Libya’daki siyasi çekişmeler, silahlanma endişesini ikinci plana itti

Libya Ulusal Ordusu’nun güneydeki Kefre şehri kırsalında bir çete üyelerine yönelik düzenlediği operasyondan bir kare. (LUO)
Libya Ulusal Ordusu’nun güneydeki Kefre şehri kırsalında bir çete üyelerine yönelik düzenlediği operasyondan bir kare. (LUO)
TT

Libya’daki siyasi çekişmeler, silahlanma endişesini ikinci plana itti

Libya Ulusal Ordusu’nun güneydeki Kefre şehri kırsalında bir çete üyelerine yönelik düzenlediği operasyondan bir kare. (LUO)
Libya Ulusal Ordusu’nun güneydeki Kefre şehri kırsalında bir çete üyelerine yönelik düzenlediği operasyondan bir kare. (LUO)

Libya'ya yönelik silah ambargosunu denetlemeye yönelik uygulanan İrini Operasyonu geçtiğimiz yıl nispeten gündem dışı kalmıştı. Ancak İrini Operasyonu Komutanı Amiral Stefano Turchetto’nun son açıklamaları, Libya kıyılarına silah akışında bu operasyonun rolünü yeniden gündeme getirdi. Libya’ya ne kadar silah geldiği ve bu silahların kimin eline geçtiği yönünde sorular belirdi.  
Libyalı politikacılar, güvenlikle ilgili konulara ilginin azalarak, bunun yerine siyasi ihtilaflara odaklanılmasının nedenini, silahlı grupların, iç savaşı yeniden başlatacak bir adıma başvurmamasıyla ilişkilendiriyor. Taraflar çatışmayı ya da ‘ateşkesi ihlal etmeyi’ göze alamıyor, çünkü rakip ya da hasımlarının da bölgesel ve uluslararası güçlerin askeri desteğini alacağını biliyorlar.
Libya Temsilciler Meclisi üyesi Hasan Bergusi, “Libyalı taraflar arasındaki askeri güçteki mevcut denge, her iki tarafın da dışarıdan silah desteği almasıyla oluşmuştur” dedi. Şarku’l Avsat’a açıklamada bulunan Bergusi, “Şimdi bu dış destekle ilgili şu ya da bu ülkeyi suçlamanın bir anlamı yok. Bu durum kapanmış tartışmaların yeniden açılmasına sebebiyet verir. Dolayısıyla dış destek meselesini konuşmak bu dönemde hassasiyetlere neden olacağından sakıncalı addediliyor. Bununla birlikte silahlanmanın Libya’nın güvenliğine olumsuz etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Libya’ya gelen silahlar organize suç örgütlerinin ya da güneyde aktif olan aşırılıkçı örgütlerin eline geçebilir. Libyalı milli şahsiyetler, kitlesel silahlanmaya karşı çıktı ve bunun ülkenin güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerine karşı uyarıda bulundu, ancak onlara kulak verilmedi” diye konuştu.  
Ülkede seçimlerin yapılması yönündeki çabalara da değinen Bergusi, “Geçen yıl 2,8 milyondan fazla Libyalı seçimlerde oy kullanmak üzere kayıt yaptı. Bu oranları son derece olumlu buluyorum, ülkede bir cumhurbaşkanının seçilmesinin, güvenlik, ekonomik ve siyasi sorunların çözümünde önemli bir adım olacağı yönünde bir kanaat mevcut, siyasi tarafların büyük çoğunluğunun da bu görüşte olması umut vericidir” dedi.  
Bergusi, Fethi Başağa liderliğindeki İstikrar Hükümeti’nin, ‘yasa dışı silahlanma’ meselesine eğileceğini öngördü. Bergusi, İstikrar Hükümeti’nin yerel desteğe sahip olduğunu ve görevi teslim aldıktan sonra arkasına alacağı uluslararası destekle, Libya’ya gelen silahların kısıtlanması için ciddi bir girişimde bulunabileceği yönünde tahmin yürüttü.
Meclis’teki Ulusal Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Talal el-Meyhub, Fethi Başağa’nın iktidarı devralmasını engellemenin nedenlerinden birinin de siyasi seçkinlerin Batı bölgelerine yapılan ‘silah ve savaşçı’ akışının kesileceğine yönelik endişeleri olduğunu söyledi. Şarku’l Avsat’a konuşan Meyhub, “Bu durumun ihmal edilmesinin, (silah ve yabancı savaşçı akışının) mevcut siyasi çekişmeden daha tehlikeli olduğunu” savundu. 
Libya’da ‘yürütme erkini’ ele geçirmek için iki hükümet mücadele ediyor. Ancak gözlemcilerin çoğu siyasi mücadelenin geniş çaplı bir silahlı çatışmaya dönüşmeyeceğini değerlendiriyor. Amiral Stefano Turchetto, Roma merkezli İrini Operasyonu’nun, Libya’da devam eden siyasi istikrarsızlık zemininde bölgede gerçekleştirilen yasadışı faaliyetlere karşı mücadeleyi izlemesi ve desteklemesi için değerli bir araç olduğunu belirtti. 
Libyalı siyasi analist Salah el-Bekuş, bazılarının ülkeye silah tedarikine yönelik BM ambargosunun ihlaline yönelik ilgisizliğin, bu görevin 5+5 Ortak Askeri Komite tarafından üstlenmesiyle ilgili olduğu yönündeki görüşlerine katılmadığını söyledi. Bekuş: “Libya’daki silahlı taraflar askeri olarak yenişemeyecekleri fark ettiler, dolayısıyla savaşmayı bıraktılar. Bu şartlar altında taraflar, ihtiyaç duyulmayacağından hasımlarının daha fazla silahlanmayı tercih etmeyeceği yönünde kanaat benimsediler. Bu mantıklı bir çıkarımdı, sonuç olarak, silahlanma meselesi diğer ihtilafların gölgesinde kaldı ve gündemden düştü” yorumunda bulundu.
Şarku’l Avsat’a değerlendirmede bulunan Bekuş sözlerine şöyle devam etti: “Herkes siyasi istikrarsızlığın, tüm güvenlik, ekonomik ve sosyal sorunların başlıca sebebi olduğunu kavramış durumda. Herkes birleşik bir devlet ve birleşik bir ordunun zorunlu olduğunun farkında, nitekim çatışmaların durmasının ardından, hemen hemen herkes siyasi çözümün öncelikli olduğu hususunda hemfikirdi. Dolayısıyla bir an önce seçimler yapılmalıdır, seçimler yapılmaz ve anayasa değiştirilmezse güvenlik dahil hiçbir alanda istikrara kavuşamayız.” 
Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin silahlanma birimi sorumlusu Ahmed Uleybe, silah kaçakçılığı güzergahlarındaki mevcut verilerin, Libya’ya silah akışında bir azalma yaşandığını gösterdiğini ancak hiçbir zaman bu akışın tamamen kesilmediğini söyledi. Şarku’l Avsat’a açıklama yapan Uleybe, “Uluslararası baskılar tarafları silahlı çatışmayı terk ederek siyasi çatışmaya zorladı. Çatışmalar devam ederken 32 silah kaynağı bulunmaktaydı. Bu kaynaklardan bazılarının hala aktif bir şekilde Libya’ya silah sevk ettiğini söyleyebiliriz. Ancak bu silahlar kullanılmayarak depolandığından, mahiyetini ve niceliğini tahmin etmek zor’’ diye konuştu.  



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.