Iraklı siyasetçileri birleştiren ‘facialar’ ve ayrıştıran ‘hedef ve çıkarlar’

Başbakan Mustafa el-Kazımi Enfal suçunu anıyor (INA)
Başbakan Mustafa el-Kazımi Enfal suçunu anıyor (INA)
TT

Iraklı siyasetçileri birleştiren ‘facialar’ ve ayrıştıran ‘hedef ve çıkarlar’

Başbakan Mustafa el-Kazımi Enfal suçunu anıyor (INA)
Başbakan Mustafa el-Kazımi Enfal suçunu anıyor (INA)

Irak’taki tüm siyasi partiler, gruplar ve bileşenler 2003 yılında eski rejimin (Saddam Hüseyin rejimi) devrilmesinin kendileri açısından altın değerinde bir fırsat olduğu konusunda neredeyse hemfikirdi. Zira siyasi parti ve grup liderleri ile bileşenlerin öncü isimleri eski rejime düşmandı ve büyük bir kısmı rejim muhalifiydi. 1970’lerin ortasından itibaren Kürt partiler akabinde de Davet Partisi başta olmak üzere Şii partiler rejim muhalifleri dairesinin içine girdi. Daha sonraları bu daire giderek genişledi. Bununla birlikte Irak’taki muhalif güçleri destekleyen bölgesel ve küresel güçlerin yer aldığı daire de genişliyordu. Bu güçlerin başında ABD geliyor. ABD, 1980’lerin sonundan itibaren bu dairenin içinde yer almaya başladı. ABD’nin bu daire içinde gösterdiği faaliyetler arasında, Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın 1997 yılında ‘Irak’ı Özgürleştirme Yasası’nı imzalaması ve son olarak 9 Nisan 2003’te Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin düşürülmesi bulunuyor. 2003 sonrası iktidar yapısı farklı eğilim, hedef, ideoloji ve aidiyetlere sahipti. Bölgesel ve küresel güçlere aidiyet konusundaki farklılık da bunun içerisinde. Nitekim bu güçler daha sonraki süreçte Irak’ın içişlerine çeşitli şekillerde müdahale eden güçlere dönüştü. Değişimin ilk 10 yılında ABD ve İran ülkenin iç işlerine müdahale konusunda birbiriyle paslaştı. Diğer bölgesel ve küresel aktörlerin de bu yönde girişimleri olsa da bunlar mütevazı bir düzeyde kaldı ve İran’ın Irak’taki siyasi ve askeri uzantıları aracılığıyla ülkedeki çalışma mekanizmalarını değiştirmeye varan müdahale seviyesine ulaşamadı. İlk 10 yıllık süreç aynı zamanda ABD’nin Irak sahnesinden çekilişine şahit oldu.
Iraklı siyasetçiler, ABD’nin ülkede yaptığı şeyin ‘özgürleştirme’ mi yoksa ‘işgal’ olarak mı nitelendirilmesi gerektiği konusu da dahil olmak üzere her şey üzerinde ihtilaf ediyorlar. Iraklı siyasetçiler arasında hâlâ birleştirici olma özelliğine sahip olan tek şey ise eski rejimin neden olduğu facialar ve Irak’taki tüm bileşenlere adil bir şekilde dağıttığı zulümdür. Eski rejimin 1988’de Kürtlere karşı uyguladığı ve binlerce Kürt sivil vatandaşın hayatını kaybettiği Enfal Katliamı’nı anma yıldönümünde bu suça yönelik kınama mesajları yağdı. Bu suç, kimyasal saldırı sonucu 5 bin Kürt vatandaşın hayatını kaybettiği ‘Halepçe suçu’ ile aynı kategoriye konuluyor. Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak, parti liderleri ve devletin üst düzey yetkilileri Enfal Katliamı’nı kınadıkları mesajlar yayınladı. Bütün mesajların içeriğinde safların birleştirilmesi, tüm Iraklılar arasında adaletin sağlanması, hoşgörü, sevgi ve barış ruhunun önemine vurgu vardı. Bunların yanı sıra ülkede kalkınmanın sağlanması ve hizmetlerin sunulması mesajları da verildi. Fakat siyaset sahnesindeki durum ise bu mesajlardaki temennilerden farklı. Nitekim yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin yaralandığı halk hareketi üzerine Ekim 2021’de düzenlenen erken seçimlerden bu yana Anayasa’nın belirlediği süreler çerçevesinde hâlâ bir hükümet kurulabilmiş değil.
Yüksek Federal Mahkeme, siyasi taraflara uzlaşmaları için siyasi kalıpları kırarak anayasal süreyi uzatmasına rağmen şu ana kadar başarılan tek şey Meclis Başkanı ve yardımcılarının seçilmesi ki Meclis de şu anda yarı âtıl durumda. Çünkü Meclis cumhurbaşkanını seçme ve hükümet kurma gibi kendisinden beklenen en önemli görevleri yerine getiremedi. Uzmanlar ve gözlemcilere göre 329 milletvekili aylık milyonlarca dolar alırken devlet kurumları tam bir felç hali yaşıyor. Kendi çıkarlarını, amaçlarını ve önceliklerini tehdit ettiği sürece her konuda ihtilaf eden siyasi güçler, eski rejimin Iraklılara karşı işlediği ve kınamayı hak eden düşmanca suçları Enfal Katliamı ile birlikte yeniden hatırladı. Ancak Enfal Katliamı’nın işlendiği Süleymaniye kentindeki kurbanların yakınları devlet yetkililerinin kentte düzenlenen protestolara katılmasını istemiyor. Süleymaniye’deki vatandaşlar gereksiz olarak gördükleri için protestoları eski rejimi kınamak amacıyla düzenlemiyor aksine üzerinden 34 yıl geçen Enfal Katliamı’nı anma yıldönümünde kötü kamu hizmeti ve Enfal kurbanlarının yaşadıkları bölgelerin devlet makamları tarafından inşasının ihmal edilmesini protesto ediyorlar.



Cezayir'in görkemli askeri geçit törenleri düzenleyerek verdiği mesajlar

Cezayir’de bir askeri geçit törenine elinde bayrakla uçakları selamlayan bir çocuk, 1 Kasım 2024 (AP)
Cezayir’de bir askeri geçit törenine elinde bayrakla uçakları selamlayan bir çocuk, 1 Kasım 2024 (AP)
TT

Cezayir'in görkemli askeri geçit törenleri düzenleyerek verdiği mesajlar

Cezayir’de bir askeri geçit törenine elinde bayrakla uçakları selamlayan bir çocuk, 1 Kasım 2024 (AP)
Cezayir’de bir askeri geçit törenine elinde bayrakla uçakları selamlayan bir çocuk, 1 Kasım 2024 (AP)

Rabia Abdusselam

Cezayir'in 1954 yılında Fransa’nın sömürgeciliğine karşı başlattığı Kurtuluş Devrimi’nin 70’inci yıldönümü kutlamaları sıradan bir etkinlik değildi. Ülke, 132 savaş uçağı ve insansız hava aracı (İHA), yüzlerce tank ve Rus yapımı İskender-E mobil kısa menzilli balistik sistemi gibi benzeri görülmemiş yeni silahların tanıtıldığı devasa bir askeri geçit törenine tanık oldu.

Cezayir bu büyüklükte bir askeri geçit törenini ilk kez düzenlemiyor. Bundan iki yıl önce, bağımsızlığının 60’ıncı yıldönümünde yetkililer, Cezayir hükümetinin 30 milyon euro (32 milyon dolar) ayırdığı büyük bir askeri geçit törenini düzenledi. Bu durum, askeri gücü göstermesinin arkasında yatan sebepler ve bu askeri geçit törenlerinin verdiği mesajlar hakkında soru işaretleri yarattı.

Askeri geçit töreninde, medya tarafından ‘Cezayir'in uyuyan canavarı’ olarak anılan Rus ordusunun envanterindeki versiyonu 500 kilometre, dışarıya ihraç edilen versiyonu 280 kilometre menzile sahip olan Rus yapımı İskender-E balistik füze sisteminin tanıtılması heyecan yarattı. Törende, yüksek savaş kabiliyetine sahip etkili bir silah olan BM-30 Smerç çok namlulu roketatar sistemi, çok sayıda hedefi tespit ve takip edebilen ve balistik füzeleri ve çeşitli uçakları püskürtme ve imha etmede üstün yeteneklere sahip olan S-300 karadan havaya füze savunma sistemi ve D-30 obüslerinin yanı sıra hareket halindeki düşman hedefleri hassas bir şekilde imha edebilen BARQ lazer güdümlü anti tank füze sistemleri başta olmak üzere savunma ve saldırı silahları ile modern füze sistemlerinden oluşan bir cephanelik de sergilendi.

Ordunun silahlarının modernizasyonu

Törende Hava Kuvvetlerinin sahip olduğu silahlar da vardı. S-90 ve P-350 nakliye uçakları, S-130 taktik nakliye uçağı ve Ilyushin Il-76 havada yakıt ikmal uçağının yanında Suhoy-24 ve Suhoy-30 savaş uçakları uçuş yaptı. Cezayir Donanması da Akdeniz sularında Cercera, el-Hakkar ve Ouarsenis denizaltıları ve düşman topraklarının derinliklerindeki kara hedeflerini uzun mesafelerden yok etmek için derin denizden karaya kanatlı füzeler fırlatan ve gemileri ve denizaltıları yok etmek için torpido ve uzun menzilli füzeler kullanabilen Varshavyanka sınıfı denizaltısı gibi etkileyici gösterilerle geçit törenine katıldı.

Cezayir'in 2025 yılı genel bütçesi, Cezayir ordusu ve Savunma Bakanlığı bütçesinde 2024 bütçesine kıyasla ve 2018 yılından bu yana tahmini üç milyar dolarlık bir artışla 25 milyar doların üzerinde kayda değer ve kesintisiz bir artış olduğunu ortaya koyarken, askeri geçit töreni Cezayir'in savunma sektörüne her yıl harcadığı paranın büyüklüğünü gösterdi. Cezayir’in Savunma Bakanlığı ve ordu bütçeleri, yetkililerin ordunun teçhizat ve silahlarını yenileme ve modernize etme ve hatta gelişmiş silah sistemleri edinme arzusu nedeniyle rekor bir artışa tanık oldu. 2023 yılında 18 milyar dolar olan savunma bütçesi, 2024 yılında 22 milyar dolara yükselirken 2025 bütçesinde ise 25,1 milyar dolara ulaştı.

Çeşitli siyaset ve güvenlik analistleri, terörizm, Sahel bölgesindeki huzursuzluk, suç oranları, gizli göç ve insan kaçakçılığı ile ilgili artan güvenlik sorunları ve Cezayir'in etrafının Mali, Nijer ve Libya gibi güvenlik ve siyaset alanında zayıflıklarla boğuşan bir grup ülkeyle çevrili olması gerçeği göz önüne alındığında, bu askeri geçit törenlerinin yapılmasına hak veriyorlar. Kasaba Merbah Ouargla Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü ve uluslararası ilişkiler uzmanı olan Dr. Mebruk Kahi, Al-Majalla'ya yaptığı değerlendirmede, askeri geçit törenlerinin özellikle zamanlaması açısından iktidarın hem yurt içine hem de yurt dışına göndermek istediği siyasi mesajı ve hedefleri olduğunu söyledi.

Ordu ve halk arasındaki kutsal bağ

Bu mesajların hem yurt içinde hem de yurt dışındaki meselelerle ilgili olduğunu söyleyen Dr. Kahi, “Bunlar askeri düzeyde elde edilen başarıları tanıtmak ve Cezayir ordusunun vatanı savunmak ve korumak için tamamen hazır olduğuna dair bir güven mesajı göndermenin yanı sıra ordunun halkla olan ve Cezayir'in birliğini baltalamak niyetiyle kurulan pek çok komployu boşa çıkaran ilişkisini güçlendirmeyi amaçlayan bir girişim” ifadelerini kullandı.

Çeşitli siyaset ve güvenlik analistleri, artan güvenlik sorunları göz önüne alındığında, bu askeri geçit törenlerinin yapılmasına hak veriyorlar.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, ordunun kara, hava ve deniz kuvvetleri ile jandarma, polis, sivil savunma ve sınır güçlerinin seçkin mensuplarının katıldığı bu geçit töreninin açılış konuşmasında çeşitli mesajlar verdi. Kısacası yetkililer, askeri geçit töreninin Kurtuluş Devrimi’nin 70’inci yıldönümünün boyutlarına ve temsil ettiklerine uygun olmasını sağlamaya ve emaneti koruyanların fedakarlıklarının karşılığını vermeye istekliydiler. Bu tören, halk ile onun kalbinde yer alan Cezayir ordusunun yüksek bir vatanseverlik duygusu, sarsılmaz bir bağlılık ve saf bir vatanseverlikle çalışan mensupları arasındaki kutsal bağın gücünü ifade ediyor.

ASCDvfg
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Cezayir Devrimi'nin 70’inci yıldönümü vesilesiyle düzenlenen askeri geçit töreni sırasında askeri bir aracın üzerinden törene katılanları selamlarken, 1 Kasım 2024 (AP)

Törende yaptığı konuşmada ordunun savunma doktrinini ve ülkenin güvenliğinin ve istikrarının korunması ilkesini yineleyen Cumhurbaşkanı Tebbun, Cezayir ordusunun misyonu sınırları savunmak olan bir barış, güvenlik ve konsantrasyon gücü olarak görülmesine dayanan sabit savaş doktrinini teyit eden bir mesaj verdi. Tebbun, bu mesajda “Cezayir Halk Ulusal Ordusu'nun doktrini bir savunma doktrinidir ve silahları sadece ulusal egemenliği korumanın yanı sıra ülkemizin uluslararası ve bölgesel taahhütleri ve anayasal ilkelerimiz ve kurallarımız çerçevesinde uluslararası hukuka saygı doğrultusunda uluslararası barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya yöneliktir” dedi.

Cezayir ayrıca, Mağrip bloğu projesine yönelik mevcut yönelimi yansıtan birden fazla anlamı olan bir imajı vurgulamak istiyordu.

Tebbun, gözden geçirme faaliyetlerinin hedeflerini anlamak için bölgesel riskler ve zorluklarla ilgili dikkate değer önemli mesajlar da verdi. Mebruk Kahi, “Mali ve Nijer gibi ülkelerdeki siyasi yapının kırılganlığı ve yönetimin zayıflığı nedeniyle Sahel bölgesinde yaşananlar ve Sahra meselesindeki gelişmeler nedeniyle mesaj açık. Cezayir barışçıl çözümlere olan bağlılığını vurguluyor, ama bu onun zayıf olduğu anlamına gelmiyor. Aksine Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinin güvenliğinin garantörü olacak güce sahip olduğunu göstermeye çalışıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Fransa'ya gönderilen mesajlar

Cezayir ayrıca, Fas'ın Sahra üzerindeki egemenliği konusundaki son tutumu ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un geçtiğimiz hafta Fas parlamentosunda yaptığı konuşmada teyit ettiği görüşlerinin ardından Fransa'ya doğrudan bir mesaj göndermeye çalışıyor. Macron, konuşmasında Sahra'nın geleceğinin ‘sadece Fas'ın egemenliği altında ve özerklik önerisi çerçevesinde olabileceğini’ vurguladı. Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan Prof. Nurussabah Aknuş, “Bu görüntü, özerklik seçeneğine meseleyi çarpıtarak ve BM'nin meşru çerçevesinden çıkarıp yerleşim mantığına çekerek tamamen tasfiye etme eğiliminde olan ya da olabilecek Fransa ve diğer ülkelere bir cevap niteliğindedir” diye konuştu.