Necef Zirvesi sonrası: Yeni bir Ortadoğu düzeni mi oluşuyor?

Bu fikir, Arap zirvesinin yokluğu ve tutarlı bir fikir birliği için gerçek fırsatların yokluğu çerçevesinde gündemde.

İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
TT

Necef Zirvesi sonrası: Yeni bir Ortadoğu düzeni mi oluşuyor?

İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)

Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ve ABD’den bakanların katıldığı Necef Zirvesi’nin sona ermesinin ardından, şu anki Arap vizyonunun yokluğu ortasında Arap bölgesel düzeninden geriye kalanların kalıntıları üzerine, yeni bir Ortadoğu düzenine doğru gidişattan ne çıkacağına dair önemli bir soru baş gösterdi.

ABD’nin korkuları
Akabe zirvesine katılan her bir tarafın ana hedefleri birbirleriyle çelişiyor. Bu durum, her bir tarafın amacı hakkında sorulara neden olurken, Mısır ve İsrail’in barış anlaşmasını imzalamasının üzerinden 43 yıl geçmesinin ardından ABD yönetiminin, bu tarafları bir araya getiren taraf olduğu belirtiliyor. Durum, Washington yönetiminin ‘Beyaz Saray’a gelişinden bu yana normalleşme süreçlerine müdahale etme konusundaki çekingenliğine rağmen’, hala Arap- İsrail arabuluculuğu yönünde çalıştığını ve işleri oluruna bıraktığını doğruluyor. Öyle ki ABD, Hamas hareketi ile İsrail arasındaki çatışmalar sonrasına kadar müdahalede bulunmamıştı. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bölgeye ziyarette bulunurken, bir vizyon veya fikir sunmadan Filistin topraklarını, Ürdün, Mısır ve İsrail’i gezdi.
Bu kez ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in bölgeye gelişi, aslında Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi büyük Arap ülkelerinin ‘geçmiş ilişkilerin üzerinde gerçek ve yeni ortaklıklar kurmak için kendilerini öne süreceğine’ dair ABD korkularıyla bağlantılıydı. Blinken, ortaklığın şeklini ve boyutunu doğrulayan önemli bir mesajla geldi. Bu mesaj, gelecek dönemde ispatlanması biraz zaman alacak bir şeydi.

ABD müdahalesinin doğası
Genişletilmiş ortaklıklardan bahsetmenin veya ABD yönetiminin hala ayrı ayrı Arap ülkeleriyle ilgilendiğini doğrulayan 13 milyon dolarlık donmuş askeri yardımı serbest bırakmasının karşısında Katar’ın statüsü yükseltildi ve ülkeye, NATO dışı bir müttefik üyeliği verildi.
Öyle görünüyor ki özellikle ‘Körfez ülkelerinin güvenliğine ilişkin nükleer anlaşmanın imzalanması’ ve ‘İran rejiminin gücünün, bölge güvenliğine müdahale etme ihtimalinin, Husi milislerine sınırsız desteğinin ve Arap Körfezi ve ülkelerinin güvenliğine yönelik tehdidin artması’ aşamasında yaşanacakların yansımalarına dair bir beklenti ortasında Beyaz Saray yönetimi, etkili Arap eğilimlerinden korkuyordu. Bu durumlar, Suudi Arabistan’ın ABD müdahalesinin doğası hakkında sorular sormaya itecek düzeyde hedef alındığının bir kanıtı.
Tel Aviv’in ‘tek taraflı seçenekler, genişletilmiş güvenlik önlemleri ve farklı yollarla çalışma’ hakkında konuşmasına neden olan, tüm Körfez ülkelerine ve İsrail’e yönelik hileci bir ABD tutumu mevcut. Bu tutum, ilerleyen dönemde sabotaj faaliyetlerinin devam etmesine, ateşkes sırasında ABD’ye kulak vermemeye ve İsrail ulusal güvenlik hesaplamaları uyarınca herhangi bir zamanda yanıt vermeye neden olabilir. Bu ise, Tel Aviv ile sürekli ve destekleyici koordinasyona rağmen ABD tarafından anlaşılmayan bir şey ve iki tarafı da İsrail ve Körfez ülkelerini aynı anlayış alanında çalışmaya yöneltti.
Gerçekçi olarak, Arap müttefikleriyle birlikte merkezi bir ABD gücü haline gelen İsrail ile ilişkilerde artık herhangi bir sorun ve anlaşma konusunda gerçek çekinceler yok. Bu da yeni bir atmosferin oluştuğunu doğrularken durum, Arap ülkeleri ile bir yanda İsrail, diğer yanda da ABD arasındaki anlaşmazlık hali ortasında, bölgenin güvenliğine ilişkin yaklaşan gelişmelerle ilgili. Ayrıca durum, ilerleyen dönemde ilan edilebilecek ortak çıkarlar ve karşılıklı faydalar bazında doğrudan bir ortaklığa uzanacak.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, durumun ‘Arap ülkeleri ile İsrail arasında genişletilmiş ve gerçek bir toplantı düzenlenmesi açısından benzeri görülmemiş’ olduğu gerekçesiyle, toplantıların, güvenlik ve stratejik temasların devam ettiğini vurguladı. Ancak bu konunun gerçek bir şekilde gözden geçirilmesi gerekecek. Mısır- Ürdün- Irak ittifakının bir güvenlik versiyonu veya İsrail’in varlığı ile tam bir bölgesel ittifak olması için henüz çok erken. Zirve ise katılımcılarla düzenlendi, toplanması oldukça önemli ve son derece önemli bir zamanda gerçekleşti.

Fikri ortaya atmak için iyi bir zaman mı?
Ürdün, Filistin tarafının katılımıyla ilgili derin taahhütler nedeniyle zirveye katılmadı. Kral Abdullah, aynı vakitlerde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. Bu durum, Ürdün ve Mısır gibi önemli Arap ülkelerinin, ABD’nin planladığı bağlamda hareket etmeyeceği anlamına geliyor. Ama iki ülke, İsrail ile ikili veya çok taraflı bir çerçevede koordinasyonu kabul edebilir. Bu durum, hala koşulun tüm unsurlarına tutunmak ve ABD yaklaşımları ortasında sahneyi yukarıdan yönetmek isteyen ABD tarafını rahatsız edebilir. Bu da boyutları, Dışişleri Bakanı resmi olarak ‘kimseye karşı ittifak olmadığını’ açıklayan Mısır gibi Arap ülkeleri tarafından çok iyi bilinen bir şey. Ayrıca zirvede İsrail, ülkesinin dehasından, siber güvenlik, yapay zekâ ve diğer bilim alanlarından bahsederken Mısırlı Bakan, önceliğin iki devletli çözüm ve bir Filistin devleti kurmak olduğunu vurguladı. Güvenlik bir siyasi konuşma olmazken, yalnızca toplantılar yapıldı.
ABD’liler, tekrar tekrar Filistinliler için çağrı yapılan destekten ve Filistin halkının geçimini sağlamak için yardım sağlanmasından bahsetti. Ancak sorun insani çözümlerde değil, ekonomik, siyasi ve güvenlik çözümlerinde, barış sürecinin kararlarına bağlılıkta ve İsrail halkının yanında var olan bağımsız bir devletin ilanında yatıyor. Zira bu olmadan, ileriye doğru bir adım atılmayacak. İsrail, bunun sonuçlarını çok iyi biliyor. Filistin sorununa bir çözüm bulunmadan Arap ülkeleriyle barış anlaşmaları da bu çerçevede ve belirli bir kapsamda olacak. Çünkü asıl endişe, başka bir taraf değil. Filistin tarafı ve ABD tarafını da birlikte çalışmaya sevk eden de bu durumdur. Durum ayrıca, İsrail hükümetini, Doğu Kudüs’teki konsolosluğu henüz kapatmamış ve Washington’daki ‘Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’ ofisini açmamış olan yönetim olarak Filistin tarafıyla temasları yeniden başlatmaya zorladı. Bu durum ise ABD yönetiminin hala fiilen değil, sözle konuştuğunu doğrularken, gelişmeler ve siyasi veya güvenlik seçenekleri hakkında şüpheciliğe neden oluyor. Bu nedende bir güvenlik forumu veya erken uyarı merkezi kurmak için sunulacak herhangi bir öneri, stratejik işbirliği mekanizması veya diğerleri; ilerleyen dönemde Arap taraflar ile İsrail arasında açık ve önemli bir tartışmanın konusu olacak gelenekselin ötesinde bir işbirliği şeklidir.
Yaşananlar çerçevesinde Araplar ve İsrail arasındaki güvenlik ve stratejik meseleler, tüm taraflar arasında güven önlemleri inşa etmekle bağlantılı olacak. Ayrıca özellikle İsrail’in bir dizi Arap-İsrail manevrasına katılmasıyla birlikte, Arap ülkeleri ile İsrail arasında ortak ve doğrudan güvenlik formüllerinin uygulanmasını hızlandırabilecek herhangi bir ABD hamlesine şüpheyle yaklaşılacaktır. İsrail’in deniz tehditleriyle mücadele etmek için uluslararası deniz ittifakına girmesinin yanı sıra uzun yıllar boyunca ‘bir devlete karşı düşman bir devlet olarak’ görülmesinin ardından durum, Arap ülkelerinin bölgesel tehditlere yaklaşımında bir değişikliği zorunlu kılacaktır. Söz konusu ittifak, tehditlerin niteliği ve boyutu ne olursa olsun Arap limanlarının ve deniz yollarının güvenliğinde kendisine önemli ve artan bir rol verecek, Tel Aviv’e ABD arabuluculuğu ile Blok 9 bölgesi üzerinde Lübnan ile sınır çizme müzakerelerine devam etme cesareti sağlayacak. İsrail’in hamleleri, İsrail’in komşu ülkelerle yeni anlaşmalar yapma çabasını gösteriyor.
İsrail, arkasında ABD ile birlikte, Mısır, Cezayir, Ürdün ve Irak gibi ülkelerin bir Arap ulusal güvenliği kavramı formüle etmelerinden korkarak, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında. Bu farkındalık, üçlü ittifak fikrinde de ortaya çıkarken, bu ülkelerle mevcut ilişkilerin doğasına rağmen İsrail ve ABD açısından yaşananların karşısında da duruyor. Zira söz konusu kavramın, İsrail hareketinin mevcut Arap ulusal güvenliği ve Arap Birliği’nin mevcut haliyle korunması da dahil olmak üzere ortak Arap eylem kurumlarının hayatta kalması önerisinin ötesine geçen ciddi güvenlik ve stratejik ittifaklar kurma gidişatını bozması olası. Bu durum, İsrail’i Arap sahnesiyle başa çıkmak için gerçek güvenlik formülasyonları ve vizyonları ortaya koymaya teşvik ediyor. Arap zirvesinin art arda toplanamaması ve tutarlı Arap mutabakatı için gerçek fırsatların yokluğu çerçevesinde Arap durumu, olduğu gibi kalırsa (işi, hareketi veya etkinliği donmuş ve Arap zirvesi de art arda ertelenmiş olsa bile) mevcut tüm kurumlarıyla Arap bölgesel sisteminin statüsünün ötesine geçen bir Ortadoğu sistemi inşa etmek için olanları kullanmaya zorlayacaktır.



ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

İbrahim Hamidi

Al Majalla ABD, Suriye ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan ve Şam ile hem Washington hem de BM arasındaki ilişkilerin potansiyel yönünü gösteren üç belgeye ulaştı.

ABD tarafından hazırlanan belgede, yaptırımların hafifletilmesi ve iki yıllık bir muafiyet için Şam'ın bazılarını kabul etmekte zorlandığı sekiz talep yer alıyor. Bu taleplerin ilki, tüm Filistinli grupları ve siyasi faaliyetleri yasaklayan genel bir resmi bildiri yayınlanması, ikincisi ise hem İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) hem de Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırarak ABD’nin kendi güvenliğine karşı tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almasını kabul etmesiydi. ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Natasha Franceschi tarafından geçtiğimiz mart ayı ortalarında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’ye teslim edilen mektuba Şam'ın verdiği yazılı yanıtta, eski Suriye rejimine ait kimyasal silahların imhası, DEAŞ ve terörle mücadele ve ordunun kurulması da dahil olmak üzere çeşitli konularda ilerleme kaydedildiği belirtildi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Suriye Başbakan Yardımcısı Abdullah Dardari tarafından hazırlanan BM belgesinde ise Şam'ın BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) Avrupa'da dondurulan ve yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen Suriye devletine ait fonların ABD’nin yaptırımlarından muaf tutularak Suriye'deki projelere harcanmasını denetlemesini kabul etmesi önerisi ele alınıyor.

Suriye’nin Avrupa'da dondurulan 500 milyon doları serbest bırakılacak

Öte yandan Maliye Bakanı Muhammed Yasir Berniye ve Suriye Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir el-Husriyye’nin de yer aldığı bir heyetin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantılarının yanında hafta sonunda Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına katılmak üzere Washington'a yapacağı ziyaret için hazırlıklarda sona gelindi. Dışişleri Bakanı Şeybani de hafta sonunda BM Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) bakanlar toplantısına katılmak ve Suriye bayrağını göndere çekmek üzere New York'u ziyaret edecek.

Reuters , Suudi Arabistan hükümeti ve Dünya Bankası'nın ev sahipliğinde ev sahipliğinde Washington'daki uluslararası finans kuruluşlarının yıllık toplantıları çerçevesinde Suriye konulu bir toplantının gerçekleştirileceğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre  Suudi Arabistan, Suriye'nin Dünya Bankası'na olan borcunun yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmını ödeyerek, Suriye'nin yeniden inşası ve diğer ekonomik destek konuları için milyonlarca dolarlık potansiyel hibelerin önünü açmayı planlıyor.

Bu çerçevede Dünya Bankası, geri ödemenin ardından Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA) aracılığıyla elektrik ve altyapı sektörü için beklenen 300 milyon dolar ile Suriye'yi destekleyebilir.

Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

Öte yandan Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

UNDP tarafından hazırlanan belgede, 2011 yılından sonra Avrupa'nın eski rejime yaptırım uygulamasından bu yana, Suriye devletine ve Suriyeli şahıslara ait, yaklaşık yarım milyar dolar (500 milyon dolar) olduğu tahmin edilen ve uluslararası yaptırımlar kapsamında dondurulan yurt dışındaki mal varlıkları olduğu belirtiliyor. Belgede UNDP'nin Suriye Merkez Bankası ile koordinasyonlu olarak bu sorunun çözümü için Suriyeli ve uluslararası taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı bir rol oynaması öneriliyor.

Belgedeki öneriler arasında dondurulan söz konusu fonların doğrudan Suriye devletine verilmesi yerine BM, yani UNDP aracılığıyla Suriye'deki kalkınma ve yeniden inşa projelerinin finansmanına yatırılması için kurumsal bir mekanizma kurulması da yer alıyor. Zira bağışçı ülkeler, bu fonları meşruiyeti ve kötüye kullanılma potansiyeli ile ilgili hukuki ve siyasi sorunlar nedeniyle doğrudan Suriye makamlarına teslim etmekten çekiniyor.

dsfv
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills ile Suriye'nin başkenti Şam'daki Halk Sarayı'nda bir araya geldi (SANA)

Batılı bir diplomat, dondurulan fonların Suriye devletine ait olduğunu ve aracı olmadan elden çıkarılabileceğini, bunun da paranın harcanması ve ülkedeki projelerin finanse edilmesindeki mali yükü arttıracağını söyledi.

Bu arada BM, bu dosyadaki herhangi bir hamle için gerekli yasal ve kurumsal senaryoları geliştirdi. Bu senaryolar arasında, birkaç gün önce Suriyeli ekonomist Abdulkader Husrieh tarafından teslim edilen ve Suriye Merkez Bankası'na bu fonların uluslararası yasalara uygun olarak talep edilmesi ya da kullanılması, şeffaflığın ve yaptırım kararlarına uyumun sağlanması için yasal yollar konusunda danışmanlık yapılması yer alıyor.

New York'ta Suriye bayrağının göndere çekilmesi

Hafta sonunda New York'a gidecek olan Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’nin BM merkezinde Suriye bayrağını göndere çekeceği ve BMGK toplantılarına katılacağı bir programı var. BMBGK’daki toplantılar çerçevesinde 25 Nisan'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen bir brifing verecek ve 29 Nisan'da Ortadoğu'nun durumuna ilişkin bir oturum düzenlenecek.

Şeybani ziyaretini, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulunmasının ardından gerçekleştirdi. Washington, Beşşar Esed rejiminin son on yıllık dönemi boyunca bu adımı hiç atmamıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulundu.

ABD’de hakim olan iki eğilim

Esed rejiminin 8 Aralık'ta düşmesinin ardından Arap ve Avrupa ülkeleri, Şam’daki yeni hükümet ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile ilişkilerini başlattı. Washington temkinli bir yaklaşım benimserken ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Şam'da Ahmed eş-Şara ile görüştü. Washington ayrıca Şara hakkında verilecek bilgi için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü de iptal etti.

Öte yandan terörle mücadele alanında da ABD ile Suriye arasında iş birliği ve bilgi alışverişi yapıldı. Washington Şam'a en az sekiz terör eyleminin engellenmesini sağlayan bilgiler sağladı. Ayrıca Cumhurnbaşkanı Şara, Trump'a başkanlık seçimlerindeki zaferi dolayısıyla bir tebrik telgrafı gönderdi. Şara, İngilizce olan tebrik mesajında, “Onun (Trump’ın) Ortadoğu'ya barış getirecek ve bölgeye istikrarı yeniden kazandıracak bir lider olduğuna eminiz. İki ülke arasındaki ilişkileri diyalog ve anlayış temelinde geliştirmeyi dört gözle bekliyoruz. Yeni yönetim altında ABD ve Suriye, her iki ülkenin de isteklerini yansıtan bir ortaklık kurma fırsatından yararlanacaktır” ifadelerini kullandı.

dfvgt
Suriye'nin Haseke vilayetinin kuzeydoğusunda, Suriye-Türkiye sınırındaki petrol sahalarında devriye gezen ABD askerleri, 3 Eylül 2024 (AFP)

Ancak ABD yönetimi, bazı Arap ülkelerinin Washington'a Suriye konusunda daha açık bir yaklaşım benimsemesi yönündeki tavsiyeleri karşısında tutumunu değiştirerek daha temkinli bir yaklaşım benimsedi. ABD'nin tüm kurumlarının katılımıyla Suriye'ye ilişkin bütüncül bir ABD politikası oluşturulması için ülke içinde çalışmalar devam ediyor. Eski Başkan Barack Obama yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Joel Rubin, Suriye dosyasını denetleyecek en önemli pozisyonu devralması bekleniyor.

Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills’i Şam’daki Halk Sarayı'nda kabul etti. Böylece yeni yönetimin göreve gelmesinden bu yana ilk kez bu tür bir ziyaret gerçekleşmiş oldu. Dışişleri Bakanı Şeybani de Mills ile bir araya gelerek Suriye'deki güvenlik ve ekonomik durum ile Şam ve Washington arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı stratejik bir ortaklık kurulması olasılıklarını görüştü.

Toplantıda ayrıca sınır ötesi milisler, uyuşturucu ve organize suçların yayılması ve ABD'nin Suriye'ye uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisi gibi iki ülkenin ve bölgenin karşı karşıya olduğu ortak tehditler ele alındı. Suriye tarafından yapılan resmi açıklamaya göre görüşmede Suriye tarafı, iki ülke arasında güvenin tesis edilmesi ve yapıcı bir iş birliğine girilmesi yönünde temel bir adım olarak bu yasadışı yaptırımların kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Al Majalla’ya konuşan yetkililere göre ABD yönetiminin iki eğilimi var. Bunlardan ilki Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, Ulusal İstihbarat Direktörü DNI) Tulsi Gabbard ve Trump'ın Terörle Mücadele Danışmanı Sebastian Gorka tarafından temsil ediliyor. Gabbard ve Gorka, Suriye’deki yeni hükümetle herhangi bir angajman anlaşmasına karşı çıkarken BMGK’nın ve Washington'ın HTŞ'yi ve HTŞ yöneticilerini ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırma kararı merceğinden bakıyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından temsil edilen ikinci eğilimdeki grup ise şartlı angajman anlaşması yapılmasını destekliyor. Bu gruptakiler, yeni Suriye yönetiminin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.

ABD’de yeni Suriye yönetimimin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını kabul eden güçlü bir eğilim var.

ABD'nin sekiz talebi

Bu doğrultuda ABD’nin eski ve yeni yönetimlerinden temsilciler, ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Franceschi’nin geçtiğimiz mart ayında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’ye teslim ettiği ve ‘güven inşa edici’ sekiz talep ve Washington'ın atabileceği ilgili adımları içeren bir mektup hazırladılar.

Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı belgeye göre bu talepler arasında ‘profesyonel bir ordunun kurulması, kritik öneme sahip komuta kademelerine yabancı askeri isimlerin yerleştirilmemesi, tüm kimyasal silah tesislerine ve programlarına erişim izni verilmesi, başta gazeteci Aston Tice olmak üzere Suriye’de kaybolan ABD vatandaşları için bir komisyon kurulması, Suriye'nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki el-Hol Kampı’nda kalan DEAŞ üyelerinin ailelerinin teslim edilmesi, DEAŞ'a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonla iş birliği yapılacağı taahhüdünde bulunulması, ABD’nin Suriye topraklarında Washington'ın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü herkese karşı terörle mücadele operasyonları yürütmesine izin verilmesi, Suriye'deki ‘tüm Filistinli milisleri ve siyasi faaliyetleri yasaklayan’ resmi bir bildiri yayınlanması ve ‘İsrail'in endişelerini gidermek için’ Filistinli grupların üyelerinin sınır dışı edilmesi, İran'ın Suriye’de konuşlanmasının engellenmesi ve hem DMO hem de Hizbullah'ın terör örgütü olarak tanımlanması’ yer alıyor.

dfrgt
ABD Kongre Üyesi Cory Mills, Suriye'nin başkenti Şam’da Eski Şehir bölgesinde yürürken, 18 Nisan 2025 (Reuters)

Listede ‘kapsayıcı bir hükümet’ kurulması talebi ya da geçiş dönemi adaleti, insan hakları, anayasal reform ve siyasi süreçle ilgili somut konular ise yer almadı. Buna karşın belgede, 6 Ocak'ta muafiyetlerin ilan edilmesinin ardından, altı aylık süre temmuz ayında sona erdiğinde yaptırımların hafifletileceği ve muafiyetlerin uzatılacağı sözü verildi. Ayrıca talepler konusunda ilerleme kaydedilmesi halinde Başkan Donald Trump'ın Suriye ekonomisinin hareketlenmesi ve dış yardım sağlanmasının önündeki başlıca engel olan ‘Caesar (Sezar) Yasası'nın belirli bir süre için dondurulmasına yönelik bir kararname imzalayabileceği belirtildi.

Şam’ın yanıtı iş birliği ve yaptırımların hafifletilmesi talebi oldu

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Şam, çeşitli tarafların, özellikle grupların ‘siyasi faaliyetlerinin’ yasaklanması, ‘şahısların peşine düşülmesi’ ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Suriye topraklarında serbestçe hareket etmesine izin verilmesi yönündeki tavsiyelerine rağmen bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta sonu, attığı adımları ve bazı taleplere ilişkin çekincelerini içeren yazılı bir yanıtı Washington'a gönderdi. Washington, şu an bu talepleri inceliyor. Batılı yetkililer, Şam'ın kimyasal silahlarla ilgili adımların birçoğunu zaten yerine getirdiğini düşünüyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, geçtiğimiz şubat ayında Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktör Fernando Arias başkanlığındaki bir heyeti kabul etti. Bu görüşme, ‘Suriye’de savaş sırasında kimyasal silah kullanmakla’ suçlanan Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra OPCW tarafından Şam'a yapılan ilk resmi ziyaretti.

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı ve bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Arias, OPCW heyetinin Şam'daki görüşmelerinin Suriye'nin kimyasal silah dosyasının nihai olarak kapatılmasının önünü açtığı yorumunda bulundu. Şam'a yaptığı ziyaretin ‘yeni bir başlangıç’ için bir fırsat olduğunu söyleyen Arias, Esed döneminde yıllarca süren gerginliğin ardından bu konuda yeni bir sayfa açma şansı yakaladıklarını belirtti. OPCW, Suriye'nin silah programıyla bağlantılı olabilecek ve Esed rejiminin çöküşünden sonra keşfedilen 100'den fazla alan olduğunu tahmin ediyor.

Şam ayrıca Filistinli silahlı grupların faaliyetlerini engellemek, DEAŞ ile mücadele etmek ve Washington'ın müttefiki SDG ile ilişkilerini geliştirmek gibi adımlar da attı.

Bu çerçevede Şara, ABD yapımı helikopteriyle iki kez Şam'a giden SDG lideri Mazlum Abdi ile bir anlaşma imzaladı. Şam'da 10 Mart'ta imzalanan ilkeler belgesinin uygulanması için çeşitli adımlar atıldı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) önümüzdeki aylarda Suriye'de konuşlu ABD askerlerinin sayısını binin altına indirmeyi planladığını açıkladı. ABD gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre ABD ordusu Suriye'nin kuzeyinden yüzlerce askerini çekmeye başlarken bölgedeki sekiz askeri üsten üçünü kapatmaya hazırlanıyor.

Şara'nın Abdi ile yaptığı anlaşmanın uygulanmasının yanında SDG ile Türkiye arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda, Washington'ın ABD askerlerinin sayısını azaltma söylemiyle bağlantılı olarak bir ateşkes hali hakim.