ABD, Yemen’in komşularının endişelerini ciddiye alması gerektiğine ikna oldu mu?

Riyad’daki istişare toplantıları yeni bir sayfa açılmasına imkan sağladı.  

ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
TT

ABD, Yemen’in komşularının endişelerini ciddiye alması gerektiğine ikna oldu mu?

ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

ABD Başkanı Joe Biden 4 Şubat 2021'de kıdemli diplomat Tim Lenderking'i Yemen Özel Temsilcisi olarak atadı. Bu atamanın ardından alınan kararlar, çoğu gözlemci tarafından ABD’nin, Yemen’deki krizi diplomatik yollarla çözmeye öncelik verme niyetinde olduğu yönünde yorumlandı.  
ABD yönetimi bu süreçte Husileri ‘yabancı terör örgütleri listesinden’ çıkardı. Husiler, ABD Başkanı Donald Trump tarafından en büyük destekçileri olan İran’a uygulanan ‘maksimum baskı’ politikası çerçevesinde ‘terör listesine’ dahil edilmişti. Trump bu kararla, yönetimi devralması muhtemel olan Demokrat Parti’nin, İran’la ‘nükleer anlaşmayı’ yenilemesinin önüne geçmeyi de hedefliyordu. Trump’ın yaklaşımı, aynı zamanda, İran'ın istikrarsızlaştırıcı bölgesel rolü ele alınmadan, bölgeyi etkileyen sorunlara çözüm bulunamayacağını da gösteriyordu.
Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki Yemen’de savaşın sonlandırılması için en iyi çözüm yoluna dair siyasi tartışmadan bağımsız olarak bugün halen geçerliliğini koruyan bir soru bulunuyor. ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Yemen politikası, selefleri Obama ve Trump’ın politikalarından tamamıyla bir kopuşu mu temsil ediyor yoksa yöntemde değişikliğe mi gidildi? Bazıları, Biden’ın yaklaşımının Trump döneminde sertleşen ancak bazı ilkeler çerçevesinde yürütülen ‘Yemen politikalarının’ bir devamı niteliğinde olduğunu ve bu hususta radikal bir değişimin olmadığını savunuyor.  
Washington yoğun eleştirilerin ardından, Yemen'e komşu ülkelerin endişelerini daha fazla dikkate alan bir siyasi yaklaşım benimsemenin zorunlu olduğuna ikna olmuş görünüyor. ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, bölge ülkelerine üç hafta süren bir ziyaret gerçekleştirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Yemen’de Başkanlık Konseyi oluşturulmasıyla eşzamanlı gerçekleşen bu ziyaretlerin son derece verimli geçtiğini duyurdu. Washington başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin krizin barışçıl yöntemlerle çözülmesine yönelik girişimlerini destekliyor. Böylelikle krizin çözülmesini istemeyen tarafın Husiler olduğu gün geçtikçe daha da netleşiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’na göre Lenderking’in gezisi, Yemen halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve barışın teşvik edilmesi hususlarında somut sonuçlar doğurdu. ABD, Birleşmiş Milletler’in 2 Nisan’da başlayan iki aylık ateşkes ilan edilmesi yönündeki girişimini destekledi. Bu süreçte Yemen halkına acil yardım çerçevesinde, yakıt da dahil olmak üzere mal, hizmet ve seyahatleri kolaylaştıracak adımlar attı. Lenderking Yemenli ve bölge ülkeleri yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde, tarafları, çatışmaya kalıcı ve uygulanabilir bir çözüm yolu bulmak için Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen ateşkes şartlarına uymaya çağırdı.
Bu arada, ABD Kongresi'nin bazı üyeleri, Yemen'deki savaştan kimin sorumlu tutulması gerektiği konusundaki siyasi bölünmelere rağmen, çatışmayı sona erdirmekle ilgili olduklarını vurgulamaya devam etti. Ancak Yemen ihtilafını çözme sorumluluğu Kongre'den çok Beyaz Saray'ın omuzlarına yüklenmiş durumda Nitekim bu konuyla da bağlantılı olan ‘nükleer anlaşmanın’ yeniden canlandırılmasına yönelik müzakereler başkanlık tarafından yürütülüyor.  
Kongre, ABD'nin Yemen'deki çatışmaya yönelik politikasını şekillendirmedeki rolünü açıklayan birçok belge yayınladı. Kongre, ABD silahlı kuvvetleri tarafından, Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’na lojistik, askeri teçhizat, danışmanlık ve istihbarat desteği verilmesi hususunda teşvik ve önerilerde bulundu. ABD'nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne silah satışını onaylaması ya da şartlara bağlamasına yönelik kararlar aldı. Yemen'deki meşruiyeti desteklemek amacıyla Suudi liderliğindeki koalisyonu desteklemek için ABD operasyonlarına fon tahsis etti. Buna ek olarak Yemen'e insani yardımların arttırılması çağrılarında bulundu. ABD’nin Yemen politikasına dair değerlendirmeler yayınladı. Suudi Arabistan ile ‘terörle mücadele ve sınır güvenliğini sağlama’ kapsamında iş birliğinin artırılmasını kararlaştırdı. Ayrıca İran’ın Husi gruplara füze teknolojileri ve diğer silahları sağlamadaki rolüne dair yaptırımları onayladı.  

Siyasi değişimler
Körfez İşbirliği Konseyi'nin savaşan tarafları Riyad'da görüşmeye davet etmesi, Husilerin katılmayı reddetmesine rağmen Yemen krizinin çözümünün üzerine inşa edilmesi gereken bir dönüm noktasını temsil etmekteydi. Husiler barış müzakerelerinde katılmadıkları gibi Suudi Arabistan'daki doğal gaz ve su arıtma tesislerini hedef aldı, BAE’ye yönelik, insansız hava araçları ve füzelerle bir dizi saldırı başlattı. Lojistik zorlukların üstesinden gelinmesini gerektiren bu saldırıların arkasında İran’ın olduğuna şüphe bulunmuyordu. Körfez İşbirliği Konseyi’nin, Yemenlilerin kendi aralarında düzenledikleri toplantılara ev sahipliği yapması, siyasi donukluğu sona erdirdi. Bu toplantıların ve uluslararası çabaların etkisiyle Yemen’de, yenilenmesi muhtemel iki aylık bir ateşkes sağlandı. Husiler zaman zaman ateşkesi ihlal etse de büyük ölçüde savaş durmuş oldu. ABD bu süreçte, BM Temsilcisi’nin Yemen devletini restore etme projesine yönelik çabalarını destekledi.  

Operasyonlar sürüyor
Husilerin doğuya Marib'e doğru ilerleyişi büyük ölçüde aksadı. Koalisyon güçleri batı sahillerinde Hudeyde’ye doğru kontrolünü pekiştirdi. Yemen Genel Halk Kongresi, Islah Partisi ve Güney Geçiş Konseyi’nin Başkanlık Konseyi’nde temsil edilmesi, içerideki güç dengesinde büyük bir değişiklik olarak değerlendirildi. Bu sadece Yemen kamuoyu açısından değil, ABD’nin Yemen yaklaşımını da etkileyen bir değişiklikti. ABD’nin son dönemlerde bölgedeki ortaklarıyla arasını bozan politikalarını değiştirmesini gerektirecek olan bu gelişme, kriz ve çatışmanın devam etmesinin başlıca sorumlusunun Husiler olduğunu göstermesi açısından son derece önemliydi. ABD Temsilcisi Lenderking’in de katıldığı son toplantılarda, herhangi bir siyasi çözümün, Yemen’deki siyasi yapının netleştirilmesiyle mümkün olabileceği görüldü.  

Riyad istişareleri  
 Tüm kesimler aşılması gereken büyük zorluklar olduğunu kabul etse de Riyad istişareleri ve Yemen halk konsensüsü, Washington'daki ‘birçok şahin’ tarafından uzun süredir sömürülen belirsizlikleri ortadan kaldıran yeni bir gerçeklik oluşturdu. Krallığın son yıllarda tanık olduğu köklü değişikliklere rağmen Suudileri insan haklarını savunma bahanesiyle barışçıl çözümleri engellemekle suçlamanın, ciddi temellere dayanmadığı gün geçtikçe daha da netleşti. Muhtemelen ABD Temsilcisi Lenderking bu değişikliklerin farkında. Suudi Arabistan'ın bölgesel ve uluslararası denklemlerdeki hayati konumuna dair şüphecileri ikna etmeye katkıda bulunmuş olabilir. Nitekim Suudi Arabistan Krallığı, Yemenlilerin kendi aralarındaki diyaloguna yaptığı ev sahipliği ile Yemen'deki krizin çözümünün askeri yöntemlerle değil siyasi olarak mümkün olduğunu gösterdi.  
Günümüzde teröre karşı savaşın dozu düştü. ABD ve bölge ülkelerinin mücadelesi sayesinde, Arap Yarımadası’nda El-Kaide ve Yemen'de DEAŞ terör örgütlerinin etkisi neredeyse yok edilmiş durumda. Çoğu gözlemciye göre Yemen’de savaşın son bulmasının ardından terörizm yeniden canlanabilir. Yemen’de tüm bu savaş yılları boyunca merkezi otorite tamamen sarsıldı ve toplumda mezheplere dayalı kutuplaşmalar gerçekleşti. Savaşla büyüyen Husi gençlerin çoğunun, iç savaş sona erdikten sonra aşırılık yanlısı gruplara katılabileceği değerlendiriliyor. Bu da Yemen’de El-Kaide, DEAŞ veya diğer aşırılık yanlısı grupların yeniden güçlenmesine olanak sağlayabilir.  
Tim Lenderking'in Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar'a yaptığı son ziyaretin ardından yayınlanan Dışişleri Bakanlığı bildirisi, ABD'nin ‘Yemen'de Başkanlık Konseyi kurulmasını memnuniyetle karşıladığını’ gösteriyor. ABD, Başkanlık Konseyi’ne, çalışmalarını şeffaf bir şekilde gerçekleştirmesini, sivil toplumla koordine bir şekilde reform çalışmaları başlatmasını, hükümet ve başbakanla birlikte hareket ederek ülkede ekonomik istikrarın sağlanmasına katkı sunmasını tavsiye etti. Ayrıca Yemen vatandaşları arasında ayrım yapmaksızın temel ihtiyaçlarının karşılanması için çaba göstermesini, adalet ve hesap verilebilirliğin geliştirilmesi ve insan hakları ihlallerine yönelik tazminat taleplerini karşılamasını tavsiye etti. Açıklamada, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Yemen Merkez Bankası'na bir milyar dolarlık ekonomik destek verme taahhüdü de memnuniyetle karşılandı. Suudi Arabistan buna ek olarak, Birleşmiş Milletler insani müdahale planı için de 300 milyon dolar ek bütçe tahsis ettiğini duyurmuştu. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu olumlu ortamdan, düşmanlıkların kalıcı olarak durdurularak ve kapsamlı bir barış süreci başlatılarak yararlanılması gerektiğini vurguladı. Yemen’de, son haftalardaki yapıcı adımlar sonucu yıllardır ilk kez temkinli bir iyimserliğin hakim olduğuna işaret ederek çatışmanın taraflarını, Yemenlilerin barış taleplerine, Birleşmiş Milletler’in barış çabalarıyla iş birliği yaparak yanıt vermeye davet etti.



Filistin Cumhurbaşkanlığı: Hamas'ın Gazze'de vatandaşlara yönelik "yargısız" infazını en sert şekilde kınıyoruz

Filistin Cumhurbaşkanlığı, Hamas tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği "saha infazlarını" kınadı (AFP)
Filistin Cumhurbaşkanlığı, Hamas tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği "saha infazlarını" kınadı (AFP)
TT

Filistin Cumhurbaşkanlığı: Hamas'ın Gazze'de vatandaşlara yönelik "yargısız" infazını en sert şekilde kınıyoruz

Filistin Cumhurbaşkanlığı, Hamas tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği "saha infazlarını" kınadı (AFP)
Filistin Cumhurbaşkanlığı, Hamas tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği "saha infazlarını" kınadı (AFP)

Filistin Cumhurbaşkanlığı dün Hamas'ın Gazze Şeridi'nde onlarca vatandaşa “yasa dışı ve adil yargılama olmaksızın” uyguladığı “saha infazlarını” en şiddetli şekilde kınadı.

Filistin Haber Ajansı tarafından yayınlanan açıklamada, Başkanlık, yaşananların “bir suç ve insan haklarının açık bir ihlali, hukukun üstünlüğü ilkesinin ciddi bir ihlali olduğunu ve Gazze'deki halkımızın savaş, yıkım ve kuşatmanın etkilerinden muzdarip olduğu bir dönemde, hareketin zorla ve terörle otoritesini dayatma ısrarını yansıttığını” vurguladı.

Açıklamada, hukukun tek referans olduğu ve bu tür uygulamaların Filistin halkının birliğini ve toplumsal yapısını zedelediği ve Filistin devletinin kurumlarını tek bir otorite altında birleştirme yönündeki devam eden çabalara aykırı olduğunu belirtildi.

Cumhurbaşkanlığı açıklamasında, Hamas'ı "halkımızın yüce çıkarlarına zarar veren bu suçlardan tamamen sorumlu tuttu. Bu suçlar, işgal için bahaneler sağlayan ve yeniden yapılanmayı, bölünmeyi derinleştirmeyi ve özgür, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyecek olan Hamas'ın Gazze Şeridi üzerindeki hakimiyetini pekiştirmeyi amaçlıyor" ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın El-Aksa TV’den aktardığına göre, kanal dün ismi açıklanmayan bir "saha kaynağının", "direnişin güvenlik güçlerinin Gazze Şehri'nin Şucaiye semtinde 'İsrail işbirlikçilerine' karşı geniş çaplı bir güvenlik operasyonu yürüttüğünü" söyledi.


İsrail, Gazze'deki Refah sınır kapısını açtı ve Hamas'a yönelik cezalandırıcı önlemleri kaldırdı

Yardım tırları bugün her zamanki gibi Gazze Şeridi'ne girecek (Reuters)
Yardım tırları bugün her zamanki gibi Gazze Şeridi'ne girecek (Reuters)
TT

İsrail, Gazze'deki Refah sınır kapısını açtı ve Hamas'a yönelik cezalandırıcı önlemleri kaldırdı

Yardım tırları bugün her zamanki gibi Gazze Şeridi'ne girecek (Reuters)
Yardım tırları bugün her zamanki gibi Gazze Şeridi'ne girecek (Reuters)

İsrail'in kamu yayıncısı (Radyo Kan) bugün, İsrail'in, dört rehinenin cenazesinin teslim edilmesi sonrasında Gazze ile Mısır arasındaki Refah sınır kapısını açmaya ve Gazze Şeridi'ne insani yardımın ulaştırılmasına izin vermeye karar verdiğini bildirdi.

Haberde İsrail'in, Gazze Şeridi'ne giren yardım kamyonlarının sayısını yarıya indirmek de dahil olmak üzere Filistin İslami Direniş Hareketi'ne (Hamas) karşı almayı planladığı önlemleri iptal ettiği de belirtildi.


Moskova ve Şam geçmişi geride bırakıp ilişkilerini yeniden tesis ediyor

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Moskova ve Şam geçmişi geride bırakıp ilişkilerini yeniden tesis ediyor

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Samir İlyas

Rusya ve Suriye’nin Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından aralarındaki ilişkileri yeni temeller üzerinde kurmaya hazır olduklarına dair sinyaller çoğalıyor. Son aylarda, cesaret verici açıklamalarla sonuçlanan toplantılar ve ziyaretlerin gerçekleşmesiyle birlikte, diplomatik, ekonomik ve askeri alanda dikkate değer hamleler olduğu görüldü.

Bu ayın ortalarında yapılması planlanan Arap ülkeleri-Rusya zirvesinin ertelenmesi haberleriyle eş zamanlı yaşanan bir gelişmede, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçen perşembe günü bir televizyon röportajında, ülkesinin Suriye topraklarının birliğini desteklediğini vurguladı. Ayrılıkçılığın son derece ciddi riskleri olduğunun altını çizen Lavrov, bunun Suriye’ye ve bölgeye yansımaları konusunda uyararak “Suriye Kürtlerinin özerklik ve ayrılık girişimleri somut sonuçlara yol açarsa, Kürt sorunu bölgedeki diğer tüm ülkelerde de patlak verebilir ve bu da ciddi riskler doğurur” ifadelerini kullandı.

Lavrov, Şam'da veya ülkenin diğer bölgelerindeki çeşitli etnik-mezhepsel ve siyasi gruplar üzerinde etkili tüm ülkelerin, Suriye'nin birliğinin kendi çıkarlarına olduğunu anlamaları gerektiğini vurguladı.

Rusya’nın Suriye ile ‘koşulsuz dostane ilişkiler’ sürdürdüğünü vurgulayan Lavrov, bu yüzden Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı Moskova'ya davet etti. Sovyetler Birliği döneminden bu yana Rusya'nın Suriyeli askeri personele eğitim verdiğini ve Suriye'nin savunma kapasitesinin geliştirilmesine katkıda bulunduğunu hatırlatan Rus bakan, ülkesinin ‘Sovyet döneminde başlayanlar da dahil olmak üzere, yeni durumu yansıtacak şekilde gerekli düzenlemelerle’ tüm girişimleri sürdürme konusundaki ilgisini dile getirdi. Lavrov, Rusya’nın Suriye’deki askeri üsleriyle ilgili olarak “Başkan Vladimir Putin, Suriye yönetimi istemezse Suriye'de kalmayacağımızı defalarca kez vurguladı, ancak (Suriye yönetiminin) bölgedeki bazı ülkelerle birlikte, Suriye'deki varlığımızın devam etmesiyle ilgilendiği görülüyor” yorumunda bulundu. Rusya’nın Suriye'deki askeri üslerinin görevlerinin yeniden tanımlanması gerektiğini belirten Lavrov, “Bunlar arasında, Suriyeliler, komşuları ve diğer birçok ülke için örneğin, insani yardım sevkiyatlarını taşımak için liman ve havalimanında bir insani yardım merkezi kurulması gibi faydalı olacak açık görevler de bulunuyor” şeklinde konuştu.

Rusya, Arap Baharı’nı Batı'nın desteklediği ‘renkli devrimlerin’ bir parçası olarak ele aldı.

Ülkesinin Suriye'nin durumu üzerindeki sorumluluğunu hafifletmeye çalışan Lavrov, Arap Baharı'nın patlak vermesinden sonra Rusya'nın Suriye'ye gelerek Suriyeli yetkililere yardım ettiğini ve ülkedeki durumun istikrara kavuşmasına önemli bir katkıda bulunduğunu söyledi. Rusya, daha önce ABD ve bölgedeki bazı ülkelerin katılımıyla istikrarı yeniden tesis etmek için uluslararası bir karar almıştı. Lavrov, “Bu karar uygulanmış olsaydı, Suriye'de bu duruma gelmezdik” diye vurguladı.

Her iki tarafın da karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde ilişkiler kurmaya istekli olduğuna dair olumlu işaretler olmasına rağmen, Rusya'nın devrime karşı siyasi ve askeri önyargılarını bir kenara bırakması, ne kadar zor olursa olsun, ilişkileri eski haline getirmek için yeterli olmayacak gibi görünüyor. Kremlin, Rusya’nın yeni Suriye'deki rolünü sürdürmek ve sıcak sulardaki askeri üslerini korumak için çaba gösteriyor. Bu aynı zamanda ona dış politikasının stratejik alanlarından birini etkileme olanağı sağlıyor. Ancak Rusya'nın yetenekleri ve nüfuzu, Beşşar Esed rejiminin düşüşünden bu yana Suriye'nin radikal jeopolitik yeniden konumlanmasını engellemek için yeterli olmayacak gibi görünüyor. Öyle görünüyor ki Suriye, 1960'lı yıllardan bu yana ilk kez Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya'nın izlediği yoldan farklı bir yolda ilerliyor. Bu yıl, Rusya'nın Ortadoğu'daki nüfuzunun azaldığına dair birtakım işaretler var. Bunun nedeni sadece bölgedeki en önemli müttefikinin düşüşü değil, aynı zamanda 7 Ekim 2023 saldırısı ve ardından İran ekseninin çöküşünün ardından yaşanan radikal değişiklikler. Rusya, Suriye'nin geleceğinde önemli bir rol oynamayı istese de bunu gerçekleştiremeyecek durumda olduğu söylenebilir, ama Şam'daki yeni yöneticilerin Moskova ile güçlü ilişkiler kurmaya istekli veya muktedir oldukları kesin olarak söylenemez. Suriyeli yetkililerin yaptıkları ziyaretlerin ve açıklamaların, Washington ve Brüksel'e, baskı yapmak veya yeniden yapılanma, ekonomik iyileşme ve İsrail'i caydırma konusunda yardım etmemeleri halinde başka seçeneklerin de olduğu mesajını vermek için mi yapıldığı da belirsizliğini koruyor.

Müdahaleye giden yol

Rusya, Arap Baharı’nı Batı'nın desteklediği ‘renkli devrimlerin’ bir parçası olarak ele aldı. Ancak Tunus ve Mısır'daki devrimlere sert tepki göstermedi. Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından (BMGK) Libya semalarını uçuşa yasak bölge olarak tanımlayan 1973 sayılı kararı kabul etti. Ancak Suriye devrimine delindiğinde Irak ve Yemen'i kaybettikten sonra Ortadoğu'daki son önemli tarihi müttefikini de kaybetmekten korktu.

Rusya, 2013 yılında Doğu Guta'ya yönelik kimyasal saldırıların ardından Esed rejimini şiddetle savundu ve ona yönelik herhangi bir suçlamada bulunmayı reddetti

Rusya, Esed rejimini devirme girişimini, Batı'nın Moskova’nın Ortadoğu'daki nüfuzunu sınırlamaya yönelik jeopolitik bir manevrası olarak değerlendirdi. Rusya, Esed rejimine koruyucu bir şemsiye sağlamak ve halk muhalefet hareketinin ilk aşamalarında barışçıl gösterilere karşı askeri güç kullanmasını meşrulaştırmak için çalıştı. Aynı zamanda, diyalog ve barışçıl bir çözüm çağrısında bulunmaya devam etti.

2012 ilkbaharında Putin'in üçüncü kez devlet başkanlığına oturma zamanı yaklaşırken, Rusya'nın tutumu daha da katılaştı. Esed'e siyasi, ekonomik ve askeri desteğini artırdı. Rusya, Batı'nın aldatmacasını ve BMGK’nın 1973 sayılı kararı, Libya'ya saldırmak ve Muammer Kaddafi rejimini zorla devirmek için kullanmasını gerekçe göstererek bu katı tutumunu savundu.

Rusya diplomasi, 30 Haziran 2012 tarihinde Cenevre-1 Konferansı bildirgesinin hazırlanmasına ve kabul edilmesine katkıda bulundu. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın planına dayanan bildiri, Suriye'nin himayesinde tam yetkiye sahip bir ‘geçiş yönetim organının’ kurulmasını, seçimlerin yapılmasını ve bir anayasanın hazırlanmasını öngörüyordu. Rusya, BMGK’da Suriye'deki sorunun çözümü için anahtar rol oynayan bu bildiriyi destekledi, ancak bildiriyi ve uygulanma mekanizmalarını kendi yorumuna göre yorumlayarak Annan ve sonraki BM genel sekreterlerinin bir çözüme ulaşma çabalarını engelledi.

dfvgbh
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova'daki görüşmelerinin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısının sonunda tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Rusya, 2013 yılında Doğu Guta'ya yapılan kimyasal silah saldırılarının ardından Suriye rejimini şiddetle savundu ve ona yönelik herhangi bir suçlamada bulunmayı reddetti. Rejimin tüm ihlallerini, yabancı müdahaleyi ve Esed rejiminin düşmesini meşrulaştırmak için sahnelenmiş olaylar olarak göstermeye çalıştı. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama yönetimi ile Suriye rejimine yaptırım uygulanmadan Suriye'nin kimyasal silahlarını imha etmek üzere bir anlaşma yaptı.

Askeri alanda başarı, siyasi alanda başarısızlık

Esed rejiminin Suriye topraklarının büyük bölümünü kaybetmesi ve muhaliflerin Şam'ın dış kesimlerine doğru ilerlemesi üzerine, 30 Eylül 2015'te Rusya'nın askeri müdahalesi başladı.

Belirtilen amaç, terör örgütleriyle mücadele etmek ve bunların Rusya'nın iç kesimlerinde saldırı düzenlemesini önlemekti. Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye'deki terör örgütlerinin saflarında 2 binden fazla Rus savaşçı ve Orta Asya ülkelerinden birkaç bin savaşçı olduğunu belirterek, bunların Suriye'de başarılı olmaları halinde Rusya'ya dönebileceklerini vurguladı. Putin, 2 Ekim 2015 tarihinde ordu komutanları ve güvenlik birimleri liderleriyle yaptığı toplantıda Suriye’ye yönelik müdahalenin terörün ülkesine ulaşmasını önlemek için alınan bir ön tedbir olduğunu açıkladı. Esed'den yardım talebi aldıktan sonra Suriye'ye sağlanan askeri desteğin ‘Rusya'nın askeri doktrini ve uluslararası hukuka uygun’ olduğunu vurguladı.

Kremlin’in ve Rusya’nın askeri müdahalesinin Suriye halkını terörizmden kurtarmak ve devlet yapısını korumak için yapıldığı yönündeki propagandasına rağmen Suriyelilerin Rusya'ya karşı duyduğu öfke giderek arttı.

Müdahalenin belirtilen hedeflerinin ötesinde, Rusya terörle mücadele bahanesiyle, Kırım'ı ilhak ettikten sonra kendisine uygulanan tecriti kıracak uluslararası bir koalisyon oluşturmak istedi. Resmi açıklamalara göre Rusya Suriye'de gerçek savaş koşulları altında yüzlerce tür silahı test etti ve geliştirdi. Esed'i korumak karşılığında, Tartus Deniz Üssü’nü 49 yıllığına kiraladı ve bu üssün kapasitesini artırdı. Ayrıca Hmeymim Hava Üssü kurdu ve genişletti, her iki üssü de Rusya'nın Afrika kıtasındaki hareketliliği için önemli lojistik merkezlere dönüştürdü.

cd
Suriye'nin batısındaki Lazkiye ilinde yer alan ve Rusya tarafından kullanılan Hmeymim Hava Üssü’nün girişinde bir kontrol noktasının dışında bir aracın yanında duran Suriyeli muhalif savaşçılar, 29 Aralık 2024 (AFP)

Kısa bir sürede sahada yeni bir gerçeklik dayatmayı başaran Rusya, Halep'teki büyük yıkımın enkazı üzerinde Türkiye ve İran ile Astana sürecini başlatarak Cenevre ve BM tarafından alınan kararlar ve yayınlanan bildirilerden uzak bir siyasi çözümün ayrıntılarını belirledi. Esed rejiminin tüm Suriye toprakları üzerindeki kontrolünü pekiştirmek amacıyla Türkiye ile çeşitli anlaşmalar yaptı ve yerel uzlaşmalara katkıda bulundu, ancak rejim gücünü artırdıktan sonra bu anlaşmalardan geri adım attı. Ardından Astana'daki ortaklarıyla birlikte, dört bölgeyi Gerginliği Azaltma Bölgesi olarak belirledi, ancak bunlardan sadece 2018 sonbaharında sadece İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi olarak kaldı. Guta, Kalamun, güney bölgesi, Humus’un kuzeyi ve Hama'nın güneyindeki savaşçıları Gerginliği Azaltma Bölgesi’ne gitmeyi kabul etmeye zorladıktan sonra, muhalefet savaşçılarının çoğu, rejim güçleri ve İran destekli milislerin saldırıları nedeniyle muhalefetin kontrolündeki bölgenin küçüldüğü İdlib'e gitti.

Rusya, elde ettiği askeri ‘başarılara’ rağmen, Suriye rejimine ve muhalefetine siyasi bir çözüm dayatmazken 2018 yılından bu yana Avrupalıları ve komşu ülkeleri mültecileri geri göndermeleri ve erken toparlanma ve yeniden inşa projelerine başlamaları için ikna etme çabalarında başarısız oldu.

Rusya'nın Suriye muhalefetinin de katılımıyla siyasi bir çözüme ulaşma konusundaki samimiyeti ne olursa olsun, Esed rejimi herhangi bir taahhüt vermekten kaçınmayı bir şekilde başardı. Böylece Suriye Anayasa Komitesi’nin görüşmeleri ve diğer konulardaki müzakereleri sonsuz ayrıntılarla çıkmaza soktu. Rusya’nın ve İran'ın Suriye’deki nüfuzunu kendi lehine dengeleme oyununda ustalaştı. Rusya, rejimi bölgesel olarak yeniden markalaştırma ve ona bir şans daha verme konusunda başarılı olsa da rejimin inatçılığı, İran ile ittifakına bağlılığı ve captagon (uyuşturucu) ihracatına devam etmesi, bu fırsatın da kaçmasına yol açtı ve muhaliflerin başlattığı Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nda rejimi dış destekten mahrum bıraktı.

Ağır miras

Kremlin ve propaganda araçları, askeri müdahalenin Suriyelileri terörizmden kurtarmak ve devletin yapısını korumak için yapıldığını öne sürse de milyonlarca Suriyelinin ülkeyi terk etmek zorunda kalması ve İdlib ile Halep kırsalına kitlesel göçün yaşanması, Suriyelilerin Rusya'ya yönelik öfkesini artırdı.

Şara, birkaç görüşmenin ardından Suriye'nin Rusya'ya olan bağlılığını gösteren bir işaret olarak, Rusya'nın dünyada önemli bir ülke olduğunu ve neredeyse dünyanın en güçlü ikinci ülkesi olarak kabul edildiğini söyledi

Suriyelilerin çoğu, Rusya'nın Suriye’deki rolünü olumsuz olarak değerlendiriyor. Rusya, Esed rejiminin söylemini benimsemekten, sivillere karşı silah kullanmasını meşrulaştırmaya, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) raporlarını sorgulamaya ve sınır ötesi insani yardımı istismar etmeye kadar varan tutumlar sergiledi. Rusya pratikte, askeri müdahale öncesinde dört kez ve sonrasında 14 kez olmak üzere toplam 18 kez veto hakkını kullanarak, BMGK’nın Esed rejimini işlediği suçlardan sorumlu tutma yeteneğini felce uğrattı. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) geçtiğimiz yıl 30 Eylül'de yayınladığı dokuzuncu yıllık raporunda, Suriye'ye askeri müdahalesinin başlangıcından bu yana Rus güçleri tarafından işlenen en önemli ihlalleri belgeledi. Raporda, Rus güçlerinin Suriye’de yüzde 44'ü çocuk ve kadın olmak üzere 6 bin 969 sivilin ölümünden sorumlu olduğu belirtildi. Rapora göre Rusya’nın askeri müdahalesinden sonra Rus güçleri, 224 okul, 209 sağlık tesisi ve 61 pazar dahil olmak üzere hayati öneme sahip sivil merkezlere en az bin 251 saldırı düzenledi.

Ortak zemin

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriyelilerin çoğu, devrimin başlangıcından bu yana Başta Devlet Başkanı Putin olmak üzere Rus yetkililer tarafından yapılan ve Rusya'nın Esed rejimini değil Suriye devletinin yapısını savunduğu vurgulanan açıklamalar karşısında ikna olmuş değil. Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nun hızı, süreci yavaşlatabilecek olan Rusya için kesinlikle bir sürprizdi, ancak Ruslar, rejim ve İranlı müttefiklerinin sahada dayanamayacağına ikna olmuş görünüyordu. Suriye Cumhurbaşkanı Şara, 12 Eylül'de verdiği bir röportajda, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu gerçekleştiren güçlerin Hama'ya ulaştıktan sonra Moskova ile müzakere masasına oturduğunu ve her iki tarafın da ‘taahhütlerde’ bulunduğunu ve Humus'a vardıklarında bunları uyguladığını açıkladı. Bu da Rusya’nın Esed'e karşı askeri harekatı yöneten Heyet Tahrir eş-Şam’a (HTŞ) geç de olsa açık davranmaya başladığının bir işareti olarak görüldü.

Şara, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Humus'a vardığımızda, Ruslar o sırada çatışmalardan uzak durdular, yani bizimle aralarındaki anlaşma gereği, hava saldırıları ya da başka yollarla olsun müdahale etmediler ve askeri sahneden tamamen çekildiler. Biz anlaşmanın bize düşen kısmını yerine getirdik. Onlar da şimdiye kadar kendi taraflarına düşen kısmı yerine getirdiler ve Suriye'nin iç işlerine herhangi bir olumsuz müdahale göstermediler. Aksine, geçtiğimiz dönemlerde olumlu bir etkileşim oldu.”

Birkaç görüşmenin ardından Rusya'nın dünyada önemli bir ülke olduğunu ve neredeyse dünyanın en güçlü ikinci ülkesi olarak kabul edildiğini söyleyen Şara, “Suriye ile Rusya arasında, Suriye'nin 1946'da kurulmasına kadar uzanan yakın bağlar var. Suriye geçmişte Rusya ile çok sayıda bağa sahipti ve biz bu bağları otomatik olarak miras aldık. Bu bağlar, özellikle Suriye'nin Güvenlik Konseyi ile bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere çok sayıda ve çeşitli yaptırımlara tabi olduğu için, sakin ve ihtiyatlı bir şekilde korunmalı ve yönetilmelidir. Rusya, BMGK’da daimi üye olup, sesini etkili bir şekilde duyurmalı” şeklinde konuştu. Bu sözler, Suriye'nin Rusya'ya olan bağlılığını gösteren bir işaret olarak görüldü.

ABD'nin hamleleri, Trump yönetiminin Rusya'yı iç siyasi çözüm sürecine dahil etme niyetinde olmadığını, Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda Türkiye ile, güney bölgelerinde ise İsrail ile koordinasyon kurmayı tercih ettiğini gösterdi.

Geçmişe dayalı olarak herhangi bir ülkeye karşı düşmanca politikalar benimsenmemesi çağrısında bulunan Şara, “Bu ilişkilerin Suriye'nin egemenliği ve karar verme bağımsızlığı temelinde kurulmasının ve Suriye'nin çıkarlarının öncelikli olmasının önemli olduğunu” vurguladı.

Rus yetkililerin eski rejimden herhangi bir isme bağlı olmadıklarını söyleyen Şara, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinin ‘Rusların çıkarlarına uygun olduğunu ve Suriye ile uzun süredir devam eden tarihi ve stratejik ilişkilere dayandığını’ belirtti. Suriye Cumhurbaşkanı, Halep'in kontrolünü ele geçirdikten sonra Rusya ile ilişkiler ve iletişim kurma kararı alınmasının, ‘Suriye’nin istediği çıkarların elde edilebileceği, ancak öncekinden farklı koşullar altında olacağı ve Şam'a girmemizin Rusya'nın Suriye'den ayrıldığı anlamına gelmediği’ gerçeğine dayandığını açıkladı.

xcvfgb
Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov ile Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra'nın Moskova'da yaptığı görüşmeden bir kare, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Her iki tarafın niyetlerini ve pragmatik açıklamalarını sorgulamadan, geçmişi geride bırakma ve ekonomik ve askeri iş birliğini artırma arzuları göz önüne alındığında geçiş dönemi adaleti, şu anda Rusya'da bulunan suçluların iadesi, sözleşmelerin ve tazminatların gözden geçirilmesi gibi birçok konu yakınlaşmaya engel teşkil edebilir. Bunların başında Suriye halkını, ordusu ve paralı askerleri Suriyelilere karşı korkunç ihlallerde bulunan ve acımasız bir rejimi savunan bir ülkeyle normal ilişkilerin yeniden kurulması çağrılarının uygulanabilirliği ve bunun ahlaki yönü konusunda ikna etmek geliyor.

Öte yandan ABD'nin hamleleri, Trump yönetiminin Rusya'yı iç siyasi çözüm sürecine dahil etme niyetinde olmadığını, Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda Türkiye ile, güney bölgelerinde ise İsrail ile koordinasyon kurmayı tercih ettiğini gösteriyor. Trump yönetiminin İsrail'e sınırsız desteği, Rusya'nın Suriye'nin güneyindeki durumu kontrol etme konusundaki önceki rolünü yeniden üstlenme şansını fiilen ortadan kaldırıyor. Suriye yönetimi, ordusunu yeniden silahlandırmaya ve bazı silahlar için Rusya’dan yeni silahlar ve yedek parçalarını temin etmeye çalışırken, Rusya'nın Ukrayna’da yürüttüğü savaş bu görevi zorlaştırıyor. Rusya da ilişkilerin bozulmasına rağmen İsrail'i kızdırmak istemiyor ve fazladan elinde olsa bile Suriye'ye kaliteli silah tedarik etmesi beklenmiyor. Öte yandan Avrupa ülkeleri, Şam'a ekonomik destek sağlanması ve yaptırımların kaldırılması için Rusya'nın askeri olarak geri çekilmesini şart koştu.