İspanya Başbakanı Sanchez ve Danimarka Başbakanı Frederiksen Kiev’de temaslarda bulundu

İspanya Başbakanı ve Danimarkalı mevkidaşı Kiev'de (AP)
İspanya Başbakanı ve Danimarkalı mevkidaşı Kiev'de (AP)
TT

İspanya Başbakanı Sanchez ve Danimarka Başbakanı Frederiksen Kiev’de temaslarda bulundu

İspanya Başbakanı ve Danimarkalı mevkidaşı Kiev'de (AP)
İspanya Başbakanı ve Danimarkalı mevkidaşı Kiev'de (AP)

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen dün Ukrayna'nın başkenti Kiev'e gitti. İki lider başkentte Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi.
Kiev ziyaretinde açıklamalarda bulunan İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in başlattığı savaşın neden olduğu dehşet ve vahşet karşısında derinden etkilendiğini söyledi. İspanya Başbakanı ayrıca, Ukrayna halkının kendini savunmasında ‘Avrupa’nın sağlam dayanışmasına’ vurgu yaptı.
Sanchez ve Frederiksen, Kiev'e yaptıkları ziyaret kapsamında, başkent yakınlarındaki Borodyanka kasabasına da gittiler.
İspanya Başbakanı, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, ‘Ukraynalıların Rus işgaline karşı koyma ve topraklarını savunmadaki cesaretine’ olan hayranlığını dile getirdi. Sanchez ayrıca, İspanya'nın Ukrayna'ya en büyük askeri teçhizat ve silah sevkiyatını gönderdiğini duyururken, 200 tondan fazla silah, mühimmat ve zırhlı araç taşıyan lojistik destek gemisi ‘Isabel’in Polonya limanına doğru yola çıktığı belirtildi.
Danimarka Başbakanı, ise ülkesinin Ukrayna'ya askeri ve insani yardım sağlamaya devam edeceğini açıkladı.
Avrupa'nın ülkesine verdiği desteğe teşekkür eden Zelenskiy, gerekli yardımın bir an önce sağlanması halinde Rus saldırganlığına karşı zaferin yakın olduğunu vurguladı.

Almanya’ya Ukrayna tepkisi
Öte yandan Rusya-Ukrayna savaşında Almanya'nın tutumu eleştiri konusu olmaya devam ediyor. Berlin, Rusya'ya uygulanan Batı yaptırımlarına petrol ve doğalgazı dahil etmeyi reddetmekte ısrar ediyor. Almanya hükümeti ayrıca Ukrayna silahlı kuvvetlerine ağır silah tedarikinde de yavaş adım atıyor. Tüm bunlar Avrupalı ve Batılı müttefiklerinin Berlin'e karşı giderek artan bir hoşnutsuzluk duygusuna neden oldu. Bu bağlamda Ukraynalı yetkililer Alman Şansölyesi Olaf Scholz'un konumundan duydukları hayal kırıklığını dile getirdiler.
Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, dün akşam Ukrayna Devlet Başkanı ile Kiev'de düzenlediği ortak basın toplantısında Almanya’nın tutumu konusunda yorum yapmaktan kaçındı. Michel, "Avrupa yaptırımlarının er ya da geç Rusya'dan petrol ve gaz tedarikini içereceğine yönelik tam bir kanaate sahibim" dedi.
Avrupa Konseyi Başkanı, “Kremlin'in Avrupalı ortakları ayırma çabalarına rağmen, üye devletler, Rusya'ya karşı şimdiye kadar 5 yaptırım paketi ve birliğin kuruluşundan bu yana ilk kez üçüncü bir ülkeye silah gönderilmesi konusunda oybirliğiyle anlaştılar. Rusya, Ukrayna'nın egemenliğini ortadan kaldıramayacak ve Avrupalılar arasında anlaşmazlık çıkaramayacak” dedi.
Almanya ve Macaristan'ın, Avrupa Birliği'nin Rusya'ya karşı hazırladığı altıncı yaptırım paketine hidrokarbonları dahil etmeyi reddetmesi üzerine Michel, "Yaptırımların amacı, üye ülkelerin aleyhine olmaksızın Rusya'ya zarar vermektir” dedi.
Avrupa Birliği, ABD ve İngiltere'nin Almanya’ya yönelik baskılarının arttığını söyleyen Zelenskiy, bu durumun Alman şansölyesinin pozisyonunu değiştirmesine neden olacağını ifade etti. Ukrayna lideri, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Rus petrolünü yaptırımlara dahil etmeye hazır olduklarını sözlerine ekledi.
Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne katılımıyla ilgili olarak Zelenskiy, geçtiğimiz günlerde görüştüğü Avrupa Birliği liderlerinin çoğundan güçlü destek gördüğünü söyledi. Ancak üye ülkeler arasında konuyla ilgili hâlâ farklı görüşlerin olduğu sır değil.
Ukrayna silahlı kuvvetlerinin Rus işgalini püskürtmek ve Kremlin'in hedeflerine ulaşmasını engellemek için ihtiyaç duyduğu silahlar konusunda Avrupa ülkelerinin net bir çizgide olduğunu söyleyen Zelenskiy, bu silahların zamanında gelmesinin önemini vurguladı.

Putin’e insani kriz suçlaması
İrlanda Başbakanı Michael Martin, Perşembe günü Dublin'de yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Putin'in Afrika'dan Avrupa'ya yoğun göç yoluyla küresel bir insani kriz yaratmayı planladığını ileri sürdü. Söz konusu insani krizin birçok yoksul ülkede ekmek gibi temel gıdaların fiyatlarını artırarak gıda krizine yol açacağı tahmin ediliyor.
Martin, Rus kuvvetlerinin Ukrayna'daki bir dizi büyük tahıl deposunu imha ettiğini ve bu depoları stratejik bir hedef olarak gördüğünü belirtti. Martin, “Bu, Ukrayna'nın tahıl kaynaklarına bağımlı ülkelerde gıda konusunda bir acil durum zincirine yol açacaktır. Bu durum ayrıca, demokratik hükümetler üzerinde baskı oluşturmak üzere Afrika'dan Avrupa'ya doğru büyük bir göç dalgasına sebebiyet verecektir” dedi.
Avrupa Komisyonu, Moskova'yı, Sovyet rejiminin Stalin döneminin başında Rusya'nın komşusu olan ülkeleri boyunduruk altına almak için yaptığına benzer şekilde, Ukrayna'ya karşı savaşında ‘gıdayı silah olarak kullanmak ve tarımsal altyapıyı vurmakla’ suçluyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bu haftanın başlarında, gıda fiyat endeksinin geçen ay bir önceki aya göre yüzde 12,6 artış ile rekor kaydettiğini bildirmişti. Bu 30 yılda ulaşılan en yüksek seviye.
BM, Dünya Gıda Programı ve FAO tarafından yayınlanan bir raporda, Ortadoğu ve Sahra Altı Afrika'daki 26 ülkenin Ukrayna ve Rusya'dan ithal edilen gıda maddelerine yüzde 50 bağımlı olduğu hatırlatıldı. Yeterli gıda satın alamayan 16 milyon nüfusa ek olarak 6 milyon çocuk da yetersiz beslenmeden mustarip.
Öte yandan, Ukrayna Senfoni Orkestrası, yarın Polonya'nın başkenti Varşova'da başlayacak ve önümüzdeki ayın ortasında Brüksel'de sona erecek olan Avrupa turnesinde konserlerine devam edeceğini duyurdu.



Vatikan'da Papa Francis'in yerine geçebilecek 5 isim

Papa Francis'in ölümüyle birlikte Katolik Kilisesi, Kilise işlerini Kardinaller Meclisi'nin yönettiği bir dönem olan ‘Sedevacantism’ dönemine giriyor (AFP)
Papa Francis'in ölümüyle birlikte Katolik Kilisesi, Kilise işlerini Kardinaller Meclisi'nin yönettiği bir dönem olan ‘Sedevacantism’ dönemine giriyor (AFP)
TT

Vatikan'da Papa Francis'in yerine geçebilecek 5 isim

Papa Francis'in ölümüyle birlikte Katolik Kilisesi, Kilise işlerini Kardinaller Meclisi'nin yönettiği bir dönem olan ‘Sedevacantism’ dönemine giriyor (AFP)
Papa Francis'in ölümüyle birlikte Katolik Kilisesi, Kilise işlerini Kardinaller Meclisi'nin yönettiği bir dönem olan ‘Sedevacantism’ dönemine giriyor (AFP)

Ahmed Abdulhekim

Papa Francis'in 88 yaşında hayata veda etmesiyle birlikte Katolik Kilisesi yeni liderini belirlemeye ve inanç, şeffaflık ve dünya genelindeki 1,4 milyar Katoliğe ulaşma rotasını çizmeye hazırlanıyor.

Vatikan'ın dini kuralları uyarınca yeni Papa, 80 yaşın altındaki kişilerden oluşan Kardinaller Meclisi'nin Sistina Şapeli'nde yaptığı gizli oylamayla seçilecek. Sistina Şapeli, Papa'nın Vatikan'daki resmi ikametgahı olan Papalık Sarayı'ndaki en büyük kilise. Yeni Papa'nın seçilmesi için Kardinaller Meclisi'nin üçte iki çoğunluğunun oy birliği gerekiyor.

Kilise kurallarına göre eğer Kardinaller Meclisi oy çokluğuyla bir ismi seçemez ya da Santa Sede (Papalık Makamı/Kutsal Makam) için adaylardan herhangi biri oyların üçte ikisini alamazsa, oy çokluğu sağlanana kadar ek oylama turları devam eder. Birinci tur oylamada uzlaşma sağlanamazsa, oy pusulaları yakılır ve Sistina Şapeli'nin bacasından Kardinaller Meclisi toplantısının devam ettiğini gösteren siyah duman yükselir. Bu durum yeni bir papa seçilmesi konusunda uzlaşmaya varıldığı anlamına gelen beyaz duman çıkana kadar sürer.

Bu karmaşık görev karşısında tüm gözler Papa Francis'in potansiyel halefine çevrilmiş durumda. Özellikle de Vatikan Devleti'nde Papa'nın ölümü ya da istifası halinde otomatik olarak onun görevini üstlenecek bir vekil ya da herhangi bir kişi bulunmadığından ve ‘Sedevacantism’ (boşta olan koltuk) döneminde Katolik Kilisesi, Kutsal Roma Kilisesi'nin Camerlengo'su yeni Papa'nın seçilmesine kadar bu makamın geçici işlerini yönetmede kilit bir rol oynadığı Kardinaller Meclisi tarafından yönetilecek. Kutsal Roma Kilisesi'nin Camerlengo’su görevini 2019 yılının şubat ayından bu yana İrlanda asıllı ABD’li Kardinal Kevin Joseph Farrell (Laity, Aile ve Yaşam Dairesi Başkanı ve eski Dallas Piskoposu) yürütüyor.

Spekülasyonlar arttıkça, birkaç yüksek rütbeli kardinalin adı, Papa Francis'in yerine geçebilecek en iyi adaylar olarak ortaya çıkmaya başladı. Vatikan gözlemcilerine ve tahmincilerine göre bu isimler arasında Filipinli Kardinal Luis Antonio Tagle (67), İtalyan Kardinal Pietro Parolin (70), Kilise'nin sosyal adalet çevrelerinin önde gelen isimlerinden Ganalı Kardinal Peter Turkson, Macar Kardinal Peter Erdo (72) ve İtalyan Kardinal Angelo Scola (82) yer alıyor.

Filipinli Antonio Tagle

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli haftalık haber dergisi Newsweek’ten aktardığı habere göre Filipin doğumlu Kardinal Luis Antonio Tagle (67), tahmincilerin üçte biri tarafından favori aday olarak gösteriliyor. Papa Francis'in ilerici gündemini sürdürmek için güçlü bir aday olan Tagle, kapsayıcılık ve evangelizasyonun (Protestanlaştırılmasının) savunucusu, ‘Halkların Evangelizasyonu Cemaati'ni yönetme konusunda geniş deneyime sahip ve Papa Francis'in yakın çevresinden güvenilir bir isim.

dfgtrhyu
Halkların Evangelizasyonu Cemaati'ni yönetme konusunda geniş deneyime sahip olan Kardinal Tagle, Papa Francis'in yakın çevresinden güvenilir bir isim olarak öne çıkıyor (AFP)

Tagle'nin Asya mirası ve kültürüne sahip olması ve Katolikliğin kıtada, özellikle de Filipinler'de hızla büyümesi nedeniyle onu zorlayıcı ve uzlaşmacı bir seçim haline getiriyor.

Yeni Papa'yı seçecek olan kardinal seçmenlerin yaklaşık yüzde 80'inin Papa Francis tarafından atanmış olması gerçeği Tagle'nin şansını artırırken bazı Vatikan uzmanlarının daha ılımlı ve daha az bölücü bir halef öngördüğü bir dönemde halefinin onun ilerici gündemini sürdürme olasılığını güçlendirse de garanti etmiyor.

Northwestern Üniversitesi profesörlerinden Christina Traina, Newsweek, tarafından aktarılan değerlendirmesinde şunları söyledi:

Genel olarak, 100'den fazla seçilebilir kardinalin (Papa Francis tarafından atanmış) olmasının sonuç üzerinde derin bir etkisi olabileceğini düşünüyorum. Başka bir deyişle, Papa Francis'in önceliklerinden uzaklaşılmayabilir.

İtalyan Kardinal Pietro Parolin

Seçilme oranı dörtte bir olan Kardinal Pietro Parolin (70) bu alandaki en deneyimli Vatikan yetkililerinden biri. 2013 yılından bu yana Vatikan Devlet Sekreteri olan Parolin, Çin ve Ortadoğu ülkeleri hükümetleriyle hassas müzakereler de dahil olmak üzere diplomatik ilişkilerde kilit bir rol oynadı.

cdftrgy
İtalyan Kardinal Parolin ılımlı bir aday olarak görülüyor (AFP)

Ilımlı bir aday olarak görülen Kardinal Parolin, Papa Francis'in bazı reformlarını koruyarak istikrar sağlayabilecek bir isim. Vatikan bürokrasisiyle olan derin bağları onu mevcut durumun sürekliliinden yana olanlar için güçlü bir aday haline getiriyor.

Aslen Arjantinli olan merhum Papa Francis, bin 300 yıl sonra Avrupalı olmayan ilk papaydı. Selefi 16. Benedikt'in 2013 yılında istifa etmesinin ardından derin bir bölünme yaşayan kilisenin yönetimini devralan Papa Francis’in seçilmesinin ardından muhafazakârlar ile ilericiler arasındaki uçurum daha da büyüdü.

Ganalı Kardinal Peter Turkson

Seçilme oranı beşte bir olan Kardinal Peter Turkson (76) ise Katolik Kilisesi'nin sosyal adalet çevrelerinde tanınan bir isim. İnsani Gelişim için Papalık Dairesi’nin eski başkanı olan Turkson, iklim değişikliği, yoksulluk ve ekonomik adalet gibi konularda açık sözlü biri.

sdfrgt
Ganalı Kardinal Turkson, seçilmesi halinde yüzyıllar sonra bu göreve gelen ilk Afrikalı Papa olacak (AFP)

Ganalı Kardinal Turkson, seçilmesi halinde yüzyıllar sonra bu göreve gelen ilk Afrikalı Papa olarak tarihe geçecek. Milattan sonra (MS) 492 yılından 496 yılına kadar görev yapan son Afrikalı Papa Gelasius, Afrikalı bir ailenin çocuğu olarak Roma'da doğmuş ve kapsamlı dini yazıları ve yoksullara yönelik hayırseverliği ve adaleti güçlü bir şekilde savunmasıyla tanınıyordu.

Macar Kardinal Peter Erdö

Macar Kardinal Péter Erdő'nün Papa olma ihtimali ise altıda bir. Önde gelen muhafazakâr adaylardan biri olan Kardinal Erdö, saygın bir Kilise hukukçusu, geleneksel Katolik öğretisi ve doktrininin güçlü bir savunucusu, Avrupa Piskoposlar Konferansları Konseyi'nin eski başkanı ve takdir gören bir Ortodoks ilahiyatçıdır.

Newsweek’in haberine göre eski Papa 2. John Paul ve Papa 16. Benedict’in muhafazakâr yaklaşımına geri dönmek isteyenlern favorisi olan Kardinal Erdö’nün Papa olarak seçilmesi, Papa Francis'in yaklaşımından büyük bir uzaklaşma anlamına gelecek.

dfgthy
Macar Kardinal Peter Erdő daha önce Avrupa Piskoposlar Konferansları Konseyi'nin başkanlık görevini üstlenmişti (AFP)

Papa Francis, modern papalığın çehresini en çok değiştiren bir isim olarak İhtişam ve ayrıcalıktan büyük ölçüde kaçınandı. Ancak Katolik Kilisesi'ni daha açık hale getirme ve muhalifleri daha az eleştirme girişimleri nedeniyle Kilise’nin eski günlerini destekleyen muhafazakârların düşmanı haline geldi.

Muhafazakârların merhum Papa'ya olan düşmanlıkları, 2023 yılının ocak ayında, muhafazakâr hareketin önde gelen isimlerinden ve Papa 16. Benedikt'in müttefiki olan Avustralyalı Kardinal George Pell'in 2022 yılında Papa Francis'in papalığını ‘felaket’ olarak nitelendirerek kınaması ve muhafazakârların bir sonraki Papa'da aradığı nitelikleri ifade eden isimsiz bir not yazdığının ortaya çıkmasıyla daha da belirginleşti.

İtalyan Kardinal Angelo Scola

Öte yandan İtalyan Kardinal Angelo Scola (82) uzun zamandır Papa'nın rakibi olarak görülüyordu. Scola’nın geçmişine bakıldığında, 2013 yılında yapılan ve sonunda Papa Francis'in seçildiği oylamada önde olan adaylar arasında olduğu görülüyor.

fgthyu
İtalyan Kardinal Angelo Scola, daha merkezi ve hiyerarşik bir Kilise'yi destekleyenlerin tercihi olarak öne çıkıyor (AFP)

Newsweek’in haberine göre eski Milano Başpiskoposu Scola’nın Papa olma ihtimali sekizde bir. Derin dini köklere sahip olan Scola, daha merkezi ve hiyerarşik bir kiliseyi destekleyenlerin tercihi olarak öne çıkıyor. Bu gelenekçi duruşu onu Papa Francis'in reformlarından uzaklaşmak isteyenler için güçlü bir aday haline getirse de ilerleyen yaşı aleyhine işleyebilir.

Katolik Kilisesi, Papa'nın ölümünün ilan edildiği andan itibaren Kilise işlerini Kardinaller Meclisi'nin yönettiği bir dönem olan sedevacantism dönemine girdi. Bu dönemde Kardinaller Meclisi’nin önemli kararlar almasına izin verilmez ve Vatikan devletinin ölen Papa tarafından atanan yetkililerinin çoğunun görev süresi sona erer.

Kutsal Roma Kilisesi'nin Camerlengo’su, Papa'nın ölümünü resmi olarak doğrulamaktan, Papalık Makamı’nı mühürlemekten ve bu süre zarfında bu makamın mülk ve haklarını yönetmekten sorumludur. Bu sorumluluklar Papa 2. John Paul tarafından 1996 yılında yayınlanan "Universi Dominici Gregis" adlı Katolik Kilisesi'nin havarisel anayasasında belirtilmiştir. Bu Anayasanın 17’nci maddesine göre ‘Papalık Makamı boş olduğu zaman, Kardinaller Meclisi’nin yetkisi altında Kilise Camerlengo'sunun hakkı ve görevi bu makamın mülklerini ve haklarını geçici olarak korumak ve yönetmektir. Sedevacantism döneminde Kardinaller Meclisi’nin Papa'yı ilgilendiren kararname ya da karar çıkarma yetkisi yoktur. Çünkü görevleri artık normal yönetim ve yeni Papa'nın seçilmesine hazırlık ile sınırlandırılmıştır. Aynı anayasanın 1’inci maddesi de ‘Sedevacantism döneminde Kardinaller Meclisi'nin Papa'yı ilgilendiren konularda hiçbir karar alma yetkisi olmadığını’ teyit ediyor.

Papa'nın ölümünden sonraki 15 ila 20 gün içinde, 80 yaşın altındaki kardinaller Sistina Şapeli'nde toplanır ve ‘konklav’ olarak bilinen bir süreçte yeni bir papa seçmek için gizli oy kullanır. Yeni bir papanın seçilmesi için üçte iki çoğunluk gerekir.

Papa seçildikten sonra Aziz Petrus Bazilikası'nın balkonundan "Bir Papamız var" sözleriyle papanın seçildiği ilan edilir ve ardından yeni papa halkı ilk kez kutsar.