‘Sızıntılar’ siyasi oyunun araçlarından biri mi?

Julian Assange'ın destekçileri Londra'daki Westminster Mahkemesi'nin önünde destek gösterisi yaptı. (Reuters/Tom Nicholson)
Julian Assange'ın destekçileri Londra'daki Westminster Mahkemesi'nin önünde destek gösterisi yaptı. (Reuters/Tom Nicholson)
TT

‘Sızıntılar’ siyasi oyunun araçlarından biri mi?

Julian Assange'ın destekçileri Londra'daki Westminster Mahkemesi'nin önünde destek gösterisi yaptı. (Reuters/Tom Nicholson)
Julian Assange'ın destekçileri Londra'daki Westminster Mahkemesi'nin önünde destek gösterisi yaptı. (Reuters/Tom Nicholson)

Sevsen Mehanna
Bazıları, internetin ortaya çıkışıyla birlikte bu ağın milyonlarca belgeyi dakikalar veya saniyeler içinde indirme ve saklama kolaylığına izin vermesiyle bir “siyasi sızıntı” dalgasının başladığını düşünebilir. Ancak gerek siyasi gerekse de stratejik nedenlerle yapılan bu sızıntılar yeni değil. Muhtemelen ABD’nin kurucu babalarından biri olan Benjamin Franklin'in döneminde başlayan ve günümüzde Wikileaks internet sitesinin kurucusu Julian Assange’ye ve CIA personeli Edward Snowden’e kadar uzanan bir süreci içermekte.
İngiliz yargısının, yıllarca süren hukuki çekişmelerden sonra casusluk suçlamasıyla yargılamak isteyen ABD'ye teslim edilmesine resmen izin verdiği Julian Assange, ABD’nin -özellikle Irak ve Afganistan'daki- askeri ve diplomatik faaliyetleriyle ilgili 700 binden fazla belgeyi sızdırmak ile suçlanıyor. Edward Snowden, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) tarafından yürütülen ve çok gizli olarak sınıflandırılan Haziran 2013 tarihli “PRISM” casusluk programının ayrıntılarını The Guardian ve Washington Post’a sızdırdı.
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), geçtiğimiz ekim ayında dünyanın dört bir yanından milyonlarca sızdırılmış belgeye dayanarak bugüne kadarki en kapsamlı mali sır soruşturmasını yayınladı. 117 ülkeden 600'den fazla gazetecinin çalışmalarının meyvesi olan bu araştırmaya, “Pandora'nın Belgeleri” adı verildi. Soruşturma kapsamında Ürdün Kralı, Çek Başbakanı, Kenya ve Ekvador Cumhurbaşkanları dahil olmak üzere birçok devlet ve hükümet başkanı, özellikle vergi kaçakçılığı gibi amaçlarla yabancı şirketler kisvesi altında milyonlarca dolar saklamakla suçlandı.
Arap dünyasında ise çadırında olup bitenleri kayıt altına alan Libya’nın devrik Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin ‘Kaddafi Sızıntıları’ akla geliyor. Kuveyt bu sızıntılar nedeniyle Ümmet Partisi'nin Genel Başkanı Hâkim el-Matiri’yi ömür boyu hapis cezasına çarptırmıştı. Matiri’nin ilk etapta “rejimi devirmek” ve “Libya lehine Kuveyt karşıtı casusluk yapmak” suçlamalarından mahkûm edilmesinin ardından dava bir devlet güvenlik meselesine dönüşmüştü.
Medya ve “hipergerçeklik”
Medya içeriği üretimi ve haber çalışması öyle karmaşık bir hale geldi ki, bu üretim temelde şu sorularla özetlenebilir: Ne? Ne zaman? Nerede? Neden? Kim?
Medya dünyasında zaman zaman bir görüntünün bilginin bütünü haline geldiği olur ve görüntü akıllı telefonlar, tabletler ve sosyal medya araçları aracılığı ile iletilir. Böylece “ekran kültürü” olarak bilinen durum oluşur. Bilginin ulaşılabilir hale geldiği, hızla aktığı, çeşitli algoritmalarla programlandığı, o bilgiyi yorumlamanın mümkün olmadığı ve alıcının yanlış haberi doğrudan ayırt edemediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu, geleneksel ve yeni medya için bir meydan okumayı temsil etmektedir. Bu meydan okuma yayınlama, iletişim, veri değerlendirme, doğruluk, haber sunum hızı gibi teknik meseleleri kapsamaktadır. İşte ‘kaynakların’ ve ‘sızıntıların’ rolü tam da burada devreye girmektedir. Ardından hikâyeyi ‘yaratmak’ için bu haberler ve bilgiler toplanır, bazen aynı hikâye birden fazla bakış açısından anlatılır. Zaman zaman bu bilgilerin çelişkili ve hikâyenin oluşturulduğu araçlar aynı olsa bile taşıyıcının, kaynağın veya alıcının bakış açısına bağlı olarak tamamen farklı iki durumun ortaya çıktığı görülür.
İzleyicide kafa karışıklığına sebep olan şey budur. Medya insanları çekmek için çalışır ve kimi zaman bazı gerçeklikler üretmekte ve onları bir sıraya koymakta (yani, onları belirli bir bağlama yerleştirmekte) tereddüt etmez.
“Maddi gerçeklikten geriye ne kaldı?” diye soran Fransız sosyolog Jean Baudrillard'ın dediği gibi, “Biçimsel, hayali ve sanal anlamda muazzam ve sürekli bir gerçeklik enjeksiyonuna tanık oluyoruz.”
Baudrillard sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Hakiki gerçeklik artık eskisi gibi değil. Teknoloji, içinde bulunduğumuz çağda yeni toplumsal bilincin oluşumunu büyük ölçüde etkilemiştir. Post-modern çağda iletişim araçlarının gelişmesi ve teknolojik devrimle birlikte medya, insanların konulara ve sorunlara ilgisini yönlendirmede önemli bir rol oynamaktadır. Bilgi ve iletişimin yerini ‘hiper-gerçeklik’ olarak bilinen şey aldı. Bu, fiili gerçekliği heyecanla simüle etmekte ve kendini gerçek kılan yalanları icat etmektedir. Ayrıca nesneleri örten göstergelerden, onların varlığını gizleyen göstergelere geçişte belirleyici bir dönüm noktasıdır. Hipergerçeklik, var olmayan gerçek paradigmalarla dolu bir kültür olarak tanımlanır hale geldi ve sonuçları, “gerçek ve hayal arasındaki ayrımın” kaybedilmesine neden oldu.

“Sızıntıların” amacı nedir?
Basın sözlüğüne göre ‘sızıntı’, içeriden birinin gizli bilgileri bir gazeteciye ifşa etmesidir ki, bu bilgiler hükümetten, mali kaynaklardan veya özel kişilerden olabilir. Kişilerin ifşa etme hakkına sahip olmadıkları bu bilgileri açığa çıkarmalarının nedenleri farklı olabilir. Kimisi kamuoyunun bu bilgileri öğrenmeye hakkı olduğunu düşünür, kimisi bilgiler karşılığında maddi bir kazanç elde eder, kimisi de belirli bir tarafı ya da kişiyi rahatsız etmek ister. Bazı devlet çalışanlarının yaklaşan tehlikeli bir karara karşı halkı uyarmak, halkın nabzını tutmak veya medyanın bir olayı ele alma şeklini etkilemek için veri sızdırmaya başvurduğuna rastlanır. Dolayısıyla sızıntıların arkasındaki amaç her zaman kamuoyunu aydınlatmak ve bilgiye erişim hakkına sahip olduğunu düşünmek olmayabilir. Zira kimi zaman bu sızıntıların arkasında kişisel, siyasi ve mali sebepler bulunmaktadır.
Gazetecinin sızıntıların gerçekliğini doğrulamadaki rolü burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir gazetecinin omuzları üstünde “kamuoyunu yanıltmama” sorumluluğu vardır. Her ne kadar “çok gizli” ifadesi, haber peşinde koşan herhangi bir gazeteci için baştan çıkarıcı olsa da bu hususta dikkatli olmalıdır. Belki de Julian Assange'ın yaptığı uluslararası düzeyde birinci dereceden bir skandaldı ve hiçbir şeyin ifşa olmaya bağışık ve korunaklı olmadığını kanıtladı. “Wikileaks’ın” gizli bilgi ve uluslararası sırların kara kutusunu ortaya çıkarmasının ardından her şey yarın gün ışığına çıkmaya mahkûm hale gelmiştir.

200 yıl içindeki en önemli 10 gizli siyasi belge sızıntısı
“History” sitesi, Mart 2017'de “Siyasi Sızıntıların Uzun ve Karmaşık Tarihi” başlıklı bir dosya haber yayınladı. Bu raporda, siyasi ve stratejik nedenlerle, bazıları yüzlerce yıl öncesine dayanan on gizli belge yer alıyor.

“Hutchinson” Mektupları
Aralık 1772'de, o zamanlar Amerika'daki İngiliz kolonilerinin posta müdürü olarak görev yapan Benjamin Franklin, bilinmeyen bir göndericiden bir paket aldı. Paketin içerisindeki mektupların yazarı, bir İngiliz yetkiliye göre Massachusetts Valisi Thomas Hutchinson’du. Mektuplarda ise, Thomas Hutchinson'ın İngilizleri Boston'daki asi kolonistleri caydırmak için daha fazla asker göndermeye çağırdığı yer alıyordu.
Franklin bu mektuplardan özel bir çevreyi haberdar ederken, John Adams onları 1773'te Boston Gazette’de yayınladı ve Thomas Hutchinson'ı ülkeyi terk etmeye zorlayan bir skandala yol açtı. Bu, Bağımsızlık Savaşı'na yol açan gerilimleri artırdı. Üç masum adam mektupları sızdırmakla suçlanınca, Franklin bu konudaki rolünü itiraf etti. Böylece parlamentoda resmi olarak kınandı ve görevinden alındı.

“Guadalupe Hidalgo” Antlaşması
1848'de gazeteci John Nugent, iki yıllık Meksika-Amerika Savaşı'nı sona erdirmesi beklenen Guadalupe Hidalgo Antlaşması'nın imzasız bir kopyasını New York Herald'da yayınladı.

“Pentagon Belgeleri”
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre The New York Times, Haziran 1971’de ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından 1945- 1967 yılları arasında ABD'nin Vietnam müdahalesi hakkında yayınlanan çok gizli bir rapordan bir dizi alıntı yaptı. Bu belgeler, o sıralar Savunma Bakanı Robert McNamara tarafından yapılan bir incelemenin parçasıydı.
“Pentagon Belgeleri” olarak bilinen bu belgeler, birbirini takip eden dört başkanlık yönetiminin, Vietnam Savaşı'nın içeriği, amaçları ve ilerleyişi hakkında Kongre'yi ve Amerikan kamuoyunu kasten yanlış yönlendirdiğini ortaya koydu.

“Watergate”
1972 yılının ortalarında beş kişi, Demokrat Parti’nin Washington'daki “Watergate” Oteli'ndeki merkezine girip dinleme cihazları yerleştirmeye çalışmaktan tutuklandı. Ardından Washington Post’ta çalışan iki gazeteci Bob Woodward ve Carl Bernstein, olay ile Richard Nixon yönetimi arasındaki doğrudan ilişkiyi ortaya çıkarmayı başardılar. Bu, Senato’da en nihayetinde Nixon'ın 1974'te istifasına yol açan bir dizi oturumun düzenlenmesine yol açtı.

“Valerie Plame” Davası
Temmuz 2003’te CIA'nin Nijerya'daki Elçisi Joseph Wilson, The New York Times'ta bir yazı yayınladı. Wilson bu yazısında George W. Bush'un, “Irak Nijer'den uranyum almaya çalışıyor” şeklindeki iddiasının, Bush'un savaşı haklı çıkarmak için kullandığı temelsiz bir iddia olduğunu belirtti. Robert Novak iki hafta sonra Washington Post’ta, Wilson'ın karısı Valerie Plame'in bir CIA ajanı olduğunu söyledi ve kimliğini ifşa etti. Wilson Beyaz Saray'ı kendisini cezalandırmak için eşinin kimliğini sızdırmakla suçladı.
Yıllar sonra, Plame ve kocası Wilson’un hikâyesini anlatan bir film yapıldı: Fair Game.

“Irak Savaşı” Kayıtları
Wikileaks Ekim 2010'da Irak'ın işgali ile ilgili yaklaşık 400 bin gizli askeri belge yayınladı. Bu, birkaç ay öncesinde Afganistan'daki savaş hakkında yayınlanan 77 bin belgeyi geride bırakan devasa bir bilgi deposunu temsil ediyordu. Sızan en önemli belgeler arasında, Bush ve Blair'in Irak işgalini haklı çıkarmak üzere kitle imha silahları konusunda yalan söylediklerini kanıtlayan “Downing Street” muhtırası yer alıyor.
Avustralyalı gazeteci Assange, belgeleri The New York Times, Der Spiegel ve Guardian dahil olmak üzere basın organlarıyla paylaştı. Bu sızıntıların ortaya çıkardığı şeyler arasında, ABD ordusunun Iraklı müttefikleri tarafından tutuklulara yönelik kötü muameleyi kasten görmezden geldiğine dair kanıtlar da vardı. Ayrıca kabul edilenden 15 bin daha fazla sivil zayiatın olduğu bilgisi yer alıyor. Savaş karşıtları, “Downing Street” muhtırasını, Bush ve Blair'in gizlice Irak'ı işgal etmeye karar verdiklerinin ve istihbaratı manipüle ettiklerinin reddedilemez kanıtı olarak nitelendirdi.

“Edward Snowden” Sızıntıları
Edward Snowden, Hawaii’de Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) personeli olarak görev yaptığı sırada elde ettiği bilgileri 2013 yılında ifşa etti. Bu bilgilere göre NSA ve FBI, ABD içinde ve dışındaki internet kullanıcılarından “e-posta, konuşmalar, videolar, fotoğraflar ve sosyal ağlar” dahil olmak üzere veri toplamaktaydı. Başkan Barack Obama yönetimi, mahremiyetin ihlaline yönelik gelen eleştirilerin ardından, terör saldırılarını önlemeye yardımcı olduğunu iddia ederek bu gözetim programını savundu.
Snowden bazıları tarafından hain olmakla suçlanırken, bazıları ise onun yaptığı şeyi destekledi. Federal savcılar, Snowden'ı Casusluk Yasası doğrultusunda suçladı. Rusya sığınma hakkı verdi. Başkanlık affı elde etme girişimleri başarısız olduktan sonra orada kaldı.

“Panama Belgeleri”
2016 yılının nisan ayında, Mossack Fonseca'nın Panama ofisinin veri tabanından yaklaşık 11,5 milyon dosya sızdırıldı. Dünyanın en büyük dördüncü hukuk firması olan Mossack Fonseca'dan sızan dosyalarla birlikte dünyanın dört bir yanında binlerce varlıklı insan ve devlet görevlisinin kişisel finansal bilgileri ifşa oldu.
Dosyaları bilinmeyen bir kaynaktan edinen Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) ile bu belgeleri paylaştı. ICIJ bu dosyaları, BBC ve Guardian’ın da aralarında bulunduğu geniş bir uluslararası haber kuruluşu ağına iletti.

“Cennet Belgeleri”
Bu sızdırılmış belgeler yaklaşık 13,4 milyon gizli dosyayı ihtiva etmektedir. Gizli dosyalarda, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth ve eski ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross gibi isimlerin yanında Facebook ve Nike gibi büyük şirketlerden bahsedilmekte. Hukuk firması Appleby tarafından sızdırılan bu belgeler, Süddeutsche Zeitung’e gönderildi. Bu gizli belgeler, servet, kâr ve vergi kaçakçılığını gizlemek için kullanılan on trilyon dolarlık yabancı yatırımı ortaya çıkardı. Ayrıca belgelerde yer alan şok edici bilgilerden biri de Wilbur Ross'un, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in damadıyla doğrudan bağlantılı olan yabancı bir nakliye şirketinde hissesinin bulunması idi.



ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
TT

ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)

ABD donanması, Çin'e karşı insansız deniz aracı filosu kurmak istiyor ancak testlerde birçok sorun yaşandığı aktarılıyor.

Reuters'ın haberinde, Pentagon'un Ukrayna savaşında deniz drone'larının etkisini gördükten sonra Çin'in Tayvan Boğazı'ndaki muhtemel ilerleyişini engellemek için kendi filosunu kurmaya çalıştığı yazılıyor.

Pentagon, "Replicator" adını verdiği insansız deniz aracı filosu programını 2023'te başlatmıştı. 1 milyar dolar kaynak ayrılan proje kapsamında binlerce deniz ve hava drone'u üretilmesi hedefleniyor.

Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ın "Büyük, Güzel Yasa Tasarısı" kapsamında insansız deniz aracı üretimi için ek 5 milyar dolar kaynak sağlanmıştı.

Ancak Çin'e karşı caydırıcı güç olarak kullanılması planlanan filodaki drone'ların üretiminde yazılım sorunları ve kazalar yaşandığı aktarılıyor.

Kaliforniya açıklarında geçen ay yapılan testte, bir drone'un yazılım arızası nedeniyle aniden durduğu, başka bir insansız deniz aracının da buna çarpıp hasar gördüğü belirtiliyor. Olayın, rakip firmalar Saronic ve BlackSea Technologies tarafından üretilen cihazlarla yaşandığı ifade ediliyor.

Başka bir testte de drone'ların takibi için suya inen destek gemisinin kaptanı, gemiyi çeken insansız deniz aracının arızalanması üzerine suya düştü. Her iki olayın da yazılım ve kullanıcı hatasından kaynaklandığı bildiriliyor.

Reuters, ABD donanması, Saronic veya BlackSea Technologies'in yorum taleplerine yanıt vermediğini aktarıyor.

Ukrayna ordusunun deniz operasyonlarında kullandığı drone'ların tanesinin maliyeti yaklaşık 250 dolar. Hızlı hareket eden bu cihazlar gerektiğinde patlayıcılarla donatılıp saldırı için veya gözetleme amaçlı kullanılabiliyor.

ABD donanmasıysa bunu genişleterek insan komutlarına ihtiyaç duymadan görevleri tamamlayabilecek otonom bir filo kurmayı hedefliyor. Bunun çok daha maliyetli ve teknolojik açıdan zorlu olacağı belirtiliyor. Bir insansız deniz aracının maliyeti birkaç milyon dolara kadar çıkabiliyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nden T.X. Hammes, donanmanın geleneksel karar ve uygulama mekanizmasının da süreci güçleştirdiğine dikkat çekiyor:

Büyük şeyler üretmeye, karar almak için yıllar harcamaya alışmış bir sistem sözkonusu. Ancak bir anda onlardan hızlı hareket etmelerini istiyorsunuz.

Independent Türkçe, Reuters, Marine Insight


Rusya'nın en yakın müttefikinden nükleer hamle

Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
TT

Rusya'nın en yakın müttefikinden nükleer hamle

Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)
Lukaşenko, 1994'ten beri iktidarda (Reuters)

Belarus yönetimi, elindeki roketatarlarda nükleer başlık kullanmayı planlıyor.

Reuters'ın aktardığına göre Belarus, Polonez roketatar sistemlerini nükleer başlıklarla donatmak için araştırma başlattı.

Rusya'nın müttefiki Belarus'un kendi nükleer silahları yok ancak Moskova'nın kontrolündeki taktiksel nükleer füze başlıklarına ev sahipliği yapıyor.

Belarus Devlet Güvenlik Konseyi Başkanı Aleksander Volfoviç, Polonez füzelerinin nükleer başlıklarla donatılmasıyla "son teknoloji bir silah" tasarlanacağını söyledi.

Volfoviç, 2016'dan beri kullanılan Polonez füze sisteminin Çin'le ortaklaşa geliştirildiğini belirterek, silahın son modelinin menzilinin 200 kilometreden 300 kilometreye yükseltildiğini ifade etti.

Yetkili, Rus yapımı orta menzilli hipersonik füze Oreşnik'teki bazı teknolojilerin Polonez'e entegre edilmesi için araştırma yapıldığını da sözlerine ekledi.

Belarus Savunma Bakanı Viktar Hrenin, gelecek ay Rusya'yla yapılacak ortak askeri tatbikatta Oreşnik füzelerinin kullanılacağını bildirmişti. Kremlin güçleri, mevzubahis füzeleri Ukrayna'ya yönelik saldırılarda kullanıyor.

Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko, dünkü açıklamasında son dönemde Ukrayna savaşı nedeniyle artan askeri tehditlere dikkat çekti:

Askeri tehditlerin dinamikleri ve Batılı komşularımızın askeri harcamalarındaki önemli artış, bizi Belarus, Rusya ve birliğimizin savunma kabiliyetlerine odaklanmak durumunda bırakıyor.

Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, bu hafta Minsk'i ziyaret ederek Lukaşenko'yla görüşmüştü. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin yaptırımları altında zorlanan Tahran ve Minsk yönetimleri, ikili ilişkileri güçlendiren anlaşmalar imzalamıştı.

Pezeşkiyan'ın ziyareti, ABD ve İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik hazirandaki saldırılarından ötürü ertelenmişti. Toplantıda Lukaşenko, İran'ın nükleer altyapısına saldırıları "bölgesel ve uluslararası istikrarla güvenliğe ciddi bir tehdit" diye nitelemiş, Tahran'ın "barışçıl nükleer enerji geliştirme hakkını" savunduklarını söylemişti.

Independent Türkçe, Reuters, United24


IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

TT

IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

IKBY'deki silahlı çatışmaların ardından muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı

Bir güvenlik yetkilisinin AFP’ye verdiği bilgiye göre, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) güvenlik güçleri, özerk bölgedeki etkili Talabani ailesinin kuzeni olan muhalif siyasetçi Lahur Şeyh Cengi'yi, saatler süren silahlı çatışmaların ardından bu sabah erken saatlerde gözaltına aldı.

Cengi, bölgenin iki tarihi Kürt partisinden biri olan ve Süleymaniye şehrini domine eden Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) eski üst düzey yetkilisiydi. Ancak daha sonra kuzenleri Bafel ve Kubad Talabani ile aralarında anlaşmazlıklar çıktı.

dsfrgthy
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) doğusundaki Süleymaniye şehrinde, güvenlik güçlerinin 22 Ağustos 2025'te birkaç saat süren silahlı çatışmaların ardından muhalefet lideri Lahur Şeyh Cengi'yi gözaltına almasının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen güvenlik yetkilisi, Cengi'nin ‘teslim olduğunu’ söyledi. Bu arada, IKBY'nin en büyük ikinci şehri Süleymaniye'de iki haftadan kısa bir süre içinde ikinci muhalefet lideri gözaltına alınırken, ‘kardeşleri Polad ve Aso’nun da gözaltına alındığı’ bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın AFP muhabirinden aktardığına göre kardeşler, Süleymaniye'nin lüks bir mahallesinde sahip oldukları otelde saklanıyordu. Çatışmaların ardından bölgeden siyah duman bulutları yükseldiği görüldü.

Çatışmalarda üç kişi hayatını kaybetti

IKBY'nin Süleymaniye kentinde şafak sökmeden önce, saldırıyı başlatan güvenlik güçleri ile Cengi’yi koruyan onlarca silahlı savaşçı arasında çatışmalar çıktı ve bölgede silah sesleri duyuldu.

AFP'ye konuşan iki güvenlik yetkilisine göre, bu sabah meydana gelen silahlı çatışmalarda güvenlik güçlerinden üç kişi hayatını kaybetti, 19 kişi yaralandı ve muhalif politikacı Lahur Şeyh Cengi gözaltına alındı.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Kürt güvenlik güçlerinden üst düzey bir yetkili AFP’ye yaptığı açıklamada, “Güvenlik güçlerinden üç kişi öldürüldü, 19 kişi de yaralandı” dedi. İkinci bir güvenlik yetkilisi de bu sayıyı doğruladı.

Süleymaniye Terörle Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, üyelerinden birinin ‘aranan bir grup kişinin gözaltına alınması için verilen adli kararın uygulanması operasyonunda’ öldürüldüğü doğrulandı.

Süleymaniye Mahkemesi Sözcüsü Yargıç Salah Hasan AFP’ye verdiği demeçte, yargının dün Cengi ve bir dizi başka kişi hakkında ‘güvenliği ve istikrarı bozmak amacıyla bir örgüt kurmak suçlamasıyla’ gözaltı emri çıkardığını söyledi. Hasan, ‘suçlamalar kanıtlanırsa Cengi’nin en az yedi yıl hapis cezasına çarptırılabileceğini’ belirtti.

Cengi, kuzenleriyle yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle 2021'den bu yana kademeli olarak iktidar ve güvenlik görevlerinden uzaklaştırıldı. O yıl KYB Genel Başkanı Bafel Talabani, zehirlenme girişiminin hedefi olduğunu belirterek, Cengi’nin güvenlik sektöründeki yakın arkadaşlarını suçladı.

thy

1975 doğumlu Cengi, Süleymaniye'de Terörle Mücadele Birimi'ni kurdu ve 10 yıldan fazla bir süre bu birimi yönettikten sonra, kendi internet sitesine göre, KYB'nin istihbarat teşkilatının başına geçti.

Kısa bir süre için KYB'nin liderliğini kuzeni Bafel ile paylaştı.

2024 yılında Halk Cephesi adında kendi partisini kurdu ve bu parti bugün IKBY Parlamentosu'ndaki 100 sandalyenin 2'sine sahip.

Bölge, kırk yıllık çatışmanın ardından nihayet göreceli bir istikrar yaşayan ülkede bir istikrar vahası olarak kendini gösterirken, aktivistler ve muhalif isimler yaygın yolsuzluğu, keyfi tutuklamaları, toplanma özgürlüğü ihlallerini ve basın özgürlüğüne yönelik saldırıları kınıyor.

Yeni Nesil Hareketi’nin lideri muhalif siyasetçi Şasuvar Abdulvahid, 12 Ağustos'ta Süleymaniye'deki evinde gözaltına alındı.