Blackwater ve Wagner arasında: Dünya savaşlarını paralı askerler mi yürütüyor?

Çıkarları sınırlarını aşan Batılı ülkeler, özel ordulardan yardım alma fikrini giderek daha fazla kabulleniyor

Eski Libya lideri Muammer Kaddafi'ye paralı askerlik yapmakla suçlanan Rusya ve Ukrayna'dan tutukluların yargılanması (AFP)
Eski Libya lideri Muammer Kaddafi'ye paralı askerlik yapmakla suçlanan Rusya ve Ukrayna'dan tutukluların yargılanması (AFP)
TT

Blackwater ve Wagner arasında: Dünya savaşlarını paralı askerler mi yürütüyor?

Eski Libya lideri Muammer Kaddafi'ye paralı askerlik yapmakla suçlanan Rusya ve Ukrayna'dan tutukluların yargılanması (AFP)
Eski Libya lideri Muammer Kaddafi'ye paralı askerlik yapmakla suçlanan Rusya ve Ukrayna'dan tutukluların yargılanması (AFP)

Emine Hayri
Bir skandalın ortaya çıkması veya bir belgenin sızdırılması ya da ayrıntıları tüyler ürperten bir yargılama ile son birkaç yıldır üzerlerine tutulan merceklere rağmen, özel ordular, şirketlerinin belgelerinde, muharebe yerlerinde, rejimler ve çıkarlarla iç içe geçen ilişkilerinde, sözleşmelerinin şartları ve ayrıntılarının belirsizliğinde saklı kalmayı sürdürdüler.
İsimleri birbirine atıfta bulunmak için kullanılan iki benzer rakip olan "Blackwater" ve "Wagner Grubu" şirketleriyle ilgili detaylar, belirli olaylar ve hadiseler, yankı uyandıran skandallar ve bazılarının "haksız" olarak nitelendirdiği yargılamalar nedeniyle son birkaç yılda küresel olarak dikkatleri çekiyor.

Nüsûr (Kartallar) Meydanı katliamı
2007 yılı Irak'taki Nüsûr Meydanı Katliamı olarak bilinen olaya şahit olmuştu. Bu olayda 4 ABD’li güvenlik görevlisinin açtığı ateş sonucu 17 Iraklı sivil hayatını kaybetmiş, 17’si de yaralanmıştı. Duruşma birçok nedenden dolayı dünya tarafından yakından takip edildi. Zira takipçiler, Iraklı sivillerin kendi ülkelerinde Amerikan askerleri tarafından öldürülmesine yanı sıra, söz konusu askerlerin bilinen anlamda asker olmadıklarını, aslında Amerikan güvenlik şirketi Blackwater’a bağlı unsurlar olduklarını öğrenmişlerdi. Şirket, kökeni, kuruluşu ve yaptığı işin doğasıyla ilgili araştırmalar o zaman başladı. Dünya, paralı askerler değil, özel sektör savaşçılarının bir hayal veya drama değil, gerçek olduğunun farkına vardı.
Asıl dram, daha doğrusu trajedi, yüreği yaralı Iraklıların yıllar süren Blackwater unsurları davası ve 30 yıla varan hapis cezası dahil haklarında verilen cezaların kademeli olarak azaltılmasından birkaç yıl sonra, 2020 yılında, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın söz konusu unsurları affeden bir kararname yayınlaması ile yaşadıkları şaşkınlıktı.
Irak ve Arap dünyasında patlak veren öfke ve acıya rağmen, bu yaşananlar, milyonları, eski ABD Deniz Kuvvetleri subaylarından Eric Dean Prince tarafından 1997'de Kuzey Carolina'da kurulan ABD’li özel askeri güvenlik şirketi Blackwater’ı araştırmaya ve incelemeye sevk etti. Dünyanın gözleri açıldı ve her zaman bir tür fantastik fikir olarak gördüğü şeyin gerçek olduğunun farkına vardı.

Herkesin gözü önünde
Ordunun tamamen vatansever ve milli olması adettendir. Fakat herkesin bildiği üzere, bugün olduğu gibi tarih de, gönülsüzce, çekinerek veya gizlice, savaşan bir tarafın elini güçlendirmek veya kimliği açığa çıkmadan silahlı bir çatışma yürütmek için kullandığı paralı askerlerin hikâyeleriyle doludur. Ne var ki, askeri eğitim almış, hizmetlerini talep eden her müşteriye herkesin gözü önünde paralı olarak sunan, mevcut iş fırsatlarını ve talep edilen şartları açıklamak, başvuruları kabul etmek, adaylara testler uygulamak ve başarılı olanları özel sektör savaşçıları olarak işe almak için web siteleri ve sayfalarına sahip olan orduların varlığı, doksanlı yıllardan beri kapalı veya yarı kapalı kapılar ardında yaşanan ve pek çok kimsenin hayal etmediği bir şeydi.
Pek çok kişi, ideolojik bağlılık, vatanseverlik veya milli fanatiklik koşulu olmaksızın bir savaşta muharebe misyonunu üstlenecek savaşçılarıyla birlikte bir askeri güç kiralamanın tarih kadar eski olduğunu bilmez.

Nefret edilen paralı askerler ile yüceltilen askerler
Uluslararası İlişkiler Profesörü Sean McFate’in ABD Ulusal Savunma Üniversitesi tarafından 2019’da yayınlanan "Paralı Askerler ve Savaş: Bugünün Özel Ordularını Anlamak" başlıklı bir çalışma, kayalara kazınmış olanlar dahil ilk belgelerde bile paralı savaşçılara dair kanıtların mevcut olduğuna işaret ediyor. Tarihin Yunan paralı askerleri tanıdığını, Kartaca'nın Roma'ya karşı savaşında bu askerlere güvendiğini ve onlardan İncil'de de bahsedildiğini söylüyor.
Blackwater'dan ne İncil'de ne de herhangi bir kutsal kitapta bahsedilmez. Ancak şirketin ve diğerlerinin bastırmayı başardığı bir dizi yankı uyandıran skandalın ardından dünyaca tanınır hale geldi. Şirket skandallara rağmen her zamanki gibi iş yapma ve her zamanki gibi muharebe hizmeti satma sloganıyla yoluna devam etti.
"Paralı asker" kelimesi ve onunla ilgili her şey genellikle olumsuz duygular uyandırır ve tasvip edilmez. Ama McFate çalışmasında bu imajı çürütmek için çok uğraşıyor ve şöyle diyor: “Paralı askerleri günah işleyenler olarak görüp nefret etmeyi, ama diğer yandan askerleri azizlermiş gibi sevmeyi öğrendik, ancak bunlar cahilce klişelerdir. Her ikisi de tarih boyunca hem asil hem de nefret edilesi eylemler de bulundular.” Sadece bu da değil, paralı askerler bu kelime bir hakaretmiş gibi kendisini kullanmaktan kaçınmayı öğrendiler. Mesleklerine özel askeri müteahhit, özel güvenlik şirketi veya düzensiz askerler gibi isimler vermeye özen gösterdiler.

Yapışmış damga
Paralı askerlik mesleğine yapışmış ve özel ordu sahiplerini kendileri ile sundukları hizmeti kendisinden uzak tutmaya yönelten bu damga yeni değil. Machiavelli'nin kendisinin paralı askerlerden nefret etmesi bu damganın ne kadar eski olduğunu anlamak için yeterli. Machiavelli’nin nefretinin, kendisini savaş ve savunma planlarında aldatmalarından kaynaklanıyor olması muhtemel. Ancak yukarıda bahsi geçen araştırmanın yazarı Sean McFate, bilhassa özel kuvvet kavramı her yerde ve 5 savaş alanında, yani kara, deniz, hava, uzay ve siber savaş alanında görüldüğünden paralı askerlerle çalışmanın farkındalık, sağduyu, zeka ve özen gerektirdiğine inanıyor. Yakın gelecekte muhtemelen uzayda silahlı uyduların bulunacağını düşünüyor.
Şu an, yine herkesi özel ordular sorununu araştırmaya ve incelemeye itiyor. Blackwater Şirketi, özel ordular veya özel askeri güvenlik şirketleri pazarında kalmasına, milyonlarca dolarlık sözleşmeler imzalamaya devam etmesine olanak tanıyan ve birkaç kez başvurduğu isim değiştirme yoluna gitse de, ücretli güvenlik ve askeri hizmetlerini dünyanın her yerinde hükümetlere ve bireylere sunmaya devam ediyor. Hem de Irak'ın Amerikan işgali sırasında kendisine yöneltilen sert eleştirilere ve çalışanlarına atfedilen sivil cinayetlerine rağmen.

Savaşçı müteahhitler
Birbirini takip eden ABD yönetimleri, Afganistan ve Irak savaşlarında savaşçı müteahhitlerinden yardım aldı. Uluslararası ilişkiler araştırmacısı Muhammed el-Arabi, 2021’de yayınlanan "Gölge Ordular: Afganistan'daki savaş paralı askerleri nasıl yeniden gündeme getirdi?" başlıklı araştırmasında, iki savaşta sözleşmeli savaşçıların hacminin toplam düzenli kuvvetlerin sırasıyla yüzde 50 ile 70'ini oluşturduğuna işaret ediyor. "İki savaş, yüzyıllarca gizli çalıştıktan sonra güçlü bir şekilde döndüklerini doğruladığından, paralı asker ve müteahhit şirketlerinin tarihinde bir dönüm noktası oldu. ABD'nin paralı asker ve müteahhit hizmetlerine yönelik talebinin artmasının nedeni, bunların kiralık piyonlar olmaktan çıkıp, hisseleri New York borsalarında işlem gören ve modern savaşın önemli bir bileşeni olan büyük şirketlere dönüşmeleridir” diye ekliyor.
Modern ve özellikle de Ukrayna'da yaşanan savaş, farklı adları ile özel ordulara yeniden değinmenin kapısını ardına kadar açtı. Zira özel ordular artık kapalı hükümet kapıları ardında veya tökezleyen barış görüşmeleri masalarının altında dönen bir iş olmaktan çıkıp, karşıt güçlerin rekabet ettiği, dünyadaki kutupların üstünlük mücadelesi verdiği bir alan haline geldi.

Zelenskiy lejyonu
Ukrayna'nın kendi tarafında savaşmak ve Rus kuvvetlerine karşı koymak isteyen gönüllüleri ülkeye davet etmesi, sadece bir gerçeklik değil, aynı zamanda gelecek vaat eder hale gelen özel ordular sistemi denizinde bir damladan ibaretti.
1998'de, "Özel Ordular ve Askeri Müdahaleler" kitabının yazarı David Shearer, 20. yüzyılın sonlarında ücretli yabancı güçlerin doğasında peş peşe görülen değişiklikler konusunda uyardı. Askeri şirketlerin, bazı Batılı rejimlerin sınırları dışındaki çatışmalara doğrudan müdahale etmeme konusundaki artan eğiliminden yararlandığını, faaliyetlerinin kuruluş, işletme ve çalışma açısından yasal çerçeveler içinde ve yoğun bir şekilde yayılmaya başladığını söyledi.
Shearer, bu şirketleri kişisel kazanç için şiddetten yararlanmaya çalışan paralı askerlerin modern yüzü saydı. Bu tehlikeli olguyla ilgili tartışmaların yeniden başlaması gerektiği çağrısında bulundu. Bunun geçici bir olgu olmadığını vurgulayarak, Batı'nın askeri alanda kemer sıkma politikasının devam etmesi, sınırları dışındaki çatışmalara doğrudan katılımı azaltma arzusunun perçinleşmesi gölgesinde etkisi ile faaliyetlerinde bir artış beklediğini vurguladı.
Shearer, özel orduların bir ülkedeki çatışmayı istikrar aşamasına getirebileceğini ve BM barış güçlerine misyonlarını yerine getirmekte yardımcı olabileceğini belirtse de, dünyanın, askeri eylemler ile iş ilişkilerinin şeffaf olması ilkesinin uygulanması yoluyla bu özel ordulardan hesap sorulabileceğinden emin olmak için kesinlikle katı kurallara ihtiyacı olduğunu da ekledi.

Savaşın özelleştirilmesi
Gazeteci Celal Nassar, "Savaşları Özelleştirme" başlıklı makalesinde, ortaya çıkışlarından itibaren bu şirketlerin misyonlarını belirsizliğin çevrelediğine, çatışma ülkelerinde yerine getirdikleri misyonları ve iş tanımlarını belirlemenin genellikle zor olduğuna dikkat çekti. Bu özel şirketlerin mevcut gevşek durumunun, birçoğunun sızmasına, yayılmasına, kamufle olmasına ve kaybolmasına izin verdiğini de sözlerine ekledi. Kendilerini kontrol etme ve hakim olma kabiliyetlerine ilişkin endişeler de gittikçe artıyor. Öyle ki eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, daha önce, konvansiyonel silahlı kuvvetlerin varlığını düzenleyen kanun ve anlaşmaların statüleri ve faaliyetlerini kapsamadığı paralı askerlerin artan vahşeti olarak adlandırdığı durumdan hoşnutsuzluğunu dile getirmişti.
Çıkarları sınırlarını aşan Batılı ülkelerin orduları, özel orduların yardımıyla muharebe entegrasyonunu sağlama fikrine daha yatkın hale geldi. Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yıllar önce teröre karşı savaşın en fazla beş gün, haftalar veya aylar sürmeyeceğini, aksine onlarca yıl sürdüğünü ve henüz bitmediğini söylemişti.
Nassar, bu uzun vadenin ya Vietnam Savaşı'nın acı hatıralarını geri getirerek seçimler için bir risk oluşturacak zorunlu askerliğin genişletilmesini ya da siyasi intiharla eş anlamlı olan Irak ve Afganistan’dan hızla geri çekilmeyi gerektirdiğini, bu nedenle de üçüncü seçeneğin, yani özel güvenlik şirketlerinden yardım almanın öne çıktığını söylüyor.
Görünüşe göre bu yardım alma bir sürekliliğe dönüşmüş durumda, zira Amerikan askeri personelinin önemli bir yüzdesi Amerikalı değil. ABD Savunma Bakanlığı, Vietnam'ı hatırlatan bir duygusal travmadan veya Irak ve Afganistan sahnelerinden çekilmesinin çıkarlarına vereceği zarardan kaçınmak için, farklı ülkelerden, özellikle de üçüncü dünya ülkelerinden sözleşmeli unsurlar istihdam eden şirketlerle iş birliği yapıyor.
Resmi bir ABD raporuna (2018) göre, ABD Merkez Komutanlığı bünyesinde çalışan ve savaş dışı faaliyetler yürüten sözleşmeli unsurların sayısı 50 bine ulaştı ve bunların yalnızca 20 bini Amerikalı. Afganistan'daki savaş operasyonları için kullanılan sözleşmeli unsurların sayısı ise, 2002'den bu yana yaklaşık 108 milyar dolarlık bir maliyetle yaklaşık olarak 90 bine ulaştı.
Afganistan ve savaş kaosu
Afganistan'daki askeri faaliyetlerin tümü bilinen anlamda bir muharebe değildi. Araştırmacı Muhammed el-Arabi, “Gölge Orduları” adlı çalışmasında şunları söylüyor, “Kaos ve yolsuzlukla yönetilen bir piyasada güvenliğin özel bir metaya dönüşmesi nedeniyle, bu ve benzeri şirketlerin Afgan vatandaşlarına karşı ihlalleri oldu, hatta Batılı sözleşmeli unsurlar tarafından Afgan ortaklarına yönelik cinayet ve saldırı vakaları kaydedildi. Bu durum, eski Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin 2010 yılında Kabil hükümetiyle anlaşmalı ve aralarında çeşitli isimlerle tanınan "Blackwater" şirketinin de olduğu 54 özel güvenlik şirketinden 8’nin çalışmalarını askıya alma ve engelleme kararı almasına yol açtı. Arabi’ye göre, "Bu şirketlerin yayılması resmi Afgan güvenlik sektörünün gelişimini engellemeye katkıda bulundu. Öte yandan Batı müdahalesi ve NATO'nun bu şirketlere bağımlılığının artması, Afgan hükümetini güvenlik şirketlerinin faaliyetlerini askıya alma kararını birkaç kez ertelemeye sevk etti. Bu şirketlerden bazıları da kendilerini Afgan hükümetine yeni isimler ve diğer Afgan şirketleriyle gizli ortaklıklar altında yeniden sundular.”
Bu özel şirket savaşçılarının Afganistan'a nüfuz etmelerinin sonuçlarından biri, Afgan savaş doktrininde yaşanan dönüşümdür. Kabileler arasında sadakat, cesaret ve fedakarlık adına savaşanlar yerlerini para için savaşanlara bıraktılar. Muhammed Arabi, "Afgan toplumundaki değişimler, kabileler arasındaki çatışmalarda para karşılığında savaşmaya hazır bir savaşçı ordusu yarattı" diyor. Hizmetleri için ayda yaklaşık 450 dolara ulaşan bir fiyat belirlemelerinin yanı sıra, yerel ve harici finansman kaynakları olduğuna değiniyor.

İki kutba yaraşır ordular
Batılı özel ordular dikkatleri üzerine çekiyor. Zelenski'nin yabancı lejyonu ise, Ukrayna'nın eleştiride sağduyu, zaman seçiminde ustalık gerektiren bir felaket içinde olduğu gerekçesiyle özel ordular dosyasının açılması konusunda çekinceli. Ancak iki kutupluluğa dönüş için yoğun çabalara tanık olan dünya, özel ordular dosyasında, özellikle de geleceğin onlar için umut verici olduğu göz önüne alınırsa, bir ikiliğe de tanık oluyor.
Rus Wagner Grubu’ndan bahsedildiğinde çoğunlukla "muhtemel", "denildiğine göre" ve "varsayılıyor" gibi kelimeler kullanılıyor, ancak kesin olan, Wagner savaşçılarının yaklaşık 8 yıldır Ukrayna, Suriye, Mali, Libya gibi ülkeler ve diğer Afrika ülkelerindeki çatışmalara katıldıklarıdır. Wagner'in suç ve insan hakları ihlalleri sicilinin benzeri Batılı şirketlere göre daha kabarık olduğu kesindir. Şirketin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın bir ilişkisi olduğuna, nerede ve nasıl olursa olsun Kremlin'in çıkarlarına hizmet ettiğine inanılıyor.
Geçen yıl, Wagner'e savaş suçları işlemekle ve Kremlin ile olan bağlantısıyla ilgili yöneltilen çeşitli ithamların akabinde, Putin, Grubun "kendi çıkarları olduğunu ve Rusya'nın çıkarlarını yansıtmadığını" söyledi. Ancak "Grubun faaliyetleri Moskova'nın çıkarlarıyla çatışırsa, eyleme geçeriz" diye de ekledi.

Wagner hakkında bilinenler
Halihazırda yapılan tek eylem, Wagner Grubunun Ukrayna'daki mevcut savaştaki rolünü ortaya çıkarma çabalarıdır. Savaşın ortasında birkaç gün önce İngiliz Yayın Kuruluşu BBC tarafından yayınlanan bir haber dosyasına göre, Wagner Grubu’nu eski Rus ordusu subayı Dmitry Utkin'in (51 yaşında) kurduğu ve gruba hizmeti sırasında kullandığı kod adını verdiği düşünülüyor. Utkin, Çeçen savaşlarında savaşan bir gazi, eski bir özel kuvvetler subayı ve Rus askeri istihbaratında görev yapmış bir yarbay. Grup muhtemelen Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhakı sırasında faaliyete geçti. Şaeku’l Avsat’ın BBC’den aktardığı habere göre, Wagner esas olarak borçlarını ödemek ve geçimlerini karşılamak için bir geçim kaynağı arayan ve çoğu, para kazanma fırsatlarının kıt olduğu kırsal kesimden gelen gazilerden oluşuyor. Ayrıca Rus askeri istihbaratının Wagner Grubu’nu gizlice finanse ettiği ve denetlediği varsayılıyor.
Herhangi bir özel ordunun veya askerlik hizmeti veren bir şirketin, ülkedeki resmi egemenlik kurumları ve askeri teşkilatlarla çok yakın ilişkiler içinde olduğu bir sır değil.
Özel ordular, olasılıklar, hangi ihlallerin ve suçların fiilen işlenip işlenmediğiyle ilgili karşılıklı atışmalar ve kınamalar, orduların özelleştirilmesine ya da özelleştirme yönünde bir adım olan paralı savaşçılara daha fazla güvenmeye yönelik küresel eğilimi etiketleyen özellikler olmayı sürdürecek.

Geçim kaynağı arayanlar
Sahada ve dünya genelindeki çatışma bölgelerinde olup bitenler, özel orduların mevcut savaşların ayrılmaz bir parçası haline geldiğinin altını çiziyor. Araştırmacı Muhammed Arabi, savaşların paralı askerler için bir talep yarattığı ölçüde, ister ülkelerindeki savaşların bitmesi ile işsiz kalan askerler ister ekonomik koşullar nedeniyle öldürmekten başka geçim kaynağı bulamayan savaşçılar olsun, askeri bir güç olarak tanıtımlarına yardımcı olduğunu da ifade ediyor.
Özel askeri kuvvet, uluslararası bir karaktere sahip büyük bir iş haline geldi. Milyarlarca ve belki de trilyonlarca bütçesi kendi defterlerinde saklı kalmayı sürdürecek. Savaşçılarının sahada işledikleri suçlar ise, bazen şirketin uyruğuna ya da iki ana kutuptan herhangi biriyle olan bağlantısına, bazen de özel ordular konusunda henüz kafası karışık, aciz ya da çaresiz olan savaş yasaları ve kurallarından sıyrılma becerisine göre siyasileştirilmeye devam edecek.
Özel orduları dizginlemek, askeri şirketlerin genişlemesini daraltmak, özel sektör askerlerinin savaş etiğine uyması, bankada hesaplara değil bir savaş doktrinine sahip düzenli orduların daha ağır basması ve tercih edilmesi hakkındaki tartışmalar devam edecek. Ama gölge ordularla, kiralık savaşçılarla yürütülen savaşlar, hesapsız kalan öldürmeler ve suçlar da devam edecek, hem de artan bir biçimde.



Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
TT

Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)

Hasan Fahs

İran liderliği ve yetkililerinin bugünlerde öncelikli işi, İran Silahlı Kuvvetleri’nin toparlandığının, kendilerine karşı başlatılabilecek herhangi bir saldırı veya savaşa karşı tamamen hazır olduğunun, savunma ve saldırı kabiliyetlerinin haziran ayındaki İsrail-Amerikan saldırısından önceki seviyeleri aştığının altını çizmek gibi görünüyor. Ayrıca, herhangi bir yeni saldırıya karşılık olarak hızlı ve kararlı saldırılar düzenlemekten çekinmeyeceğini de belirtiyorlar.

 

Bu açıklamalara ve tutumlara rağmen, liderliği ve yetkilileriyle birlikte Tahran, bu saldırının olası iç yansımaları konusunda beslediği derin korku ve endişeleri gideremedi. Zira bu yansımalar, iç huzursuzluk ve iç savaş senaryoları anılarını canlandırabilir. Bu durum, güvenlik güçleri ile askeri kuvvetlerin, ister güneydoğu İran'daki Sistan-Belucistan, ister batıdaki Kürdistan veya kuzeydeki Azerbaycan olsun, bu tür olaylara sahne olma ihtimali yüksek görülen sınır bölgelerinde uyguladığı proaktif güvenlik önlemlerini açıklıyor.

Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı Muhammed Bagır Galibaf'ın ziyaretlerinin ardından, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin Pakistan'ın başkenti İslamabad'a yaptığı ziyaret, açıklandığı gibi ikili ilişkileri, ticari ve ekonomik iş birliğini güçlendirme hedefleriyle sınırlı tutulamaz. Zira Tahran, herhangi bir huzursuzluk veya İsrail ya da Amerikan askeri saldırısı durumunda, Pakistan topraklarından faaliyet gösteren Beluç grupların Pakistan ile ortak sınır bölgelerinde bu kez farklı faaliyetlerde bulunmalarından endişe ediyor. Bilhassa İslamabad ve Washington'daki askeri liderler arasındaki artan iş birliği ve koordinasyon göz önüne alındığında, İran’ın bu tür sonuçları önlemek için Pakistan ile çok yönlü tarihi bağlarına güvenmesi, bu ziyaretlerin en üst düzeyde tekrarlanmasının temel nedeni.

Öte yandan, Tahran'ın son günlerde, Kürdistan Bölgesi sınırına yakın Batı İran'da gerçekleştirdiği, yeni ve gelişmiş füze ve savunma sistemlerini kullandığı kara tatbikatları ile tatbikatlar sırasında İran'ın bu mevzilere yönelik füze saldırılarının hem yalanlanmasının hem de doğrulanmasının yarattığı belirsizlik, Tahran'ın stratejik derinliğine yönelik tarihsel olarak kendisi için bir endişe kaynağı olan gerçek, kalıcı bir tehditten korktuğunu gösteriyor. Zira bu tatbikatlar, İran sınırına yakın Süleymaniye şehri içinde Komala Partisi ve PJAK örgütüne bağlı İranlı Kürt muhalif grupların yanı sıra ABD ordusuna bağlı paraşütçülerin varlığına, İsrail’in istihbarat örgütü Mossad’ın bölgenin başkenti Erbil'de aktif olarak faaliyet göstermeye geri döndüğüne dair sızıntılar ile aynı zamana denk geldi. İran açısından bu, daha önce Bağdat hükümetiyle imzaladığı ve sınır bölgesinin bu gruplardan temizlenmesi anlaşmasının açıkça ihlali anlamına geliyor.

Bu gelişmeler sırasında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Suud bin Muhammed es-Sati ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Tahran’ı ziyaret etti ve İranlı yetkililerle kapsamlı görüşmeler gerçekleşti. Her iki tarafın da temasları, İran ile Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'den Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan bölgede örtüşen çıkarlarla ilgili konulara odaklandı.

Bölgenin en önemli iki oyuncusunun bu ziyaretleri aracılığıyla Tahran, Lübnan'da Hizbullah'ın aldığı darbe ve Suriye rejiminin devrilmesinin ardından kaybettiği bölgesel nüfuzunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Görüşmelerin ikili, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesini ele aldığına yönelik açıklamalara rağmen, Suudi ve Türk ziyaretçilerin gerçekleştirdiği temasların, İran Dışişleri Bakanı'nın Suriye ve Lübnan dosyaları özel temsilcisi Muhammed Rıza Şeybani'nin katılımı ve Arakçi ile görüşmesinin devamında Suudi ziyaretçiyle özel bir görüşme yapmasından da anlaşılacağı üzere, açıkça bölgesel bir boyutu da vardı. Bu arada, Fidan'a eşlik eden heyet ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile diğer ilgili birimlerde Suriye dosyasından sorumlu yetkilileri de içeriyordu.

İranlı çevrelere göre, Türkiye'nin bu aşamada Tahran'a yönelik açılımı, Ankara ile Tel Aviv arasında çıkar çekişmesi ve bir çatışma tehdidi oluşturan artan gerilimin sonucu gibi görünüyor.  Ankara, Tel Aviv'in Suriye sahasında kendi nüfuzunun devam etmesini kabul etmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. Tel Aviv ayrıca, Türkiye'nin, Başkan Trump tarafından açıklanan barış anlaşmasının ikinci aşamasında Gazze Şeridi'ni yönetecek uluslararası güce katılmasının da önünü kesmeye çalışıyor. Bu, Ankara'nın daha önce Aksa Tufanı çatışmasının patlak vermesinin ardından daha ilk ayda önerdiği bir projeydi. Dolayısıyla Türkiye, Ortadoğu'daki rolünü giderek daha fazla tehdit eden İsrail emellerine karşı bir denge unsuru olarak, Tahran ile Şam'daki yeni rejim arasındaki uçurumu kapatmada rol oynamayı düşünüyor olabilir.

Buna karşılık Tahran, Türkiye ile yenilenen koordinasyonu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenen ziyaretini ekonomik bağları güçlendirmek ve ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için kullanmaya çalışıyor. Bu, ekonomik yaptırımların etkisini azaltmaya yardımcı olacak bir koridor sağlayacaktır. Dahası İran iki ülke arasında yeni bir kara koridoru açma konusunda anlaşarak Türkiye ile jeo-ekonomik bir atılım da gerçekleştirdi. Bu koridor, İran ile Kafkasya ve Kuzey Avrupa arasında bağlantı görevi görecek ve Azerbaycan'ın şu anda yeni olan Trump Koridoru'nun bir parçası olarak açacağı, Ermenistan topraklarından da geçecek Zengezur Koridorunun gelecekte alternatifi olma potansiyeline de sahip.

Öte yandan İran, Ankara'ya, Türkiye'nin bölgesel nüfuzunu sınırlamadaki olumsuz rolünü ve Suriye'de yaşadığı ve gücünü zayıflatıp azaltan kayıpları unutmadığı yönünde açık ve doğrudan bir mesaj da gönderiyor. Bu nedenle Türkiye, bu dönemde İran'ın olası iş birliğine ister Tel Aviv ile Azerbaycan iş birliğini ister Kürt muhalif PJAK örgütüne sağladığı desteği kısıtlayarak, İran'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet eden pratik adımlarla karşılık vermeli. Bu durum, PKK’nin desteklemekle suçlanan Tahran'ın, Türk hükümeti ile PKK arasındaki uzlaşmayı teşvik edip memnuniyetle karşıladığı göz önüne alındığında özellikle önemli.

Türkiye'nin bölgede karşı karşıya olduğu siyasi engellemeler ve jeopolitik baskılar, Tahran ile yakınlaşmayı ve geride kalan nüfuzundan faydalanma girişimlerini stratejik bir zorunluluk haline getiriyor. Aynı durum, bölgesel rolünü yeniden kazanmaya ve nüfuzunu yeniden tesis ederek Amerikan baskısına, kendisine ve müttefiklerine yönelik İsrail saldırılarına karşı konumunu güçlendirmeye çalışan Tahran için de geçerli.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)
TT

Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)

Etiyopya Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır’ı Afrika Boynuzu bölgesinde ‘Etiyopya’yı hedef alan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürütmekle’ ve ‘gerilimi artırmaya zemin hazırlamakla’ suçladı.

İki ülke arasında Mavi Nil üzerindeki Rönesans Barajı konusunda süren anlaşmazlığa atıfta bulunan bakanlık, açıklamasında Mısır’ın ‘Afrika Boynuzu’nda Etiyopya’yı merkeze alan, ancak onunla sınırlı olmayan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürüttüğünü’ savundu.

Bakanlık, Mısır’ın ‘diyaloğu reddettiğini ve gerilimi artırma niyetini açıkça ortaya koyan düşmanca söylemini yoğunlaştırdığını’ iddia etti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise dün yaptığı açıklamada, ülkesinin Etiyopya’nın Rönesans Barajı’na ilişkin tek taraflı adımlarını reddettiğini yineleyerek, “Etiyopya’nın uygulamaları tüm Afrika kıtasının istikrarını tehdit eden ciddi bir tehlike oluşturuyor” dedi.

Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı da geçen ay yaptığı açıklamada, Etiyopya’nın baraj yönetiminde ‘tek taraflı ve kontrolsüz uygulamalarını’ sürdürdüğünü, bunun ‘havza ülkelerinin hak ve çıkarlarını tehdit eden ciddi riskler barındırdığını’ vurguladı.

Etiyopya, milyarlarca dolara mâl olan dev Rönesans Barajı’nın inşasına Nil Nehri üzerinde 2011 yılında başladı. Mısır ise projeyi, Afrika’nın en uzun nehrindeki tarihi su haklarını tehdit eden bir girişim olarak görüyor.

Afrika Birliği (AfB) arabuluculuğunda Mısır ile Etiyopya arasında yürütülen müzakereler Nisan 2021’de sonuçsuz kalmış; bunun üzerine Kahire, Addis Ababa’ya baskı uygulanması için konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşımıştı.


Macron ve Şi Cinping Ukrayna ve ticari İlişkileri görüştü

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron, Halkın Büyük Sarayı'ndaki tören kıtasını inceliyor (Reuters)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron, Halkın Büyük Sarayı'ndaki tören kıtasını inceliyor (Reuters)
TT

Macron ve Şi Cinping Ukrayna ve ticari İlişkileri görüştü

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron, Halkın Büyük Sarayı'ndaki tören kıtasını inceliyor (Reuters)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron, Halkın Büyük Sarayı'ndaki tören kıtasını inceliyor (Reuters)

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, bugün (Perşembe) Pekin’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ağırladı. Macron’un ziyareti, Çin ile Avrupa arasındaki ticaret dengesizliğinin giderilmesi ve Pekin’in Rusya ile ilişkilerini kullanarak Ukrayna savaşının sonlandırılmasına katkı sağlaması amacıyla gerçekleşti.

Görüşmede konuşan Şi Cinping, Fransa ile “daha istikrarlı” ilişkilere ihtiyaç duyduklarını belirterek, Çin’in “her türlü dış müdahalenin önlenmesi ve Çin–Fransa kapsamlı stratejik ortaklığının daha istikrarlı hale getirilmesi” için birlikte çalışmaya hazır olduğunu söyledi.

gthy
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Pekin'deki Büyük Halk Sarayı'nda düzenlenen resmi resepsiyonundan bir kare (Reuters)

Macron ise Çin ile iş birliğinin Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi açısından “hayati öneme sahip” olduğunu vurguladı. “Dünyada, Ukrayna’da ve çatışmalardan etkilenen tüm bölgelerde barış ve istikrarı desteklemek için birlikte hareket etmeyi sürdürmeliyiz. Birlikte çalışma kapasitemiz kritik” dedi.

Şi Cinping ve eşi Peng Liyuan, Macron ve eşi Brigitte Macron’u başkentteki Halkın Büyük Salonu’nda resmî törenle karşıladı. Macron çifti, Pekin’e gelişlerinde Çin’in üst düzey diplomatı Wang Yi tarafından da karşılanmıştı.

Macron, 2017’den bu yana dördüncü Çin ziyaretinde Başbakan Li Qiang ile de görüşecek. Ardından, daha önce Fransa’ya gönderilen pandaların geri döndüğü Çengdu kentine geçmesi planlanıyor.

Ukrayna’da ateşkes için Çin’e baskı

Macron’un temaslarında Ukrayna’daki savaş da önemli yer tutuyor. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak “Moskova’ya baskı uygulayabileceğini” belirtti. “Rusya’nın, özellikle de Vladimir Putin’in ateşkesi kabul etmesi için Çin’e güveniyoruz” dedi.

fgthy
Çin Devlet Başkanı'nın eşi, Fransa Devlet Başkanı'nın eşiyle birlikte, Macron'un Büyük Halk Salonu'ndaki resepsiyonunda (Reuters)

Çin, tüm ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı ve barış görüşmelerine dönülmesi çağrısı yapmasına rağmen, 2022’de başlayan işgal nedeniyle Rusya’yı hiçbir zaman açık şekilde kınamadı. Batılı ülkeler, Pekin’i Moskova’nın savunma sanayisi için gerekli askeri bileşenleri sağlayarak Rusya’ya ekonomik destek sunmakla suçluyor.

ju
Çocuklar Fransız cumhurbaşkanını karşılamak için bayrak ve çiçek salladılar (Reuters)

Fransız Cumhurbaşkanlığı, Macron’un görüşmede Şi Cinping’e “Çin’in Rusya’ya savaşı sürdürmesine yardımcı olacak herhangi bir imkân sağlamaktan kaçınması gerektiğini” aktaracağını bildirdi.

Macron’un ziyareti, bu hafta Paris’i ziyaret eden Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin Avrupa’ya destek çağrısının ardından gerçekleşti. Zelenskiy, Macron ve Avrupalı liderlerle yaptığı görüşmeler sonrası “Savaşın adil bir şekilde sona ermesi gerektiği konusunda hemfikiriz” mesajı vermişti.

Ticaret gündemi

Macron’un Çin temaslarında ticaret de önemli bir başlık oluşturuyor. Avrupa Birliği, Çin ile 357 milyar dolarlık büyük bir ticaret açığı veriyor. Macron’un danışmanları, Çin’in daha fazla iç tüketim yapması, Avrupalıların ise daha fazla üretmesi gerektiğini belirtiyor.

Macron, daha önce AB’ye Çin’e olan bağımlılığı azaltma ve teknolojide Avrupalı şirketlere öncelik verilmesi çağrısında bulunmuştu. Geçen ay düzenlenen bir Avrupa teknoloji zirvesinde, “Avrupa’nın ABD ve Çinli teknoloji devlerine bağımlı olmak istemediğini” söylemişti.

Macron, üç gün sürecek Çin ziyaretinin son gününde Sichuan eyaletindeki Çengdu kentini ziyaret edecek. Çinli bir diplomat, Fransa’ya yeni pandaların gönderileceğini açıkladı.

Fransız tarafı, Çengdu ziyaretinin “Çin protokolünde son derece istisnai” olduğunu belirterek, Macron tarafından memnuniyetle karşılandığını ifade etti.