Sudan halkı ülkede artan hırsızlık ve gasp olaylarından şikayetçi

Sudan’da silahlı soygunların yayılması endişeyi artırıyor ve çetelerin kontrol altında tutulmasına karşı tehdit oluşturuyor

Hartum sokaklarındaki güvenlik güçleri (AFP)
Hartum sokaklarındaki güvenlik güçleri (AFP)
TT

Sudan halkı ülkede artan hırsızlık ve gasp olaylarından şikayetçi

Hartum sokaklarındaki güvenlik güçleri (AFP)
Hartum sokaklarındaki güvenlik güçleri (AFP)

Sudan’ın başkenti Hartum ve diğer şehirler, vatandaşların elindeki silahların artmasıyla suç ve kanunsuzlukta önemli bir artışla karşı karşıya kalıyor. Bu durum, vatandaşlar arasında sürekli bir endişe teşkil ederek, kötüye giden durum karşısında sürekli olarak konuşmalarına ve endişelerini dile getirmelerine neden oluyor. Söz konusu durum, vatandaşların ekonomik çöküş sebebiyle yaşadıkları sıkıntılara ekleniyor.
Sudanlılar, ünlü gazeteci Berham Abdul Munim’in Hartum’un merkezinde güvenlik kuvvetleri kurumlarından birinin resmi üniformasını giyen bazı kişiler tarafından silahlı soyguna uğraması ile yaşadığı tehlike karşısında dehşete düştüler. Munim halk protestolarından dönerken, telefonu ve yanındaki bir miktar parasını silah zoruyla gasp edildi. Saldırganlar ise protestoları kaydettikleri için “gazetecileri hedef aldıklarını” söylüyorlar.  Olay yerine yakın polis devriyesi Munim’in gasptan kurtarmayı başaramadı, içlerinden biri ona bu işin peşini bırakmasını ve konuyu görmezden gelmesini tavsiye etti.
Gazetecinin başına gelenler ve buna benzer birçok hikaye, ülkede kanunsuzluğun yayıldığına yönelik alarm zillerini çalıyor.
Behram silahlı soyguna uğrama konusunda yalnız değil. Pek çok kişi, Sudan Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın 25 Ekim’deki eylemlerinden bu yana, Hartum’da protesto gruplarının dağıtılmasının akabinde şehir merkezinde, polis veya diğer askeri üniformalar giymiş silahlı kişiler tarafından çok sayıda soygun ve yağma yapıldığını belirtti. Sosyal paylaşım sitelerinde, ülkedeki silahlı soygun ve yağmaların videoları ve kayıtları yayınlanıyor ancak şimdiye kadar bu olaylara karşı net bir resmi tepki gelmedi.
Soygun, adam kaçırma ve hırsızlık, güvenlik güçleri üniformaları giymiş silahlı kişilerle sınırlı değil kalmıyor, motosikletli veya yaya olarak hareket eden ‘yarı organize gruplar’ da görülüyor. Bu gruplar, caddelerde ve ara sokaklarda insanlara saldırıyorlar, hatta evlere ve dükkanlara giriyorlar. Cep telefonu, nakit para, çantaları çalıyorlar, bazıları özel araçları ve kamu araçlarını durduruyor ve silah zoruyla yolcularının ve sürücünün eşyalarını çalıyor.
Yerel “el-Ceride” haber sitesi, bir video yayınladı ve Hartum’un merkezinde yer alan gazete binasının yakınında gerçekleştirilen silahlı bir soygunu gösterdiğini ve üniformalıların silahlı soygun olayına karıştığının ‘şok edici ve reddedilemez kanıtı’ olduğunu belirtti. Haberde “El-Ceride, el-Zeytuna Hastanesi yakınında, resmi üniformalı ortak güçler tarafından bir vatandaşın soyulduğunu gözlemlendi. Ayrıca, araç sahibinin, bu güçlerin 200 bin Sudan sterlin ve üç akıllı telefonunu çaldığını aktardı.
Polis teşkilatı, Behram’ın başına gelenlerin sosyal medyayı ayaklandırmasına rağmen, herhangi bir yorum yapmadı. Gazeteci birlikleri, bu olayı, aktivistleri hedef alan polis kampanyaları kapsamında, gazetecileri hedef alınmasının bir uzantısı olarak değerlendirdi.
Hartum ve belediyeleri, şehrin farklı bölgelerine yayılan soygun hikayeleriyle dolup taşıyor. Bazı olaylarda kurbanların darp edildiği de bildiriliyor. Diğer yandan, askeri üniformalı silahlı saldırganlardan kamu kurumları da kaçamadı.
Sosyal medya başka bir saldırı videosu daha yayınlandı. Videoda ülkenin Sağlık Bakanlığı’na bağlı ana tıbbi laboratuvarı olan Stack Ulusal Laboratuvarın’a sığınan protestocular kovalanıyordu. Saldırganlar işçileri, doktorları ve sağlık personelini darp ettiler ardından, cep telefonlarını çaldılar ve tıbbi malzemeleri kırdılar. Egemenlik Konseyi üyesi Abdulbaki Abdulkadir, laboratuvar personeli ile görüştükten sonra yaptığı basın açıklamasında, saldırganlar için “Küçük bir gruptanlar, bu durum tüm düzenli kuvvetlere genellenemez” dedi. Abdulkadir “Soruşturmalar, haklarında hukuki işlemlerin yürütülmesi için olaydaki suçluları ortaya çıkaracak” açıklamasında bulunurken, “Protestocular sığınmış olsa bile, düzenli güçler tarafından hastanelere ve sağlık tesislerine baskın yapılmaması yönünde doğrudan talimat var” ifadelerini sözlerine ekledi.
Devlet tarafından verilen ilk tepki olarak, Hartum Valisi 17 Mart perşembe günü Stack Tıbbi Laboratuvarı’nda meydana gelen bu olayın faillerini bulmak için cezai prosedürlerin başlatıldığını açıkladı. Bununla birlikte Hartum’da güvenlikten sorumlu olan Vali, düzenli güçler dışındaki diğer tarafları suçlayarak, “Bu gibi koşullarda, düzenli güçlerin üyelerini taklit ederek kaosa ve yağmalara neden olmuş olabilirler” dedi.
Sudan Egemenlik Konseyi’nden bir üye ise, bu olaydan barışçıl protestocuları sorumlu tutarak, düzenli güçlerle sürtüşmemeleri veya mülke izinsiz girmeme çağrısında bulundu. Aynı zamanda protestoculara kaosa yol açmamak için başkalarının eşyalarının bulunduğu alanlara girmeme çağrısında bulundu. Bu, güvenlik güçlerinin ve ordunun misyonlarının, söz konusu suçlara karışıldığını inkar etmek değil, bu suçları önlemek ve suçluları tutuklamak olduğunu görmezden gelerek, isim vermeden bir ‘üçüncü kişiyi’ suçlaması kapsamında geldi.
Soygun ve adam kaçırma gibi suçlara karışan motosikletli gruplar önemli bir oranda bir şeklinde faaliyet gösteriyor. Söz konusu gruplar, özellikle kadınları hedef alıyorlar, cep telefonlarını veya çantalarını gasp ediyorlar. Bunların yanı sıra, tenha yerlerde silah zoruyla araç sahiplerini durmaya zorlayarak, eşyalarını çalıyorlar. Ayrıca gece arabalara saldırarak içinde olabilecek malzemeleri ve eşyaları çalıyorlar.
Sudanlılar bu grupları ‘9 Uzun’ olarak adlandırıyor. Bu isim büyük ihtimalle poker kart oyununa dayanıyor. Bazıları bu ismin, adam kaçırma biçimlerinden kaynaklandığını söylüyor. Zira grup birini kaçırmadan önce 9 rakamını çizerek kurbanın etrafında dönüyor. Soyguncu çeteler iyice yayıldı. Bu, bir dizi Hartum mahallesinin sakinlerini silahlı soygun çetelerine karşı halk seferberliğini başlatmalarına neden oldu. Bu durum, kolluk kuvvetlerinin mücadele etmemesinin gölgesinde, insanların haklarını kendi elleriyle sağlamalarına neden olabilir.
Aktivistler, Gençlik ve Kindakat Devrimi’ni kanunsuzluğa ve ‘darbeci’ olarak adlandırdıklarının tasfiyesi için yeni bir devrime yönlendireceklerini söylediler. Polis güçlerine bağlı Merkezi Suç Soruşturma Dairesi eski müdürü Korgeneral Abdin el-Tahir, mahallelerde darpla birlikte soygun olaylarını gösteren, video ve kayıtlarla belgelenen ‘kapsamlı kaos ve soygun’ durumuna karşı uyarıda bulundu.
El-Tahir Facebook sayfasında yaptığı paylaşımda, sosyal platformlarda yayınlara ilişkin gerçekleri ortaya çıkarma konusunda polisin sessiz kalması karşısında şaşkınlığı dile getirdi. Emniyet müdürüne, ‘kanunsuzluk’ olarak nitelendirdiği bu duruma karşı mücadeleye yönelik hazırlık durumunu artırmaya çağrısında bulundu. El-Tahir “Güvenlik duygusu kaybolması durumunda, bunun sonuçları hayatın her alanında çok ağır olur” dedi. Aynı zamanda, resmi makamların gerçekleri halka açıklama konusundaki sessizliğini eleştirdi.
2020 yılı Ekim ayında hükümet ile Darfur ve Mavi Nil bölgelerinde etkili olan bir dizi silahlı hareket arasında imzalanan Cuba Barış Anlaşması’nın ardından silahlı gruplar Hartum’a girdi. Ancak anlaşmanın, bu grupların düzenli ordu ve polis teşkilatına entegrasyonunu öngören güvenlik düzenlemelerine ilişkin maddesi, finansman ve siyasi irade eksikliği nedenleri ile uygulanamadı. Böylece, söz konusu gruplar, korkunç ekonomik koşullar altında ve karışık bir siyasi sahnede evsiz veya maaşsız kaldı.
Analistler, 25 Ekim’deki adımlardan kaynaklanan boğucu siyasi krizin, düzenli güçler ile sivil yönetim isteyen ve orduya kışlaya geri dönme çağrısında bulunan halk arasında keskin bir uçurum yarattığını düşünüyorlar. Aynı zamanda bunun, güvenlikle özgürlüklerin takas edilmesi amacıyla, kanunsuzluk durumunun planlandığına yönelik bir his yarattığını da belirtiyorlar. Analistler, bu olgunun güvenlik ve siyaset açısından boyutları olduğunu, bunların ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntı ile yakından ilişkili olduğunu ayrıca askerleri soygun ve yağma yoluna itebileceğini söylüyorlar.



Bishara Bahbah... Hamas-Trump anlaşmasının arkasındaki gölge isim

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
TT

Bishara Bahbah... Hamas-Trump anlaşmasının arkasındaki gölge isim

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)

Sessiz arabuluculuğuyla ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander'ın Hamas tarafından serbest bırakılmasına katkıda bulunan Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve yönetimindeki üst düzey yetkililer üzerinde perde arkasında önemli bir etkiye sahip.

Bu, ailesi 1948 Arap Nekbe'si sırasında Ürdün'e kaçmak zorunda kalan ve iki yıl sonra 1958'de doğduğu Eski Kudüs'e dönmeye karar veren Kudüslü Bahbah'ın çabalarından kaynaklanıyor.

Bahbah, Utah'taki Brigham Young Üniversitesi'nde eğitim gördü ve ardından burslu olarak Harvard Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve ekonomi alanlarında yüksek lisans eğitimine devam etti. Ortadoğu çalışmaları ve uluslararası ilişkiler alanında 1981 yılında yüksek lisans derecesi alan Bahbah, bölgesel güvenlik konularında 1983 yılında doktorasını tamamladı.

dvfgbhty
Bishara Bahbah Aralık 2024'te Ürdün Kralı 2. Abdullah ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)

Bahbah daha sonra Harvard Üniversitesi'nde profesör olarak Ortadoğu meseleleri üzerine çalıştı ve üniversitenin Ortadoğu Enstitüsü'nde müdür yardımcısı olarak görev yaptı. 1991-1993 yılları arasında silah kontrolü ve bölgesel güvenlik konulu çok taraflı barış görüşmelerinde Filistin delegasyonunun bir üyesiydi.

Bahbah, İsrail ile ‘çelik gibi bir ilişkisi’ olan ABD'de siyasetle ve Filistin davasıyla ilişkisinde kendine özgü bir yol çizdi.

Parti değişimleri

ABD'deki siyasi kariyerinin başında Demokrat Parti'yi desteklemesine rağmen, bu ilişkinin en son bölümünde Başkan Donald Trump'ı başkanlık seçim kampanyalarında desteklemeyi seçti. Diğer Arap Amerikalılarla birlikte ‘Trump için Arap Amerikalılar’ grubunu kurdu ve Cumhuriyetçi başkanın Demokrat rakibi eski Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e karşı zafer kazanmasına katkıda bulundu. Sonuç Başkan Trump için oldukça olumlu oldu.

Bahbah geçtiğimiz günlerde Demokrat Parti'den ve eski Başkan Barack Obama'nın Ortadoğu politikalarından duyduğu memnuniyetsizlik nedeniyle 2016 seçimlerinde Trump'a oy verdiğini açıkladı.

#NewProfilePic pic.twitter.com/BEZen0w0ug

— Dr. Bishara A. Bahbah (@BahbahBishara) November 9, 2024

 

Ancak Trump'ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs'e taşıması ve İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanımasının ardından Bahbah, 2020 seçimlerinde Joe Biden'a oy vermeye karar verdi.

Ancak 2024'te Cumhuriyetçi kampanyayı desteklemek ve Biden'ın 7 Ekim 2023 saldırılarından bu yana İsrail yanlısı olarak nitelendirdiği politika ve yönetimine tepki olarak ‘Trump için Arap Amerikalılar’ grubunu kurmaya karar verdi.

Arabuluculuk ekseni

Bununla birlikte Bahbah'ın, ABD'nin Filistinliler ve İsraillilerle ilişkisine dair vizyonu ve anlayışı belirsizliğini korurken, Bahbah'ın Trump yönetimi ile Hamas liderleri arasında arabuluculuk yaptığı süreçte, Hamas'ın pazartesi günü herhangi bir İsrail iadesi olmaksızın Edan Alexander'ı serbest bırakması da dahil olmak üzere yeni bir katkısı ortaya çıktı. Bahbah'ın Trump'a verdiği destek, Trump'ın Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarmaktan ve orada Ortadoğu’nun Rivierası’nı inşa etmekten bahsettiği Şubat 2024'ten sonra bir yük haline geldi.

“İsrail'i memnun etmek için insanlar topraklarından sürülemez. Bu kabul edilemez ve biz bunu asla kabul etmeyeceğiz” diyen Bahbah, bunun üzerine kurduğu grubun adını ‘Barış için Arap Amerikalılar’ olarak değiştirmeye karar verdiğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Axios'tan aktardığına göre Hamas, Alexander'ın serbest bırakılmasına yol açan ‘gizli görüşmeler’ için ‘beklenmedik bir arabulucu’ olan Bahbah ile temasa geçti.

İsrailli bir yetkili, iki taraf arasında ‘son iki hafta içinde Bahbah'a gönderilen mesajlar aracılığıyla yaklaşık 20 mesaj alışverişi yapıldığını ve Bahbah'ın Hamas'ın baş müzakerecisi Halil el-Hayye ile de konuştuğunu’ söyledi. Yetkili, ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ‘Katarlı yetkililer ve Bahbah'ın yardımıyla Hamas'ı Alexander'ın serbest bırakılmasının Trump nezdinde büyük önem taşıyacağı konusunda ikna etmeyi başardığını’ belirtti.

dfvgbhty
ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander (Beyaz Saray'ın resmi X hesabı)

Filistinli bir yetkiliye göre Trump yönetimi Hamas'a, Edan Alexander'ın serbest bırakılması halinde ABD'nin on esirin serbest bırakılması karşılığında önceki tekliflerden daha uzun bir süre olan 70-90 günlük bir ateşkes için bastıracağını, ateşkes döneminde nihai bir anlaşma için müzakerelere başlanacağını ve ABD, Katar ve Mısır'ın görüşmeler devam ettiği sürece savaşa geri dönülmeyeceğini garanti edeceğini bildirdi.