Fas’ta 6 milyon sigara kullanıcısı endişeleri artırıyor

Ekonomik ve Sosyal Konsey, bağımlılığı hastalık olarak tanımayı önerdi

Fas'ta 18 yaş altı 500 bin kişi sigara kullanıyor (EPA)
Fas'ta 18 yaş altı 500 bin kişi sigara kullanıyor (EPA)
TT

Fas’ta 6 milyon sigara kullanıcısı endişeleri artırıyor

Fas'ta 18 yaş altı 500 bin kişi sigara kullanıyor (EPA)
Fas'ta 18 yaş altı 500 bin kişi sigara kullanıyor (EPA)

Fas Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından yayınlanan araştırma sonuçları, 6 milyon Faslının sigara içtiğini ve bunların 500 bininin ise 18 yaşın altında olduğunu ortaya koydu.
Konsey, önceki gün yayınlanan ‘Bağımlılık Yapıcı Davranışlarla Yüzleşme: Durumun Gerçeği ve Öneriler’ başlıklı raporunda, Fas'ta damar içi madde kullanan yaklaşık 15 bin 500 kişinin olduğu ve hepatit C ile enfekte olanların yüzde 57'sinin bu gruptan olduğu açıklandı. Ayrıca, eğitim alan küçüklerin yüzde 9'undan fazlası en az bir kez esrar kullandığını kaydetti. Buna ek olarak Konsey, 3,3 milyon Faslının oynadığı bahis oyunlarıyla ilgili başka bir bağımlılık türüne de dikkati çekti.
Fas Ekonomik ve Sosyal Konseyi Başkanı Ahmet Rıza Şami, Rabat'ta düzenlediği basın toplantısında bazı noktalara vurgu yaparak, bu rakamların endişe verici olduğunu belirtti. Ayrıca, bağımlıların zihinsel ve psikolojik bütünlükleri ile fiziksel sağlıkları üzerindeki korkunç yansımalarının ele alınması gerektiğine değindi. Bağımlılığın yüksek finansal maliyeti nedeniyle ortaya çıkan yansımaların aileye ve topluma yayıldığı konusunda da uyarıda bulundu.
Konsey, uyuşturucu madde kullanımı veya bağımlılığın yasal olarak sigorta, sağlık sigortası ve sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanabilecek tedavi gerektiren hastalık olarak tanınmasını tavsiye etti.
Bir yandan Konsey, uyuşturucu kullanıcılarına tedavi görme hakkı veren yasal hükümlerin sistematik olarak uygulanmasına izin vermek için ceza kanununun gözden geçirilmesini talep ederken, diğer yandan uyuşturucu ve kaçakçılık yapan şebekelere karşı cezaların arttırılmasına yönelik Ceza Kanunu’nun gözden geçirilmesini talep etti.
Konsey, potansiyel olarak bağımlılık yapan yasal araçlardan (tütün, alkol, at yarışı bahisleri, piyangolar, spor bahisleri) devletin elde ettiği gelirin sabit bir yüzdesini (yüzde 10) tedavi, araştırma ve önlemede kullanılmasını önerdi.
Konsey, bu araçların, devletin mali gelirinin yaklaşık yüzde 9'unu ve gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 3'ünü temsil eden 32 milyar dirhemden (3,2 milyar $) daha fazla olduğunu belirtti.
Konsey ayrıca, bağımlılıkla mücadele uzmanlığının ve bu alanda verilen üniversite diplomasının yasal olarak tanınmasını ve bu uzmanlıkla ilgili meslekler (psikoterapistler, uğraşı terapistleri ve diğerleri) için temel düzenlemelerin kabul edilmesini tavsiye etti. Atılacak adımın, bu alanda yetenekli insan kaynaklarının oluşmasına katkı sağlayacak.
Aynı zamanda Konsey, çocuklarda bağımlılık yapan davranışlara da odaklanılması gerektiğine dikkati çekti. Örneğin, konsey bağımlılık yapan madde kullanan ergenlerin yüzde 30 ila 50'sinin çok çeşitli bilişsel ve davranışsal bozukluğuna neden olan ‘dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundan mustarip olduğunu belirtti.



Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

İbrahim Hamidi

Kesin olan şu ki, Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerine mücadelenin yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.

Suriye yeni bir aşamaya girdi. Rejimin geçen yıl sonunda devrilmesinden bu yana süregelen “balayı” sona erdi. Fırat'ın doğusundaki Haseke'de düzenlenen “Bileşenler Birliği Konferansı”, “Kürt dosyası” konusundaki Fransa-Türkiye anlaşmazlığı, “Dürzi dosyası” ile ilgili Amman Diyaloğu ve Rusya'nın rolünün temkinli bir şekilde geri dönüşü gibi birçok gelişme buna işaret ediyor.

Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim tarafından düzenlenen “Bileşenler Konferansı”nın Fransa'nın desteği ve ABD'nin onayı olmadan düzenlenmesi imkânsız. Çünkü her iki ülkenin askeri ve özel kuvvetleri, uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Fırat'ın doğusunda bulunuyor. Dürzi Şeyhi Hikmet el-Hicri ve “Alevi Konseyi” Başkanı Gazal Gazal'ın konferansa katılımı da salt bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine bu, hükümetin ve “Sünni çoğunluğun” tutumuna karşı çıkan bir “Azınlık ittifakı”nın oluşumunun başlangıcını işaret ediyor.

Öyleyse Suriye'de ademi merkeziyetçi sisteme doğru bir eğilim var. Bu eğilim, konferansın sonunda ademi merkeziyetçilik ilkesini, yeni anayasa taslağının hazırlanmasını ve ülkede yeni bir ordu kurulmasını destekleyen sonuç bildirgesinde açıkça görülüyordu. Daha sonra atılan adımlar da bu eğilimi pekiştirdi; üç Dürzi dini otorite, tutumlarını birleştirme yönünde adımlar attı. Şeyh Hamud el-Hinavi ve Yusuf el-Cerbu, Hicri'nin açıkladıklarına benzer tutumlar içeren ve hükümeti ve davranışlarını açıkça eleştiren, ayrıca uluslararası soruşturma çağrısında bulunan, İsrail de dahil olmak üzere birçok ülkenin tutumlarını referans gösteren bir video yayınladılar.

Bileşenler Birliği Konferansı’nı takip eden bir diğer adım, Ürdün ve ABD'nin Amman'da hükümet ile Dürzi dini otoriteleri arasında, çeşitli ülkelerden yetkililerin katılımıyla, bakanlar düzeyinde bir müzakere süreci için hazırlıklara başlamasıydı. Aslında bu süreç iki karmaşık meselenin, yani Kürt meselesi ile Dürzi meselesinin ele alınmasında uluslararası Paris sürecine bölgesel bir alternatif oluşturma arzusunu yansıtıyor.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da eş-Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. “Bileşenler Konferansı” da Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi

Paris, Ürdün sınırındaki güney şehirlerinin geleceğini görüşmek üzere Suriye-İsrail görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. Tel Aviv, güneydeki tüm ağır ve orta silahların çekilmesi Süveyda, Dera ve Kuneytra illerinde İsrail hava desteğiyle yerel konseyler ve bağımsız yönetimlerin kurulması da dahil olmak üzere bir talep listesi sunmuştu. Paris ayrıca, 10 Mart'ta Kürt meselesini ve Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın uygulanmasını ele alan Suriye-Amerikan-Fransız görüşmelerine de ev sahipliği yaptı.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. Ankara Paris'i “Kürtlere taraftar”, Paris de Ankara'yı Şara hükümetine taraftar gördüğünden, “Bileşenler Konferansı” Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi. Sonuç olarak Suriye hükümeti, Paris'te Kürtlerle müzakerelerin askıya alındığını resmen duyurdu.

Kürtlerle ilgili Fransa-Türkiye ve Dürzi sorunu ile güneydeki düzenlemeler konusunda Türkiye-İsrail arasındaki çatışma, Suriye hükümetinin “müttefik ittifakı”nda çatlakların oluşmaya başladığının göstergeleri. Arap, bölge ve Batı ülkelerinin Şam'ın tutumunu desteklediği aylar sona erdi ve Suriye'de dış ajandalar arasındaki çatışma dönemi başladı.

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Batı'nın tutumundaki değişim belirtilerinin ardından, Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve İstihbarat Direktörü Hüseyin Selame'nin Moskova ziyareti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yetkililerle yaptıkları görüşmeler, Şam ile Moskova arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı niteliğinde ve şu temel konuları ele alıyor: Suriye'ye yeniden Rus silahlarının tedarik edilmesi, Hmeymim ve Tartus üslerinin ortak yönetimi, ekonomik ilişkiler, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rus devriyeleri yapılması ve Beşşar Esed ile Moskova'da ikamet eden üst düzey rejim yetkililerinin kaderi.

Son yedi ayda “sınırsız Batı desteği” alan Şam, sahil bölgesi ve Süveyda'daki olaylar ve İsrail'in devam eden saldırı ve işgallerinin ardından büyük olasılıkla Batılı ülkelerin söylemlerinde, taleplerinde ve eylemlerinde bir değişim algılamaya başladı. Bu sebeple de Rusya'ya belirli hedefler doğrultusunda el uzatmak istedi. Bu hedefler; Batı ile birlikte doğulu bir denge kurmak, İsrail hareketlerini kontrol etmek, Suriye sahil bölgesinde istikrarı sağlamak, Kamışlı Havalimanı'nı işleterek ve kuzeydoğu Suriye'de devriye gezerek sahada askeri bir denge sağlamak. Türkiye’nin Moskova ile yeni Suriye arasındaki yakınlaşmadan uzak olması mümkün değil.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna'da savaşan Rusya'nın Suriye'ye dönmesine izin verecek mi? Şam, ademi merkeziyetçi idareleri kabul edecek mi? Bileşenler arasındaki koordinasyon siyasi koordinasyondan askeri koordinasyona mı kayacak? Şam, değişen sahneye, taleplere ve söylemlere nasıl yanıt verecek? Askeri olarak dahil olan taraflar -ABD, Türkiye, Rusya ve İsrail- arasındaki ilişkinin niteliği nedir?

Bu soruların birçok cevabı var, ancak kesin olan bir şey var; Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerindeki ve içindeki çatışmanın yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.