Değişen demografisi Seyyide Zeyneb’i Suriye’den koparttı

Tahran, Seyyide Zeyneb bölgesini Şam’ın güneyindeki nüfuzunun sembolü haline getirdi

İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb’deki arşiv fotoğrafı (İran Devlet Televizyonu)
İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb’deki arşiv fotoğrafı (İran Devlet Televizyonu)
TT

Değişen demografisi Seyyide Zeyneb’i Suriye’den koparttı

İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb’deki arşiv fotoğrafı (İran Devlet Televizyonu)
İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb’deki arşiv fotoğrafı (İran Devlet Televizyonu)

Suriye’de uzun yıllar süren iç savaşın etkileri, evsizlik, yerinden edilme, sığınma, yoksulluk ve trajedilerin yanı sıra yaklaşık yarım milyon can kaybı, on binlerce kayıp, tutuklu ve kaçırılmış kişi, ekonomik ve altyapının büyük bir bölümünün, şehirlerin, kasabaların ve köylerin tahrip edilmesi ile sınırlı kalmadı. Aksine bazı alanlarda yeni demografik gerçeklere neden oldu.
Başkentin güney kırsalında birçok Suriyeli açısından, Şam’ın 7 kilometre güneyinde bulunan ve İran, Irak, Lübnan, Afganistan ve Pakistan’dan binlerce ‘ziyaretçi’ tarafından ziyaret edilen Seyyide Zeyneb Makamı’nın bulunduğu Seyyide Zeyneb bölgesi görünüyor. Ancak halkın bir kısmı ve Haziran 1967 yenilgisinden sonra gelen Golan’ın yerinden edilmiş vatandaşları dışında bölge, sanki Suriye toprakları dışında bulunuyor ve ülkeyle artık hiçbir bağlantısı yokmuş gibi görünüyor.

Savaşçılar için bir ‘sembol’
Savaşın patlak vermesinden sonra şehirde meydana gelen yeni gelişme, bölgenin iki yıl boyunca (olayların başladığı Mart 2011’den 2013 yılının başına kadar) kontrol eden silahlı muhalif gruplardan ‘kurtaran’ yabancı savaşçı akını oldu. Savaş tarafları açısından şehir, kelimenin tam anlamıyla bir ‘sembol’ idi. İran, Irak, Lübnan, Afganistan ve Pakistan’dan buraya akın eden ve Şam’ın ana müttefiki olan İran’ın emrinde çalışan yabancı Şii savaşçılar, o dönemde ‘Hz. Zeyneb’e yardım için geldi. Ayrıca silahlı muhalif grupların savaşçıları, bölgenin kurtarılmasının Şam’ın güneyinin kurtuluşunun bir başlangıcı olduğuna inanıyorlardı.
Bu çatışma geçmişte kalmış olsa da bölge sakinleri, bölgenin nüfuz sahipleri tarafından kapatılıp, beton bloklar ve bariyerlerle kendi aralarında etki alanlarına bölünmesine alışmış durumda. Yerel kaynakların Şarku’l Avsat’a belirttiğine göre halk, bir yanda nüfuzlu kişiler ve kontrol noktaları, diğer yanda Suriye güvenlik yetkilileri arasında süregelen çatışmalar hakkında gizli gizli konuşmaya devam ediyor.
Rejim ordusunun ve İranlı milislerin şehrin kontrolünü silahlı muhalefet gruplarından geri almasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen vatandaşların belirttiğine göre yabancı savaşçılar, şehri terk eden esnafın pazara dönmesini engellemek için tedbirler alıyor.
Kaynaklar, yabancı savaşçı gruplarının liderlerini-sn bu pazarlarda çok sayıda dükkân satın aldığını söylüyor. Özellikle de Seyyide Zeyneb’in, Irak’ta Necef ve Kerbela, İran’da ise Meşhed’den sonra dünyanın en önemli dört Şii merkezinden bir olması dolayısıyla bu gruplar, devasa finansal gelirler sağlamak için daha fazla dükkân satın almaya çalışıyor. Buradaki dükkanların yıllık kirası 10 milyon ila 20 milyon Suriye lirasına (1 ABD doları şu anda 4 bin Suriye lirası) ulaşırken, dükkân sayısı ise 500’ün üzerinde, ancak yarısı kapalı.
Yabancı Şii savaşçıların gayrimenkul satın almalarının en belirgin göstergesi, şehirdeki konut binalarının tanımındaki değişiklik. Zira birçok yüksek bina ve geniş alanlar, restorasyon çalışmaları sonrasında konutlardan otellere dönüştürüldü. Ara caddeler artık ‘ziyaretçileri’ ve yabancı savaşçıları barındıracak bir veya iki otel içeriyor.
Kaynaklara göre yabancı savaşçı grupların liderleri tarafından büyük meblağlara satın alınan bu evler, otellere çevrilmiş ve sayıları 40 ile 50 arasında değişen otellerdir. Çok sayıda küçük konut satın almalarının yanı sıra savaş ağlarının şüpheli faaliyetleri, çatışma sonrası faaliyetlerle ve şehrin ekonomik kapasitelerinin kontrolüyle bir ilerliyor.

Heterojen bir karışım
Toplumsal açıdan, şehrin asıl sakinlerinin arasına Haziran 1967 yenilgisinden bu yana yerinden edilmiş Golanlılar, el-Fuah ve Kafarya köylerinden yerinden edilmiş İdlibliler, Filistinli mültecileri, İranlı, Iraklı, Lübnanlı, Pakistanlı ve Afgan Şii savaşçılar da karıştı. 
Ekonomistler, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada kötüleşen ekonomik ve ticari koşulların devam etmesinin, bu taraflar arasındaki sürtüşmeyi daha da kötüleştirebileceğini söyledi. Ekonomistler, çünkü bu durumun, yerli halk üzerindeki ‘mülklerine el koyma’ baskısını artıracağını belirtirken, ancak ekonomik ve ticari bir patlamanın bu sürtüşmeleri hafifletebileceğini dile getirdi.
Yabancı savaşçı gruplarının yanı sıra Suriye güvenlik birimleri de şehir içerisinde aktif bir konumda. Ancak rolleri, şehri kontrol eden grupların rolüyle benzer. Bu çerçevede yerel kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada “Güvenlik birimleri, şehirdeki asıl insanların ve Suriye’nin içinden gelenlerin hayatta kalmasını destekliyor” dedi.
Bölgeye giriş, yalnızca iki ana yoldan yapılıyor; Birincisi Şam Uluslararası Havalimanı yolu üzerindeki ‘El-Mustakbel Kavşağı’ ve ikincisi ise güneydeki Kazzaz Mahallesi başlayarak, Babbila ve ardından Hucayra kasabalarından geçerek, Seyyid’e Zeyneb’e doğru, Şam üzerinden gerçekleşiyor. Bir yılı aşkın bir süre önce Hucayra yolu, kuzeyden arabaların girişlerini engelleyen devasa bir toprak bariyerle kapatılmıştı. Vatandaşlar, bu bariyerlerin yanlarından güçlükle geçerek evlerine ulaşabiliyordu. Ayrıca kimliği belirsiz savaşçılar, yoldan geçenlerin kimlik kartlarını ayrıntılı şekilde inceliyordu.
Seyyide Zeyneb içerisinde yaşayan insanlar arasında aşırı hassasiyet ne sebep şey, yabancı savaşçıların takip ettiği, havalimanı yolu üzerindeki kontrol noktasından, ‘ziyaretçileri’ taşıyan otobüslerin denetimsiz şekilde geçişi. Zira sıradan yolcularla dolu arabalar ve otobüsler kapsamlı bir şekilde denetleniyor.

Görünürden kaybolma
Şam’da bir yıldan uzun bir süredir İran’a bağlı yerel ve yabancı savaşçıların ‘Toma, el-Cura, el-Emin, el-Amara ve Zeynel Abidin mahallelerinde’ kontrol ettiği kontrol noktalarının çoğunun kaybolduğu fark edildi. İran’ın birkaç ay önce Şam ve kırsalındaki türbelere ‘ziyaret’ gezilerine yeniden başlamasının ardından Lübnan, Irak ve İran’dan gelen ‘ziyaretçi’ gruplarının otobüsleri bölgeye yeniden akın etmeye başladı. Ziyaretler, Kovid- 19 nedeniyle geçen yıl Mart ayında askıya alınmıştı. Geçen Mart ayından önce ise Lübnan, Irak ve İran’dan gelen ziyaretçi grupların otobüsleri, ‘Aşura’ ve ‘Erbain’ günleri vesilesiyle el-Hamidiyye, et-Tavil, el-Harika, el-Buzuriyah çarşıları ve adı geçen mahallelerin sokaklarını doldurdu.
Yabancı savaşçıların kontrol noktalarının ortadan kalkması ve eski Şam’daki yoğunluklarının azalması, başta ‘ton balığı, sardalya, çay, yağ, şeker’ gibi İran malları için de geçerli. 2011- 2016 yılları arasında bu mallar, Suriye pazarında yoğun bir şekilde yer ediniyordu. İran’ın Suriye’ye ihracatı, 2011- 2017 yılları arasında 361 milyon dolardan 869 milyon dolara yükselirken Suriye, İran ürünleri için bir pazar haline geldi. 2012’den Ağustos 2017’ye kadar Suriye’ye ihraç edilen İran mallarının değeri yaklaşık 313 milyon doları buldu. Suriye ihracatı ise 91 milyon doları geçmedi. Ama bu mallar kabul görmezken, halkın çoğunluğunun komşu ülkelerden kaçak mallara yöneldiği fark edildi.
Ancak uzmanlar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada eski Şam’daki yabancı savaşçıların bu görünür geri çekilmesini önemli görmezken, bu savaşçıların kurumlar, emlakçılar ve İran bankaları aracılığıyla gayrimenkul, ev, dükkân ve otel satın aldığına dikkati çekti. Bu alım ise şehir alanının yaklaşık üçte birine ulaşmış durumda.
Birkaç aydır İsrail’in üslerine ve karargahlarına yönelik saldırılarının ağırlığı altında kalan İran’ın, ABD varlığına baskı yapmak üzere halkını ülkenin güneyinden (Dera ve Kuneytra) Şam ve çevresine, ülkenin merkezine (Humus ve doğu çöl bölgesi), doğusunda (Deyr-i Zor) ve kuzeydoğusuna (Haseke) yaydığı fark edildi. Gözlemciler, Rusya’nın Ukrayna savaşıyla meşgul olması ve Tahran’ın Suriye’deki Rus boşluğunu doldurma sürecini yürütmesi nedeniyle İran’ın, geri çekildiği bölgelerde nüfuzunu büyük olasılıkla yeniden sağlayacağına inanıyor.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.