Viyana müzakereleri taslağı İranlı milletvekillerin tepkisine neden oldu 

Parlamento Komisyonu Başkanı: Anlaşmaya varmamak kötü bir anlaşmaya varmaktan iyidir 

İran’da meclis oturumundan bir kare (İran Meclisi)  
İran’da meclis oturumundan bir kare (İran Meclisi)  
TT

Viyana müzakereleri taslağı İranlı milletvekillerin tepkisine neden oldu 

İran’da meclis oturumundan bir kare (İran Meclisi)  
İran’da meclis oturumundan bir kare (İran Meclisi)  

İranlı milletvekilleri, Viyana’daki ‘nükleer müzakerelerin’ seyrini ve sızdırılan anlaşma taslağını eleştirdi. Nevruz Bayramı’ndan sonra faaliyetlerine yeniden başlayan parlamentoda, ‘nükleer müzakerelerdeki’ muhtemel bir anlaşmanın taslağı eleştirilere hedef oldu. Parlamento kararlarının uygulanmasını denetleyen 90. Madde Komisyonu Başkanı Hasan Şucai, ‘kötü bir anlaşma’ yapılmaması uyarısında bulundu.  
Şucai, “Sadece iyi bir anlaşmayı kabul edebiliriz, anlaşmaya varmamak kötü bir anlaşmaya varmaktan iyidir. İyi bir anlaşma ise vatani onurumuzu koruyan ve iktisadi çıkarlarımızı güvence altına alan bir anlaşmadır” dedi. 2015’te yapılan ‘nükleer anlaşmayı’ eleştiren Komisyon Başkanı, “Dünyanın ve İran’ın koşulları ile ülkemiz için ekonomik fayda sağlanacağı göz önüne alındığında iyi bir anlaşmaya varılması için gösterilen çabalar anlaşılabilir. Ancak önceki hükümet Batı yanlısıydı ve yaptığı anlaşmayla birçok kayba neden oldu. Bu nedenle kötü bir anlaşma olacaksa hiç anlaşma olmasın daha iyi, biz bunu savunuyoruz” diye konuştu.  
Bazı İranlı milletvekilleri, eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ekibinin ‘nükleer müzakere heyetinde’ yer almasını eleştirmiş ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye, müzakere heyetinin değiştirilmesi çağrısında bulunmuştu.  
İran resmi haber ajansı İSNA’ya değerlendirmede bulunan Şucai, “Biz nükleer anlaşmaya karşı değiliz, ancak zayıf olduğumuz yönünde bir intiba bırakmamaya dikkat etmeliyiz. Anlaşma sağlanmasına Amerika’nın İran’dan daha fazla ihtiyacı var. Zaaf gösterirsek iyi bir anlaşma yapma olanağını kaybederiz’’ dedi.  
90. Madde Komisyonu üyelerinden Ali Hadriyan, 8 Martt’a oluşturulan ‘anlaşma taslağının’ İran’ın kırmızı çizgilerini göz önünde bulundurmadığını söyledi. Hadriyan, ‘’Anlaşma taslağının Farsça tercümesini inceledim, maalesef İran’ın kırmızı çizgilerini göz önünde bulundurmuyor. Tabi bu nihai bir taslak olmayabilir ancak gördüğüm kadarıyla sorunlar içeriyor’’ şeklinde konuştu.   
Öte yandan İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Fida Hüseyin Melki, “Dışişleri Bakanlığı henüz muhtemel Viyana Anlaşması'nın bir taslağını Parlamento'ya sunmuş değil, çünkü nihai taslak üzerinde uzlaşmaya varılmış değil. İran Batılılara yeni tekliflerde bulundu, bu değerlendirme sürecinde hızlı yargılara varmak sakıncalıdır” dedi.  
Milletvekili Mahmud Nebeviyan, Fars haber ajansında yayınladığı makalesinde, 2015 anlaşmasının canlandırılması yerine yeni bir anlaşma yapılması gerektiğini savunmuştu. Nebeviyan cumhurbaşkanından, Cevad Zarif’in ekibinden ‘müzakere heyetinde yer alan’ bazı isimleri, devrimci ve vatansever kişilerle değiştirmesini istemişti. 
Bu arada resmi haber ajansı İSNA’da yayımlanan bir makalede, Viyana fırsatının kaçırılmaması tavsiye edildi. Uluslararası siyaset uzmanı Koruş Ahmedi, “Nükleer anlaşmanın canlandırılması hükümetin ve diplomatik aygıtın öncelikli meselesi olmalıdır. Viyana’da anlaşmaya varılması, İran ile dış dünya arasındaki mevcut siyasi gerginliğin sona ermesini sağlayacaktır. Son haftalardaki bu ertelemelerin nedeni hala belirsizliğini korumaktadır. Yeni yılda (İran’da iki hafta önce başladı) en öncelikli konumuz anlaşmaya varmak olmalıdır” ifadelerini kullandı.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.