etmeyi amaçlayan anlaşmanın imzalanmasının beklenenden uzun sürdüğünü’ söyledi. Fakat bu durum, “Suriye petrolü Suriye halkınındır. Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne bağlı kalmaya devam edeceğiz” açıklamasında bulunan ABD yönetiminin, Suriye’deki petrol kaynaklarının sahibi olmadığını, kontrol etmediğini ve yönetmediğini, DEAŞ’tan geri alınan bölgelerdeki insanların yerel yönetim konusunda kendi kararlarına sahip olmaları gerektiğini söyleyen Savunma Bakanlığı'nı (Pentagon) utandırdı.
Delta Crescent Energy ile Abdi arasında anlaşmanın imzalanmasından sonra dönemin ABD Savunma Bakanı Mark Esper yaptığı açıklamada, “DEAŞ’ın petrol sahalarına erişimini engellemek için Deyrizor'daki varlığımızı güçlendirecek tedbirler alıyoruz” dedi. Pentagon, petrol sahalarını korumak için bölgeye takviye güçler ve mekanizmalar gönderdiğini duyurdu.

Öfkeli dörtlü
ABD’nin arabuluculuğunda yapılan petrol anlaşması, Şam, Moskova, Tahran ve Ankara tarafından ‘SDG yönetiminin siyasi olarak tanınması’ anlamına geldiği gerekçesiyle eleştirildi. Astana Süreci’nin garantörleri olan Rusya, İran ve Türkiye, ‘her türlü ayrılıkçı oluşuma karşı olduklarını’ vurguladılar. Moskova, söz konusu anlaşmayı ‘Suriye’nin zenginliklerinin çalınması’ olarak değerlendirdi.
Anlaşma, petrol sahalarını yönetme haklarına sahip yabancı şirketleri de kızdırdı. Bu şirketler arasında, 2003 yılında Suriye hükümetiyle Fırat'ın doğusundaki Blok 26 petrol sahasını geliştirmek için bir anlaşma imzalayan Gulf Sands Şirketi de yer alıyor. Gulf Sands tarafından 2019 yılında yayınlanan yıllık rapora göre 2017 yılının başlarından bu yana izinsiz üretim günlük yaklaşık 20 bin varile ulaştı. Bu da şimdiye kadar toplamda yaklaşık 35 milyon varilin üretildiği anlamına geliyor. Gulf Sands, özellikle Delta Crescent Energy'nin dahil olduğu bu yasadışı faaliyetle ilgili ‘endişelerini’ dile getirdi.

Kârlar ve öneriler
Uzmanların tahminlerine göre Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi varil başına kendisi için 16 dolar,  Suriye hükümeti için ise 15 dolar alıyor. Varil başına 50 dolara kadar çıkabilen petrol gelirinin geri kalanı ise ‘boşa gidiyor’ ve savaş zenginlerinin eline geçiyor. Gulf Sands raporunda Blok 26'nın doğru yatırımla üretimi günlük 20 bin varilden 100 bin varile çıkarabileceği bir kez daha vurgulanıyor. Bu da günlük yarım milyon varil üreten bir endüstri anlamına gelebilir ve yıllık toplam geliri bugünün yüksek petrol fiyatlarıyla 18 milyar dolar artırabilir.

Zorluklar
Ancak Suriye’nin petrol endüstrisinin bugün bu şekilde yeniden inşa edilmesi meselesi birçok engelle karşı karşıya. Çünkü Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Şam arasında bir anlaşmaya varılması ve uluslararası camianın da bunu desteklemesi gerekiyor. Bu proje, özellikle petrol sektörüne yaptırımlar uygulayan ABD ile Washington’ı ‘petrol hırsızlığı’ ile suçlayan Rusya arasında siyasi bir anlaşma yapılmasına ihtiyaç duyuyor.
Bazı uzmanlar, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in ‘adım adım’ yaklaşımı önerisi bağlamında, Washington ve Moskova tarafından hazırlanan, sınır ötesi insani yardım mekanizmasıyla ilgili yeni bir BMGK kararı kapsamında erken toparlanma projelerine fon sağlanmasını içerecek bir yapı oluşturulmasını öneriyorlar. Son 11 yıldır Suriyelilere AB’nin 25 milyar euro, ABD’nin 14 milyar dolar ve İngiltere'nin 3,7 milyar sterlin bütçe ayırdıkları biliniyor. Yeniden canlandırılan ve tam kapasite çalışan bir petrol sektörü, ayrılan bu bütçelerden daha fazla yararlı olabilir.
İngiltere'nin Suriye Özel Temsilcisi Jonathan Hargreaves, birkaç gün önce Londra'nın Suriyelilerin barışçıl bir siyasi süreçle ilerlemelerine yardımcı olma konusunda mevcut çıkmazı kırmaya yönelik tüm güvenilir girişimleri memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Hargreaves, Pedersen’in kısa bir süre önce yaptığı istişarelerin, ‘ilerleme sağlanabilecek ortak zemin arayışı çerçevesinde memnuniyetle karşılandığına’ dikkati çekti.
Yapılan öneriler arasında, tercih edilen yabancı petrol şirketlerine, petrol ticareti yapanlarına ve finansörlere yaptırımlardan muafiyetler verilmesi ve mevcut uluslararası kanallar aracılığıyla petrol ve doğalgaz araması, geliştirilmesi, üretimi, pazarlaması ve satışı için tam şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanması karşılığında yeniden Suriye’deki çalışmalarına dönüşü gibi özel olarak seçilmiş ve denetlenmiş hizmet sağlayıcılar için resmi bir yapının oluşturulması yer alıyor.
Bunun iddialı bir girişim olduğunu düşünen gözlemcilere göre şeffaflığın sağlanması, çıkar elde edilmesi, tüm katılımcıların buna güvenmesi ve ardından destek vermesi için girişime uluslararası yaptırımlardan muafiyetler tanınması gerekeceğine, ancak ödülünün, özellikle Suriye halkı için çok büyük olacağı ve kesinlikle her yönden ilgiyi ve düşünceyi hak ettiğine şüphe yok.



İsrail, Hizbullah'ın teknik yetkililerinin peşine düştü

 Güney Lübnan'daki el-Gaziye'de İsrail saldırısında hedef alınan araç (NNA)
Güney Lübnan'daki el-Gaziye'de İsrail saldırısında hedef alınan araç (NNA)
TT

İsrail, Hizbullah'ın teknik yetkililerinin peşine düştü

 Güney Lübnan'daki el-Gaziye'de İsrail saldırısında hedef alınan araç (NNA)
Güney Lübnan'daki el-Gaziye'de İsrail saldırısında hedef alınan araç (NNA)

İsrail daha önce güvenlik yetkililerini hedef aldıktan sonra şimdi de Hizbullah'ın teknik yetkililerinin peşine düştü. Son olarak ‘Lübnan’da ve özellikle Güney Litani bölgesinde Hizbullah iletişim ekipmanlarının konuşlandırılmasından sorumlu’ olduğunu söylediği bir kişiyi Sayda yakınlarındaki el-Gaziye bölgesinde aracını hedef alarak öldürdü. İsrail saldırısı sonucu araç tamamen yandı.

Lübnan-İsrail sınırına yaklaşık 50 kilometre mesafede bulunan el-Gaziye'nin hedef alınması, yolun kapanması nedeniyle güneyi kısa süreliğine izole etti. Bölge son savaş sırasında da birkaç kez vurulmuştu.

Lübnan Sağlık Bakanlığı, ‘İsrail ordusunun Sayda-el-Gaziye yolunda bir araca düzenlediği saldırıda bir kişinin şehit olduğunu’ ve İsrail saldırılarında ölenlerin sayısının son bir hafta içinde altıya yükseldiğini bildirdi.

Öte yandan İsrail ordusu, ‘hava kuvvetlerine ait bir uçağın Sayda bölgesinde bir araca hassas mühimmatla saldırdığını ve Hizbullah mensubu Muhammed Cafer Menah Esad Abdullah’ın öldürüldüğünü’ açıkladı. İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformundaki hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Öldürülen Hizbullah mensubu, İsrail devletine karşı terörist faaliyetlerde bulunuyordu ve Lübnan bölgesinde, özellikle de Güney Litani bölgesinde Hizbullah iletişim cihazlarının konuşlandırılmasından sorumluydu” ifadesini kullandı. Adraee, Hizbullah mensubunun son dönemdeki faaliyetlerini ‘İsrail ile Lübnan arasındaki anlaşmaların ihlali ve İsrail devleti ile vatandaşlarına yönelik bir tehdit’ olarak değerlendirdi.

İsrail ordusu üç gün önce ‘Hizbullah'ın özel operasyonlar sistemindeki bir hücrenin’ komutanını ortadan kaldırdığını açıkladı.

Bu olay, İsrail bombardımanının güneydeki prefabrik evleri hedef almaya devam ettiği bir döneme denk geldi. Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı'ndan (NNA) aktardığına göre, bir insansız hava aracı (İHA) perşembe gecesi hedef aldığı Lübnan'ın güneyindeki Muhaybib'deki prefabrik odaları tekrar hedef aldı. Genel olarak güney hava sahası İsrail savaş uçaklarının yoğun alçak irtifa uçuşlarına tanık oluyor.

İsrail ordusu Hizbullah'ı bölgedeki altyapısını rehabilite etmek için sivil tesisleri kullanmaya çalışmakla suçluyor. İsrail Ordu Sözcüsü geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın sivil altyapıyı istismar ettiğini ve Lübnanlıları canlı kalkan olarak kullandığını belirterek, İsrail ordusunun Hizbullah'ın yeteneklerini yeniden inşa etme ya da sivil örtü altında askeri olarak konumlanma girişimlerine karşı harekete geçeceğini vurguladı.

İsrail, Lübnan'ın güneyindeki sınır bölgesinde prefabrik evleri, sağlık merkezlerini, kasabalarına yerleşmeye çalışan bölge sakinlerini ve İsrail'in topçu ateşi ve bombardıman operasyonları sonucu bölgede oluşan enkazı kaldırmak için çalışan sivil araçları ve buldozerleri hedef almak da dâhil olmak üzere dört kısıtlama getirdi.

Hizbullah ile İsrail arasında geçtiğimiz kasım ayında ateşkes sağlanmasıyla sonuçlanan anlaşma, ordu ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) İsrail sınırı yakınlarındaki konuşlanmalarını güçlendirmesi karşılığında Hizbullah savaşçılarının Güney Lübnan'daki Litani Nehri'nin güneyindeki bölgeden çekilmesini ve buradaki askeri yapılarının dağıtılmasını öngörüyordu. Lübnan, uluslararası toplumu, İsrail'e saldırılarını durdurması ve anlaşma uyarınca 18 Şubat'ta sona eren sürenin ardından kuvvetlerini bulundurduğu beş ‘stratejik’ tepeden çekmesi için baskı yapmaya çağırıyor.