Tarık eş-Şami
Birçok insan, dünya genelindeki silahlı direnişleri hemen kınayan Batı ülkelerinin, 2008 yılında Rusya ile savaşında Gürcistan’ı desteklemekten kaçınması, ardından Rus güçler Kırım’a girerek 2014’te onu ilhak ettiğinde Kırım’ı desteklemeyi reddetmesi karşısında şaşkın. Ancak bu Batı ülkeleri, söz konusu Ukrayna olduğunda tam tersi bir tavır sergiliyor. Peki bu dönüşüme ne sebep oldu? Neden Avrupa tüm bu ezici desteğini Ukrayna’ya veriyor? Durum, Ukraynalıların son yıllarda Rusya’dan uzakta inşa etmeye çalıştıkları Avrupa kültürel kimliğiyle mi, yoksa Avrupalıların artan Rusya korkusuyla mı ilgili?
Dönüşüm
24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya yönelik Rusya saldırısının başlamasından bu yana Kiev’in Avrupa’dan aldığı muazzam dayanışma ve maddi destek olağanüstü ve şaşırtıcı oldu. Örneğin Sovyetler Birliği’nin 1939’da Finlandiya’yı işgal etmesinden bu yana savaş halindeki hiçbir ülkeye askeri yardım sağlamayan ve tarihsel olarak tarafsız İsveç, Ukrayna’ya askeri yardımda bulundu. Ayrıca dünyadaki çatışma bölgelerine sadece ölümcül olmayan yardımlarda bulunma politikası izleyen Almanya, bu politikaya göz yumdu ve neredeyse her hafta Ukrayna’ya askeri yardım yapıldığını duyurdu. Her iki ülke de şu an Ukrayna’ya askeri silahlarla yardım ediyor. Öyle ki son olarak ‘Strela’ uçaksavar füzelerinin gönderileceği ilan edildi. Ayrıca Almanya Dışişleri Bakanı, büyük bir kısmı Almanya tarafından karşılanacak olan 1 milyar 100 milyon dolarlık askeri yardım tahsis edildiğini duyurdu.
İsveç, Almanya ve ABD’nin yanı sıra Danimarka, Estonya, Letonya, Polonya, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, Ukraynalılara yönelik devam eden insani ve ekonomik yardımın yanı sıra Rus saldırısına direnmek için Ukrayna’ya silah sağlamanın meşru olduğuna karar verdi.
Gözlemcileri ve araştırmacıları şaşırtan şey ise dünyanın başka yerlerinde devam eden silahlı direnişi uzun bir süredir kınayan Batı ülkelerinin, ‘çatışan ülkelere silah ihracatına karşı sıkı ulusal düzenlemeler nedeniyle’ çatışma bölgelerine silah tedarik etmekten kaçınmalarıydı. Bu ülkeler, Avrupa Birliği’nin (AB) silah ihracatı üzerindeki özel kısıtlamalarına da tabi. Bu Avrupalı ve Batılı ülkeler, 2008’de Rusya saldırıda bulunduğunda Gürcistan’a benzer ve hatta sembolik bir destek sağlamamış olmasına rağmen Ukrayna’ya oldukça farklı davrandılar. Ayrıca bu ülkeler, Rusya’nın Doğu Ukrayna’yı işgal ettiği ve Kırım’ı ilhak ettiği 2014’te de herhangi bir yardımda bulunmadı.
Rusya’dan Avrupa’ya tehdit
Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik aceleciliğinin etkenlerinden biri de kuşkusuz büyük ölçüde eski Sovyet komşusuna yönelik Rus saldırısının ardından birçok Avrupa ülkesinin hissettiği endişe duygusundan kaynaklanıyor. Bu duygunun bir sebebi ise Rusya’nın askeri yetenekleri ve coğrafi yakınlığının yanı sıra Finlandiya ve İsveç gibi tarafsız ülkelerin bile Rusya’yı ana askeri tehdit olarak gördüğü gerçeği.
Finlandiya açısından, kendisi ve Sovyetler Birliği (daha sonra da Rusya) arasındaki güvensizlik, onlarca yıldır devam ediyor. Öyle ki Finlandiya, Sovyetler Birliği’nin 1939’un sonunda yaptığı gibi topraklarını genişletmek istediğine ve kendisini topraklarının onda birinden vazgeçmeye zorlayacağına inandı. Aynı şekilde Moskova, Finlandiya topraklarının NATO kuvvetleri için bir üs olarak kullanılmasına izin vereceğinden de korkuyordu. Bu durumlar, nüfusu 5,5 milyondan fazla olmayan Finlandiya gibi bir ülkenin neden zorunlu askerlik ve sürekli periyodik tatbikat sürdürdüğünü ve savaş zamanında toplam 900 bin yedek kuvvetten 280 bin askeri seferber edebildiğini gösteriyor.
Ama İsveç ise Sovyetler Birliği’nin ve ardından Rusya Federasyonu’nun denizaltılarını karasularına sızdığından şüpheleniyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bile İsveç ordusu, doğudan gelen işgalcilere karşı gerilla savaşı eğitimi yürütüyor. Batı’da kimse NATO’dan bir saldırı beklemiyordu. Rus askeri uçaklarının İsveç hava sahasını ihlal etmesiyle son yıllarda Rusya’dan gelen tehdit hissi de önemli ölçüde arttı. Son olarak Ukrayna savaşının patlak vermesinden sadece birkaç hafta önce Rus olduğuna inanılan bir insansız keşif uçaklarının ‘İsveç nükleer santralleri ve 19. yüzyılın başında Rusya tarafından işgal edilen Baltık Denizi’ndeki bir ada’ üzerinde uçuşu endişe vericiydi.
Bu endişeler, dağılmadan önce Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan üç Baltık devleti Litvanya, Letonya ve Estonya gibi diğer birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra, Polonya ve eski Varşova Paktı ülkeleri açısından değişen düzeylerde benzer.
Kültürel kimlik
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Rusya’nın Avrupa’ya yönelik tehdit endişelerinin önemine rağmen, Ukrayna’yı silahlandırmanın ve her alanda yardım etmenin tek nedeni bu değil. Öyle ki yıllar boyunca Ukrayna’nın ayrı bir Avrupa devleti olarak çerçevelendiği bir anlayış ortaya çıktı.
Amerikan Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü Anders Hardig gibi kimlik sorunları ve toplumsal hareketler konusunda uzman bir dizi uzman, Avrupa’nın Ukrayna’ya verdiği desteğin artmasının, Ukraynalıların son yıllarda Ukrayna kimliğini Rusya’dan daha uzak ve AB’ye daha yakın olacak şekilde dönüştürmek için yürüttüğü bir kampanyadan kaynaklandığını söyledi.
Kim Avrupalı?
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sadece dört gün sonra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Ukrayna, bizden biri ve onu AB’de istiyoruz” diyerek, Rusya’nın Avrupa’yı ve uluslararası sistemi kurallara dayalı olarak istikrarsızlaştırmaya çalıştığını söyledi. Bir hafta önce ise Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ülkesinin AB’ye katılım başvurusunda ilerleme kaydedilmesini beklendiğini söyledi.
Ancak Avrupa kimliği, yalnızca coğrafi konumla belirlenmiyor. Uzun bir süredir Avrupa kimliği, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kategorik olarak dışladı. Örneğin Polonya ve Macaristan, 21. yüzyılın ilk on yılında AB’ye dahil olduğunda gerçek Avrupalılar olarak katılımları en iyi ihtimalle zayıftı. Doğu Avrupa'nın komünizm sonrası devletlerinin kimliği göz önüne alındığında kimlikleri, Osmanlı, Prusya, Çarlık ve Alman Nazi imparatorluklarının çoğuna karşı kendi ulusal kaderlerini tayin hakkı için verilmiş iki yüzyıllık mücadelenin doruk noktası olarak kabul edilen 1989 devrimleri tarafından şekillendirildi.
Bu dönemde halkın kolektif bir varlık veya bir ulus olarak, kendi etnik kimliğini ifade etme hakkına sahip olduğu ve aidiyet konusunu temel bir değer olarak vurgulama fikri ortaya çıktı. Bu fikir, bazıları tarafından kolektif Avrupa kimliğiyle bağdaşmadığını düşündüğü haklardan yararlanmanın temel koşulu olarak görülüyor. 2008 ekonomik krizi sırasında Polonyalılara ve Macarlara yönelik önyargı ve ırkçı şiddet ortaya çıktı. İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı aldığı 2020’deki Brexit sırasında ırkçılık şiddetlendi. İngiltere’de yaşayan Polonyalılar ve diğer Doğu Avrupalılar, Brexit’in ardından kendilerine yönelik nefret suçlarının artmasından sonra radikalizm yanlısı grupların saldırılarından korkmaya başladı. Yalnızca Temmuz 2020’de bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 40’lık bir artışla 5 binden fazla nefret suçu rapor edildi. Bu suçların büyük çoğunluğu, Doğu Avrupa ülkelerinin vatandaşlarına yönelikti ve Polonyalılara yönelik saldırılar, diğer farklı milletlere karşı daha fazlaydı.
Ukrayna için ne değişti?
Ancak son birkaç yılda kimin ‘Avrupalı’ olarak kabul edildiğine dair Avrupa anlayışında bir şeylerin değiştiği açık. Bu değişimin, 2013- 2014 yıllarında Ukrayna’daki Maidan protestolarıyla bağlantılı olduğu ortaya çıktı. O yıllarda, dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, ülkenin AB ile entegrasyonunu ilerletme amaçlı bir anlaşmayı imzalamayı reddetmesinden kısa bir süre sonra sivil kargaşa ve sokak protestoları patlak vermişti. Binlerce eylemcinin polis ve güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kalmasına ve onlarca eylemcinin öldürülmesine rağmen nihayetinde protestolar, Yanukoviç’in ülkeden kaçmasına ve yeni seçimlerin yapılmasına yol açtı.
1991’deki Ukrayna bağımsızlığından bu yana birbirini takip eden Ukrayna hükümetleri, kimliklerinin ‘Avrupalılaştırılması’ konusundaki ısrarlarını alenen ilan etmek üzere bilinçli bir kampanya başlattı. Bu durum hala, Zelenskiy hükümetinin (Ukrayna toplumunun uzun vadeli hedefi olan) AB’ye katılma hırslarına ve siyasi yasaları ve yönetmelikleri değiştirmekten daha fazlası üzerinde çalışan toplumsal hareketlerine yansıyor. Maidan protestolarına tanık olan sosyologlara göre Rusya’ya yakınlık hissedenler ile Avrupa’ya meyledenler arasında bağımsızlık sonrası verilen kimlik mücadelesinde bir dönüm noktası olarak toplum, yeni bir kimlik yarattı.
Biz Avrupalıyız
Ukrayna’nın tam üyelik umuduyla AB ile entegrasyonunu artırmaya yönelik art arda gelen çabaları, Ukrayna’yı AB içinde zorla Avrupalılaşmayı pazarlamaya yöneltti. 2020’deki Avrupa- Ukrayna zirvesinde Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, “Ukraynalılar inandığımız değerler açısından temelde Avrupalıdır. Biz, doğuştan gelen özgürlüklerimizde ve derin demokratik ilkelerimizde Avrupalıyız” dedi.
Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik ezici ve duygusal desteği, Rus saldırısının 2014’te Kırım’a yönelik başlattığı saldırıya kıyasla çok daha geniş kapsamlı olmasının bir sonucu değildi. Ancak bu durum, AB içerisinde Ukrayna’nın aslında Avrupalı olduğu algısının artmasıyla bağlantılı ve bu da Ukrayna hükümeti tarafından iyi bilinen bir algıdır. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, Rus ordusunun Avrupa’nın en büyük nükleer santraline dört bir yandan ateş ettiğini belirtti. Ukrayna First Lady’si Olena Zelenskiy ise eşinin resmi internet sitesinde Avrupa ülkelerine etkili bir çağrıda bulunarak, bunun Avrupa’da, AB sınırları yakınında gerçekleşen bir savaş olduğunu söyledi.
Avrupa’nın rolü
Her ne kadar Avrupa sağ partileri, 2012 yılında Hollandalı sağcı politikacı Geert Wilders’ın yaptığı gibi yakın zamana kadar Orta ve Doğu Avrupa vatandaşlarına karşı kullandıkları, Avrupa medeniyetinin üstünlüğü fikrini içiren söylemler kullanmış olsalar da aslında bu söylemi Avrupa sağı icat etmedi. Bu partiler, halka, toplumu rahatsız eden, kirlilik ve sorunlara neden olan Polonya, Romanya ve Bulgar vatandaşlarını kınama çağrısı yapıyordu. Kendileri, eski Avrupa kültürüne ve barbar bölgeler olarak tanımladıkları yerler karşısında uygar Avrupa klişelerine sıkı sıkıya bağlılar.
Belki de bu durum, AB yetkililerinin yakın zamana kadar Ukrayna’nın AB üyeliği fikrine direnmelerinin nedenlerinden biriydi. Ancak Rus işgali, şu an onları ters yöne itti. İspanya Temsilciler Meclisi’nde Halk Partisi’nin bir üyesi, “Bu, Batı’nın kötü ve liberal olmayan rejimlere karşı savaşıdır ve biz tarihin doğru tarafında olmalıyız” dedi.
Yakın zamanda bir Avrupa ülkesini işgal etmesi nedeniyle çoğu Avrupalı, Rusya’yı hala barbar olarak görürken, aynı zamanda Ukrayna’yı medeni Avrupa toplumunun bir parçası olarak hızla kabul etmeye de daha çok istekliler. Ukrayna, Batı medyasında Rusya’ya karşı bağımsızlığı, Batı Avrupa ve değerleri için yiğitçe savaşan bir kişi olarak göründü. Eğer Ukrayna kazanır ve mevcut çatışmadan bağımsız bir ülke olarak çıkarsa Vladimir Putin, istemeden Ukrayna’yı sonsuza kadar Batı Avrupa’nın kollarına itmiş olabilir.