Tahran: Nükleer anlaşma sağlanırsa uranyum zenginleştirme seviyesini düşürür, santrifüj sayısını azaltırız  

İslami: Bildirilmemiş konumlardaki uranyum izleriyle ilgili UAEA'nın talep ettiği belgeleri sunduk  

UAEA Başkanı Rafael Grossi (ortada) ile İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) Tahran’da mart ayında basın toplantısı düzenledi. (AFP) 
UAEA Başkanı Rafael Grossi (ortada) ile İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) Tahran’da mart ayında basın toplantısı düzenledi. (AFP) 
TT

Tahran: Nükleer anlaşma sağlanırsa uranyum zenginleştirme seviyesini düşürür, santrifüj sayısını azaltırız  

UAEA Başkanı Rafael Grossi (ortada) ile İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) Tahran’da mart ayında basın toplantısı düzenledi. (AFP) 
UAEA Başkanı Rafael Grossi (ortada) ile İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) Tahran’da mart ayında basın toplantısı düzenledi. (AFP) 

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, ‘2015 nükleer anlaşmasının’ canlandırılması hususunda Viyana’da anlaşmaya varılması durumunda, Tahran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini düşüreceğini ve santrifüj sayısını azaltacağını belirtti. İslami dün yaptığı açıklamada, uranyum izleri bulunduğu öne sürülen konumlarla ilgili gerekli belgeleri Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) sunduklarını ve yanıt beklediklerini kaydetti.  
İran basınında çıkan haberlerde, İslami’nin, İran’ın Viyana müzakerelerinde anlaşma sağlanması durumunda, santrifüjlerin sayısını azaltacağı ve 2015 anlaşmasında belirlenen yükümlülüklere geri döneceğini açıkladı. İslami’nin bu açıklamaları bir geri adım olarak yorumlandı. İran’dan daha önce yapılan açıklamalarda, ABD’nin ‘nükleer anlaşmadan’ tek taraflı olarak çekilmesinin ardından, arttırılan gelişmiş santrifüjlerin çalıştırılmaya devam edileceği ifade edilmişti.  
Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen ‘2015 nükleer anlaşmasına’ göre, İran'ın sadece ilk nesil IR-1 tipi santrifüj kullanarak uranyum zenginleştirmesine imkan tanınıyor ve bu santrijüflerin sayısının 5 bini geçmemesi gerekiyor. Araştırma için nispeten gelişmiş santrifüj izni olsa da Tahran'ın zenginleştirilmiş uranyumu biriktirmemesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren UAEA’nın denetçileri, İran’da uranyum zenginleştirmek için IR-4, IR-5, IR-6 ve IR-6s model santrifüj tespit ettiklerini bildirmişti.  
Tahran’da düzenlediği basın toplantısında İslami, uluslararası müfettişlerin denetimine açılmayan 4 konumla ilgili UAEA'nın talep ettiği belgeleri sunduklarını belirterek, "Belgeleri 20 Mart'ta UAEA'ya teslim ettik. Onlar da bu belgeleri incelediler ve muhtemelen bu konuyla ilgili nihai netice için UAEA temsilcileri yakın zamanda İran'ı ziyaret edecektir" dedi. 
 UAEA yetkilileri ile İran geçen ay, daha önce bildirilmemiş dört konumda rastlanan ‘uranyum izleri’ dosyasının çözümü için üç aylık bir yol haritası belirlenmesi üzerinde uzlaşmıştı. İslami, söz konusu sorunların hazirana kadar çözüleceğini umduklarını belirtti. Bahsi geçen bir konumun İran topraklarında olmadığını ifade eden İslami, "Bahsettikleri mekanlardan biri hakkındaki belirsizlikler tamamen giderildi, diğer konumlarla ilgili dosyalar da haziran ayına kadar kapatılacaktır" diye konuştu. UAEA’nın İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili ‘gizli araştırma’ yapıp yapmadığı sorulan İslami, ‘’Ajans genellikle herhangi bir kaynaktan edindiği bilgileri dikkate alır’’ diye yanıtladı.  
İslami, “UAEA ile diyalogda önem taşıyan konulardan biri de İsrail'in sürekli olarak ürettiği sahte belgelere dayanan suçlamalarıdır” dedi. İran, İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ın, nükleer faaliyetlerine dair bazı belgeleri ele geçirdiğini doğrulamıştı. Geçen sene nisan ayında, dönemin Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Genel Sekreteri Muhsin Rızai, ‘güvenlik açıklarını’ sert bir dille eleştirmiş ve son dönemlerde üç önemli güvenlik ihlali gerçekleştiğini belirtmişti. Rızai, Natanz Nükleer Tesisi’nde yaşanan iki patlama, nükleer faaliyetlerle ilgili belgelerin çalınması ve İran'ın nükleer araştırmacısı Muhsin Fahrizade suikastını bu güvenlik zaafına örnek olarak göstermişti. İsrail, Batılı ülkelerde yayınlanan raporların aksine, İran’ın kısa bir zaman içinde nükleer silaha sahip olabileceğini iddia ediyor. Mossad’ın İran içindeki bir operasyonda ele geçirdiği belgeler, UAEA’nın ‘daha önce bildirilmemiş bölgelerde uranyum izleri’ dosyasının bir kısmına dayanak teşkil etmişti. İsrail'in Nisan 2018'de ortaya çıkardığı İran nükleer arşiv belgeleri de İran'ın faaliyetlerini sakladığı yerlerin ortaya çıkmasında kilit rol oynadı. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nın bir üyesi olan İran, radyoaktif maddenin etkilerini açıklamak ve nükleer silah programının bir parçası olarak kullanılmayacağının güvencesini vermekle yükümlü. UAEA uzun süredir bu konuda İran’dan bir yanıt alamadığını duyurmuştu. Ancak taraflar geçtiğimiz mart ayında, bu sorunların çözümü için üç aylık bir yol haritası belirlenmesi üzerinde anlaştı. İran yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirmeyi başardı. Bu oran 2015 anlaşmasında üzerinde uzlaşılan seviyelerin çok üstünde.  
İran ve küresel güçler yaklaşık bir yıldır, ‘2015 nükleer anlaşmasının’ canlandırılması amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da müzakereler yürütüyor. Nükleer anlaşmadan 2018’de tek taraflı olarak çekilen Washington’ın yeniden anlaşmaya dahil edilmesi hedefleniyor. Viyana’daki müzakerelerde önemli ilerlemeler kaydedildi, ancak geride başta İran Devrim Muhafızları’nın, ABD’nin ‘yabancı terör örgütleri listesinden’ çıkarılması olmak üzere çözüm bekleyen bir iki konu kaldı.  



Libya: Hafter'in 2019 Anlaşması’nı benimsemesi olasılığı Doğu Akdeniz'de kartları karıştırıyor

Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
TT

Libya: Hafter'in 2019 Anlaşması’nı benimsemesi olasılığı Doğu Akdeniz'de kartları karıştırıyor

Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)

Ömer Önhon

Libya lideri Muammer Kaddafi'nin 2011'de devrilmesinden sonra ülke, batıdaki (Trablus) Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile doğudaki (Tobruk) Temsilciler Meclisi'nin desteklediği Libya Ulusal Ordusu arasındaki bir iç savaşa sürüklendi.

Çatışma sırasında Türkiye, Trablus'un yanında durdu ve doğrudan müdahalesiyle, UMH'nin Ulusal Ordu’nun saldırısı altında çökmesini engelledi.

Daha sonra ateşkes sağlandı ve bir ulusal uzlaşma süreci başladı. Doğu ve batıdaki iki güç merkezi arasındaki süregelen ayrılığa rağmen, ateşkes yürürlükte kalmaya devam ediyor.

Son zamanlarda, 2019 yılında Trablus ile Ankara arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması nedeniyle Doğu Akdeniz'de Türkiye, Yunanistan, Mısır ve Avrupa Birliği arasında gerginlik yeniden tırmandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi'nin 2019 anlaşmasını onaylama olasılığı, başta Yunanistan olmak üzere birçok Doğu Akdeniz ülkesinde endişelere yol açtı.

Anlaşma, Libya ile Türkiye arasındaki deniz sınırlarını belirliyor ve Türkiye'nin kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırlarını çiziyor. Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuk kapsamında tanınmış sınırlar bulunmuyor; bu sınırlar, devletler arasındaki anlaşmalar ve mutabakatlarla belirleniyor.

Ankara ile Trablus arasındaki anlaşmaya ek olarak, Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail de dahil olmak üzere diğer Doğu Akdeniz ülkeleri arasında başka deniz yetki alanları anlaşmaları da imzalanmış bulunuyor. Ne var ki bu anlaşmalarla belirlenen deniz yetki alanlarının ve sınırların çakışması durumunda zorluklar ortaya çıkıyor.

Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır ile birlikte 2019 anlaşmasını gayrimeşru deklare etmişti.

O zamandan beri siyasi coğrafyada ve çeşitli taraflar arasındaki ilişkilerin niteliğinde önemli değişiklikler yaşandı. Türkiye, Trablus ile güçlü ilişkilerini sürdürürken, son dönemde iç savaş sırasında aşırı gerginlik yaşadığı Tobruk ve Halife Hafter ile ilişkilerini iyileştirmeye başladı.

Yunanistan'ın 2019 anlaşmasının sonuçlarına ilişkin iddialarına gelince, Türkiye bunları görmezden geldi ve önemsiz gördü. TBMM, Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını 5 Aralık 2019'da onayladı ve anlaşma Birleşmiş Milletler'e resmen bildirildi

Bu yakınlaşmanın bir parçası olarak, Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Halife Hafter'in oğlu ve Libya Ulusal Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Saddam Hafter ve Hafter güçlerinin birkaç üst düzey komutanı son aylarda Ankara'ya resmi ziyaretlerde bulundu.

Türkiye'nin Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer bölgesel taraflarla ilişkilerini etkileyen derin siyasi krizin sona ermesi de Tobruk ve Ankara arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinde önemli bir etken oldu.

Yunanistan'ın 2019 anlaşmasının sonuçlarına ilişkin iddialarına gelince, Türkiye bunları görmezden geldi ve önemsiz gördü. TBMM, Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını 5 Aralık 2019'da onayladı ve anlaşma Birleşmiş Milletler'e (BM) resmen bildirildi.

Asıl anlaşma daha sonra Ankara'ya Libya karasularında petrol ve doğalgaz arama hakkı tanıyan ek uzatmalarla desteklendi.

dfvgthy
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (sağda) ve Libya UMH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, 12 Nisan 2021'de Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen imza töreninde fotoğraf çektiriyor (AFP)

Yunanistan ve diğer bazı tarafların ileri sürdüğü iddia ve itirazlar karşısında Libya, 27 Mayıs 2025'te BM'ye sözlü bir nota gönderdi ve bu nota 1 Temmuz'da resmen yayımlandı. “Akdeniz'deki kıta sahanlığının dış sınırlarını” gösteren bir haritanın eşlik ettiği notada, Türkiye ile 2019 yılında imzalanan mutabakat zaptının “uluslararası hukuka dayalı adil bir çözüm” olduğu vurgulandı.

Notada “ne Yunanistan'ın ne de Mısır'ın, uluslararası hukuka uygun olarak Libya ve Türkiye arasında belirlenen deniz alanlarında egemenlik haklarına sahip olmadığının da altı çizildi.

Yunanistan, 2019 tarihli anlaşmanın Girit'in varlığını görmezden geldiğini iddia ederek, egemenlik haklarının ihlali olarak gördüğü bu durumdan derin endişe duyduğunu ifade ediyor

Libya, 20 Haziran'da BM'ye tutumunu yineleyen, Yunanistan'ı, 2019 anlaşmasının kapsadığı bir alan olan Girit'in güneybatısındaki iki deniz bloğunu Exxon Mobil Şirketi’ne kiralayarak egemenlik haklarını ihlal etmekle suçlayan ek bir muhtıra sundu.

Benzer bir bağlamda, Avrupa Konseyi, 26 Haziran'da düzenlediği toplantıda, deniz anlaşması ve Libya'dan Avrupa Birliği'ne yönelik göç akımlarını ele aldı. Bu iki konu, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İtalya'nın talebi üzerine gündeme alındı.

AB liderleri, Libya kaynaklı göç akımları konusundaki endişelerini dile getirerek, bunların Avrupa güvenliği üzerindeki olası etkileri konusunda uyardılar. Ayrıca, Türkiye ile Libya arasındaki deniz anlaşmasının üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ettiği, deniz hukuku hükümlerine aykırı olduğu ve bu ülkeler için hukuki sonuçlar doğuramayacağı değerlendirmesinde bulundular.

tyjuk
Libyalı askeri komutan Halife Hafter, 5 Eylül 2024'te Libya'nın güneyindeki Sabha kentinde ülkenin kalkınması ve yeniden inşası konulu bir konferansta (AFP)

Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli ise, anlaşmanın uluslararası hukuk kapsamında tam meşruiyete sahip olduğunu vurgulayarak, Avrupa Konseyi'nin kararlarını reddetti.

Libya Parlamentosu da, Avrupa Konseyi'nin kararlarını sert ifadelerle reddeden bir açıklama yayınlayarak, uluslararası anlaşmalar yapma yetkisinin yalnızca Libya'nın anayasal organlarına ait olduğunu ve ülkenin dış politikasına dışarıdan herhangi bir yönlendirme girişiminin kabul edilemez bir ihlal olduğunu vurguladı.

Yunanistan, egemenlik haklarının ihlali olarak gördüğü bu durumdan derin endişe duyuyor ve 2019 tarihli anlaşmanın Girit'in varlığını göz ardı ettiğini iddia ediyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis, Türkiye-Libya anlaşmasını “temelsiz, geçersiz ve uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendirdi.

Mısır'ın Yunanistan'ın tutumuna katılması veya Ankara ile yeniden gerginlik yaşaması pek olası değil. Türkiye-Mısır ilişkilerinin mevcut durumu, iki ülkenin olası herhangi bir anlaşmazlığa diplomatik çözümler aramaya devam etmesine olanak tanıyor

Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin Libya'daki etkisini dengelemek ve daha fazla diplomatik kazanım elde etmek, ayrıca Libya Temsilciler Meclisi'nin deniz yetki alanı anlaşmasını onaylamasını engellemek için iki ardışık ziyaret gerçekleştirdi. Ek olarak, Libya ile iki ülkenin münhasır ekonomik bölgelerinin sınırlarını belirleyecek bir anlaşma imzalamaya çalıştı. Bu anlaşma, onaylanması halinde Yunanistan’a Türkiye-Libya anlaşmasına itiraz etme konusunda yasal bir zemin sağlayacaktır.

Yunanistan Dışişleri Bakanı ilk ziyaretini 6 Haziran'da Bingazi'ye gerçekleştirdi. Burada Doğu Libya’nın komutanı Halife Hafter, Yunan heyetini güçlerinin Racma'daki karargahında kabul etti. Gerapetritis daha sonra 15 Temmuz'da tekrar Libya'yı ziyaret etti ve bu kez Trablus’taki yetkililer ile temaslarda bulundu.

Yunanistan Dışişleri Bakanı, Trablus'ta Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Muhammed Menfi ve Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile bir araya geldi. Görüşmeler, verimli olarak nitelendirildi ve iki tarafın özellikle ekonomik, ticari ve kültürel alanlarda ortak iş birliğini destekleme ve güçlendirme yollarını, göç ve deniz yetki alanlarını belirleme konularını ele aldığı belirtildi. Ne var ki bilgi sahibi kaynaklar, Yunanistan'ın deniz yetki alanı anlaşması imzalama önerisi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini ve Yunan tarafını tatmin edecek olumlu bir göstergenin görünmediğini bildirdi.

8 Temmuz'da, yani Yunanistan Dışişleri Bakanı'nın Trablus ziyaretinden birkaç gün önce, Doğu Libya'da yerel yetkililerin resmi bir ziyarette bulunan bir Avrupa Birliği heyetini geri göndermesi dikkatleri çekti. Heyette Yunanistan Göç Bakanı Thanos Plevris, İtalya ve Malta'dan mevkidaşları, AB İçişleri ve Göç Komiseri de yer alıyordu.

Buna paralel olarak Yunanistan, Tobruk ile yakın ilişkileri olan Mısır ile de görüşmeler yürütüyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı, Mısırlı mevkidaşı Bedir Abdulati ile 4 Haziran'da Kahire'de bir araya geldi. Toplantının amaçlarından biri, Mısır'dan Halife Hafter'i 2019 anlaşmasını onaylama planlarını sürdürmemeye ikna etme talebinde bulunmaktı.

Türkiye ve Mısır, Libya meselesiyle ilgili olarak karşılıklı meydan okumalarda bulunmuş ve aralarındaki gerginlik, iki ülke güçleri arasında doğrudan bir çatışma olasılığı konusunda endişelere yol açmıştı, ancak böyle bir çatışma yaşanmadı. Kahire, Libya ve Türkiye arasındaki Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması konusunda çekincelere sahip olsa da, Yunanistan'ın tutumuna katılması veya Ankara ile yeni bir gerginliğe girmesi pek olası görünmüyor. Türkiye-Mısır ilişkilerinin mevcut durumu, iki ülkenin olası anlaşmazlıklara diplomatik çözümler aramaya devam etmesine olanak tanıyor.

Brüksel'de ise Yunan diplomatlar, Avrupa Birliği'ni rakiplerine baskı yapmaya zorlamaya yönelik her zamanki çabalarını sürdürüyorlar. Atina'nın eylemleri hızlanmış gibi görünse de, Libya ve Türkiye arasındaki hakim eğilim, iş birliğini güçlendirme ve ilişkileri iyileştirme yönünde olduğundan, olayların gidişatını durdurmaları pek olası değil. Bununla birlikte, Yunanistan artık Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde bir baskı aracı olarak kullanabileceği yeni bir koz elde etti.