Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde ilk Darfur davası: Cancavid lideri suçlamaları reddetti

Dünkü duruşması sırasında Ali Kuşayb (EPA)
Dünkü duruşması sırasında Ali Kuşayb (EPA)
TT

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde ilk Darfur davası: Cancavid lideri suçlamaları reddetti

Dünkü duruşması sırasında Ali Kuşayb (EPA)
Dünkü duruşması sırasında Ali Kuşayb (EPA)

Cancavid milislerinin eski lideri Ali Kuşayb lakaplı Ali Abdurrahman, Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) en az 17 sene önce Darfur'da savaş suçları işlemekle suçlanan ilk Sudanlı yetkili oldu. 
72 yaşındaki Kuşayb, savcının ‘tarihi’ olarak nitelendirdiği duruşmada lacivert takım elbise giyerek kırmızı bir kravat taktı. Orta Afrika'da tutuklanan ve Lahey'e iade edilerek Hollanda'da iki yıldır tutuklu kalan Kuşayb, mahkemenin kendisine atadığı avukat Cyril Laucci başkanlığındaki savunma ekibiyle duruşma salonunda hazır bulundu.
Duruşmayı kendisi için Arapçaya çevirinin yapıldığı kulaklık ile takip eden Kuşayb, kendisine atfedilen 31 farklı savaş suçunu reddederek “Tüm suçlamalar reddedildi. Ben bu suçlamalardan masumum” dedi. Kuşayb’a yöneltilen suçlar arasında kasıtlı öldürme, sivillere yönelik saldırıları yönlendirme, Darfur bölgesinde çoğu Fur etnik grubundan yüzlerce kişiye işkence etme gibi suçlar yer alıyor.
Duruşma, yargıç Joanna Korner’ın Kuşayb aleyhindeki suçlamalara kısaca değinmesi ve savcı Kerim Han’ın davaya dair sözleri ile başladı. Bunun 2003 ila 2004 yıllarında Darfur'da Cancavidler tarafından öldürülen kurbanların aileleri için ‘tarihi’ bir duruşma olduğunu vurgulayan Han, “Bu milyonlarca Sudanlının bağımsız ve adil bir kararın verileceğini beklediği tarihi bir gün” dedi.
Söz konusu suçların, Kuşayb liderliğindeki Cancavid güçleri tarafından hedef alındığını söylediği bölgedeki çocuklar üzerindeki etkisine odaklanan Han, mahkemenin önümüzdeki haftalarda dinleyeceği tanıklara dayanarak bu yönde birkaç örnek verdi. Bir tanığa atıfta bulunan Han, Cancavid milislerinin bir köye girip annesinin kollarındaki bir bebeği alıp yere attığı ve bebeğin hayatını kaybettiği örneğine değindi.
Mahkemede savcılar, delil teşkil etmediğini, fakat Darfur’da yaşanan acı olayları hatırlattığını söyledikleri görüntüleri izletti. BBC Panorama’da yayınlanan görüntülerde, Cancavid’lerin kendi yaşadığı şehre yönelik saldırılarından sağ kurtulan, Fur kabilesi mensubu bir kadın ile gerçekleştirilen röportaj da yer aldı. Kadının söz konusu saldırının etnik temelli olduğunu söylediği kaydedildi.
Cancavid milislerinin düzenlediği saldırıları Sudan silahlı kuvvetleri ve Sudan hükümeti ile doğrudan ilişkilendirmeye çalışan savcılık, hükümetin bölgedeki her türlü isyanı bastırma hedefiyle milisleri finanse ederek silahlandırdığını belirtti. Savaşın esas olarak Darfur'daki Fur, Masalit ve Zaghawa etnik gruplarından Sudanlı Araplar ile Sudanlılar arasında olduğunu belirten savcılık, aynı zamanda Darfur'daki tüm Arapların Arap olmayan kabilelere karşı yürütülen askeri operasyonu desteklemediğine dikkati çekti.

“Kendisi söz konusu suçların bir parçasıydı”
Kuşayb’ın Darfur'da elinde bulundurduğu güç ve otoritenin kapsamına, hükümetteki Sudanlı yetkililer ile yakınlığına değinen savcılık, o zamanki Savunma ve İçişleri Bakanları ile güçlü kişisel ilişkisine vurguda bulundu. Aynı zamanda “Kuşayb, Sudan hükümetinin büyük ölçüde itimat ettiği Cancavidlerin yine kendisine şahsi açıdan oldukça itimat edilen üst düzey liderlerden biriydi. Kendisi söz konusu suçların bir parçasıydı; olup bitenlerin farkındaydı. Gücü ve nüfuzu vardı. Başkalarının kendisinden çekindiği itibarının tadını çıkardı” açıklamasında bulundu.  
Savcılığın tanıklara dayanarak verdiği örnekler arasında, Kuşayb’ın mahkûmları kişisel olarak aşağıladığı, onlara işkence ederek canlarına kıydığı iddiaları da yer aldı. Savcılık, “Yerlilerin iradesini kırmak amacıyla hücrelerden birinde yaşlıları bizzat darp etmiştir. Bu mahkumların insanlığını hiçe sayarak adamlarına onların derilerini yakmalarını emretmiştir” ifadelerine de yer verdi. Tanıkların Kuşayb’ın mahkumları aşağılamak için çeşitli yöntemler kullandığı ifadelerine de başvuruldu.
Savcılık, 15 ve 16 Ağustos 2003 tarihlerinde Kaddum ve Ben Disi'de düzenlenen saldırılar dahil olmak üzere, Kuşayb liderliğinde işlenen bir dizi suça değindi. Bunlar arasında 16 genç kıza tecavüz edilmesi, onlarca sivilin öldürülmesi, mallarının yağmalanması ve yok edilmesi gibi suçlar da yer aldı. Mart 2004'te Cancavidlerin Mukcar'da bir polis karakoluna girdiği saldırıda Kuşayb’ın birkaç tutukluyu bizzat darp ettiği, Fur etnik grubundan aralarında çocukların da bulunduğu 122 kişinin idamını emrettiği örneği de zikredildi.
Bu mağdurların çiftçiler, tüccar veya sivillerden ibaret olduğunu vurgulayan savcı, aynı zamanda Kuşayb’ın 5 ile 7 Mart 2004'te Dilling'e düzenlenen saldırıdaki doğrudan rolünden söz etti. Burada tutukluları bizzat döverek kendi silahı ile mahkumları öldürdüğü, bu kişilerin öldürülecekleri yere zorla götürülmelerini denetlediği, Fur etnik grubundan yaklaşık 137 kişinin öldürülmesi emrini verdiği bilgisine yer verildi.

Kabile liderleri ve nüfuzlu kişilerin hedef alınarak öldürülmesi
Savcılık, Darfur'daki isyanın bastırılmasını amaçlayan plan kapsamında Sudan hükümeti tarafından alınan kararların yazılı olduğu hükümet belgelerini büyük ekranda görüntüledi. Planda kabile liderleri ve nüfuzlu kişilerin hedef alınarak öldürülmesi hususlarına değinildiği görüldü. Nitekim savcılık, Darfur'da Cancavid milisleri ve Sudan silahlı kuvvetlerinin işlediği suçların Sudan hükümetinin bölgeden gelen herhangi bir isyanı bastırmak için aldığı siyasi bir karar olduğu vurgusunda bulundu.
2003’te Sudan hükümetinin Darfur'da ciddi bir silahlı isyan sorunu ile aynı zamanda Adalet ve Eşitlik Hareketi ve Sudan Kurtuluş Ordusu dahil olmak üzere bir dizi isyancı grup ile karşı karşıya kaldığını hatırlatan savcılık, bu grup üyelerinden çoğunun Fur, Masalit ve Zaghawa mensubu olduklarını bildirdi. Bu isyancıların hükümet güçlerine yönelik saldırılar başlatması üzerine hükümetin ise isyanı ortadan kaldırma yönünde bir plan benimseyerek karşılık verdiğine de değindi. Planın Darfur'daki sivil nüfusa yönelik acımasız saldırıları kapsadığını bildiren savcılık, söz konusu etnik grupların tüm üyelerinin isyancıları desteklediği değerlendirmesinde bulunan hükümetin hem askeri güçler hem de Cancavid milisleri ile bu kasabalara saldırı düzenlediğini aktardı. Savcılık tarafından yapılan açıklamada, “Sivillere yönelik saldırılar düzensiz şiddet eylemleri değildi. Aksine Vadi Salih ve Mukcar eyaletlerinde hükümet tarafından belirlenen politika kapsamında kaydedildi. Bu resmi politika, 2004 tarihli Ulusal Güvenlik Planı'na yansıtılmıştı. Buna Darfur'daki aşiretler ve köylerinin hedef alınması, yerel liderler ve belediye başkanlarının katli de dahildi” ifadeleri kullanıldı.  
 



Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
TT

Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)

İsrail ordusunun pazartesi günü Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki el-Acref, el-Meşirfe ve Ummu Batina köylerine girerek, bazı evlerin etrafını sarıp arama yaptığı rapor edildi.

Suriye resmi haber ajansı SANA'nın haberine göre İşgalci İsrail ordusunun dört askeri araç ve iki tanktan oluşan bir devriyesi Adnaniya kontrol noktasından yola çıkarak el--Meşirfe köyünden el-Acref köyüne doğru ilerledi ve el-Meşirfa'da durarak bazı evleri aradı.

SANA, yedi askeri araç ve iki tanktan oluşan başka bir İsrail devriyesinin Ummu Batina köyünü bastığını ve köyün batısındaki bir evi kuşattığını bildirdi. Ancak bu eylemin nedenleri veya amaçları hakkında herhangi bir bilgi vermedi.

İsrail, Suriye’de geçtiğimiz aralık ayında Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye ordusunun askeri tesislerini yok etmek ve altyapılarının yeniden inşa edilmesini önlemek amacıyla bu tesisleri hedef almıştı. Ayrıca Şam, Kuneytra ve Deraa çevresindeki kırsal bölgelere kara harekâtları düzenleyerek Suriye ile İsrail arasındaki sınırdaki tampon bölgeyi kontrolü altına aldı. Daha sonra sınır bölgelerinde baskınlar düzenleyerek çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.


Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

TT

Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün yaptığı açıklamada, Irak'ın ülkedeki tüm silahları devletin kontrolüyle sınırlandırmayı taahhüt ettiğini, ancak bazı milis grupların işgal gücü olarak gördüğü ABD liderliğindeki askeri koalisyon ülkede kaldığı sürece bunun başarılı olamayacağını söyledi.

Sudani, radikal İslamcı grupların oluşturduğu tehdidin önemli ölçüde azalması nedeniyle, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyon’un (DMUK) İran'ın en yakın Arap müttefiklerinden biri olan Irak'tan 2026 yılının eylül ayına kadar çekilme planının hala geçerli olduğunu vurguladı.

Bağdat'ta Reuters’a konuşan Başbakan Sudani, “DAEŞ diye bir şey yok. Güvenlik ve istikrar mı? Allah’a şükür, bunlar mevcut. (2014 yılında kurulmasından bu yana DMUK’a katılan ülkelerin sayısına atıfla) DMUK’ta 86 ülkenin varlığı için bana tek bir mazeret gösterin” ifadelerini kullandı.

Silahlarını teslim ettikten sonra grupların resmi güvenlik güçlerine veya siyasi sahneye entegre edilebileceğine işaret eden Sudani, “Bu yüzden devlet kurumları dışındaki tüm silahları ortadan kaldırmak için kesin bir program olacak. Herkesin istediği de bu” ifadelerini kullandı.

Savaşa sürüklenmeyeceğiz

Irak, ABD'nin baskısı altında, İran destekli grupları silahsızlandırmak gibi siyasi açıdan hassas bir görevi yerine getirmenin bir yolunu arıyor. ABD, Sudani'nin, diğer Şii grupları da içeren bir çatı örgütü olan Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) ile bağlantılı silahlı grupları dağıtmasını istediğini açıklamıştı. Haşdi Şabi resmi olarak Irak güvenlik güçlerinin bir parçası ve çatısı altında İran yanlısı bazı grupları barındırıyor.

Öte yandan ABD ve Irak, Amerikan askerlerinin aşamalı olarak geri çekilmesi konusunda anlaşmaya vardı. Tam çekilmenin gelecek yılın sonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Asker sayısındaki ilk azalma bu yıl başladı.

Irak Başbakanı Sudani, Reuters’a verdiği röportaj sırasında Lübnan'daki Hizbullah gibi bölgedeki devlet dışı silahlı gruplara yönelik artan uluslararası baskı sorulduğunda, “Ortadoğu'da ABD ve İsrail’in nüfuzuna karşı çıkan ‘direniş ekseni’ olarak bilinen İran destekli grubun bir parçası olan bu gruplara yönelik baskı artacak. Allah’ın izniyle, o gün gelecek. Buradaki durum Lübnan'dakinden farklı” yanıtını verdi.

Başbakan Sudani, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Irak’ın güvenliği ve istikrarı koruma konusundaki tutumu açık ve devlet kurumları savaş ve barış konusunda karar verme yetkisine sahip. Hiçbir taraf Irak'ı savaşa veya çatışmaya sürükleyemez.”

İran, 2003 yılında ABD öncülüğündeki işgal hareketinin Saddam Hüseyin rejimini devrilmesinden bu yana Irak'ta önemli bir nüfuz kazanırken bu durum, İran destekli silahlı gruplara büyük bir siyasi ve askeri güç sağladı.

Irak’ta art arda gelen hükümetler, birbirine düşman olan İran ve ABD'yi Bağdat'ın müttefiki olarak tutmak konusunda büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. ABD, İran'a ağır yaptırımlar uygularken, Irak Tahran ile güçlü ticari ve ekonomik bağlara sahip.

ABD’den büyük yatırımlar çekme konusu, 2003 yılından bu yana mezhep çatışmalarının yanı sıra yıllardır ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Irak için en önemli önceliklerden biri.


Fransa, Lübnan'dan Esed'in 3 generalinin tutuklanmasını istedi

Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
TT

Fransa, Lübnan'dan Esed'in 3 generalinin tutuklanmasını istedi

Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)

Fransa, Lübnan'dan, devrik Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimindeki üç üst düzey generalin, Fransız vatandaşlarının ölümüne yol açan savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işledikleri gerekçesiyle bulunup tutuklanmasını istedi.

Önde gelen bir Lübnanlı yargı kaynağı Şarku'l Avsat'a, Başsavcı Hakim Cemal Hacer'in, Fransız yargısından, Lübnan'dan "Beşşar Esed rejiminde Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü Başkanı olan Tümgeneral Cemil Hasan'ı, Ulusal Güvenlik Bürosu Müdürü Tümgeneral Ali Memlük'ü ve Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü Soruşturma Şubesi Başkanı Tümgeneral Abdülselam Mahmud'u bulmasını, soruşturma ve inceleme yapmasını, Lübnan'da bulunmaları halinde tutuklamasını ve Fransız yetkililere teslim etmesini" isteyen bir yargı talebi içeren resmi bir telgraf aldığını açıkladı.

İlginçtir ki, yargı kaynağına göre Fransa'nın yardım talebi, "adı geçen kişilerle düzenli olarak iletişim kuran Lübnan telefon numaralarını da içeriyordu; bu durum, Fransız makamlarının Esed rejimindeki üst düzey isimleri takip etme kapsamında yürüttüğü iletişim izlemeleriyle de doğrulandı." Yargı kaynağı, bu konunun "İç Güvenlik Kuvvetleri Bilgi Şubesi tarafından yürütülecek takip ve soruşturmaların merkezinde yer alacağını" vurguladı.