Rusya 9 Mayıs’taki Zafer Günü’ne kadar savaşta önemli ilerleme elde edebilecek mi?https://turkish.aawsat.com/home/article/3598486/rusya-9-may%C4%B1s%E2%80%99taki-zafer-g%C3%BCn%C3%BC%E2%80%99ne-kadar-sava%C5%9Fta-%C3%B6nemli-ilerleme-elde-edebilecek
Rusya 9 Mayıs’taki Zafer Günü’ne kadar savaşta önemli ilerleme elde edebilecek mi?
Rus yanlısı güçler Mariupol Limanı yakınlarında tank sürüyor (Reuters)
Hussam İtani
TT
TT
Rusya 9 Mayıs’taki Zafer Günü’ne kadar savaşta önemli ilerleme elde edebilecek mi?
Rus yanlısı güçler Mariupol Limanı yakınlarında tank sürüyor (Reuters)
Rusya’nın büyük bir askeri geçit töreni ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaptığı bir konuşma ile kutladığı Nazi Almanyası’na karşı kazanılan zaferin yıldönümü olan 9 Mayıs tarihi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşta önemli ilerleme elde ettiğini duyurması için hala beklenen bir tarih.
Ancak bu yılki geçit töreni yaklaşırken, Rusya savaşta ‘özgürleştirmek’ istediği Donbas bölgesinde hala önemli bir başarı elde edemedi.
Bazı gözlemciler, askeri operasyonun üçüncü aşamasına yönelik Rus hazırlıklarının yavaş ilerlemesini Rus askeri liderliğinin karşılaştığı büyük zorluklarla açıklıyor.
Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nün (ISW), 17 Nisan operasyonlarına ilişkin günlük değerlendirmesinde, “Rus kuvvetleri, 16 Nisan’da Mariupol Limanı’nı muhtemelen ele geçirdi” denildi.
Değerlendirmede, şehirde sadece birkaç grup Ukraynalı asker kaldığı ve bunların bazı mahallelere dağıldığı, çoğu Azov Taburu’ndan birkaç yüz kişinin ise Azovstal fabrikasında mahsur kaldığı belirtildi.
Değerlendirmeye göre, Kiev muharebelerine katılan Rus taburları, Ukrayna’nın doğusunda insan ve ekipman eksiklikleri doldurulmadan ortaya çıkmaya başladı.
Enstitü, söz konusu taburların insan kayıplarını tazmin etmek için acil ihtiyaç ışığında, şu anda İzyum ekseninde başlattıkları taktik saldırıları aşan geniş çaplı bir askeri operasyon gerçekleştirebilecekleri ihtimalini dışladı.
Değerlendirmede, “Rus kuvvetleri 17 Nisan’da İzyum çevresinde konuşlanmaya devam etti ancak herhangi bir taarruz harekatı gerçekleştirmedi” denildi.
Değerlendirmede, Rus paralı asker şirketi Wagner’in arkasındaki isim olduğu bilinen Yevgeny Prigozhin’in Ukrayna’nın doğusunda olduğuna dair fotoğraflara atıfta bulunularak, “Wagner Group’un finansörü Yevgeny Prigozhin, şirketin işe alım ve finansmanını koordine etmek için Ukrayna’nın doğusundaki sahada aktif” ifadeleri kullanıldı.
Rus ordusunun Donbas’ta Ukrayna kuvvetlerinin kontrolündeki bölgelere uzun zamandır beklenen saldırıyı başlatmamasına değinilerek, “Moskova, bu zaman alsa ve 9 Mayıs Zafer Bayramı’nı kaçırsa bile yeni bir yenilgiden korunmanın yollarını arıyor” denildi.
Batılı askeri gözlemcilere göre, en büyük sorun, Rus askeri liderliğindeki karar alma mekanizmasının merkezi olması. Bu, orta ve alt düzeydeki liderleri inisiyatif alma ve bağımsız eylem özgürlüğünden mahrum ediyor.
Eylemsizlik ve aşırı merkezileşme, cinayet ve soygun dalgasına yönelen Rus askerlerinin davranışlarındaki düzensizliğe yansıyan kontrol ve komuta zincirinin çökmesinde büyük bir sorumluluk taşıyor.
Bir diğer husus ise, otoriter bir rejimde ülkenin tüm ekonomik ve sosyal yönlerinde yolsuzluk yaygın olduğu sürece, modern bir ordunun siyasi liderliğin hedeflerine ulaşmadaki başarısızlığıyla ilgili.
Enstitü’ye göre, bu Rus askerlerinin düşük savaşma ruhu, morali ve yakıtları biter bitmez araç ve tanklarını terk etmeleri, askerlere dağıtılan gıdaların kalitesizliği ve genel olarak tedarik ve lojistik sorunlarında açıkça görüldü.
Uzmanlara göre, modern ordular toplumların koşullarının bir yansıması ve askerler ülkeleri için belirli bir siyasi, ideolojik veya ahlaki üstünlüğe inanmadıkça, niteliksel zaferler kazanabilecek güçler inşa etmek de zor.
Buna ek olarak, savaş Rus teknolojisinin savaş alanında Batılı muadilinden daha az gelişmiş olduğunu kanıtlamakla kalmadı, Rusya’nın Ukrayna üzerinde üstünlük unsuru olarak gördüğü silahların yetersiz donatıldığı, depolandığı ve bakımlarının yetersiz olduğu, bu nedenle savaş alanına ulaştığında operasyonel değerlerinin büyük bir bölümünü kaybettiği görüldü.
Rus ordusu, savaşın ilk aşamasının ortaya çıkardığı yapısal sorunların çeşitliliği nedeniyle 9 Mayıs tarihini kaçıracak gibi görünse de, Rusya’nın Ukrayna meselesini ele alırken stratejik bir seçenek olarak savaşı terk edeceğine inanmak için hiçbir sebep yok.
Bu kararlılık büyük insani ve maddi kayıplara mal olsa bile, Rusya’nın nitelikten ziyade niceliğe bağlılığından vazgeçeceğine dair de hiçbir işaret yok.
Deprem beklenen 5 dünya şehrinde hazırlıklar ne durumda?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5137414-deprem-beklenen-5-d%C3%BCnya-%C5%9Fehrinde-haz%C4%B1rl%C4%B1klar-ne-durumda
Deprem beklenen 5 dünya şehrinde hazırlıklar ne durumda?
6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde en az 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti (Reuters)
23 Nisan günü öğle saatlerinde yaşanan sarsıntı, Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha gündemin tepesine taşıdı.
Silivri açıklarında gerçekleşen 6.2 büyüklüğündeki deprem, can kaybına yol açmadı ancak halkta büyük bir endişe dalgası yarattı.
Uzun zamandır beklenen büyük İstanbul depreminin korkusu, insanların saatlerce evlerine girememesine neden oldu.
Bazı uzmanlar riskin geçtiğini öne sürerken, diğerleri son sarsıntıyla birlikte büyük depremin daha da yaklaştığını söylüyor.
Depremlerin tam olarak ne zaman olacağını kesin şekilde öngörmek mümkün değil. Ancak bilim insanları, hem tarihsel örüntüleri hem de fay hatları üzerinde yapılan jeolojik ve sismolojik çalışmaları inceleyerek bazı çıkarımlarda bulunuyor.
Örneğin İstanbul'da, şiddeti 7'nin üzerinde son büyük depremin 1766 yılında meydana gelmesi ve bu büyüklükteki depremlerin istatistiksel olarak yaklaşık 250 yılda bir tekrar ettiği göz önünde bulundurularak ciddi bir deprem riski öngörülüyor. Ayrıca, Marmara Denizi'ndeki fay hatlarında yapılan araştırmalar da bu beklentiyi destekliyor.
Dünya genelinde Türkiye gibi deprem gerçeğiyle birlikte yaşayan veya büyük depremler bekleyen çeşitli yerler var.
Bu hafta Logos'ta bu türden 5 kentte depreme hazırlık amacıyla bugüne denk nasıl adımlar atıldığını inceliyoruz.
1) San Francisco
ABD'nin San Francisco Körfez Bölgesi'nde, Pasifik ve Kuzey Amerika levhalarının birleştiği San Andreas'ın yanı sıra 6 önemli fay hattı bulunuyor.
Yüksek risk altındaki bölge tarihinin en büyük depremini 1906'da yaşamıştı. 7.9 şiddetinde olduğu tahmin edilen deprem, 18 Nisan günü saat 05.00 sularında gerçekleşmişti. "10 bin aslanın kükremesine" benzeyen bir ses duyulduğu aktarılırken, can kaybının 3 bine ulaştığı düşünülüyor.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'na göre San Francisco'da 2043'e kadar 6.7 şiddetinde bir deprem riski yüzde 72, 7 şiddetinde deprem yaşanma ihtimaliyse yüzde 51.
San Francisco bu nedenle 2012'de Deprem Güvenliği Uygulama Programı'nı başlattı. Bölgenin depreme karşı ne kadar dayanıklı olduğunu değerlendiren 10 yıllık bir çalışmanın bulgularına göre oluşturulan bu program, onlarca yıla yayılan adımları içeriyor.
San Francisco'daki 1906 depremi sonrası bir görevli devriye geziyor (ABD Kongre Kütüphanesi)
İlk aşamada halk, yapıların durumu konusunda bilinçlendiriliyor ve evlerini güçlendirmeye teşvik ediliyor.
Ayrıca belediye yetkilileri çökme riski taşıyan beton binaları belirleyerek depreme hazır hale getirmeye çalışıyor. 2013'te başlatılan bir program kapsamında eski, yumuşak katlı ahşap binaların güçlendirilmesi zorunlu kılındı.
San Francisco yönetimi, 1989'daki Loma Prieta depreminden sonra sağlık merkezleri, acil servisler ve havalimanları gibi kamu altyapısını güçlendirmek için 20 milyar dolardan fazla yatırım yaptı. Belediye, kamu binalarının yanı sıra en az 2 bin yığma yapıyı ve 4 bin ahşap binayı da güçlendirdi.
Bu çalışmaların yanı sıra kentin bağlı olduğu Kaliforniya eyaletinin, depremlere karşı erken uyarı veren bir telefon uygulaması var. Bu sayede yurttaşlara büyük sarsıntı başlamadan birkaç saniye de olsa zaman kazandırılmaya çalışılıyor.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun ShakeAlert sistemiyse birden fazla eyalette mevcut. Okullardan hastanelere kadar çeşitli yerlerde kullanılan bu sistem yine bir erken uyarı görevi görüyor. Tren şirketi Metrolink, ShakeAlert uygulamasıyla trenleri, birkaç saniye içinde otomatik olarak yavaşlatabiliyor veya durdurabiliyor. Böylece bir depremin insan güvenliğini ve sistem altyapısını tehdit etme olasılığı azaltılıyor.
2) Lizbon
1 Kasım 1755 günü 8.5-9.0 şiddetinde olduğu tahmin edilen bir sarsıntının vurduğu Lizbon, Avrupa tarihinin en yıkıcı depremine sahne olmuştu. Doğal afet sonucu Portekiz'in başkentinde yaklaşık 60 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Halihazırda orta derece risk taşıyan kentin bu yıl şubatta 4.8 şiddetinde bir depremle sarsılması halkı endişelendirmişti.
Ancak yetkililer, Lizbon'un depreme hazırlıklı olduğuna dair güvence veriyor.
1755 depreminin ardından pombalin kafesi modelini geliştiren Portekiz, ilk başta ahşap ve daha sonra çelik takviyeli bu yapıyla sismik aktivitelere dirençli binalar yaptı.
Pombalin kafesi, taş duvar içinde gizli bir ahşap iskelet kurularak binanın esnek ve dayanıklı olmasını sağlayan yapıya deniyor (Wikimedia Commons)
Avrupa ülkesinde ayrıca binaların yapımıyla ilgili kapsamlı yasal düzenlemeler mevcut. Düşük de olsa deprem riski taşıyan bir bölgedeki inşaatı tasarlayan ve onaylayan mühendis ciddi bir sorumluluk altında.
Şubattaki depremin ardından Lizbon Belediye Başkanı Carlos Moedas, 700 mühendise depreme dayanıklılık eğitimi verildiğini söylemişti. Moedas kentteki "bütün binaları" incelediklerini de eklemişti.
Lizbon bir doğal afetin hemen ardından yaşanacaklara da hazırlıklı görünüyor. Örneğin acil durumlarda yurttaşlara SMS gönderen bir sistem var. Bunun yanı sıra Moedas kentte bir felaket anında halkın gidebileceği 86 nokta yaratıldığını belirtiyor.
Kentte ayrıca tsunami için de bir uyarı sistemi son yıllarda hayata geçirildi. İki kule içeren sistem sayesinde tsunami durumunda anında uyarı veriliyor ve halka nereye gitmeleri gerektiği de bu şekilde iletiliyor.
Lizbon genel olarak depreme hazır kabul edilse de Moedas, şubatta yaptığı açıklamada 6 veya 9 şiddetinde bir depremin "muazzam etkileri" olacağını söyleyerek eklemişti:
Müdahale için gereken tüm hazırlıklar mevcut ancak elbette depremlerin olabileceğini bildiğimiz bir şehirde yaşıyoruz.
3) Tokyo
Pasifik ateş çemberinde yer alan Japonya, şiddetli depremlerin sık sık görüldüğü bir ülke. Başkent Tokyo'da da gelecek 30 yıl içinde büyük bir deprem olma ihtimalinin yüzde 70 olduğu tahmin ediliyor.
1923'te 7.9 şiddetinde bir depremle 4 dakika boyunca sallanan kentte en az 105 bin kişi hayatını kaybetmişti.
Benzer bir olayda kayıpları mümkün olduğunca düşük seviyede tutmak isteyen Tokyo yıllardır çeşitli adımlar atıyor.
Örneğin 1923'te çoğu ölüme yangınların yol açması nedeniyle şehirdeki binalar ateşe dayanıklı hale getiriliyor. Eski yapıları yıkıp yerlerine afetlere dayanıklı yeni yapılar inşa etmek için sübvansiyonlar veriliyor ve vergi indirimi yapılıyor.
Ayrıca Tokyo'daki belediyeler, ev sahiplerine yapıları güçlendirmeleri için yardımlar sunuyor. Okul ve hastane gibi yapıların depreme dirençli hale getirilmesi için de mali destek sağlanıyor.
Şehirde öne çıkan bir diğer uygulama da acil durum yolları. Bir doğal afet durumunda bu yollar sadece acil durum müdahale ekipleri tarafından kullanılabiliyor.
1923 depreminde bölgede ayakta kalan tek otel Imperial Oteli'ydi (USGS)
Tokyo yönetimi bu yolların açık ve erişilebilir olmasını sağlamak için buradaki yapıları güçlendirmeye çalışıyor. Acil durum yollarındaki binaların sahiplerinin, yapıların depreme ne kadar dayanıklı olduğunu bildirmesi ve güçlendirme çalışmaları yapması gerekiyor.
Kentte ayrıca insanların rahatça tahliye edilmesi için sokakları genişletme çabaları da mevcut.
Japonya'nın başkentinde, diğer şehirlerdeki gibi, deprem konusunda halkı bilinçlendirme çalışmalarına da önem veriliyor.
Eğitimlerin yanı sıra Tokyo yönetimi, çeşitli doğal afetlerde nasıl davranılması gerektiğini anlatan bir rehber de çıkarmıştı. Afetlerin ilk günlerinde ne yaşanabileceğine dair açıklamalardan, karton kutular ve gazetelerden geçici tuvaletlerin nasıl yapılacağına dair ipuçlarına kadar pek çok şey bu rehberde yer alıyor.
Ayrıca 1923 depreminin yıldönümü olan 1 Eylül'de tatbikatlar düzenleniyor.
Tokyo'da birkaç "afet önleme parkı" da mevcut. Normal zamanlarda kamusal alan olarak kullanılan bu bölgeler, afet durumunda tahliye noktalarına dönüşüyor. Örneğin Tokyo Rinkai Afet Önleme Parkı, afetlerin ardından koordinasyon ve bilgi toplama merkezi görevi de görüyor.
Ancak bazı uzmanlar bütün bu önlemlere karşı Tokyo'nun depreme yeterince hazırlıklı olmadığını düşünüyor. Sismolog Masayuki Takemura, Tokyo'nun dayanıklı bir şehir inşa etmek yerine ekonomik kalkınmaya öncelik verdiğini söylüyor.
Ayrıca çok fazla gökdelen yapılması ve yapay adalar üzerine konutlar inşa edilmesinin, doğal afet durumunda bu alanlara ulaşma zorluğu yaratacağını ifade ediyor.
4) Tahran
6 ana ve 60 kadar küçük fay hattının geçtiği Tahran, yüksek deprem riski taşıyan kentler arasında yer alıyor.
2018 tarihli bir araştırmada 2 ila 12 yıl içinde kentte büyük bir deprem olma olasılığının yüzde 40-70 civarında olduğu öne sürülmüştü.
1830'da yaşanan 7.1 şiddetindeki sarsıntı, bölgeyi vuran son büyük depremdi ve uzmanlar, Tahran'ın 150 yılda bir 7 büyüklüğünde bir deprem yaşadığını söylüyor.
Bazı uzmanlar 7 şiddetinde bir depremin 6 milyon kişinin ölümüne yol açabileceğini düşünüyor.
Tahran Kent Konseyi Üyesi Mehdi Çamran, 6 Şubat depremlerinin ardından yaptığı açıklamada "Tahran'da bir deprem asrın felaketi olur" ifadelerini kullanmıştı.
Kentte böyle bir afete hazırlık amacıyla planlamalar ve tatbikatlar yapılsa da çalışmalar büyük ölçüde yetersiz görülüyor.
Şehrin yaklaşık 10 milyonluk nüfusunun 2,5 milyonunun depreme dayanıksız binalarda yaşadığı tahmin ediliyor. Uzmanlar ayrıca çoğu binanın standartlara uygun inşa edilmediğini belirtiyor.
Binaların çökmesinin yanı sıra doğalgazın geniş çapta kullanılması nedeniyle depremin büyük yangınlara yol açacağı endişesi de mevcut.
Ayrıca dar sokakların, deprem durumunda halka ulaşmayı zorlaştırması bekleniyor.
Tahran İtfaiye ve Güvenlik Hizmetleri'nin, kentteki 33 bin binayı incelediği 2023'te aktarılmıştı. 129 yapının "en tehlikeli binalar" arasına alındığı ve 10'u için riski azaltma çalışmaları yapılacağı bildirilmişti.
Diğer yandan Tahran Belediye Başkanı Alireza Zakani, Kasım 2022'de şehirdeki güvenli olmayan bina listesi hakkında "Liste yayımlanırsa Tahran'da kimse kalmaz" demişti.
5) Meksiko
Meksika'nın başkenti Meksiko, bir levhanın başka bir levhanın altına kaydığı bir dalma-batma bölgesi üzerinde yer aldığı için şiddetli depremlere sahne olabiliyor. Ayrıca kentin yumuşak bir zemin üzerine kurulması sismik olayların şiddetini artırıyor.
Depremleri öngörmek mümkün olmasa da 19 Eylül günü Meksiko'nun tetikte beklediği bir tarihe dönüştü.
19 Eylül 1985'te yaşanan 8.0 şiddetindeki deprem sonucu en az 10 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Daha sonraki yıllarda bu günde anma törenleri ve tatbikatlar düzenlenmeye başlandı. 2017'de anma amacıyla çalan alarmdan birkaç saat sonra 7.1 şiddetindeki bir deprem için kentteki alarmlar tekrar duyuldu. Aynı olay 2022'nin 19 Eylül'ünde de yaşandı. Halk artık bu tarihten korktuklarını söylüyor.
2017'de 187'si Meksiko'da olmak üzere 326 kişi, 2022'de Michoacan'da yaşanan 7.6 büyüklüğündeki depremdeyse iki kişi hayatını kaybetti.
2017 depreminde Meksiko'da onlarca bina yerle bir oldu (AP)
Birleşmiş Milletler Afet Riskini Azaltma Ofisi'ne (UNDRR) göre 2017'deki ölüm sayısının düşük olması, kısmen depremin gün ortasında meydana gelmesi ve birçok işçinin şehir merkezinde olmasıyla bağlantılı.
Meksiko 1990'larda kullanılmaya başlanan erken uyarı sistemi SASMEX ve düzenli tatbikatlar gibi çalışmalarla depremle mücadelede önemli adımlar atıyor.
Kentteki binaların depreme dayanıklı olmasına yönelik yasal düzenlemeler de giderek iyileştiriliyor.
Ancak New York Times'ın aktardığı üzere kentteki imar düzenlemeleri kağıt üstünde iyi olmasına karşın bunlar yeterince düzgün bir şekilde uygulanmıyor. Yapı denetimlerini, ücreti geliştiriciler tarafından ödenen özel mühendisler tarafından yürütülmesinin çıkar çatışmalarına yol açtığı ifade ediliyor.
UNDRR ise yeraltı sularının çıkarılmasının toprak çökmesine neden olarak depremlerin etkilerini şiddetlendirdiğini belirtiyor.
Kurum, eski binaların güçlendirilmesi ve güvenlik standartlarına uygun yeni binaların inşasına yapılan yatırımların kayıpları azalttığını ifade ediyor. Diğer yandan daha çok yoksulların yaşadığı kayıt dışı yapılar üzerinde hükümetin kontrolünün olmamasının depreme karşı direnci azalttığına da dikkat çekiliyor.
Independent Türkçe
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة