Esed ve Abdullahiyan, ilişkileri güçlendirmeyi görüştü

İranlı Bakan, Suriye’nin ‘bölgedeki rolünü oynamak üzere geri dönüşüne’ destek verdi

Esed ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 23 Mart’ta Şam’da (Suriye Cumhurbaşkanlığı Ofisi)
Esed ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 23 Mart’ta Şam’da (Suriye Cumhurbaşkanlığı Ofisi)
TT

Esed ve Abdullahiyan, ilişkileri güçlendirmeyi görüştü

Esed ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 23 Mart’ta Şam’da (Suriye Cumhurbaşkanlığı Ofisi)
Esed ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 23 Mart’ta Şam’da (Suriye Cumhurbaşkanlığı Ofisi)

Şam rejimi lideri Beşşar Esed ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Batı’nın her iki ülkeye uyguladığı yaptırımlara karşı başta ekonomik ve ticari alan olmak üzere ikili anlaşmaları uygulama konusunda uzlaşı sağladı. İranlı bakan, Suriye’nin bölgedeki ‘rolünü’ uygulamasını destekledi.
Şarku’l Avsat’ın Şam rejiminin haber ajansı SANA’dan aktardığı habere göre Şam’da gerçekleşen toplantının Suriye ve İran halklarını ‘çıkarlarına hizmet etmek ve kararlılıklarını artırmak’ için bir araya getiren ortak bağları güçlendirmeye yönelik çalışmaların yoğunlaştırılması üzerine odaklandığını belirtti. Görüşmede ayrıca, terörle mücadele alanında iki ülke arasındaki iş birliğinin devamı ele alındı. Abdullahiyan, Suriye topraklarının tamamı kurtarılana kadar ülkesinin Suriye ve halkına olan desteğinin süreceğini yinelerken, “Suriye’nin, rolünü yerine getirmesi bölgede istikrar için önemlidir” dedi.
Abdullahiyan, Devlet Başkanı Esed’e İran nükleer anlaşmasına ilişkin devam eden müzakerelere dair bilgi verirken, ülkesinin İran halkının hak ve çıkarları doğrultusunda bu konuda girişimlerde bulunduğuna dikkat çekti. SANA’ya göre İranlı Bakan, bir uzlaşmaya varmak için Batılı tarafların bu girişimlere yanıt verme konusunda ciddi bir iradeye sahip olması gerektiğini vurguladı. Abdullahiyan, “İran nükleer dosyasında anlaşmaya varılması, İran’ın ve bölgenin çıkarlarına hizmet etmek ve küresel denge sağlamak için bugün daha önemli hale geldi” dedi.
Aynı şekilde toplantıda, Ukrayna’daki Rus özel askeri operasyonu da dahil, ortak öneme sahip bir dizi siyasi mesele hakkında görüş ve vizyon alışverişinde bulunuldu.
Hüseyin Emir Abdullahiyan, Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlediği ortak basın toplantısında “Yaşanan son ikili, bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüştük. Bazı Arap ülkelerinin yeni bir yaklaşım benimseyerek Suriye Arap Cumhuriyeti ile ilişkilerini normalleştirme çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.
Abdullahiyan’ın açıklaması, geçen ayın sonunda Tahran’ı ziyaret eden Mikdad, Esed ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu başkanı Tümgeneral Ali Memluk ile görüşmesinin ardından geldi.
İran, Esed’in kilit bir müttefiki sayılıyor ve 2011’den bu yana Suriye’de devam eden çatışmalar sırasında Şam’a siyasi, ekonomik ve askeri destek sağladı. Söz konusu ziyaret, İran Dışişleri Bakanı’nın geçen Ağustos ayının sonlarından bu yana Şam’a yönelik ikinci ziyareti oldu.
Mikdad, ziyaretin ‘bölgedeki ve ikili ilişkilerdeki tüm gelişmeleri ve bölgesel ve uluslararası arenada meydana gelen önemli olayları’ gözden geçirmek için iyi bir fırsat oluşturduğunu söyledi.
Washington tarafından kınanan ziyaret, Şubat 2012’de Şam ile ilişkilerini koparan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Suriye arasındaki sıcak ilişkilerin geri döndüğünün en son göstergesi sayılıyor.
SANA, toplantının ‘başta ekonomik, yatırım ve ticari düzeylerde iki ülke arasındaki genel ilişkiler ve ikili işbirliği çemberini genişletme beklentileri’ üzerinde durduğununu aktardı.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.