Yeni Kaledonya sürgünündeki Cezayirlilerin acıları halen taze

Sessiz Acı: Fransa tarafından Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderilen Cezayirlilerin anıları halen canlı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız ve Cezayir halklarını uzlaştırmak için adımlar atacağına söz verdi (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız ve Cezayir halklarını uzlaştırmak için adımlar atacağına söz verdi (AP)
TT

Yeni Kaledonya sürgünündeki Cezayirlilerin acıları halen taze

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız ve Cezayir halklarını uzlaştırmak için adımlar atacağına söz verdi (AP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız ve Cezayir halklarını uzlaştırmak için adımlar atacağına söz verdi (AP)

Bağımsızlık Savaşı'nın sona ermesinin (1954-1962) 60’ıncı yıl dönümü vesilesiyle, 19’uncu yüzyılda Fransız sömürge döneminde Yeni Kaledonya'ya sürgün edilen Cezayirlilerin soyundan gelen bir grup, bu konuda neredeyse unutulmuş olan atalarının ‘sessiz acısından’ açıkça bahsetmeye karar verdi.
1864 ve 1897 yılları arasındaki bu sürgünlerin acı hikayesi, 1830 yılında Cezayir'e giren Fransız sömürge güçlerinin ilerlemesiyle başladı. Özel veya askeri mahkemelerde yargılanan 2 bin 100'den fazla Cezayirli, Pasifik Okyanusu'nda bulunan Fransız sömürge ceza kolonisi Noumea'ya sürüldü. Hükümlülere ithaf edilen ‘hasır şapkaların’ torunları, “araştırılması ve hatta ortaya çıkarılması gerektiğini” söylüyor.
83 yaşındaki el-Tayyib Aifa, büyük bir üzüntüyle AFP'ye “Zincirlerle bağlı olduğumuz 5 aylık bir yolculuktan sonra ulaştık. Ancak geçiş sırasında cesetleri denize atılan ölü sayısı henüz bilinmiyor” dedi. Tayyib'in babası, 1898'deki son hükümlü kafilesinin bir parçasıydı ve annesi, Kaledonya'nın bilinen takma adlarından biri olan Lucayo'ya ilk sürgün edilenlerden birinin kızıydı.
‘Arap toplumunun’ temel direklerinden yani Cezayirlilerin torunlarından biri olarak kabul edilen 80’li yaşlarındaki adam, “Atalarımızın hikayesi tabu bir konuydu; çünkü yerinden edilenlerin ailelerine hakim olan sessizlik yasasıydı” dedi. Babası, Satif'teki (Cezayir’in doğusu) topraklarını Fransız ordusuna karşı savunduğu için 25 yıl hapis cezasına çarptırılan Tayyib, “Biz Hasır Şapkalıların oğullarıyız ve bize pis diyorlar” şeklinde konuştu.
Aifa, ironik olarak nitelediği bir durumla, Kanak'ta el konulan toprakların sahipleri ve bölgenin asıl sakinlerinin istemsiz bir şekilde Cezayir'deki sömürgelerden, sömürgecilere dönüştüklerini söyledi. Noumea'daki Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü'nden Arkeolog ve sınır dışı edilenlerden birinin torunu olan Christophe Sand şunları söyledi: “Fransız devleti, Cezayir'de olduğu gibi Yeni Kaledonya'da bir yerleşim yeri kurmaya çalıştı. Sürgün edilenler sömürgecilere dönüştürüldü.” Daha sonra Fransız hükümlüler eşlerini getirebildiler. Ancak Cezayirlilerin bunu yapması engellendi ve Yeni Kaledonya'da evlenmeye zorlandı.
Sand, 8 yıldan fazla bu sürgüne mahkûm edilenlerin ‘cezaları bittikten sonra Cezayir'e dönme hakkı verilmediğini ifade ederek, “Hesaplarımıza göre bu süreç Cezayir'de 3 ile 5 bin arasında yetimin terk edilmesine yol açtı” dedi.
Buna karşılık, Konstantin bölgesinden (kuzeydoğu) sürgün edilen hükümlülerden birinin torunu Maurice Sotirio, dedesinin daha sonra görmediği iki çocuğunu Cezayir'de bıraktığını açıkladı. Hükümlülerin özellikle Fransızca konuşamayıp sadece Arapça veya Berberice konuşabildikleri için ‘Kaledonya'da ikinci sınıf vatandaş’ olarak görüldüklerini söyledi. Sonuç olarak; çocukları bu ayrımcılıktan büyük zarar gördüğünü ve çok az aile kökenlerini gururla korumayı göze aldığını ifade etti.
Ancak 1960’lı yılların sonunda, bu sürgünlerin torunları Yeni Kaledonya Araplar ve Arap Dostları Birliği'nde toplandı. Bu konuda; Poray Belediye Başkanı iken ‘Halife’ lakabıyla anılan Tayyib, “Sendika çalıştım. Otuz yıl belediye başkanlığı yaptım, tarihten intikam için Tayyib Aifa olarak resmi belgeler imzaladım” dedi. Cezayirli olduğunun altını çizdi. Tayyib, 2006 yılında Cezayir'e yaptığı ilk seyahatin ayrıntılarını hatırlatarak, asli vatanında ölmesi nedeniyle acı çeken babasını sembolik olarak geri döndürdüğünde ‘diğer Araplar gibi geri dönememeyi’ hissettiğini söyledi.
Öte yandan Sand, diğer hükümlülerin iki torunuyla birlikte Cezayir'e yaptığı geziyi şöyle anlatıyor: “Bütün yolculuk boyunca dedemi omzumda taşıyormuş gibi hissettim. Uçağın penceresinden dedem ve arkadaşlarının gemiye atıldığı Cezayir limanını gördüğümde büyük bir acı hissettim” dedi. Sand, asıl memleketinde, Kabiliye bölgesindeki (doğudaki) Akrac köyüne vardığında yere dokundu ve “Yolculuğun başından beri omzuma binen sembolik ağırlığın gittiğini hissediyordum. Sürgün edilen dedemin ruhunu doğduğu yere getirdim” ifadelerini kullandı. "Bu iyileşme sürecinden geçmeli ve Yeni Kaledonya'da bir gelecek inşa etmek için kapıyı kapatmalıyız" dedi.



Şarku’l Avsat kaynakları: Hamas Türkiye'den anlaşmayı Trump'a iletmesini istedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan pazar günü Hamas liderleriyle bir araya geldi (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan pazar günü Hamas liderleriyle bir araya geldi (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
TT

Şarku’l Avsat kaynakları: Hamas Türkiye'den anlaşmayı Trump'a iletmesini istedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan pazar günü Hamas liderleriyle bir araya geldi (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan pazar günü Hamas liderleriyle bir araya geldi (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Şarku’l Avsat’a konuşan iki kaynak, Hamas’ın Gazze Şeridi'nde yeni bir ateşkes için girişimde bulunmaya çalıştığını ve ateşkes önerisini ABD Başkanı Donald Trump yönetimine iletmek için Türkiye'den destek talep ettiğini söyledi.

Kimliklerinin gizli kalması koşuluyla ayrı ayrı konuşan iki kaynak, Hamas yönetiminin, Hamas Hareketi tarafından önerilen ‘kapsamlı anlaşma’ ya da diğer adıyla ‘paket anlaşmasının’ Türkiye ile ABD arasındaki ’iyi ilişkilerden’ dolayı Türk yetkililer tarafından Trump yönetimine iletilebileceğine inandığını söyledi.

Hamas'ın önerisi, üzerinde mutabık kalınan sayıda Filistinli mahkûmun salıverilmesi karşılığında tüm İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını, savaşın durdurulmasını ve İsrail'in Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerinden çekilmesini öngörüyor.

Hamas Liderlik Konseyi Başkanı Muhammed Derviş başkanlığındaki heyet, pazar günü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Derviş, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile de bir araya gelerek savaşın durdurulmasıyla ilgili görüşün yanı sıra, Filistin'in iç durumuna ve diğer konulara değindi.

Kaynaklardan biri Hamas'ın Türkiye'nin desteğini istemesiyle ilgili tutumunu, Hamas'ın tüm İsrailli rehineleri teslim etmesi halinde savaşın durmasını garanti edeceğini söyleyen ABD Rehine İşleri Özel Temsilcisi Adam Boehler’in açıklamalarına dayandırdığını, ancak İsrail'in bu girişimi reddettiğini açıkladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bazı bakanlar tarafından yapılan açıklamalar da bu tutumu teyit ediyor.

Kaynaklardan diğeri ise şunları söyledi:

“Türkiye'deki görüşmeler, Türk yetkililere, Hamas’ın vizyonunu Washington'a iletmek için mevcut ABD yönetimiyle olan iyi ilişkilerini kullanmaları gerektiği mesajını vermeyi amaçlıyordu.”

İki kaynak da ABD'nin bu öneriyi kabul etmesi için İsrail'e baskı yapılmasında daha büyük bir rol oynaması amacıyla, arabulucu Katar da dahil olmak üzere Donald Trump yönetimindeki yetkililere mesajın iletilmesi için şimdiye kadar başka araçların da kullanıldığı konusunda hemfikir.

Kaynakların aktardıklarına göre Hamas, Gazze'deki savaş devam ederken gerçekleşmesini istediği anlaşılan Trump'ın bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde bir anlaşmaya varılması için ABD’nin tutumuna güveniyor. Kaynaklardan biri Trump'ın İran ile nükleer programı konusunda geçici de olsa bir çözüme ulaşmayı istediğini söyledi.

Hamas’tan kaynakların birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamaya göre Hamas’ın vizyonu ‘bölgesel ve uluslararası garantilerle beş yıl sürecek uzun bir ateşkese’ hazır ve açık olmasına dayanıyor.

Hamas, herhangi bir ateşkes anlaşmasının İsrail güçlerinin Gazze'den çekilmesini ve belirli bir insani protokol uyarınca insani yardımların Gazze Şeridi’ne girişini de kapsamasını istiyor. Hamas ayrıca Arap, Müslüman ve Avrupa ülkelerinin desteğini alan Mısır'ın önerisi doğrultusunda, Gazze'yi tam yetki ile yönetecek, bağımsız ve fraksiyona bağlı olmayan kişilerden oluşan bir Filistin komitesinin kurulmasını kabul ettiğini de açıkladı.