ABD, Yemen’in komşularının endişelerini ciddiye alması gerektiğine ikna oldu mu?

Riyad’daki istişare toplantıları yeni bir sayfa açılmasına imkan sağladı.  

ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
TT

ABD, Yemen’in komşularının endişelerini ciddiye alması gerektiğine ikna oldu mu?

ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.
ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, nisan ayının başında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

ABD Başkanı Joe Biden 4 Şubat 2021'de kıdemli diplomat Tim Lenderking'i Yemen Özel Temsilcisi olarak atadı. Bu atamanın ardından alınan kararlar, çoğu gözlemci tarafından ABD’nin, Yemen’deki krizi diplomatik yollarla çözmeye öncelik verme niyetinde olduğu yönünde yorumlandı.  
ABD yönetimi bu süreçte Husileri ‘yabancı terör örgütleri listesinden’ çıkardı. Husiler, ABD Başkanı Donald Trump tarafından en büyük destekçileri olan İran’a uygulanan ‘maksimum baskı’ politikası çerçevesinde ‘terör listesine’ dahil edilmişti. Trump bu kararla, yönetimi devralması muhtemel olan Demokrat Parti’nin, İran’la ‘nükleer anlaşmayı’ yenilemesinin önüne geçmeyi de hedefliyordu. Trump’ın yaklaşımı, aynı zamanda, İran'ın istikrarsızlaştırıcı bölgesel rolü ele alınmadan, bölgeyi etkileyen sorunlara çözüm bulunamayacağını da gösteriyordu.
Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki Yemen’de savaşın sonlandırılması için en iyi çözüm yoluna dair siyasi tartışmadan bağımsız olarak bugün halen geçerliliğini koruyan bir soru bulunuyor. ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Yemen politikası, selefleri Obama ve Trump’ın politikalarından tamamıyla bir kopuşu mu temsil ediyor yoksa yöntemde değişikliğe mi gidildi? Bazıları, Biden’ın yaklaşımının Trump döneminde sertleşen ancak bazı ilkeler çerçevesinde yürütülen ‘Yemen politikalarının’ bir devamı niteliğinde olduğunu ve bu hususta radikal bir değişimin olmadığını savunuyor.  
Washington yoğun eleştirilerin ardından, Yemen'e komşu ülkelerin endişelerini daha fazla dikkate alan bir siyasi yaklaşım benimsemenin zorunlu olduğuna ikna olmuş görünüyor. ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, bölge ülkelerine üç hafta süren bir ziyaret gerçekleştirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Yemen’de Başkanlık Konseyi oluşturulmasıyla eşzamanlı gerçekleşen bu ziyaretlerin son derece verimli geçtiğini duyurdu. Washington başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin krizin barışçıl yöntemlerle çözülmesine yönelik girişimlerini destekliyor. Böylelikle krizin çözülmesini istemeyen tarafın Husiler olduğu gün geçtikçe daha da netleşiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’na göre Lenderking’in gezisi, Yemen halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve barışın teşvik edilmesi hususlarında somut sonuçlar doğurdu. ABD, Birleşmiş Milletler’in 2 Nisan’da başlayan iki aylık ateşkes ilan edilmesi yönündeki girişimini destekledi. Bu süreçte Yemen halkına acil yardım çerçevesinde, yakıt da dahil olmak üzere mal, hizmet ve seyahatleri kolaylaştıracak adımlar attı. Lenderking Yemenli ve bölge ülkeleri yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde, tarafları, çatışmaya kalıcı ve uygulanabilir bir çözüm yolu bulmak için Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen ateşkes şartlarına uymaya çağırdı.
Bu arada, ABD Kongresi'nin bazı üyeleri, Yemen'deki savaştan kimin sorumlu tutulması gerektiği konusundaki siyasi bölünmelere rağmen, çatışmayı sona erdirmekle ilgili olduklarını vurgulamaya devam etti. Ancak Yemen ihtilafını çözme sorumluluğu Kongre'den çok Beyaz Saray'ın omuzlarına yüklenmiş durumda Nitekim bu konuyla da bağlantılı olan ‘nükleer anlaşmanın’ yeniden canlandırılmasına yönelik müzakereler başkanlık tarafından yürütülüyor.  
Kongre, ABD'nin Yemen'deki çatışmaya yönelik politikasını şekillendirmedeki rolünü açıklayan birçok belge yayınladı. Kongre, ABD silahlı kuvvetleri tarafından, Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’na lojistik, askeri teçhizat, danışmanlık ve istihbarat desteği verilmesi hususunda teşvik ve önerilerde bulundu. ABD'nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne silah satışını onaylaması ya da şartlara bağlamasına yönelik kararlar aldı. Yemen'deki meşruiyeti desteklemek amacıyla Suudi liderliğindeki koalisyonu desteklemek için ABD operasyonlarına fon tahsis etti. Buna ek olarak Yemen'e insani yardımların arttırılması çağrılarında bulundu. ABD’nin Yemen politikasına dair değerlendirmeler yayınladı. Suudi Arabistan ile ‘terörle mücadele ve sınır güvenliğini sağlama’ kapsamında iş birliğinin artırılmasını kararlaştırdı. Ayrıca İran’ın Husi gruplara füze teknolojileri ve diğer silahları sağlamadaki rolüne dair yaptırımları onayladı.  

Siyasi değişimler
Körfez İşbirliği Konseyi'nin savaşan tarafları Riyad'da görüşmeye davet etmesi, Husilerin katılmayı reddetmesine rağmen Yemen krizinin çözümünün üzerine inşa edilmesi gereken bir dönüm noktasını temsil etmekteydi. Husiler barış müzakerelerinde katılmadıkları gibi Suudi Arabistan'daki doğal gaz ve su arıtma tesislerini hedef aldı, BAE’ye yönelik, insansız hava araçları ve füzelerle bir dizi saldırı başlattı. Lojistik zorlukların üstesinden gelinmesini gerektiren bu saldırıların arkasında İran’ın olduğuna şüphe bulunmuyordu. Körfez İşbirliği Konseyi’nin, Yemenlilerin kendi aralarında düzenledikleri toplantılara ev sahipliği yapması, siyasi donukluğu sona erdirdi. Bu toplantıların ve uluslararası çabaların etkisiyle Yemen’de, yenilenmesi muhtemel iki aylık bir ateşkes sağlandı. Husiler zaman zaman ateşkesi ihlal etse de büyük ölçüde savaş durmuş oldu. ABD bu süreçte, BM Temsilcisi’nin Yemen devletini restore etme projesine yönelik çabalarını destekledi.  

Operasyonlar sürüyor
Husilerin doğuya Marib'e doğru ilerleyişi büyük ölçüde aksadı. Koalisyon güçleri batı sahillerinde Hudeyde’ye doğru kontrolünü pekiştirdi. Yemen Genel Halk Kongresi, Islah Partisi ve Güney Geçiş Konseyi’nin Başkanlık Konseyi’nde temsil edilmesi, içerideki güç dengesinde büyük bir değişiklik olarak değerlendirildi. Bu sadece Yemen kamuoyu açısından değil, ABD’nin Yemen yaklaşımını da etkileyen bir değişiklikti. ABD’nin son dönemlerde bölgedeki ortaklarıyla arasını bozan politikalarını değiştirmesini gerektirecek olan bu gelişme, kriz ve çatışmanın devam etmesinin başlıca sorumlusunun Husiler olduğunu göstermesi açısından son derece önemliydi. ABD Temsilcisi Lenderking’in de katıldığı son toplantılarda, herhangi bir siyasi çözümün, Yemen’deki siyasi yapının netleştirilmesiyle mümkün olabileceği görüldü.  

Riyad istişareleri  
 Tüm kesimler aşılması gereken büyük zorluklar olduğunu kabul etse de Riyad istişareleri ve Yemen halk konsensüsü, Washington'daki ‘birçok şahin’ tarafından uzun süredir sömürülen belirsizlikleri ortadan kaldıran yeni bir gerçeklik oluşturdu. Krallığın son yıllarda tanık olduğu köklü değişikliklere rağmen Suudileri insan haklarını savunma bahanesiyle barışçıl çözümleri engellemekle suçlamanın, ciddi temellere dayanmadığı gün geçtikçe daha da netleşti. Muhtemelen ABD Temsilcisi Lenderking bu değişikliklerin farkında. Suudi Arabistan'ın bölgesel ve uluslararası denklemlerdeki hayati konumuna dair şüphecileri ikna etmeye katkıda bulunmuş olabilir. Nitekim Suudi Arabistan Krallığı, Yemenlilerin kendi aralarındaki diyaloguna yaptığı ev sahipliği ile Yemen'deki krizin çözümünün askeri yöntemlerle değil siyasi olarak mümkün olduğunu gösterdi.  
Günümüzde teröre karşı savaşın dozu düştü. ABD ve bölge ülkelerinin mücadelesi sayesinde, Arap Yarımadası’nda El-Kaide ve Yemen'de DEAŞ terör örgütlerinin etkisi neredeyse yok edilmiş durumda. Çoğu gözlemciye göre Yemen’de savaşın son bulmasının ardından terörizm yeniden canlanabilir. Yemen’de tüm bu savaş yılları boyunca merkezi otorite tamamen sarsıldı ve toplumda mezheplere dayalı kutuplaşmalar gerçekleşti. Savaşla büyüyen Husi gençlerin çoğunun, iç savaş sona erdikten sonra aşırılık yanlısı gruplara katılabileceği değerlendiriliyor. Bu da Yemen’de El-Kaide, DEAŞ veya diğer aşırılık yanlısı grupların yeniden güçlenmesine olanak sağlayabilir.  
Tim Lenderking'in Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar'a yaptığı son ziyaretin ardından yayınlanan Dışişleri Bakanlığı bildirisi, ABD'nin ‘Yemen'de Başkanlık Konseyi kurulmasını memnuniyetle karşıladığını’ gösteriyor. ABD, Başkanlık Konseyi’ne, çalışmalarını şeffaf bir şekilde gerçekleştirmesini, sivil toplumla koordine bir şekilde reform çalışmaları başlatmasını, hükümet ve başbakanla birlikte hareket ederek ülkede ekonomik istikrarın sağlanmasına katkı sunmasını tavsiye etti. Ayrıca Yemen vatandaşları arasında ayrım yapmaksızın temel ihtiyaçlarının karşılanması için çaba göstermesini, adalet ve hesap verilebilirliğin geliştirilmesi ve insan hakları ihlallerine yönelik tazminat taleplerini karşılamasını tavsiye etti. Açıklamada, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Yemen Merkez Bankası'na bir milyar dolarlık ekonomik destek verme taahhüdü de memnuniyetle karşılandı. Suudi Arabistan buna ek olarak, Birleşmiş Milletler insani müdahale planı için de 300 milyon dolar ek bütçe tahsis ettiğini duyurmuştu. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu olumlu ortamdan, düşmanlıkların kalıcı olarak durdurularak ve kapsamlı bir barış süreci başlatılarak yararlanılması gerektiğini vurguladı. Yemen’de, son haftalardaki yapıcı adımlar sonucu yıllardır ilk kez temkinli bir iyimserliğin hakim olduğuna işaret ederek çatışmanın taraflarını, Yemenlilerin barış taleplerine, Birleşmiş Milletler’in barış çabalarıyla iş birliği yaparak yanıt vermeye davet etti.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.