Paralı askerler, herkesin düşündüğünden çok daha güçlü

Tarih, bu savaşçı kategorisinin düzenli kuvvetler için bir istisna olmadığını açıkça gösteriyor

İyi silahlanmış paralı askerler, mevcut dönemde bir emri vaki haline geldi (AFP)
İyi silahlanmış paralı askerler, mevcut dönemde bir emri vaki haline geldi (AFP)
TT

Paralı askerler, herkesin düşündüğünden çok daha güçlü

İyi silahlanmış paralı askerler, mevcut dönemde bir emri vaki haline geldi (AFP)
İyi silahlanmış paralı askerler, mevcut dönemde bir emri vaki haline geldi (AFP)

Fidel Spiti
‘Paralı askerler’ terimi, Arap dünyasında olumsuz bir çağrışım yapıyor. Bireysel paralı asker, maddi bir getiri elde etmek amacıyla para ve güç sahibi lehine yasadışı hizmetler gerçekleştiren kişidir. Bu genel tanım. Ancak basın ve medyada benimsenen tanıma gelince paralı askerler, fakir ülkelerden toplanan iyi eğitimli veya eğitimsiz savaşçılardan oluşan bir gruptur ve kendilerine daha fazla para ödeyenler yararına savaşırlar. Savaşın nedenleri ve amaçları, ya da savaşçıların inançları ile ilgilenmezler. Aksine ‘paralı asker’ yapan faaliyetlerini yürütürler. Yani para için mücadele verirler. Paralı askerler; diplomatlar ve devlet başkanları için güvenlik sağlamak gibi daha önce orduların işlevi olan bir dizi görevi yerine getirmek üzere hükümetler tarafından istihdam edilir. Ayrıca barış anlaşmalarını uygulamak ve yeni doğan orduları eğitmek için kullanılabilirler. Elbette toplumsal ve medya anlamları, kelimenin dilsel anlamını göstermez sonuçta paralı asker, yaptığı veya fakir ve muhtaçlara yardım eden varlıklı kişilerden elde ettiği iş karşılığında geçimini sağlayan kişidir.

Düzenli ordular yerine paralı askerler
Ancak iyi silahlanmış paralı askerler, mevcut dönemde bir emri vaki haline geldi ve artık savaş kurallarını ya da savaş kurallarına ilişkin uluslararası anlaşmaları ihlal etmiyor. Örneğin Türkiye, Libya’da kendisi için savaşan Suriyelilerin varlığını hiçbir şekilde gizlemiyor. Aynı şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus ordusunun yanında savaşmak isteyen paralı askerleri Ukrayna’ya davet etmekten çekinmedi. Suriye’de Rusya yanında savaşan paralı askerler için de durum aynı. İranlılar, paralı askerlerinin “Devrim” sloganıyla kendilerinin dört Arap başkentini (Sana, Bağdat, Şam ve Beyrut) ele geçirdiklerini söylemekten çekinmiyorlar. Bu slogan, üst düzey İranlı yetkililerin her zaman iddia ettiği bir şey. ABD ise Irak ve Afganistan’da kullandığı paralı askerler konusunda diğerlerinden farklı değil. Ancak paralı askerleri büyük, önemli, tanınmış ve iyi organize olmuş şirketlerde çalışan savaşçılardan oluşuyor. Savaşçılarının ve idarecilerinin çoğu, ABD ordusundaydı ve askerlerden üst düzey subaylara kadar orada görev yaptı. Nikolas K. Gvosdev, Irak’taki paralı askerler hakkında yaptığı araştırmada, birçok savaşçının vatansever ve Iraklıların özgürlüğü için savaşan gönüllüler olmadığının uzun zaman önce ortaya çıktığını söyledi. Gvosdev, bu savaşçıların ücretli uzmanlar olduğunu, özel askeri müteahhitler veya daha spesifik olarak ‘paralı askerler’ olarak adlandırıldıklarını dile getirdi.
Brookings Enstitüsü’nden Peter Singer, özel güçlerin artık (resmi) ABD askeri gücünden sonra Irak’taki en büyük ikinci askeri birimi oluşturduğunu söyledi. Singer, bu örgütlerin birçoğunun uluslararası sözleşmelerde öngörülen savaş kuralları çerçevesi dışında yaptıklarıyla ün saldığını dile getirdi. Her durumda, tarih açıkça gösteriyor ki paralı askerler, düşündüğümüz gibi ordular için bir istisna değil, durum tam tersi. Eğer savaş kralların bir sporuysa, tarih boyunca ölümsüzleşen paralı askerler de zamanlarının profesyonel sporcularıdır. Düşük ücretli askerlerle dolu kitlesel orduların yükselişi, hükümetlerin profesyonel askerler kiralama ihtiyacını ortadan kaldırdı.
Nikolas K. Gvosdev’e göre yirminci yüzyılın büyük bölümünde paralı askerler ya hırslı zorbalar ya da çokuluslu şirketler tarafından istihdam edildi.

Defence Systems Limited
‘Defence Systems Limited’, Angola veya Nijerya gibi değişken yerlerde varlıklarını ve altyapısını korumak için ‘Texaco’ ve ‘Chevron’ gibi büyük petrol şirketleri ile sözleşmeleri olan İngiliz merkezli bir paralı asker şirketidir. Ulus-devlet sonrası dönemde veya artık büyük savaşlara ve devletler içindeki isyanlara tanık olmayan bir dünyada paralı askerler, devletlerin mümkün olduğunca korumaya çalıştıkları ulusal ordulardaki boşluğu, özellikle de son derece istikrarsız ülkelerde, doldurdular. Savaşın ideolojik nedenlerini umursamayan paralı askerler, savaşçıların ve katıldıkları harekatların niteliğine göre artan bir ücret karşılığında askerlerin işini sonuna kadar yapabilirler. Polis memurları, emekli ordu liderleri veya iyi eğitimli askerler için, onlara devlet maaşlarından aldıklarının kat kat fazlasını veren mali çekicilikler vardır. Dolayısıyla da bu unsurlar, otomatik olarak özel şirketlerde çalışmaya başlarlar. Ölmeleri halinde kimse onlar için yas tutmayacaktır, falanca ordudaki askerlerin öldüğü açıklanmayacaktır ve bu durum da ordunun, kamuoyu karşısındaki imajının sarsılmasına neden olmayacaktır.

Executive Outcomes
Örneğin Sierra Leone savaşında hükümet, tutsaklarının kollarını kesmekle ün salmış Devrimci Birleşik Cephe savaşçılarını hezimete uğratmak için 1995’te Güney Afrikalı ‘Executive Outcomes’ şirketini görevlendirdi. Ama paralı askerler, 1997’de sözleşmelerini imzaladıklarında Sierra Leone’den ayrıldılar ve 4 ay sonra oradaki hükümet devrildi. Çoğu şirket, çok az hükümet gözetimi ile çalışıyor ve çalışanlarının davranışlarından neredeyse hiç bir sorumluluk almıyor.

Blackwater
Paralı askerlerin dünyasında özel subaylar ve ucuz paralı askerler de var. Özel subaylar, terörist gruplarla mücadele etmek üzere savaşabilir veya dünyanın dört bir yanındaki uyuşturucu satıcılarının peşine düşebilir ve hatta düşmanlarından daha fazla ödeme yaparlarsa uyuşturucu şirketlerinin kendilerini koruyabilirler. Paralı askerlerin önce şirkete, sonra da onları kiralayan finansöre olan bağlılıkları, sözleşmelerinin sonuna kadar. George W. Bush yönetimi, Irak’ın işgali sırasında büyük ölçüde özel askeri şirketleri kullandı. ABD askeri müteahhitlik şirketi ‘Blackwater’ çalışanlarının Bağdat’ta kalabalık bir caddeye ateş açması ve 17 kişinin ölmesi üzerine Irak’ta işlediği suçlarla ilgili uluslararası eleştirilere yol açtı.
İnternet üzerinden elde edilebilen uluslararası raporlar, yaygın olmaları nedeniyle paralı askerlerin tüm çatışmalarda ve tüm ülkelerde (ve farklı şekillerde) bulunduğunu gösteriyor. Yani savaşçı askerler olarak, yönetimin yolsuzluğundan beslenen şahsiyetleri, zenginleri ve oligarkları korumak için ya da petrol kuyuları gibi stratejik merkezleri korumak için varlık gösteriyorlar.

Güvenlik şirketleri devletlerin otoritesini baltalıyor mu?
Eski bir paralı asker olan John McFate, “Modern Mercenary” (Modern Paralı Asker) adlı kitabında savaş ticaretinin multi-milyon dolarlık bir yatırımdan multi-milyar dolarlık bir pazara dönüştüğünü söylüyor. Örneğin 2017 mali yılında Pentagon, yüzde 71’i özel askeri şirketlere olmak üzere federal sözleşmeler için 320 milyar dolar verdi. Bu durum, neredeyse resmi ordulara hâkim olan silahlı şirketler dünyasında çok büyük bir meblağ. Birleşmiş Milletler (BM) bile bazı faaliyetleri için Çokuluslu Güvenlik Servisleri de dahil olmak üzere özel askeri şirketleri kullanıyor. İsrail, Filistin’de güvenliği sağlamak için aynı grubu kiraladı.
Bununla birlikte paralı askerlerin tüm şekilleriyle bu kullanımının yaygınlaşması, ülkelerdeki güvenlik sistemlerinin zayıflamasına katkıda bulunmuştur. Öyle ki tanımı uyarınca, devlet içindeki güçtür, silah taşımayı tekelleştirebilir ve bu durum, kendisine güç vermektedir. Birtakım kanunlarla yönetim tarafından emredilen resmî askeri ve güvenlik unsurlarının yapması gereken işler, birdenbire işverenlerinin aleyhine dönebilecek özel şirketlerin ve paralı askerlerin eline geçtiğinde, otoritenin siyasi ve güvenlik yönetimi kalıcı bir güvenlik riskine maruz kalacaktır.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı analiz haberine göre Brookings Enstitüsü’nden Singer, “Özel askeri şirketler ve çalışanları, sivil ve silahlı arasındaki keskin ayrımla ilgili yasaların boşluklarına düşme eğilimindedir” dedi. Peter Singer, bu durumun, ‘bu tür suçları soruşturmak, kovuşturmak ve cezalandırmaktan nasıl, ne zaman, nerede ve hangi makamların sorumlu olduğunu’ tespit etmeyi de zorlaştırdığını dile getirdi.
Bağdat’taki Nisur Meydanı’nda Blackwater tarafından başlatılan saldırıya dair Singer, “Paralı asker şirketine bağlı silahlı unsurlara dair yasal durum son derece belirsizdi. Bunlar, ABD’nin bölge valisi Bremer’in idaresi altında bulunan Geçici Koalisyon Yönetimi’nin kalan yetkisi nedeniyle Irak yasaları önünde sorumlu tutulmuyorlar. Yönetim, iki yıl önce feshedildi, ama yetkileri hala mevcut” dedi.
Georgetown Üniversitesi’nden ve “The New Rules of War” (Savaşın Yeni Kuralları) kitabının yazarı Prof. Dr. Sean McFate, “Paralı askerler, uzmanların tahmin ettiğinden daha güçlüdür. Wagner Grubu gibi özel şirketler, ABD Deniz Piyadeleri’nden daha çok ağır silahlı çokuluslu şirketler gibidir. Çalışanları farklı ülkelerden işe alınır” dedi.



İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
TT

İsrail, Türkiye-Suriye askeri anlaşmasına nasıl yanıt verecek?

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı
Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşmasının belgelerini imzaladı

Ömer Önhon

Suriye'de gerginlik, bir yandan Suriye ordusu ve Arap aşiretleri, diğer yandan Suveyda'daki Dürziler arasında şiddetlenen çatışmalarla devam ederken, Şam ile Kürtler arasındaki müzakereler de tıkanmış durumda.

8 Ağustos'ta, Kürt Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) girişimiyle Haseke'de düzenlenen, Dürzi lider Hikmet el-Hicri ile Suriye Alevileri Yüksek Konseyi Başkanı Gazal Gazal'ın video konferans yoluyla katıldığı “Ortak Tutum” konferansında, katılımcılar Suriye'de istikrarın ancak ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemiyle sağlanabileceğini belirttiler.

 8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)8 Ağustos 2025'te Haseke'de düzenlenen “Bileşenlerin Birliği” Konferansı (North Press)

Bu gelişmeler ışığında, birçok Suriyeli, ülkelerinin geleceği konusundaki tartışmanın artık Suriye'nin bölünüp bölünmeyeceği değil, yeniden birleşip birleşemeyeceği etrafında döndüğüne inanıyor.

Suriye arenası şu anda askeri ve diplomatik düzeyde aktif bir hareketliliğe tanık oluyor. Haseke toplantısının sonuçlarına yanıt olarak Suriye hükümeti, Şam dışında ister Paris'te ister başka bir yerde olsun, Kürtlerle herhangi bir toplantıya katılmayı reddettiğini açıkladı. Öte yandan Fırat Nehri kıyısında ve Deyrizor'da SDG ile aralıklı çatışmalar yaşandığına dair haberler arasında, Suriye ordusu, kuzeydoğudaki belirli bölgelere güçlerini konuşlandırdı.

Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini ve oyalandığını belirtti

 Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 7 Ağustos'ta Şam'ı ziyaret edip Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile görüşmesinden bir hafta sonra, dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat teşkilatı başkanının da aralarında bulunduğu bir Suriye heyeti Ankara'ya doğru yola çıktı. İki ülkenin savunma bakanları, silahlı kuvvetler arasında “ortak eğitim ve danışmanlık koordinasyonu” konusunda bir mutabakat zaptı imzaladı.

 Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam, 7 Ağustos 2025 (AFP)

Mutabakat, askeri personel değişimi ve terörle mücadele, mayın temizleme, lojistik ve barışı koruma operasyonları alanlarında uzmanlık eğitimi yoluyla Suriye ordusunun kabiliyetlerini geliştirmeyi ve modernize etmeyi amaçlıyor.

İki bakan, yoğun görüşmelerin bağlamını özetledikleri bir basın toplantısı düzenlediler ve mutabakatın imzalanmasının önünü açan ortak cephe oluşturduklarını gösterdiler. Türkiye Dışişleri Bakanı, SDG ve İsrail'i eleştirerek, Kürt güçlerinin 10 Mart mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmediğini, oyalandığını ve İsrail'in Suriye dosyasındaki en büyük engel olduğunu belirtti. Türkiye'nin kurnazlık olarak nitelendirdiği şeye daha fazla müsamaha göstermeyeceği konusunda uyardı ve olası askeri seçeneklere açıkça işaret etti.

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ise İsrail saldırılarının Suriye'nin egemenliğini hedef aldığını ve Suriye içinde mezhep çatışmalarını alevlendirmeyi amaçladığını söyledi.

Suriye krizi, iç içe geçmiş üç eksende kendini gösteriyor:

Birinci eksen, idari ve hukuki, zira Suriye hükümeti, tüm Suriyeli unsurların haklarını güvence altına alacak temeller kurma sözü vermesine rağmen, bu söz henüz pratik adımlara dönüştürülmedi.

İkinci eksen, Selefi olan Heyet Tahrir eş-Şam'a güvenmeyen, aşırılıkçı uygulamalarından korkan ve otoritesine boyun eğmek istemeyen azınlıkların endişeleriyle ilgili.

Üçüncü eksen ise İsrail, Türkiye, ABD ve bazı Arap ülkelerinin olayların gidişatını kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye çalıştığı dış güçlerin müdahaleleriyle ilgili.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler, son 15 yıldır tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi

İsrail, Beşşar Esed'i devirmeyi ve İran'ı Suriye'den çıkarmayı başarmış olsa da Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Heyet Tahrir eş-Şam'a (HTŞ) güvenmiyor. HTŞ'nin büyük bir savaşa hazırlık olarak geçici ateşkes uyguladığına ve yeterince güçlü hissettiğinde silahlarını İsrail'e çevireceğine inanma eğiliminde. Bu nedenle Tel Aviv, Suriye'yi zayıf ve parçalanmış halde tutmanın kendi çıkarlarına hizmet ettiğine inanıyor ve bu amaçla bazı azınlık gruplarını destekliyor ve onları merkezi hükümetten uzaklaşmaya teşvik ediyor.

Türkiye ise farklı düşüncelerle hareket ediyor. Merkezi olmayan bir sistem kurulmasının veya Kürtlere özel statü tanıyan anlaşmaların imzalanmasının, özellikle “Terörsüz Türkiye” girişimi ve anayasa değişikliği tartışmaları ışığında, Türkiye'nin iç koşullarını olumsuz etkileyeceğine inanıyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 Ağustos 2025'te Ankara'da savunma anlaşması belgelerini imzalıyor (Dışişleri)

Suriyeli taraflar çözümlerini güç kullanarak dayatmaya çalışırsa yeni bir iç savaş riski devam ediyor ve bu da olası bölünmeye yol açabilir. Daha da kötüsü, Türkiye ve İsrail gibi bölgesel güçler bu çatışmaya doğrudan dahil olabilir.

İki ülke birbirlerinin hareketlerini şüpheyle takip ediyor. İsrail, Ankara'nın Hamas'ı desteklediğine ve Suriye arenası aracılığıyla kendisini çevrelemeye çalıştığına inanırken, Türkiye, İsrail'in Kürt kartını kullandığına, Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla ittifaklar kurduğuna ve Kongre ile ABD yönetimindeki nüfuzunu baskıyı artırmak için kullandığına inanıyor.

Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler son 15 yılda tekrarlanan krizlere tanık oldu ve özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalinden bu yana en düşük seviyelerine geriledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binyamin Netanyahu arasındaki ilişkiye kişisel ve ideolojik husumet hakim. Ankara, Netanyahu'nun “Büyük İsrail” planına bağlılığı hakkındaki açıklamalarını doğrudan bir tehdit olarak görüyor.

İsrail ise Türkiye'nin Suriye'deki artan nüfuzunu ve Ahmed Şara hükümetiyle ilişkilerini, İran'ın önceki nüfuzuyla karşılaştırıyor ve Ankara'yı daha büyük bir tehdit olarak görüyor.

İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan bir çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkarlar göz önüne alındığında, çatışma riski varlığını sürdürüyor

ABD, Suriye dosyasında birincil aktör olmaya devam ediyor ve Başkan Donald Trump'ın Şara hükümetini destekleme kararı, en azından şimdilik yürürlükte. Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack, onun talimatıyla devam eden krizlere çözüm bulma çabalarını sürdürüyor.

Washington ayrıca iki müttefiki Türkiye ve İsrail arasında doğrudan bir çatışmayı önlemek için çalışıyor ve bu amaçla perde arkasında aktif bir diplomasi yürütüldüğü söyleniyor.

Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)Süveyda’da yaşanan çatışmalar sırasında aşiret savaşçıları,17 Temmuz 2025 (Reuters)

İsrail, Suriye içinde Türk askeri üslerinin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor. Ankara ve Şam'ın askeri iş birlikleri kapsamında böyle bir adım atıp atmayacakları ve İsrail'in buna nasıl tepki vereceği sorusu hâlâ cevapsız.Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu, bölgesel güç dengesi açısından gerçek bir sınav niteliğinde.

Trump'ın iktidara gelmesinden bu yana Türk-Amerikan ilişkileri önemli ölçüde iyileşti ve Erdoğan, Trump'ın en sevdiği liderlerden biri olmaya devam ediyor. Ancak Trump, kararsızlığıyla tanınıyor ve görüşleri her an değişebilir.

Üst düzey Türk yetkililer, Ankara'nın iç veya dış müdahale durumunda Şam'ın destek talebini görmezden gelmeyeceğini defalarca vurguladı. Ancak, herhangi bir Türk askeri müdahalesi, özellikle halihazırda toparlanma mücadelesi veren bir ekonomi için önemli maliyetler doğurabilecek ABD ile çatışma riskini de taşıyor.

Birden fazla cephede aynı anda zorluklarla ve hem içeride hem de dışarıda artan baskılarla karşı karşıya olan İsrail’e gelince, doğrudan bir çatışmaya girerse kendini zor bir durumda bulacaktır. İki taraf arasındaki yoğun düşmanlığa rağmen, İsrail ve Türkiye genellikle doğrudan çatışmaya girme eğiliminde değiller. Ancak, dar bir bölgedeki çok sayıda taraf ve çatışan çıkar göz önüne alındığında, çatışma riski sınırlı da olsa devam ediyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.