Avrupa Parlamentosu heyeti ‘siyasi reformları’ görüşmek için Tunus’ta

Avrupa Parlamentosu heyeti ‘siyasi reformları’ görüşmek için Tunus’ta
TT

Avrupa Parlamentosu heyeti ‘siyasi reformları’ görüşmek için Tunus’ta

Avrupa Parlamentosu heyeti ‘siyasi reformları’ görüşmek için Tunus’ta

Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi üyeleri Tunus’un siyasi reformlar gerçekleştirme ve kurumsal istikrara dönüş süreci konusunda, yetkililerle görüşmek için dün (pazartesi) Tunus ziyaretine başladı. Öte yandan, Tunuslu bazı siyasi liderler, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in yaklaşık 8 aydır yönettiği reform sürecinin gidişatını düzeltmek amacıyla reform süreci hakkında önerilerde bulunarak, AP’den, anayasal kurumlara dönmesi için Said’de baskı yapmasını talep etti.
Bazı gözlemcilere göre, AP heyeti üyelerinin Tunus’taki temasları kapsamında Tunuslu yetkililerle yapacakları görüşmelerde, demokratik ilkelere dayalı siyasi bir sisteme ve özellikle de kuvvetler ayrılığına duyulan ihtiyacın yanı sıra kapsamlı siyasi diyaloğa, hukukun üstünlüğü ilkesine, sivil özgürlüklere ve insan haklarına saygılı olma ihtiyacına vurgu yapması bekleniyor.
Michael Gahler’in başkanlık ettiği AP heyetinin Tunus ziyareti yarına (çarşamba) kadar sürecek. AP heyetinde Avrupa İçin Liberal ve Demokrat İttifakı’ndan Javier Nart, Yeşiller ve Avrupa Özgür İttifakı’ndan (The Greens/EFA) Jakop Dalunde ve İtalya merkezli Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı’ndan Andrea Cozzolino yer alıyor.
Üst düzey yetkililerden oluşan Avrupalı heyet Tunus Cumhurbaşkanı Said, hükümet yetkilileri, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) bir araya gelerek Avrupa Birliği’nin (AB) Tunus’un “siyasi reform sürecini” nasıl destekleyebileceğini ele alacak.
Heyet ayrıca Tunus makamları temsilcileriyle AP’nin Tunus’un ekonomik durumuna verdiği özel öneme dikkat çekerek, bu yılsonu yapılması beklenen seçimlere hazırlık aşamasında ülkeyi nasıl destekleyebileceğini görüşecek.
Feshedilen Tunus Meclisi’nin Başkanı Raşid el-Gannuşi’nin Yardımcısı Mahir el-Mezyub, bu ziyaret dolayısıyla AP heyetine yönelik mesajında, Tunus’un karşılaştığı tüm sorunlara ve zorluklara getirilecek çözümün her şeyden önce Tunuslular arasında bulunması gerektiğini belirterek, ülkede yaygınlaşan siyasi krizden bir çıkış yolu bulmanın ancak tüm Tunusluların başta Meclis olmak üzere seçilmiş kurumlara, siyasi partilere, sosyal kuruluşlara ve sivil toplum kuruluşlarına katılımıyla mümkün olabileceğini vurguladı.
Mezyub, mesajının devamında şunları kaydetti:
“Çözümün başlangıcı, Tunus devletinin mali dengelerine zarar veren ciddi riskler ve derin anayasal krizden ve Tunus toplumunun güvenlik ve istikrarını tehdit eden tehlikeli ekonomik ve toplumsal krizden çıkış için Tunuslular arasında kapsamlı bir ulusal diyalog başlatmanın yanı sıra Cumhurbaşkanı Said’in 25 Temmuz’dan bu yana çıkardığı cumhurbaşkanlığı emir ve kararnamelerin iptaline ilişkin yasayı imzalaması, bunun ülkenin resmî gazetesinde yayınlanması, Meclis’in feshedilmesine ilişkin cumhurbaşkanlığı emrinin iptali, askeri ve sivil mahkemelerin meclis üyeleri ve 25 Temmuz kararlarına karşı olan tüm politikacılar ve aktivistler hakkındaki bütün kovuşturmaları, yargılamaları ve mahkeme kararlarını iptaliyle ve bunların yok hükmünde sayılmasıyla olur.”
Tunus’ta solcu muhalif Sumud Koalisyonu, son 10 yıl boyunca yolsuzluk düzenine bulaşmayan siyasi parti ve STK’larla ulusal diyalog başlatma ve yaklaşan reformlarla ilgili görüşlerini dinleme çağrısında bulundu. Koalisyon, mevcut siyasi sisteme alternatif olarak bir hukuk devleti inşa eden, hak ve özgürlükleri güvence altına alan ve Tunus’un ihtiyaç duyduğu ekonomik ve sosyal reformları yapmaya imkan tanıyan bir siyasi sistem formüle etmesi için anayasa uzmanları ile Siyaset ve İnsan Bilimleri uzmanlarından oluşan bir komite kurulmasını talep etti.
Sumud Koalisyonu Genel Koordinatörü Husam el-Hami, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Koalisyonun, Cumhurbaşkanlığı’nın gerçekleştirdiği sanal istişare platformunda toplanan alternatifleri de içeren siyasi alternatifler oluşturacak söz konusu komitenin kuruluş ilanını hızlandırmaya çağırdığını ve 17 Aralık’ta yapılması planlanan parlamento seçimlerinde iki turlu çoğunluk sistemi öneriyor. Bu öneriyi 2018’de Meclis’in seçilmesinden sonra gündeme getirdiklerine işaret eden Hami, söz konusu sistemin Meclis içinde eşitliği gerçek anlamda sağlayabileceğini belirtti.
Hami, şahıslara dayalı seçim sisteminin sonuçlarına karşı uyararak, bu sistemin yolsuzluk yoluyla elde edilen siyasi sermayenin artmasına ve bölgesel ve sınıfsal çekişmelere yol açacağını kaydetti. Hami bu durumun da seçimlerin güvenirliğine ve şeffaflığına zarar verebileceğini, seçmenin meşruiyetini zayıflatabileceğini ve yürütme ile yasama otoriteleri arasındaki dengelerin bozulmasına sebep olabileceğini söyledi.
Özgür Anayasa Partisi lideri Abir Musa, gerçekleşmesi beklenen ulusal diyaloğu eleştirerek, Tunus Genel İşçi Sendikası’nın siyasi niteliğe sahip bir diyalogda rol almasını kabul etmediklerini ifade etti. İşçi Sendikası’nın rolünün “toplumsal nitelikte” olduğunu ve böyle kalması gerektiğini savunan Musa, Cumhurbaşkanı Said’in başlattığı ilan edilen diyaloğun “sadece teorikten ibaret” olduğunu ve henüz pratiğe dönüşmediğini belirtti.



Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
TT

Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)

Refik Huri

Suriye, uluslararası mercek altında hâlâ zorlu ve hassas bir sınavdan geçiyor. Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni duruma özellikle Körfez ülkelerinden gelen Arap desteği, Suriye ve bölgenin önemli istikrarı, Selefi cihatçılığın yükünün fiilen hafifletilmesi çerçevesinde, Şam'ı Arap dünyasındaki konumuna geri döndürecek role oynanan bahis kapsamında koruyucu bir kalkan teşkil ediyor. Gerçek, Suriyeliler için dar Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) otoritesi aracılığıyla ulusal güvenliği ve ülkeyi kontrol etmenin zorluğunu teyit ediyor. HTŞ de kendisi ile müttefik, hatta entegre “cihatçı” grupları kontrol edemiyor, onların mezhepsel temelde katliamlar yapmasını engelleyemiyor gibi görünüyor. “Özgürleştiren karar sahibi olur” sloganı bu durum için geçerli değil, çünkü uluslararası koşullar, Türkiye'nin HTŞ’nin İdlib'den lideri ve üst düzey yetkilileri kaçan Şam'a hızla ilerlemesini sağlamasına izin vermeden önce, Suriye'yi Esed rejiminden kurtarmak, tüm yönelimlerden Suriyelilerin yıllar boyunca fedakarlıklar yaptığı uzun ve maliyetli bir süreçti.

Sahil bölgesinde yaşanan katliamların ardından Ceramana, Sahnaya, Humus ve Halep’te “cihat” ve azınlık mensuplarını tekfir etme çağrıları kapsamında yaşananlar, “zorla ve zor kullanarak yönetme” zihniyetinin bir uygulamasından ibaret, ancak rejime karşı kazanılan zafer, Suriye halkına karşı kazanılan bir zafer değil. Suriyeli bileşenlere karşı “cihat” ilan etmek, ülkeyi içeride vatandaşlığa, dışarıda dünya ile açık ilişkiye değil, Kandahar’a yöneltme çabasıdır. Bu durum Arap desteğiyle çelişmektedir ve BM’nin endişelerini dile getirdiği uluslararası toplumun sınavlarında başarısız olma çağrısıdır.

Zira Cumhurbaşkanı Şara'nın rejimi devirmeye ve İran'ı ülkeden çıkarmaya dayanan iç ve dış kredisi, yeni rejimin geçmişten farklı temeller üzerine inşasında ilerleme sağlanmadığı sürece sağlam ve kalıcı olmayacaktır. Açıklanan hedef ve sloganlarla sahadaki gerçekler arasındaki çelişkiyi sona erdirme fırsatı sınırsız bir şekilde açık değil. Resmi söyleme göre amaç, bir hukuk ve vatandaş devleti inşa etmek. Gerçekler ise Suriye, Çeçenistan, Afganistan, Uygur ve diğer ülkelerden unsurların da aralarında bulunduğu silahlı “cihatçı” örgütlerin gerçekleştirdiği katliamlarda hayatını kaybeden masum kurbanların görüntüleriyle dolu. Siyaset ve özgürlük anlayışına aykırı olan partileri feshetme dışında, nispeten açık siyasal özgürlüklere karşılık toplumsal özgürlükler daraltılıyor. Yabancı “cihatçı” savaşçıların sınır dışı edilmesine, vatandaşlık verildikten sonra onlara Savunma Bakanlığı ve güvenlik birimlerinde kadro verilmemesine ilişkin Amerikan ve Avrupa koşulları ile Arap talepleri göz önüne alındığında, yeni durumun sıkıntılı olduğu anlaşılıyor. Yazılı olan denklem, Suriye'nin ulusal toprakları üzerindeki birliğini ve egemenliğini korumaya gayret etmek ama zengin toplumsal çeşitlilik ve iktidara katılım kabul edilmeden birleşik bir Suriye olmayacaktır. Ülkenin birliği sağlanmadığı takdirde de toplumsal çeşitliliğini kaostan, iç savaştan ve dış müdahalelerden korumak mümkün olmayacaktır. Bugünkü tablo endişe verici; Fırat'ın doğusunun durumuna ilişkin siyasi düzenleme konusunda anlaşmaya varan iki taraf arasında bir tartışma yaşanıyor. Sahil kesimlerinde, Suveyda, Humus, Halep ve Dera'da çatışma ve yeni katliamlardan endişe ediliyor. Konuşmalarda verilen tüm güvenceler kararlı pratik adımlar gerektiriyor. Rejimin yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni fırsatın başarısızlığa uğramasından daha tehlikeli olan, yeni rejimin, son derece merkezi bir başkanlık sistemi içinde, başka türlü bir tek adam yönetimine dönüşmesidir.

Alternatif ise tüm vatandaşlar için ulusal güvenliği ve emniyeti koruyabilen bir devlet inşa etmeyi başarmaktır. Zira İsrail işgali, şu anda genişliyor ve kendisine karşı koyacak bir güç yok. ABD, Netanyahu hükümetine ve aşırı dinci ve milliyetçi sağcı ortaklarına mutlak bir destek veriyor. İran, zayıf noktaları ve korkunç mezhepçi iklimi kullanarak Suriye “arenasına” geri dönme çabalarını saklamıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz göre hükümet kabuğundan çıkıp toplumda ve hükümette milli birliğe saygıyı yeniden tesis etme yönünde geniş ve hızlı adımlar atmazsa, eski rejimin mirası olan mezhepçiliğin iç savaşa veya özel idare ve federalizm taleplerine dönüşmesi muhtemel. Kalıcı bir anayasa hazırlanıp, seçimler yapılmadan önce yeni yayımlanan Anayasa Bildirgesi’nin değiştirilmesi gerekiyor. Açılım hükümeti olarak tanımlanan hükümet ise tüm ana güç merkezlerini Şara'nın İdlib Emirliği’ndeki yoldaşlarına verirken, Suriye'nin birliği açısından önemli tarafların yanı sıra, çevrelerini temsil etmeyen bakanlara sözde görevler verdi.

Tarihçi Albert Horani, Patrick Seale'in “Suriye Üzerine Mücadele” (1987) adlı kitabının ikinci baskısına yazdığı önsözde, “zayıf tarafın güçlü tarafı çıkarlarını gerçekleştirmeye zorladığını” kaydeder. “Suriye'deki siyasi yapının zayıflığı ve istikrarsızlık, güçleri müdahale etmeye yöneltiyor. Ama Suriye'yi kimse kontrol edemedi, üstünde hegemonya kuramadı. Çünkü Suriye'yi kim kontrol ederse, Arap dünyasının doğusunda üstünlük onundur” der. Bugün, Başkan Eisenhower'ın deklare ettiği “Tarafsızlık Doktrini” ve buna bağlı olarak Sovyetler Birliği'nin müttefiki olan Suriye'nin “düşman” ilan edilmesi, Başkan Donald Trump'ı Batı saflarına katılması için Şam'a baskı yapmaya teşvik edebilir. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın Suriye'deki “zayıf siyasi yapı"” tehlikesinden kurtulmak için Suriye'nin çeşitliliğine güvenmekten başka çaresi yok ve bu yol da açık.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.