İsrail, Batı Şeria’da herhangi bir gerilim yaşanmasını beklemiyor

Filistinli işçilerin ve Mescid-i Aksa’da namaz kılınmasına izin verilenlerin sayısının artırılması onaylandı.

Çocuklarının İsrail hapishanelerinden serbest bırakılmasını talep eden Filistinli aileler El-Halil’deki Kızılhaç Ofisi önünde eylem düzenledi.  (EPA)
Çocuklarının İsrail hapishanelerinden serbest bırakılmasını talep eden Filistinli aileler El-Halil’deki Kızılhaç Ofisi önünde eylem düzenledi. (EPA)
TT

İsrail, Batı Şeria’da herhangi bir gerilim yaşanmasını beklemiyor

Çocuklarının İsrail hapishanelerinden serbest bırakılmasını talep eden Filistinli aileler El-Halil’deki Kızılhaç Ofisi önünde eylem düzenledi.  (EPA)
Çocuklarının İsrail hapishanelerinden serbest bırakılmasını talep eden Filistinli aileler El-Halil’deki Kızılhaç Ofisi önünde eylem düzenledi. (EPA)

İsrail hükümeti Ramazan Ayı’nda sunulacak imkanlar çerçevesinde, 7 yıllık bir mahrumiyetin ardından Batı Şeria’daki hapishanelerde bulunan Filistinli mahkumların -Hamas Hareketi ve İslami Cihat Hareketi mahkumları hariç- çocukları tarafından ziyaret edilmelerine izin verme kararı aldı. Ayrıca İsrail’deki Filistinli işçilerin ve Mescid-i Aksa’da namaz kılınmasına izin verilenlerin sayısının artırılması da onaylandı.
İsrail ordusuna bağlı İsrail Sivil İdaresi Başkanı Gassan Alyan yaptığı basın açıklamasında, hapishane ziyaretlerinin Fetih Hareketi ve diğer örgütlere mensup mahkumlarla sınırlandırılacağını, Hamas ve İslami Cihad mensubu mahkumların bu imkandan yararlanmayacağını belirtti. Mahkumların çoğunun Hamas veya İslami Cihat mensubu olmadığının altını çizen Alyan açıklamasında şunları söyledi:
“Hamas ve İslami Cihad, Gazze Şeridi’nde İsrailli mahkumları tutuyorlar, onları ziyaret etmemize izin vermiyorlar hatta durumları hakkında herhangi bir bilgi paylaşmıyorlar. Bu iki hareket tutumlarını değiştirdiğinde biz de kendi tutumumuzu değiştiririz. Dolayısıyla bu, sükuneti desteklemek amacıyla ileriye doğru attığımız adımlardan biridir.”
İsrail medyasında Batı Şeria’da kanlı çatışmaların çıkma ihtimaline işaret eden değerlendirmeler yer alırken Alyan ise herhangi bir gerilim veya güvenlik durumunu bozulmasını beklemediğini söyledi.
Alyan’ın gündeminde Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler de vardır:
“Daha iyi koşullarda yaşıyorlar, üretim yapıp İsrail ve Ürdün ile ticaret gerçekleştiriyorlar. Sürekli gelişen ekonomik koşulların gölgesinde İsrail’deki Araplar Batı Şeria şehirlerini ziyaret ediyorlar. Özellikle Batı Şeria’da gerçek bir ekonomik büyüme söz konusu. Gazze Şeridi’nden gelerek İsrail’de çalışan işçilerin sayısı 12 bine yükseltildi. Kerem Şalom Sınır Kapısı, Gazze Şeridi içine ve dışına mal taşımacılığında görülmemiş bir faaliyete tanık oluyor. Batı Şeria’da büyük bir ekonomik kalkınma var. Resmi izinlere göre 150 binden fazla Filistinli işçi İsrai’de çalışıyor. İthalat ve ihracat yolu tamamen açık. Hafta sonunda 7 ile 8 bin arası araç Cenin’e giriş yapıyor. 18 milyon şekel (5,5 milyon dolar) değerinde ürün satın alıyorlar. Yahudi vatandaşlar için Eriha'ya turistik geziler düzenleniyor.”
Ramazan’da güvenliğin bozulacağına çıkan haberlerin yapılma nedenine ilişkin soru yöneltilen Alyan şu yanıtı verdi:
“Durumu bir patlama noktasına yönelten küçük bir Filistinli ve İsrailli aşırılık yanlısı gruplar var. Ancak vatandaşların çoğu ekonomik koşullarda, eğitimde ve kalkınmada ilerleme kaydetmek için sakinliğin devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Ben, kendim de birçok Filistinliyle bir araya geliyorum ve bu durumu yakından biliyorum. Kanıt mı istiyorsunuz? Mescid-i Aksa’da namaz kılınması için sunduğumuz imkanlara bakın. Batı Şeria’daki Müslüman sakinlerin, suç geçmişi olan ve güvenlik riskli taşıyanlar hariç olmak üzere her gün kısıtlama olmaksızın Mescid-i Aksa’ya gitmelerine izin vereceğiz. Cuma günleri tüm kadınların, 12 yaş altı ve 45 yaş üstü erkeklerin, güvenlik durumları göz önüne alınarak izinsiz bir şekilde girişine izin verilecek. Batı Şeria halkının İsrail’e gezileri yapmasına ve Arap tanıdıklarını ziyaret etmesine olanak sağlayacağız.”
İsrail’de siyasi geleceğin belli olmamasının Filistinlileri etkileyip etkilemeyeceği ve uzun süre bir arada yaşayıp yaşamayacaklarına dair ne düşündüğü sorulan Alyan şu cevabı verdi:
“Siyasi olarak yetkili değilim. Bu yüzden siyaset konusunda konuşmuyorum. Ancak ekonomik durumun iyileşmesi ve sükunet kapsamının genişlemesinin siyasi durum üzerinde de etki bırakacağını düşünüyorum. Filistinlilerin İsrail’de çalıştıklarını, Yahudi İsraillilerle görüştüklerini görmek son derece önemli. Bu, siyasi bir ufuk arayışında her iki tarafta da bir değişiklik oluşturuyor. Refah, siyasi bir ufkun alternatifi değildir ancak yardımcı bir faktördür. Sükunet istediğimizi ciddi bir şekilde söylersek sükunet sağlanır ve bu birçok olumlu sonuç doğurur.”



Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.