Rusya-Batı çatışması Kızıldeniz’e taşınır mı?

Sudan’da bir Rus askeri üssü kurma düzenlemeleri, Washington ile ‘olası bir mücadelenin’ önünü açıyor

Port Sudan limanı yakınlarında, Kızıldeniz bölgesinde bir Rus askeri üssü kurmak için düzenlemeler yapılıyor (Independent Arabia- Hasan Hamid)
Port Sudan limanı yakınlarında, Kızıldeniz bölgesinde bir Rus askeri üssü kurmak için düzenlemeler yapılıyor (Independent Arabia- Hasan Hamid)
TT

Rusya-Batı çatışması Kızıldeniz’e taşınır mı?

Port Sudan limanı yakınlarında, Kızıldeniz bölgesinde bir Rus askeri üssü kurmak için düzenlemeler yapılıyor (Independent Arabia- Hasan Hamid)
Port Sudan limanı yakınlarında, Kızıldeniz bölgesinde bir Rus askeri üssü kurmak için düzenlemeler yapılıyor (Independent Arabia- Hasan Hamid)

Mana Abdulfettah
Sudan hükümeti, bazen inkâr, bazen de sessizlik arasında, Kızıldeniz’de yabancı birimlerin olmayacağını belirtti. Hükümet, birkaç vesileyle limanlarının ulusallığının devam ettiğini vurguladı. Bu ifade, son olarak Egemenlik Konseyi Birinci Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalu’nun geçen hafta Sudan’ın doğusundaki vatandaşlar ve bu limanlarda çalışanlar ile bir araya gelişinde dile getirildi.
Mona-3.png
Kızıldeniz bölgesi rekabeti yönetmek için bir tiyatro haline geldiğinde çatışma riski yüksek seviyelere ulaşır (Independent Arabia-Hasan Hamed)
Ancak Port Sudan Limanı yakınlarında, askeri ve ekonomik güvenlik üssü için bölgesel ve uluslararası rekabete sahne olan Kızıldeniz bölgesinde bir Rus askeri üssü kurmak için düzenlemeler yapılıyor. Son yirmi yılda uluslararası güçler ile Kızıldeniz’e kıyısı olan bazı ülkeler arasında çeşitli anlaşmalar imzalandı. Anlaşmalar, bölgedeki stratejik ve ekonomik çıkarların korunmasını bu hayati alanda genişleme yarışıyla yaşanan koşullar ile birleştirici ihtiyaçlar uyarınca gelişti.
Bu sahne, gizli bir çatışma durumunu yansıtıyor. Karşımızdaki seferberlik ortasında uluslararası bir gücün, ‘uluslararası rekabet, bölgesel ittifaklar ve politika öncelikleri’ tarafından yönetilen bir başkasının varlığına itiraz edememesi olası.
ne-2.png
Geçtiğimiz yıllarda birkaç Somalili, Eritreli ve Etiyopyalı Kızıldeniz'i gizlice geçmeye çalışırken tutuklandı (The Independent Arabia - Hasan Hamid)
Ancak Kızıldeniz bölgesi, rekabeti yönetmek üzere bir tiyatroya dönüştüğünde çatışma riski, yüksek seviyelere ulaşıyor. ABD ile Çin arasında her zaman yaşananlar, Ukrayna savaşının ardından Rusya ile ABD arasında şu anda yaşananlar ve Rusya’nın Kızıldeniz’de askeri üs kurma projesinin yeniden canlandırılması gibi kendi çatışmalarını, diğer bölgelerden bu bölgeye aktarıyor.

Yoğun mücadele
Dünyanın dikkati Ukrayna’daki savaşa odaklanmışken, Rusya’nın dünyanın herhangi bir yerinde attığı her adım, başlattığı eski bir projenin devamı olsa bile büyük ilgi görüyor. Bu durum, Rusya’nın Kızıldeniz’de kıyı kenti Port Sudan yakınlarında bir askeri üs inşa etme projesi için de geçerli. Proje, 2017 yılında eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, Moskova’yı ziyaret ettiğinde ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e Sudan’ın ‘Rusya için Afrika’nın anahtarı’ olacağını söylediğinde başladı. Öyle ki bir deniz askeri üssü fikri, Beşir’in Putin’den ABD müdahalesine karşı koruma talep ettiği oturumda doğdu.
Kızıldeniz’de uluslararası taraflarca ateşli bir çatışma çıkması halinde durum, Rusya’yı harekete geçirerek, askeri üs haberlerini artıracak. ABD liderliğindeki uluslararası tarafların, bunu kendilerine bir meydan okuma olarak kabul edebilmeleri mümkün ve durum, Ukrayna savaşına paralel olarak başka bir çatışma tiyatrosu başlatabilir.
Rus üssüne ilişkin haberlerin eski olduğu ve Rusya merkezli ‘TASS’ haber ajansı tarafından bir Sudan karartması ile yayınlandığı göz önüne alındığında ayrıntıları eşelemek, şu an yeni bir boyut kazanmış durumda. Putin’in 17 Kasım 2020’de Sudan’da bir Rus donanma tesisi kurmayı kabul etmesi üzerine yayınlanan haberler, üssün niteliğine, 25 yıllık anlaşmanın maddelerine ve içeriğine ilişkin ayrıntılar içeriyordu. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana Moskova’nın Afrika’daki ilk büyük askeri dayanağının yolunu açarak, nükleer güçle çalışan gemileri yanaştırma kapasitesine sahip’ olacağı belirtiliyordu. Ayrıca Moskova’nın Port Sudan’ın kuzeyinde 50 kilometrekarelik bir alanı satın alması gibi pek çok bilgi yayınlandı. Ancak Sudanlı gözlemciler, belgenin tehlikeli bir madde içerebileceğine, yani Rus üssünün Sudan’ın yetki alanı dışında olduğu gerçeğine odaklandı. Yani bu durum, Hartum’u ‘burayı takip etme veya üzerinde uygulanan herhangi bir faaliyete itiraz etme’ hakkında mahrum bırakıyor.

Bölgesel değişkenler
Bu gerçeklik, Kızıldeniz kıyılarının Sudan limanlarına (Port Sudan, Sevakin ve Bashayer) giriş ve geçiş noktası olarak önemine dair bir farkındalık yarattı. Daha önce tamamen sakin bir şekilde faaliyet gösteren bu limanlar, 2011 yılında Güney Sudan’ın ayrılmasından bu yana siyasallaşma döngüsüne girdi. Bu durum, o dönemde ortaya çıkan çatışmayla, Güney Sudan petrolünün Bashayer Limanı’ndan uluslararası ihracat limanlarına geçişiyle bağlantılıydı. Daha sonra Sudan toprakları üzerinden petrol geçişi için ücret alınması ve transit geçişinin bir kereden fazla kesintiye uğraması konusunda anlaşmazlık çıktı.
Kızıldeniz’in güvenliği konusuyla ilgili olarak kıyı sorunlarının siyasallaşmasına gelince bu durum, Tigray Savaşı, Yemen’deki savaş, İran destekli Husilerin faaliyetleri, terör ve korsanlık gibi bölgesel değişkenlerin yanı sıra Türkiye, İran ve Rusya gibi ülkelerden Batı karşıtı müdahalelerin önünü açan bir önceki rejimin çöküşü ve iç değişimler ışığında ortaya çıktı.
Bölgesel çatışmaların etkisinin yansımaları, silah kaçakçılığının ve insan kaçakçılığının yayılmasının ötesine geçiyor. Geçmiş yıllarda Kızıldeniz’den sızmaya çalışan çok sayıda Somalili, Eritreli ve Etiyopyalı tutuklandı. İnsan tacirlerinin o bölgedeki mülteci kamplarından yararlandığı Sevakin şehrinin güneyindeki Hidub iskelesine bırakıldılar. Aynı şekilde bölgede deniz korsanlığı da yayılırken, korsanlar ve insan kaçakçıları, balıkçılık faaliyetleri için merkez olarak uzak Sudan (yaklaşık 36 ada) adalarından yararlanıyor. Oradan da kurbanlarını Sina Yarımadası’na ve ardından Avrupa’ya gitmeye hazırlamak için İsrail’e naklediyorlar.
Devrimden sonra Sudan’ın zayıf durumu, güvenliği sağlayamamanın yanı sıra imkanlarının azlığı ve limanlarından ekonomik olarak faydalanamaması nedeniyle değişiklik göstermedi. Sudan’ın bağımsızlığından bu yana Kızıldeniz’i korumak üzere entegre bir güvenlik stratejisine sahip olunamadığı göz önüne alındığında, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’ne aktif üye olarak katılması, Sudan’ın rolünü etkili ve gerekli kılıyor. Konsey, Kızıldeniz’e kıyısı olan sekiz Arap ve Afrika ülkesinin dışişleri bakanları tarafından 6 Aralık 2018’de Riyad’da kuruldu.

Uluslararası değişkenler
Başta askeri üsler meselesi olmak üzere Kızıldeniz bölgesine yönelik müdahale eski. 2008’de Kızıldeniz’de Somali kıyılarında korsanlık sorunu ortaya çıktı ve 2009 yılında bu sorun zirveye ulaştı. Öyle ki faaliyetler, yaklaşık 52 adam kaçırma vakasına ulaştı. NATO’ya ait yedi geminin konuşlandırılmasıyla Kızıldeniz’in güvenliğinin uluslararası hale getirilmesi sorunu ortaya çıktı. Gemilerini korsan saldırılarından korumak amacıyla Cibuti merkezli ‘Birleşik Koalisyon Kuvvetleri’, Deniz Koalisyon Kuvvetleri liderliğinde Ocak 2009’da kurulan 30 çok uluslu askeri gemiden oluşmuş bir deniz kuvveti konuşlandırdı. Koalisyon, Aden Körfezi ve Somali’nin doğu kıyısındaki korsanlıkla mücadele operasyonlarını yönetmek üzere kurulmuştu.
Korsanlık faaliyeti, 2007 yılında kurulan ABD askeri komutanlığının (AFRICOM) Afrika’daki faaliyetinin Ekim 2008’de başlamasıyla eş zamanlı olarak başladı. Bu durum, ABD’yi yaklaşık 4 bin askerlik bir üssü tamamlamaya teşvik etti. Ayrıca bu üslerin kurulması, ekonomik çıkarlar için askeri üslerin kurulduğu Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerin dikkatini üzerine çekti. Askeri üsler kurmanın sonuçlarına, bu ülkelerin ve buna ortak olan ülkelerin çıkarları çerçevesinde bakılmalıdır.
Kızıldeniz bölgesinin genel olarak Rus, Çinli, Fransız, Türk veya diğer yabancı şirketlerle yatırımlara girmesi, bu ülkeleri Kızıldeniz’deki çıkarlarını korumaya itecek, bu da kendi güvenliğine ve ülkelerinin güvenliğine yansıyacak.

Denetim altında
Kızıldeniz bölgesi, uluslararası güçlerin gözetimi altında bulunuyor. İsrail Hava Kuvvetleri’nin Mart 2009’da Port Sudan’ın kuzeybatısında seyahat eden Sudan sevkiyatlarından oluşan bir konvoyu bombalamasının ardından bu gözetim arttı. Sevkiyatın, Gazze Şeridi’ndeki Hamas hareketine İran silahları içerdiğinden şüpheleniliyordu. Sonuç olarak, 16 Eylül 2009’da Filistin direnişine silah girişini yasaklayan bir ABD- İsrail- Fransız anlaşması imzalandı. Ancak Kızıldeniz kıyılarındaki silah kaçakçılığı girişimi, Nisan 2011’de tekrarlandı. Nihayetinde İsrail, harekete silah kaçakçılığı yaptığı şüphesiyle Port Sudan havalimanı yakınlarında bulunan bir Hamas liderini hedef aldı. Aynı yıl İran, gemilerini korsanlıktan koruduğunu iddia ederek donanmasını Kızıldeniz’de konuşlandırmaya çalıştı.
Ocak 2013’te deniz birimleri bölgede konuşlandırıldı. Ancak Mart 2014’te İsrail, Sudan- Eritre sınırının açıklarında Kızıldeniz’de İran’a ait bir silah sevkiyatına el koydu. Sevkiyat, Sina Yarımadası’ndan kaçırılmak üzere Sudan üzerinden Gazze Şeridi’ne gitmekteydi. Aynı yılın Ekim ayında Sudan, topraklarındaki İran kültür ataşelerini kapattı. Ardından 1990’lardan bu yana Sudan sahillerinde ve limanlarında bulduğu kolaylıkları kaybeden İran ile ilişkilerini kesti.
ABD, Çin, Fransa, Türkiye ve İran, Kızıldeniz’in güvenliğini etkilemeye ve nüfuz elde etmeye gelen tek ülkeler değildi. Aksine ticari gemileri korsanlıktan koruma bahanesiyle devriye gezen ortak Avrupa kuvvetleri de mevcuttu. Ayrıca Cibuti’de bir İtalyan üssünün ve o bölgede iki İspanyol ve İngiliz varlığının yanı sıra ABD üssünün yakınında, yurtdışında konuşlanmış ilk Japon üssü de var.

Stratejileri etkinleştirme
Kızıldeniz’in güvenliği, bölge ülkelerinin uluslararası toplumla olan ilişkilerinden etkilenmektedir. Joe Biden ABD yönetimini devralmadan önce ABD, bölgedeki çoğu ülkenin stratejik müttefikiyken, 1997’den beri kendisine uygulanan yaptırımlardan etkilenen Sudan’ın rolü ise zayıftı. Devrimden ve ülkenin uluslararası alana açılmasından sonra ABD, Ortadoğu’dan geri çekildi ve Afrika ile etkileşime girme konusunda da isteksiz görünüyordu.
Çin ile ilgili olarak ise Kızıldeniz, ‘Kuşak ve Yol Girişimi’ çerçevesinde Deniz İpek Yolu’nun önemli bir parçası sayılıyor. Bu devasa proje, Çin’in Cibuti’deki askeri üssünü kullanıyor. Pekin’e yönelik bölgedeki nüfuzunu artırmakla ilgili suçlamalar ortasında Çin, Kızıldeniz’deki Rus üssü haberlerinden yararlanacak. Bu durumsa ABD’yi son derece hızlı şekilde harekete geçirecek ve proje tamamlanana kadar geçici olarak Çin’e maruz kalmasını engelleyecek.
Washington ve Moskova arasında neler olabileceği, iki gücün bölgedeki varlığının arka planına bağlı. Eski Sovyetler Birliği’nin Somali ve Etiyopya’da askeri üsleri bulunuyordu. Bununla birlikte çöküşü ve ardından Kızıldeniz’deki Rus stratejisinin gerilemesi, ABD’nin çıkarlarını korumak için o dönemde benimsediği kontrol stratejisini yeniden canlandırmasını sağladı. Başta bu bölge olmak üzere uluslararası trafik, ardışık ABD yönetimleri için bir öncelik haline geldi. Kontrol stratejisi, 11 Eylül 2001 olaylarından sonra askeri çatışmaya hazırlık stratejisine doğru kaydı. Ardından şu an Joe Biden döneminde bu durum, git- geller içerirken, ancak bu git- gelleri neyin yok edeceği ve geçici bir geri çekilme sonrasında daha gerçekçi bir hale dönüşüm, Rus varlığının Kızıldeniz’deki varlığına bağlı bir hal aldı.



İsrail'de Netanyahu'nun Gazze'yi işgal etme kumarına karşı yarın genel grev düzenlenecek

Esirlerin akrabaları ve aktivistler, Hamas'ın elinde tutulanların serbest bırakılmasını talep etmek için perşembe günü Tel Aviv'de bir yolu kapattı. (Reuters)
Esirlerin akrabaları ve aktivistler, Hamas'ın elinde tutulanların serbest bırakılmasını talep etmek için perşembe günü Tel Aviv'de bir yolu kapattı. (Reuters)
TT

İsrail'de Netanyahu'nun Gazze'yi işgal etme kumarına karşı yarın genel grev düzenlenecek

Esirlerin akrabaları ve aktivistler, Hamas'ın elinde tutulanların serbest bırakılmasını talep etmek için perşembe günü Tel Aviv'de bir yolu kapattı. (Reuters)
Esirlerin akrabaları ve aktivistler, Hamas'ın elinde tutulanların serbest bırakılmasını talep etmek için perşembe günü Tel Aviv'de bir yolu kapattı. (Reuters)

İsrail’deki kamuoyu yoklamaları, vatandaşların çoğunluğunun Gazze şehrinin işgaliyle savaşın şiddetlenmesine karşı olduğunu ve buna karşı çıkan orduyu desteklediğini açıkça gösteriyor. Hükümetin bu işgali dayatmakta ısrarcı olmasıyla, bir milyondan fazla İsrailli, yarın bir günlük greve hazırlanıyor. Vatandaşlar, savaş kararının iptal edilmesini ve Hamas ile esir takası anlaşmasıyla savaşı sona erdirmek için müzakerelere odaklanılmasını talep ediyor.

Hamas'ın elinde tutulan İsrailli esirlerin aileleri, bir milyondan fazla işçi ve memurun greve katılacağını ve meslek sendikalarına greve katılma konusunda serbestlik tanındığını belirtti. Şimdiye kadar, Tel Aviv ve Yafa belediyeleri de dahil olmak üzere onlarca belediye ve yüz binlerce ticari işletme, İsrail'in çeşitli bölgelerini kapsayacak grev kapsamında yarın kapılarını kapatma sözü verdi.

Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli esirlerin ailelerinin oluşturduğu Esirler ve Kayıp Aileleri Forumu'nun açıklamasına göre, yüz binlerce vatandaşın, Tel Aviv dahil olmak üzere başlıca şehirlerin sokaklarında başlayacak olan gösterilere ve protesto etkinliklerine katılarak esirlerin iadesini talep etmesi bekleniyor.

Gazze savaşının sona erdirilmesini ve Hamas tarafından esir tutulanların serbest bırakılmasını talep eden göstericiler, Tel Aviv, 12 Ağustos 2025 (AP)Gazze savaşının sona erdirilmesini ve Hamas tarafından esir tutulanların serbest bırakılmasını talep eden göstericiler, Tel Aviv, 12 Ağustos 2025 (AP)

İsrail’deki tüm muhalefet partileri greve katılım çağrısında bulundu.

Dün Tel Aviv'de yayınlanan iki kamuoyu araştırmasının sonuçları, İsraillilerin çoğunluğunun savaşın durdurulmasını desteklediğini ve savaşın sonuçlarından endişe duyduğunu ortaya koydu. Yahudi Halkı Politika Enstitüsü (JPPI) tarafından yapılan ankete göre, halkın yüzde 54'ü Hamas'ın Gazze Şeridi'nde iktidarda kalması durumunda bile bir anlaşma yapılmasını istiyor. Yüzde 37 ise belirlenen hedefler (Hamas'ın iktidardan düşürülmesi ve tüm esirlerin geri getirilmesi) gerçekleştirilene kadar savaşın devam etmesi gerektiğini söyledi.

Ma'ariv gazetesinin yaptığı ankete göre, İsrail vatandaşlarının çoğunluğu Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın devam etmesinin kişisel, sosyal ve ekonomik zararlar doğuracağından endişe duyuyor. Ankete katılanların yüzde 69'u sosyal uyumun bozulmasından endişe duyduğunu belirtirken, yüzde 26'sı endişe duymadığını söyledi. İkinci sırada kişisel ekonomik zarar endişesi yer aldı; yüzde 66'sı bu endişeyi dile getirirken, yüzde 30'u bu olasılıktan endişe duymadığını belirtti. Yüzde 63'ü ülke içinde veya dışında güvenlik hedefli saldırılardan endişe duyduğunu belirtirken, yüzde 31'i bu konuda endişe duymadığını ifade etti.

Ankete katılanların yüzde 59'u Başbakan Binyamin Netanyahu'nun performansından memnun olmadığını söylerken, yüzde 36'sı memnun olduğunu belirtti. Aynı şekilde, yüzde 57'si Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın performansından memnun olmadığını söylerken, yüzde 32'si memnun olduğunu söyledi. Yüzde 50'si Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in performansından memnun olduğunu ifade ederken, yüzde 34'ü memnun olmadığını belirtti.

Gazze Şeridi’nde tutulan esirlerden birinin annesi, 12 Ağustos 2025'te Tel Aviv'de Gazze savaşının sona erdirilmesi ve esirlerin serbest bırakılması için düzenlenen protesto sırasında bir tabut maketinin yanında oturuyor. (AP)Gazze Şeridi’nde tutulan esirlerden birinin annesi, 12 Ağustos 2025'te Tel Aviv'de Gazze savaşının sona erdirilmesi ve esirlerin serbest bırakılması için düzenlenen protesto sırasında bir tabut maketinin yanında oturuyor. (AP)

İsrail muhalefetinden solcu Demokratlar Partisi lideri ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan, hükümetin çoğunluğun görüşünü görmezden geldiğini ve diktatörce savaşı dayattığını, bu nedenle grev, ekonomiyi felç etme ve sokakları protestocularla doldurmanın İsrail'i Netanyahu'nun ordunun ve diğer güvenlik kurumlarının muhalefetine rağmen Gazze'yi işgal etme kararında oynadığı kumardan kurtaracağını söyledi.

Golan dün Haaretz gazetesinde yayınlanan yazısında şu ifadeleri kullandı: “Netanyahu'nun koyduğu kuralları yıkmalı ve onu, yönetimin ancak halkın onayıyla mümkün olabileceğini anlamaya zorlayacak bir halk mücadelesi yürütmeliyiz. Bunu yapmalıyız, çünkü alternatif yenilgi, çöküş ve vatanın yok olmasıdır. Netanyahu, iktidarı boyunca halka yalan söylemekten çekinmedi. O, nefes aldıkça yalan söylüyor. Ancak en büyük ve en tehlikeli yalan, Gazze Şeridi'ndeki savaşla ilgili olan, ‘ebedi savaşı’ veya ‘mutlak zaferi’ meşrulaştırma yalanıdır. Bu yalan yüzünden en yüksek bedeli ödüyoruz; kaçırılanların, askerlerin, İsrail ve Gazze Şeridi'ndeki insanların hayatları... Tüm askeri kriterlere göre Hamas 2024'te yenilgiye uğradı; Gazze'deki taburları ve tugayları yok edildi, İsrail'in iç cephesini vurma kabiliyeti etkisiz hale getirildi ve geçen yılın sonuna kadar Gazze Şeridi'nde İsrail devletini tehdit edebilecek organize bir güç kalmadı. Ancak yine de savaş, güvenlik nedenleriyle değil, siyasi nedenlerle devam ediyor. İsrail'in güvenlik çıkarı savaşı sona erdirmek ve Hamas'ın iktidarını yıkmaktır, ancak Netanyahu ‘Hamas bir hazinedir’ politikasını tercih ediyor. Bir kez daha, kişisel çıkarları için İsrail'in güvenliğini tehlikeye atan adımlar attı. Sonsuz savaş, aşırı mesihçi unsurlar üzerine kurulu hükümetini ayakta tutan tek yapıştırıcıdır.”

Gazze savaşının sona erdirilmesini ve Hamas tarafından esir tutulanların serbest bırakılmasını talep eden göstericiler, Tel Aviv, 12 Ağustos 2025 (AP)Gazze savaşının sona erdirilmesini ve Hamas tarafından esir tutulanların serbest bırakılmasını talep eden göstericiler, Tel Aviv, 12 Ağustos 2025 (AP)

İsrailli yazar Nahum Barnea, Yedioth Ahronoth gazetesindeki köşe yazısında, “Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, bugün Netanyahu için bir kumar masasındaki top gibi. Siyasi liderliğe itaat etmek zorunda. Buna rağmen, genelkurmay başkanları, kendilerini rahatsız eden siyasi düzeydeki bir karara karşı çıkmanın yollarını bulabilirler. Yöntemi, zamanı ve araçları kendileri belirleyebilirler. Genelkurmay Başkanı, esirlerin hayatını tehlikeye atacak bir askeri operasyona emir vermeyeceğini açıkça belirtti. Bu, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne parmak uçlarında girmesini zorunlu kılıyor. Gazze Şeridi'nde hayatta olan esirler var; orta bölgedeki kamplarda ve Deyr el-Balah'ta da esirler var. Esirler nakledilebilir. İsrail ordusu, esirlerin kendi kuvvetlerinin ateşi altında ölmesini önlemek konusunda zorluk çekecektir” ifadelerini kullandı.

Bu nedenle bazı uzmanlar, ordunun hazırladığı yeni savaş planlarının uygulanacağı bir duruma gelinmesinden şüphe duyuyor ve ABD Başkanı Donald Trump'ın müdahale edip bunu durduracağını tahmin ediyor. Ancak bu, ordunun işgal hazırlıklarına devam etmesini engellemiyor. Ordu, birkaç gün önce ez-Zeytun mahallesini işgal etmek için başlattığı operasyonlarda bu işgalin bir modelini hazırlamaya başladı.