Libya’da insan hakları ihlalleri: Gazeteciler ve aktivistler kaçırılıyor

Libya’da pek çok hukukçu, aktivist ve gazeteci gizlice gözaltına alındı ya da ‘yalan itiraflarda bulunmaya’ zorlandıktan sonra itibarları zedelendi

Libya Adalet Bakanı, geçen hafta Trablus’ta Başsavcı Sadık es-Sur ile görüşmede bulundu (Libya Ulusal Birlik Hükümeti)
Libya Adalet Bakanı, geçen hafta Trablus’ta Başsavcı Sadık es-Sur ile görüşmede bulundu (Libya Ulusal Birlik Hükümeti)
TT

Libya’da insan hakları ihlalleri: Gazeteciler ve aktivistler kaçırılıyor

Libya Adalet Bakanı, geçen hafta Trablus’ta Başsavcı Sadık es-Sur ile görüşmede bulundu (Libya Ulusal Birlik Hükümeti)
Libya Adalet Bakanı, geçen hafta Trablus’ta Başsavcı Sadık es-Sur ile görüşmede bulundu (Libya Ulusal Birlik Hükümeti)

Geçen Şubat ayı ortalarında Libya’nın başkenti Trablus’ta silahlı bir grup, gizli bir merkezde yaklaşık altı yıl süren zorla alıkoyma ve taciz eylemlerinin ardından eski Şehit ve Kayıp Ailelerini Barındırma Bakanı olan siyasi aktivist Dr. Muhammed er-Racili Guma’yı serbest bıraktı. Eski Başbakan Ali Zeydan hükümetinde görev yapan Guma’nın durumu, yıllarını hapishanede geçiren onlarca trajik hikâyeden sadece biri.
Resmi olmayan raporlar ve yerel ve Arap insan hakları dernekleri, daha önce siyasi aktivistlere ve insan hakları savunucularına karşı işlenen yaygın ihlalleri belgelerken, bu aktivistlerin ya gizli bir gözaltına merkezinde tutulduğunu ya da ‘gerçek dışı’ olduğuna inanılan itiraflar yapmaya zorlanarak itibarlarının zedelendiğini belirtmişti.
Geçen hafta sonu beş Libyalı insan hakları örgütü, sosyal medya organlarında bazı güvenlik birimleri tarafından insan hakları savunucularına karşı yürütülen ve en az yedi aktivistin keyfi olarak tutuklanmasıyla sonuçlanan ‘sistematik bir kampanya ve provokasyonlara’ değindi.
Libya Suç İzleme Örgütü, 28 Mart’ta Şarku’l Avsat’a alıkonulanların tutuldukları yerlerin henüz bilinmediğini söylerken, söz konusu beş insan hakları örgütü de güvenlik birimlerini Libya ceza hukukunun usul kuralları çerçevesinde ağır ihlallerde bulunmakla suçladı.
İnsan Hakları Savunucuları Merkezi ve Libya Suç İzleme Örgütü de dahil insan hakları örgütleri, “Bu suçları kınayan 15 Libyalı insan hakları örgütü var” diyerek, ancak güvenlik nedeniyle isimlerini açıklamaktan korktuklarını dile getirdi. Bu gerçekler karşısında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), sivil topluma yönelik baskının derinleşmesi nedeniyle endişe duyduğunu ifade etti. OHCHR ayrıca, yetkilileri insan hakları savunucularına karşı yürütülen kampanyayı durdurmaya ve keyfi olarak gözaltına alınan herkesi serbest bırakmaya çağırdı.
Kan kanseri (lösemi) hastası olan Guma’nın ailesi, 8 Haziran 2016’da kaçırılması sonrasında Dr. Muhammed er-Racili Guma’nın Caydırıcılık Güçleri tarafından nerede tutulduğu hakkında bilgi alamadı. Libya’da zorla alıkoyma, yasalarla tutarlı değil ve ‘siyasi hesaplar’ amacıyla gerçekleştiriliyor. Aynı örgütler, geçen Aralık ayında bir aktivistin daha güvenlik birimleri tarafından tutuklandığını belgelerken, Facebook’ta sözde itiraflarının bir videosunu yayınladı. Söz konusu örgütler, Şubat ayı ortasında ise güvenlik birimlerinden birinin ‘Clubhouse’ uygulamasında bir insan hakları sorunu tartışmasına dahil olmaları sonrasında üç aktivisti tutukladığını söyledi. Aktivistlerden birinin, tutuklanmalarından bir hafta sonra söz konusu güvenlik biriminin Facebook ve Twitter sayfasında ‘itiraf’ videosu yayınlandı.
Aynı birimler, 25 Şubat’ta bir eğitim çalıştayına katılmak üzere Mitiga Uluslararası Havalimanı’nda bulunduğu sırada (mültecilerin durumlarıyla ilgilenen uluslararası bir örgüt için çalışan) genç bir aktivisti de tutukladı. 8 Mart’ta ise güvenlik birimi, tutuklu aktivistin bir videosunu yayınladı. Videoda, aktivistin sivil toplumdaki faaliyetleri ve yerel ve uluslararası örgütlere mensup bir dizi aktivistle olan ilişkileri hakkında ‘itirafları’ yer alıyordu. Aynı şekilde güvenlik birimi, ayrıca bu ayın 9’unda altıncı bir eylemciyi daha tutukladı.
Örgütler, yedi aktivistin tutuklanmasını, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de öngörülen ‘temel haklara karşı’ keyfi bir gözaltı olarak nitelendirerek, aktivistlerin derhal serbest bırakılmaları ve kendilerine yönelik karalama kampanyasının durdurulması çağrısında bulundu.
Örgütler, sosyal medya sitelerinin geçen yıldan beri ‘insan hakları savunucularını, özellikle kadınları hedef alan bir arenaya dönüştüğünü’ söyledi. Devrimden sonra birbirlerini takip eden hükümetlerden herhangi birinin siyasi iradesinin bulunmaması nedeniyle sivil toplumun, örgütlenme ve sivil çalışma özgürlüğünü kısıtlayan yasal engellerden mustarip olduğunu dile getirdi. İnsan Hakları Savunucusu Merkezi tarafından yapılan yasal bir araştırmada, “İnsan hakları savunucuları ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüğünden yararlanmalıdır. Ancak Libya mevzuatları, bu tür özgürlüklerin kullanılması için en ufak bir koruma sağlamamaktadır. Ülkede insan hakları savunucularına yönelik ihlallerin sayısını artıran bir eylem olarak, bu özgürlüklerin kullanılmasını engellemek için keyfi kısıtlamalar getiriliyor” ifadelerine yer verildi.
Öte yandan Libya Suç İzleme Örgütü, 19- 20 Mart tarihleri arasında Sirte şehrinde altı medya çalışanı ve blog yazarının kaçırıldığını bildirdi. Örgüt, failin Ulusal Ordu Genel Komutanlığı’na bağlı silahlı bir grup olduğunu açıklarken, Genel Komutanlık ise bu iddiayı yalanladı.
Aynı şekilde Libya Ulusal İnsan Hakları Komitesi ise Sirte’deki güvenlik ve askeri yetkililere ‘kaçırılan ve zorla gözaltına alınan tüm kişilerin akıbetleri hakkında bilgi verme’ ve ‘onları derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakma’ çağrısında bulundu.



Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?
TT

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Colin P. Clarke

Lübnan ve Suriye’nin bazı bölgelerinde salı günü gerçekleştirilen eş zamanlı bir saldırıda, Lübnan’daki Hizbullah Hareketi tarafından kullanılan yüzlerce çağrı cihazı peş peşe patladı. Saldırıda en az 10 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.

Birçok kişi saldırının neden şimdi düzenlendiğini ve saldırının zamanlamasının daha geniş bir anlamı olup olmadığını merak ediyor.

İsrail, ABD'nin daha geniş çaplı bir operasyonun, bölgede topyekûn bir savaşa yol açabileceği yönündeki uyarılarına rağmen, Hizbullah’ın saldırılarını önlemenin savaştaki hedeflerinden biri olduğunu açıkladı. Çağrı cihazı saldırısı İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüteceği uzun vadeli bir askeri harekatın başlangıcı olabileceği gibi, İsrail ile İran'ın vekilleri arasında uzun süredir devam eden gölge savaşının son gizli operasyonu da olabilir. İsrail, saldırıyı fark edilmeden gerçekleştirilebileceği zaman aralığı sınırlı olduğu için de böyle bir saldırı düzenlemiş olabilir.

İsrail'in istihbarat servisi Mossad için bu saldırı, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısında yaşanan başarısızlıklar nedeniyle ciddi şekilde zedelenen itibarını iyileştirme yolunda atılan sağlam bir adım olabilir. Saldırı aynı zamanda bir casus romanından fırlamış gibi görünüyor. Mossad'ın böylesine büyük ve dramatik bir operasyonu nasıl gerçekleştirebildiğine dair çok sayıda hipotez ortaya atıldı. Patlayıcıların çağrı cihazlarına üretim aşamasında mı yoksa tedarik süreci sırasında mı yerleştirilmiş olabileceğini henüz bilmiyoruz.

Hizbullah, İsrail'in siber saldırılarına karşı önlem amacıyla çağrı cihazları gibi eski iletişim araçlarını kullanıyordu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın alternatif iletişim araçları kullanmaya çağırdığı Hizbullah üyeleri 7 Ekim saldırısının ardından cep telefonu kullanmaktan büyük ölçüde kaçındılar.

Bazı kişiler cihazlara sızan kötü amaçlı yazılımın pillerin aşırı ısınmasına ve sonunda patlamasına neden olduğunu düşünüyor. Oysa saldırı titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi. Saldırının anlık etkisi ne olursa olsun, ortaya çıkan tablo Hizbullah'ın paranoyasını arttıracak ve Mossad'ın gelecekte yapabileceklerine karşı daha fazla temkinli olmasına yol açacak. Hizbullah'ın bu saldırının ardından iç güvenlik aygıtında bir revizyona gidebilir, operasyonel güvenliğindeki boşlukları gözden geçirebilir ve üyelerinin yeteneklerini arttırmaya çalışabilir. Tüm bunlar aynı zamanda Hizbullah içinde kan dökülmesine yol açabilir ve içeride bir casus avı başlayabilir. Bu da İsrail istihbaratı için bir başka kazanç olacaktır.

Saldırı, titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında Tahran'da düzenlenen suikastta olduğu gibi çağrı cihazı saldırısının arkasındaki nedenlerden biri de Mossad'ın prestijini yeniden kazanma konusundaki kararlılığıydı. İsrail istihbaratı 7 Ekim 2023 saldırısından önce her şeye gücünün yetebileceği yönünde güçlü bir imaja sahipti. Mossad efsaneleri, Steven Spielberg yönettiği Münih ve Netflix yapımı Kaos gibi popüler casusluk filmleriyle ekranlara taşınmıştı.

İsrail'in hedef odaklı suikastlarında, geçtiğimiz ocak ayında Beyrut'ta Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcı Salih el-Aruri, temmuz ayı sonlarında yine Beyrut'ta Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür ve Şükür’den kısa bir süre sonra da İsmail Heniyye öldürüldü.

dfv fdev
Patlayan çağrı cihazlarından birinden geri kalanlar Beyrut'ta sergilendi, 18 Eylül (AFP)

İsrail'in gizli operasyonlarının Mossad'ın imajını iyileştirmenin yanı sıra daha pratik bir etkisi de var. Saldırı büyük olasılıkla Hizbullah'ın komuta ve kontrol merkezini yok etti. Bu da öngörülebilir gelecekte Hizbullah için büyük iletişim sorunlarına yol açacak. Dahası, salı günü gerçekleşen saldırıda yüzlerce Hizbullah üyesi yaralandı. Bazılarının parmaklarının ya da ellerinin koptuğu ya da geçici de olsa sahadan uzaklaşmalarına neden olan başka yaralanmalar gibi fiziksel bozukluklara sebep olduğu şüphesiz.

Yemen'deki Husiler, Irak ve Suriye'deki milisler ve İran'ın diğer vekilleri daha fazla önlem almaya başlayacaktır. Bu durum söz konusu grupların birbirleriyle iletişim kurma şekillerinde değişikliklere yol açarak koordinasyon düzeylerini doğrudan etkileyebilir ve saldırı düzenleme kabiliyetlerini engelleyebilir.