Rejim güçleri ve Rus uçakları Suriye’nin kuzeybatısını bombalıyor

Yılbaşından bu yana İdlib kırsalında 42 sivil öldü.

Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib kentinin güneyinde yer alan Cebel Zaviye’de temas hattında duran muhalif bir savaşçı (İdlib Haberleri)
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib kentinin güneyinde yer alan Cebel Zaviye’de temas hattında duran muhalif bir savaşçı (İdlib Haberleri)
TT

Rejim güçleri ve Rus uçakları Suriye’nin kuzeybatısını bombalıyor

Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib kentinin güneyinde yer alan Cebel Zaviye’de temas hattında duran muhalif bir savaşçı (İdlib Haberleri)
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib kentinin güneyinde yer alan Cebel Zaviye’de temas hattında duran muhalif bir savaşçı (İdlib Haberleri)

Suriye rejim güçleri ve onları destekleyen milisler, Suriye’nin kuzeybatısında konuşlanan muhalif güçlerin kontrolündeki İdlib kentinin büyük bir bölümü ile Hama, Halep ve Lazkiye kırsallarını yeniden bombalamaya başladı. Bu güçlerin karadan başlattığı saldırıyla eşzamanlı olarak Rus uçaklarının İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye’deki bir beldenin çevresine düzenlediği hava saldırılarında 2 sivilin yaralandığı bildirildi.
İdlib’den bir aktivist kaynak, “Rejim ve onu destekleyen milislerin 20 Nisan’da İdlib kırsalındaki Cebel Zaviye’ye bağlı Marrat en-Nasan, Fuleyfel, Beyneyn, Fatira beldeleri ile Safuhan ve El-Bare çevresine tank ve topçu ateşiyle karadan düzenledikleri yoğun bombardıman sonucu ağır yaralı bir koyun çobanı da dahil olmak üzere toplam 3 sivil yaralandı ve hastaneye sevk edildiler. Ayrıca Rus savaş uçakları İdlib’in güney kırsalındaki El-Bare beldesinin çevresine yüksek tahrip gücüne sahip vakum bombalarıyla hava saldırıları gerçekleştirdi. Sivil can kayıplarıyla ilgili herhangi bir bilgi aktarılmadı. Bununla eşzamanlı olarak 6’dan fazla Rus insansız hava aracı (İHA) İdlib’in güney semalarında uçuş gerçekleştirdi” ifadelerini kullandı.
Kaynak, “2022’nin başından şu ana kadar rejim güçleri ile Rus uçaklarının karadan ve havadan düzenlediği bombardımanlarda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 42 sivil hayatını kaybetti. Bu sayının içinde yer alan 6 sivil (iki erkek, iki kadın ve iki çocuk) rejim güçlerinin 12 Şubat’ta İdlib’in kuzeyindeki Maarrat en-Nasanı hedef aldığı kara bombardımanında öldü. Aynı ay rejim güçlerinin İdlib’in kuzeyindeki Termamin beldesi yakınındaki bir yakıt deposuna düzenlediği topçu ateşi sonucu 4 sivil öldü. 4 Nisan’da rejim güçlerinin Maarrat en-Nasan’a düzenlediği kara bombardımanında okuldan eve dönen 4 öğrenci hayatını kaybetti. Suriye’nin kuzeybatısındaki Halep ve İdlib kırsallarında temas hatlarına yakın bölgelere karadan ve havadan düzenlenen bombardımanlar sonucu aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu yaklaşık 92 sivil yaralandı” diye konuştu.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) sitesinde yer alan haberde, “Rus savaş uçakları Nisan ayı içerisinde İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye bölgelerine 3 hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu kapsamda Rus savaş uçakları 4 ve 9 Nisan tarihlerinde Cebel Zaviye’ye bağlı olan ve İdlib’in güney kırsalında Türk güçlerinin konuşlandığı mevzilere yakın olan El-Fatira, Tel Fuleyfel bölgelerini bombaladı. Rus savaş uçakları ayrıca 20 Nisan’da (dün) İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye’ye bağlı El-Bare beldesi ile Ahsam beldesinin arasına 4 hava saldırısı düzenledi” ifadelerine yer verildi.
El-Bare sakinlerinden 56 yaşındaki Ebu Ömer, “İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye’ye bağlı El-Bare, Kensafra, Ahsam, Safuhan, Kefervaid, Fatira, Fuleyfel, Beyneyn ve Deyr Sünbül belde ve köylerinde yaklaşık 60 bin kişi yaşıyor. Bunlar yarı tahrip olmuş bölgeler. Bu bölgelerde oldukça zor geçim koşulları ve Suriye rejiminin günübirlik topçu ateşleri ve füzelerle düzenlediği bombardıman tehditleri hâkim. Rus ve İran İHA’ları gün boyu bölgenin üzerinde uçuş gerçekleştiriyor” dedi.
Ebu Ömer konuşmasının devamında, “Kara bombardımanlarından çocuklarımızı korumak için vaktimizin çoğunu sığınak ve mağaralarda geçiriyoruz. Yerdeki her hareketi izlemeye ve konumunu tespit etmeye çalışan İHA’ların olmadığı zamanlar dışında ihtiyaçlarımızı gideremiyoruz, ekmek veya su alamıyoruz. Konum tespiti yapıldığında temas hatlarına yakın rejim güçleri gelişmiş lazerli top mermileriyle orayı hemen vuruyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Hama’nın batı kırsalında ve Suriye’nin kuzeybatısındaki Lazkiye kırsalında yer alan Cebelu’l Ekrad bölgesindeki temas hatlarında muhalif güçler ile rejim güçleri arasında karşılıklı yapılan topçu ateşi sonucu rejim güçlerinden bir unsur öldü. Muhalif güçlere bağlı Fethu’l Mubin Operasyonlar Odası’ndan bir kaynak, “Hama’nın batısındaki Sehl el-Gab ile Lazkiye kırsalındaki Cebelu’l Ekra bölgelerinde yer alan temas hatlarında muhalif gruplar ile rejim güçleri arasında karşılıklı açılan top ateşi ve atılan havan mermileri sonucu rejim güçlerinin saflarında birkaç unsur yaralandı ve siperler imha edildi” dedi.
Kaynak, “Cebelu’l Ekrad ve Lazkiye kırsalındaki rejim güçlerine ait askeri mevzi noktalara asker ve silahların bulunduğu bazı askeri takviyelerin ulaştığı gözlemlendi. Ateşkesin ihlal edilmesi ve sivil yerleşim yerleri ile Suriye’nin kuzeybatısındaki Gerginliği Azaltma Bölgesi içinde yer alan ve muhaliflerin bulunduğu temas hatlarının hedef alınmasına misilleme olarak bu takviyeler muhalif gruplar tarafından havan mermileriyle vuruldu. Rejim güçlerinden bir grubun muhaliflere ait ileri bir askeri noktaya ilerleme girişiminin ardından Halep’in batısındaki 46. Alay’dan rejim güçleri ile muhalif gruplar arasında karşılıklı bombardıman başladı. Çatışmalar esnasında keskin nişancı ateşiyle bir rejim unsuru öldürüldü, bir unsur da yaralandı” ifadelerini kullandı.
Muhaliflerin kontrolündeki İdlib, Hama, Halep ve Lazkiye kırsalları rejim güçleri ile yerel İran milislerinin aralıksız bombardımanına maruz kalıyor. Muhalif gruplar zaman zaman misilleme olarak rejimin temas hatlarına yakın mevzilerini hedef alıyor.
Rejim güçleri ve İran milislerinin Rusya’nın yardımıyla başlattığı ve 3 ay süren saldırıların ardından 6 Mart 2020’de ilan edilen ateşkes bugüne kadar geçerliliğini koruyor. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre rejim ve İran milislerinin söz konusu saldırıları nedeniyle İdlib’in doğu kırsalı, Cebel Zaviye, Halep’in güney ve batı kırsallarında yaklaşık 1 milyon kişi yerinden oldu. Rejim ve müttefiklerinin tekrarlanan ihlallerine rağmen ateşkes büyük ölçüde devam ediyor.



Milislerle İsrail arasındaki çatışma: Bu son savaş mı?

Hizbullah medya ilişkileri yetkilisi Muhammed Afif, Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
Hizbullah medya ilişkileri yetkilisi Muhammed Afif, Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
TT

Milislerle İsrail arasındaki çatışma: Bu son savaş mı?

Hizbullah medya ilişkileri yetkilisi Muhammed Afif, Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
Hizbullah medya ilişkileri yetkilisi Muhammed Afif, Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği basın toplantısında (Reuters)

Mark Daou‎

Araplarla İsrail arasındaki savaşların gidişatında bir düşüş çizgisi olarak çizilebilecek net bir tablo var ve buradan, bugün Gazze ve Lübnan'da tanık olduklarımızın İsrail ile yapılan son Arap savaşları olabileceği sonucunu çıkarmak mümkün. İsrail-Arap savaşları 1948'de altı Arap ülkesinin katılımıyla başladı. 1956'daki savaşa tek ülke, 1967'deki savaşa üç ülke, 1973'teki savaşa ise Mısır ve Suriye katıldı. Bundan sonra Arap orduları savaşlara girişmeyi tamamen durdurdu ve özellikle 1967'den sonra düzensiz örgütler dönemi başladı.

1969'da Arap baskısı sonucunda Lübnan'ın egemenliğinden Filistin Kurtuluş Örgütü lehine vazgeçildi. Ürdün de benzer baskılara maruz kalmıştı ancak Haşimi Krallığı, 1970’deki Kara Eylül olaylarından sonra egemenliğini korudu. Lübnan ise devleti zayıflatan bir iç savaşa girdi. Filistinli örgütlerin Lübnan’daki silahlı faaliyetlerinin genişlemesi, 1978'de tampon bölge kurma bahanesiyle Güney Lübnan'ın İsrail tarafından işgal edilmesine yol açtı. Ardından 1982 yılında İsrail, Lübnan topraklarında ilerleyerek birkaç hafta içinde başkent Beyrut'u işgal etti. Hiçbir Arap ülkesinin katılmadığı bu savaşta Lübnan yalnız bırakıldı, hatta Esed rejiminin ordusunun sahadan çekildiği görüldü.

Gerçek şu ki, 1973 savaşı düzenli ordular arasındaki son Arap-İsrail savaşıydı.

Günümüzde devam eden savaş ve sahada İsrail lehine ortaya çıkan askeri sonuçlar ile birlikte, Lübnan devletinin ve Filistin Otoritesi'nin meşruiyetine karşı olan milis grupların askeri bir güç olduğu dönem kapandı

Ardından tüm cepheler kapatıldı ve geriye sadece Lübnan cephesi ile seksenli ve doksanlı yıllarda Filistin içindeki Batı Şeria, Gazze ve İsrail içindeki Arap bölgelerindeki halk ayaklanmaları kaldı. Daha sonra iki devletli çözüm süreci olarak bilinen sürecin temelini atan Oslo Anlaşması’nın imzalanmasının ardından bu ayaklanmalar da zayıfladı. Ancak İsrail ile yapılan Filistin ve Suriye barış müzakerelerinin, İsrail'in özellikle Filistinlilerin haklarını asgari düzeyde dahi kabul etmeyi reddetmesi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, silahlı grupların Oslo'dan sonra  zayıflayan ivmesi yeniden güç kazandı. Suriye rejimi, İran'ın desteğiyle bu fırsatı kullanarak üç silahlı örgüte (Hamas, İslami Cihat ve Hizbullah) hakim oldu. İsrailliler ile müzakere pozisyonunu güçlendirmek için bu örgütlerden yararlandı. Aslında Suriye ve İran rejiminin niyeti, sahte sloganları gibi Filistin'i kurtarmak değildi. Daha ziyade bu örgütleri İran rejiminin ve Suriye rejiminin dış politika araçları olarak kullanmaktı. İran kazanımlar elde edip silahlarını geliştirmeyi, Suriye ise rejimi korumayı ve Golan'ı geri almayı amaçlıyordu. Suriye savaşından önce durum böyleydi ama sonrasında bu ağ tamamen İran'a sadık hale geldi. Yayılmacı Mollalar rejimi ile nükleer politikalarını savunmak için ona hizmet eder oldu.

2008 yılında Hizbullah ülkedeki ortaklarının aleyhine döndü ve onlara askeri bir saldırıda bulundu. Hamas da aynı şeyi Gazze Şeridi'nde yaptı, halkına saldırdı ve Gazze’nin kontrolünü ele geçirdi. Zamanla iki örgüt iktidardaki konumlarını güçlendirdi, güvenlik ve askeri kontrolü ele geçirdi ve İran'ın desteğiyle yeteneklerini geliştirdi. Hizbullah, İran'ın iradesi doğrultusunda Suriye rejimini savunmak için Suriye savaşında savaştı ve binlerce savaşçısını kaybetti. İsrail onları gözlemlerken, Filistin saflarının bölünmesi, Lübnan'daki çatırdamanın artması, daha fazla Suriyelinin kanının dökülmesi için onlara göz yumarken, Hizbullah ve Hamas’ın kendilerine olan güvenleri arttı.

Hamas Hareketi, büyüklüğünün, rolünün ve öneminin Tahran'ın bir aleti olmaktan çok daha büyük olduğunu düşünerek 7 Ekim 2023'teki saldırıyı düzenledi. Bu, en kötü radikal  ırkçı zihniyetin önderlik ettiği bir savaş ile birlikte İsrail cehenneminin kapılarının Filistin halkına açılmasına yol açtı. Aynı şekilde Hizbullah da İran nezdindeki konumunun ve direniş ekseni ile ilişkisinin kendisini Gazze'nin yaşadığı kaderi yaşamaktan koruyacağını düşündü, ancak kendisinin yalnızca İranlıların bir piyonu olduğunu keşfetti. Hizbullah, kendisini savunmak için binlerce Lübnanlı gencin canını feda ettiği Suriye rejiminin de kendisini terk ettiğini ve onun için hiçbir şey yapmadığını gördü.

Günümüzde devam eden savaş ve sahada İsrail lehine ortaya çıkan askeri sonuçlar ile birlikte, Lübnan devletinin ve Filistin Otoritesi'nin meşruiyetine karşı olan milis grupların askeri bir güç olduğu dönem kapandı. Tarihsel süreçten bunların bir daha geri dönülmez bir şekilde yok olacakları açıkça görülüyor. Zira kurtuluş, direniş ve arenalar birliği sloganlarının devrilmesi sonucunda halklar kendi çıkarlarını koruyacak şekilde hareket edecek, ülkeler ve liderleri kendi varlıklarını ve çıkarlarını koruyacak olanı benimseyecektir.

İsrail projesine karşı mücadele, Filistin halkının başkenti Kudüs olan bir devlet hakkını tamamen elde etmesi için devam etmelidir, çünkü bu, bölgenin ve ülkelerinin istikrarı için tek çözümdür.

İranlılar ve Suriyeliler, kendilerinden önceki tüm Araplar gibi, küresel olarak ABD, Avrupa, Çin, Hindistan, Rusya, Türkiye ve diğerleri tarafından çevrelenmiş olan İsraillilerle askeri çatışmaya girmenin hiçbir anlamı olmadığını anladılar. Özellikle İran tarafı, genişleme zamanının bittiğini, ülke dışında milyarlarca dolara mal olan, gerçek bir savaşı ancak birkaç hafta sürdürebilen, ardından kayda değer hiçbir etkisi olmadan zaman zaman atılan birkaç füze ve İHA ile birlikte yeniden yerel silahlı hareketlere dönüşen milis gruplara yatırım yapmanın bir anlamı olmadığının farkına vardı.

Araplarla İsrail arasındaki çözüm süreci, sabit bir stratejik tercih haline geldi ve bu seçim, Arap ülkelerinin ve halklarının korunmasına, kalkınmasına ve refahına olanak tanıyor. Onları dünyada daha değerli bir ortak haline getiriyor. 7 Ekim belki de Arapların bu seçeneğe yönelme eğilimlerini frenlemek içindi. Bu seçenekle birlikte Arap ülkelerinin gelişmesi, daha büyük ve temel küresel roller oynaması, sistematik bir diplomatik yaklaşım yoluyla Filistin halkının başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlete sahip olma hakkını elde etme konusunda daha kudretli hale gelmesinin kapısı olabilir. Arap halklarına hiçbir başarı ve zafer kazandırmadan, Arap halklarına zarar veren, boş, gürültülü savaş söylemlerini sürdürmenin ise bunu sağlamayacağı kanıtlandı.

1973 yılı Arap orduları ile İsrail arasındaki son savaştı. 2024 yılı, devlet dışı milislerle İsrail arasındaki savaşların sonuncusu olabilir. İsrail projesine karşı mücadele, Filistin halkının başkenti Kudüs olan bir devlet hakkını tamamen elde etmesi için devam etmelidir, çünkü bu, bölgenin ve ülkelerinin istikrarı için tek çözümdür. Dolayısıyla diplomatik çözümü benimsemek ve Arapların küresel sahnedeki rolünü geliştirmek, günümüzde en uygun ve etkili seçenek olarak ortaya çıkan yaklaşımın iki unsurudur. Bu savaştan sonra yakın gelecekte Araplarla İsrail arasında savaş olmayacak. Aksine, gerçek mücadele Arapların kendi ülkelerini ve güçlerini inşa edebilmeleri olacaktır. O zaman küresel ülkelerin çıkarları İsraillileri değil Arapları memnun etmeye çalışma eğiliminde olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.