Orta Asya'nın hesapları ve Ukrayna krizindeki egemenlik açmazının boyutları

Bu ülkelerin Moskova ile derin ilişkileri, Rus harekâtını kendileri için de geçerli olan gerekçelerle meşrulaştırmalarını gerektiriyor.

Rusya'nın müttefiki Orta Asya ülkeleri, müttefiklerini desteklemek ile benzer bir işgalden korkma ikilemi arasında kaldılar (AFP)
Rusya'nın müttefiki Orta Asya ülkeleri, müttefiklerini desteklemek ile benzer bir işgalden korkma ikilemi arasında kaldılar (AFP)
TT

Orta Asya'nın hesapları ve Ukrayna krizindeki egemenlik açmazının boyutları

Rusya'nın müttefiki Orta Asya ülkeleri, müttefiklerini desteklemek ile benzer bir işgalden korkma ikilemi arasında kaldılar (AFP)
Rusya'nın müttefiki Orta Asya ülkeleri, müttefiklerini desteklemek ile benzer bir işgalden korkma ikilemi arasında kaldılar (AFP)

Süleyman el-Vadai
Beş Orta Asya ülkesi "Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan" diğer sosyal ve siyasi bağlara ilaveten, bilhassa ekonomileri Rus ekonomisi ile yakından ilişkili olduğu için Rusya-Ukrayna savaşından doğrudan etkileniyorlar. Hem Batı hem de Doğu ülkeleri bölgeye ilgi ve ihtimam gösterse de Sovyetler Birliği'nin meşru varisi olduğu için bölgenin, Rus gücü için hayati bir bölge olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalı. Bu nedenle Rus karşıtı güçlerin güvenlik alanındaki herhangi bir sızma girişimi, Rus zihninde Ukrayna, Belarus ve Gürcistan gibi ülkelerin NATO'ya katılması tehdidiyle eşdeğer derecede ulusal güvenliğine yönelik bir tehdittir.
Ukrayna krizinin ortasında Orta Asya ülkelerinin siyasi gerçekliğine ilişkin okumamızdan, bu ülkelerin kötü bir çıkmazda oldukları sonucuna varıyoruz. Bu açmaz üç maddede gruplandırılabilir; Birincisi, dış politika kararları alırken ihtiyatlı olmak. İkincisi, ekonomik sorunların iç toplumsal koşullarla çakışması. Üçüncüsü, krizden etkili çıkışlara yönelik beklentiler ve çabalar.

Dış politika kararlarını alırken ihtiyat ve dikkat
Orta Asya ülkelerinin her birinin siyasi özgünlüğü dikkate alınsa ve her birinin stratejik hedefleri diğer ülkelerin hedeflerinden ayrılsa da genel görüş, bölge ülkelerinin, ikisinin de kötünün iyisi olan iki seçenek arasında bir yol ayrımında olduklarına işaret ediyor. Birincisi, uluslararası yasalara saygı duyma, Rus işgalini kınama ve bağımsız devletlerin egemenliğinin korunması çağrısı yapma eğilimidir ki, bu da Rus ihlallerine karşı Batı ve Ukrayna ile ittifak, dolayısıyla Moskova'yı ve Devlet Başkanı Putin’i kızdırmak anlamına geliyor. Ama bu 5 ülkenin de arzu etmediği ve yapma gücüne sahip olmadıkları bir şey. Öte yandan, diğer seçenek, Rusya'nın harekâtını meşrulaştırmayı ve bunu, Rusya'nın ulusal güvenliğini tehdit edecek biçimde hayati bölgelerine yönelik Batı genişlemesine karşı meşru bir hak olarak görmesini gerektiriyor. Bu, Orta Asya ülkelerinin kendi bağımsızlıkları için çeşitli riskler içeren bir seçenektir. Zira bir zamanlar Sovyetler Birliği çatısı altında bulunan başka bir ülkenin egemenliğinin ihlal edilmesine verilecek destek, örtülü olarak Rus anlatısıyla özdeşleştiklerine işaret edecektir. Bu ise, Rusya'ya gelecekte Orta Asya ülkelerinin egemenliğini ihlal etme hakkı verecektir. Bu nedenle, bölge ülkeleri her halükârda muğlak bir üçüncü seçenek etrafında siperlenmeye çalışıyorlar. Her ne kadar Kırgızistan Cumhurbaşkanının kişisel hesaplarından yaptığı paylaşımlar gibi bazı aleni pozisyonlar, Orta Asya liderlerinin Rus harekâtını desteklediğini ifşa etse bile, söz konusu ülkelerin hepsi Ukrayna krizinde tarafsızlıklarını duyurdular. Kazakistan'ın, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline askeri katkıda bulunmayı reddettiğine dair ilgili basında çıkan haberlere rağmen genel Orta Asya pozisyonu, halen güvenli tarafsız bölgede kalmaya çalışıyor.

Ekonomik sorunların iç toplumsal koşullarla çakışması
Rus-Ukrayna savaşının 5 ülkenin ekonomilerini içine düşürdüğü zorluklar bize şunu gösterdi; Orta Asya hükümetleri, boğucu mali koşullar örsü ile öfkeli halkların ve sokakların çekici arasında kalmışlar. Halklar, ekonomileri frenleyen darboğazdan çıkışa yönelik herhangi bir umut olmadan çektikleri geçim sıkıntıları ve çileler nedeniyle hükümetlerinin kararlarına öfkeliler.
Kuşkusuz, bir lider olarak Putin ve ülkesinde devletin gücünü artırması ve önemli bir ekonomik büyümenin önünü açması, Orta Asya ülkeleri halkları tarafından beğenildi ve takdir edildi. Ancak bu halklar, ulusal bağımsızlıklarını kutsamakta ve hiçbir şekilde bağımsızlıktan vazgeçip Sovyetler Birliği günlerine öykünen bir rejime geri dönmeyi istememektedirler. Ne var ki bu bağımsızlık prensibine rağmen Orta Asya halkları, Putin ile kıyasladıklarında hükümetlerini hep aşağı görmüşlerdir. Ancak Orta Asya halkları, bu kriz uzun süredir çektikleri zorluk ve acıları daha da şiddetlendirmiş olsa bile, Ukrayna krizinin yansımaları konusunda sadece hükümetlerini suçlayamazlar.
Orta Asya hükümetleri, siyasi sistemleri demokratik özellikler ve mekanizmalar içerse bile demokratik değiller. Laikliği benimsemeleri, otoriter yönetim lekesinden kurtulmalarına yardımcı olmadı. Bölge halkları, çeşitli medya kuruluşlarının gözlemlerine göre, hükümetlerinin despotizmini veya yaşam pahalılığını defalarca protesto ettiler. Ancak, mevcut krizin nedenleri haricidir. Bu nedenle, mevcut durumun, 5 ülke hükümetleri için art arda gelecek zorlukları beraberinde getirdiğini savunuyoruz. Uzun vadede Ukrayna krizinin ekonomik yansımalarının ve bunun sonucunda ortaya çıkacak sosyal koşulların kurbanı olacakları şüphesiz. Bu nedenle halklarını güvene kavuşturmak amacıyla Rus ekonomisine olan bağımlılıklarını azaltan yenilikçi çözümler bulmak için çok çaba sarf etmeliler.

Orta Asya ülkeleri diğer bölgesel güçlere yönelir mi?
Üçüncü madde, çözümler bulmakla bağlantılıdır. Bu da bizi, Rusya dışındaki diğer bölgesel ve uluslararası güçlere kıyasla, 5 ülkeden üçü ile kara sınırı ve bölgedeki artan ekonomik hâkimiyeti sayesinde bu konuda başı çeken, ekonomik olarak en önde gelen Çin başta olmak üzere, bölgedeki diğer rakip güçlerin fırsatlarını gözden geçirmeye itiyor. Hindistan, uzun süredir bölge ülkeleriyle ekonomik temas köprüleri kurmaya çalışıyor. Ancak jeopolitik komplikasyonlarla ilişkili coğrafi zorluklar ve engebeler nedeniyle bu çabaları şimdiye kadar boşa gitti. Öte yandan, özellikle Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi çatısı altında bölge ülkeleriyle yakınlaşma girişimlerinin, geçmişte laik eğilimli bölge ülkelerinin, Türkiye’nin motivasyonlarının altında yatan ideolojik ve siyasi hedeflere karşı tedbirli olmaları nedeniyle başarısız olduğu göz önüne alınırsa, bu kriz sırasında Türkiye her zamankinden daha fazla fırsata sahip olabilir. Zira bugün bölge ülkelerinin güvenlik ve ekonomik ortaklıklarını çeşitlendirmeye gereksinimleri var ve Azerbaycan ile Türkiye arasında kristalleşen iş birliği, Ankara'nın Orta Asya ülkeleri arasındaki dış imajını güçlendiriyor.
Her halükârda, coğrafi ikilem bölge ülkeleri için en önemli engel olmaya devam ediyor. Sorunsuz erişimlerinin olmaması nedeniyle açık denizler veya su yollarından izole olmaları, büyük güçlerin kaynakları ve zenginliklerine yönelik rekabeti, başta Rusya, İran ve Afganistan olmak üzere birçok komşu ülkenin Batı'nın ekonomik yaptırımlarının ağırlığı altında olması gibi tüm bu nedenler, siyasi durumu çözmek yerine, ağırlaştırıyor. Afganistan'da Taliban’ın iktidara geri dönüşünün getirdiği olumsuz yansımalar, 5 ülkenin Rusya'nın radikal İslami hareketleri bastırmalarına, siyasi istikrarı baltalayan gösteriler veya ayrılıklarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için bölgede oynadığı güvenlik rollerine olan ihtiyaçlarını büyütüyor. Güney koridor hattının bölgenin can damarı olabileceği söylense de Afganistan, Pakistan ve Hindistan'dan geçtiği için çetrefilli jeopolitik zorluklara bağlı birikmiş komplikasyonlardan muzdarip. Ayrıca bu koridor Çin'in arzusunun hilafına bir yön izliyor ve Rusya'nın bölge üzerindeki hegemonyasını, enerji ihracatına bağımlı bölge ekonomilerini sarsıyor.



Norveç’in varlık fonu 11 İsrail şirketinden yatırımlarını çekiyor

Oslo'daki bir binada dalgalanan Norveç bayrağı (Reuters)
Oslo'daki bir binada dalgalanan Norveç bayrağı (Reuters)
TT

Norveç’in varlık fonu 11 İsrail şirketinden yatırımlarını çekiyor

Oslo'daki bir binada dalgalanan Norveç bayrağı (Reuters)
Oslo'daki bir binada dalgalanan Norveç bayrağı (Reuters)

Norveç'in 2 trilyon dolarlık varlık fonu, dün Gazze ve Batı Şeria'daki durum nedeniyle İsrail'deki yatırımlarını yöneten varlık yöneticileriyle olan sözleşmelerini feshettiğini ve yatırım portföyünün bir kısmını ülkeden çektiğini duyurdu.

Bu açıklama, fonun İsrail silahlı kuvvetlerine savaş uçağı bakımı da dahil olmak üzere hizmet veren bir İsrail uçak motoru grubunda hisse satın aldığına dair medya haberlerinin ardından geçen hafta başlatılan acil bir incelemenin sonrasında geldi.

Fon ayrıca "Daha önce dış yöneticiler tarafından yönetilen İsrail şirketlerine yapılan tüm yatırımlar geri gönderilecek ve şirket içinde yönetilecektir" ifadelerini kullandı.

Norveç Maliye Bakanı Jens Stoltenberg, 2 trilyon dolarlık Norveç Devlet Varlık Fonu'nun CEO'su Nikolay Tangen'e güvendiğini, fonun İsrail'deki yatırımlarının gözden geçirilmesinin devam ettiğini açıkladı.

Norveç Merkez Bankası'na bağlı olan fon, 30 Haziran itibarıyla 61 İsrail şirketinde hisseye sahipti. Fon, yakın zamanda 11 şirketten hisselerini elden çıkardığını duyurdu, ancak grup isimlerini vermedi. Fon, "Bu yatırımları tamamen elden çıkardık" diyerek, İsrail şirketlerini olası elden çıkarmalar açısından incelemeye devam ettiğini belirtti.

Bu gözden geçirme işleminin gerekli özeni gösterme prosedürlerini de iyileştireceğini ifade eden O'Neill, fonun İsrail'deki yatırımlarının “artık sadece hisse senedi endeksinde yer alan şirketlerle sınırlı olacağını” belirtti. Bununla birlikte, “endekste yer alan tüm İsrail şirketlerine yatırım yapmayacağız” dedi.

Dünya çapında 8 bin 700 şirkette hissesi bulunan fonun kayıtları, 2024 yılı sonunda 65 İsrail şirketinde 1,95 milyar dolar değerinde hisseye sahip olduğunu gösteriyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre fon geçen yıl, etik kaygılar nedeniyle bir İsrail enerji şirketi ve bir telekomünikasyon grubundaki hisselerini sattı ve etik denetim kurumu, beş bankadan yatırımlarını çekip çekmeyeceğini gözden geçirdiğini açıkladı.

Norveç parlamentosu haziran ayında, fonun işgal altındaki Filistin topraklarında faaliyet gösteren tüm şirketlerden yatırımlarını çekmesi yönündeki öneriyi reddetti.