Cezayir, bağımsızlığının 60’ıncı yılını kutlamaya hazırlanıyor

Cezayir, bağımsızlığının 60’ıncı yılını kutlamaya hazırlanıyor
TT

Cezayir, bağımsızlığının 60’ıncı yılını kutlamaya hazırlanıyor

Cezayir, bağımsızlığının 60’ıncı yılını kutlamaya hazırlanıyor

Cezayir hükümeti, 58 şehirde düzenlenecek etkinlikler ile ülkenin 5 Temmuz 1962'de Fransız sömürgeciliğinden bağımsızlığının 60’ıncı yıl dönümünü büyük kutlamalar yapmaya hazırlanıyor. Bu kapsamda ‘hafızadaki acıların’, ‘Fransa'nın sömürge suçunu tanımayı açıkça reddetmesinin’ ve ‘bağımsızlığın ardından ulaşılan başarıların’ vurgulanacağı etkinliklere odaklanılıyor.
Mücahitler Bakanı El-Iyd Rabiga perşembe günü hükümet radyosuna yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı’nın ulusal egemenliğin yeniden tesis edilmesinin 60’ıncı yıl dönümüne yönelik kutlamalara ilişkin direktiflerinin uygulanması için  çalışmalar devam ediyor. Bu, Cezayir ulusunun hatırasının korunması ve şehitlere vefa açısından büyük bir önem taşıyor. Bu vesileyle kurtuluş savaşı zaferleri ile bağımsız Cezayir'in başarıları arasında bağlantı kurmaya özen gösteriyoruz.” 
Yıl dönümü etkinlikleri Ramazan Ayı’nın ardından hazırlıkları hızlanacaklar. Bir yıl önce başlayan kutlamalar, El-Dhakira TV’de Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı (1954 - 1962), Cezayir'in Fransız kuvvetleri tarafından işgalini ve sömürgeciliğe karşı halk direnişini konu alan tarihi programlarda gösteriliyor.
Bağımsızlığın 60’ıncı yılı için oluşturulan komitenin bir üyesi Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kutlamalarda pek çok amacın güdüleceğini, öncelikle genç nesillere vatanları ile gurur duymayı aşılamak istediklerini vurguladı. Ayrıca gençlere kendileri için fedakarlıklarda bulunan atalarının geride bıraktığı emaneti korumaları ve bağımsızlığın ardından başlatılan inşa sürecini tamamlamaları gerektiğinin hatırlatılmak istendiğini de sözlerine ekledi. Söz konusu komite, Başbakan Eymen bin Abdurrahman tarafından yönetiliyor.
Kutlamalarda çeşitli temalara sahip zengin programların yürütüleceğini bildiren Mücahitler Bakanı Rabiga sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kapsamda şanlı tarihimizi konu edinen belgeseller yayınlayacağız. Çocuklara yönelik programlarımız da olacak. Aynı zamanda hafızayı canlandıracak dosyaların ele alınacağı bir çok konferansın düzenlenecek. Ulusal ve uluslararası bilimsel ve akademik faaliyetlerde bulunulacak. Cezayir’in 1830 - 1962 dönemine dair akıllı telefon uygulamaları da hazırlıyoruz.  Programlar kapsamında Cezayir tarihine yönelik dijital bir sergisi de hayata geçireceğiz.”
Dünyanın dört bir yanından katılım sağlanacak “Kurtuluş Devrimi Dostları Uluslararası Konferansı”na yönelik hazırlıklar da sürüyor. Konferansın devrimin arkasına yer alan insani değerlerin ve bunların tüm dünya ile ilişkileri dokumadaki rolüne odaklanacağını aktaran Bakan, aynı zamanda devrim dostlarının Cezayir halkının kurtuluş mücadelesine verdikleri desteğin ve bu taraflara şükran borcunun da gözler önüne serileceğini vurguladı.
Bağımsızlığın 60’ıncı yıl dönümü kutlamaları için slogan ve en iyi milli destan seçme yarışmalarının düzenlendiğini belirten Bakan, ‘ulusal meselelerin hizmetinde bir tarihsel düşünce ekolü’ yaratma çabası kapsamında yeni tarih kitaplarının basılması ve eskilerinin yenilenmesi projesinin yürütüldüğünü kaydetti.
Ünlü Fransız tarihçi Benjamin Stora’nın hazırlayarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a sunduğu ‘ortak hafızaya’ ilişkin raporun somutlaştırılması yönünde Fransa’da aylardır çalışmalar yürütülüyor. Merkez olarak bağımsızlık görüşmelerinin yapıldığı ve ateşkesin ilan edildiği Evian sınır kasabası seçildi. Kasabada tarihçiler, aydınlar ve akademisyenler tarafından kültürel programlar, yuvarlak masa konferansları, kitap fuarları ve sanat sergileri düzenleniyor. Sömürgecilik ve Cezayir devrimi üzerine filmler ve belgeseller de gösteriliyor. Diğer birçok şehirde de benzeri faaliyetler yürütülüyor.  
Macron iktidara geldiğinden bu yana hafıza konusunda Cezayir’e yönelik olumlu adımlar attı. Ancak Paris'in sömürgeciliği insanlığa karşı bir suç olarak kınamasını talep eden Cezayir bu adımları yetersiz buluyor.



Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
TT

Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)

Irak Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi'ye yakın bir kaynak, el-Halbusi'nin ülkedeki siyasi süreçten çekilmek de dahil olmak üzere dört seçeneği masaya yatırdığını söyledi.

Halbusi'nin geçen yıl Meclis Başkanlığı’ndan azledilmesinden bu yana, parti ile Şii güçler arasında bir kriz patlak verdi ve yerine başkasının seçilmesine yönelik müzakereler sekteye uğradı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, partinin masaya dört seçenek koyduğunu doğruladı; parlamentodaki çalışmaları askıya almak, hükümetten çekilmek, koalisyondan (devlet yönetiminden) çekilmek ya da Sadr Hareketi liderinin yaklaşık iki yıl önce yaptığına benzer şekilde her şeyden çekilmek.

Kaynak, “Şii güçler Sünni partilerle takas usulü anlaşıyor, bölünmüşlüğe oynuyor ve bunu kendi lehlerine kullanıyorlar” dedi. Kaynağa göre “geri çekilme seçenekleri mevcut, ancak her birinin kendi maliyeti var ve bu dikkate alınmalı.”

Öte yandan Koordinasyon Çerçevesi içindeki kaynaklar, Hamis el-Hancer liderliğindeki Siyade (Egemenlik) İttifakı Milletvekili Salim el-İsavi'nin meclis başkanlığı için en olası aday olduğunu öne sürdü.


Hizbullah, Kafr Şuba tepelerinde pusu kurarak bir İsrail askeri konvoyunu hedef aldığını duyurdu

Lübnan sınırı yakınındaki Yukarı Celile'de askeri eğitim tatbikatı sırasında havalanan helikoptere bakan İsrailli bir asker (AFP)
Lübnan sınırı yakınındaki Yukarı Celile'de askeri eğitim tatbikatı sırasında havalanan helikoptere bakan İsrailli bir asker (AFP)
TT

Hizbullah, Kafr Şuba tepelerinde pusu kurarak bir İsrail askeri konvoyunu hedef aldığını duyurdu

Lübnan sınırı yakınındaki Yukarı Celile'de askeri eğitim tatbikatı sırasında havalanan helikoptere bakan İsrailli bir asker (AFP)
Lübnan sınırı yakınındaki Yukarı Celile'de askeri eğitim tatbikatı sırasında havalanan helikoptere bakan İsrailli bir asker (AFP)

Hizbullah, Perşembe gecesi Kafr Şuba tepelerindeki Ruveysat el-Alem yakınlarında karmaşık bir pusuyla bir İsrail askeri konvoyunu hedef aldığını duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, pusunun iki İsrail aracının imha edilmesiyle sonuçlandığı belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın aktardığı açıklamada, Hizbullah savaşçılarının Ruveysat el-Alem yakınlarında bir konvoya güdümlü füzeler, toplar ve roketlerle karmaşık bir pusu hazırladığı belirtildi.

Açıklamanın devamında “Konvoy, iki aracın imha edilmesine yol açan güdümlü füzeler, toplar ve roketlerle hedef alındı. Düşman kayıpları geri çekmek için bir sis perdesi oluşturmaya çalıştı” ifadeleri yer aldı.


Husiler bir İsrail gemisine saldırdığını ve Eilat'taki hedefleri bombaladığını duyurdu

Ticari gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Ticari gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
TT

Husiler bir İsrail gemisine saldırdığını ve Eilat'taki hedefleri bombaladığını duyurdu

Ticari gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Ticari gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)

Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, unsurlarının Aden Körfezi’nde bir İsrail gemisini hedef aldığını duyurdu.

Seri yaptığı açıklamada, milislerinin Aden Körfezi'ndeki İsrail gemisi MSC Darwin'i bir dizi füze ve insansız hava aracıyla (İHA) hedef aldığını belirtti.

Seri, milislerinin ‘İsrail'in güneyindeki Ummu’r Reşraş (Eilat) bölgesinde İsrail’e ait hedefleri’ bir dizi balistik ve kanatlı füzeyle hedef aldığını bildirdi.

Açıklamanın devamında Husi grubunun ‘İsrail'in, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'ndaki seyrüseferini engellemeye’ devam edeceği vurgulandı ve İsrail hedeflerine karşı daha fazla askeri operasyon gerçekleştirme sözü verildi.

İran destekli Husiler aylardır İsrail'e gittiğini söylediği gemileri ve bölgedeki bazı savaş gemilerini hedef alıyor. Husiler bu operasyonları, Gazze'deki Filistinlilere destek amacıyla gerçekleştirdiklerini söylüyor.

Diğer taraftan ABD ve İngiliz hava kuvvetleri zaman zaman Yemen'deki Husi hedeflerine hava saldırıları düzenliyor.


ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
TT

ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ABD ordusunun beklenen bir hamleyle Gazze Şeridi'ne insani yardımların girmesini sağlayacak bir iskele inşa etmeye başladığını ve iskelenin Mayıs ayı başında faaliyete geçmesinin planlandığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre ABD Başkanı Joe Biden mart ayında, ABD ordusunun Gazze'nin Akdeniz kıyısında insani yardımların deniz yoluyla ulaştırılması için geçici bir iskele inşa edeceğini açıklamıştı.

İskele, İsrail'in bölgeyi harap eden ve 2,3 milyon kişiyi insani bir felakete sürükleyen savaşından altı ay sonra, Gazze Şeridi'nde kıtlığı önleme girişiminin bir parçası.

Sahada ABD askeri yok

Pentagon Sözcüsü Tümgeneral Patrick Ryder gazetecilere verdiği demeçte, “USNS Benavidez de dahil olmak üzere, ABD askeri gemilerinin denizdeki geçici iskelenin ilk aşamasının inşasına başladığını teyit edebilirim” dedi.

dfvgf
Gazze limanının uydu görüntüsü (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM), Gazze Şeridi'nin kıtlıkla karşı karşıya olduğu uyarısında bulunarak, Gazze Şeridi boyunca yardım erişiminin ve dağıtımının önündeki ‘büyük engellerden’ şikâyet etti.

Yardım kuruluşları ve Biden yönetimi, İsrail'e Gazze'ye yardım malzemelerinin ulaştırılmasını kolaylaştırması ve konvoylarına Gazze Şeridi içinde güvenli geçiş izni vermesi çağrısında bulundu.

Ryder, Pentagon'un Gazze'de iskele inşaat alanında küçük hasara neden olan bir tür havan topu saldırısını takip ettiğini söyledi. Ancak ABD güçlerinin henüz o bölgeye bir şey taşımaya başlamadığını ve sahada ABD askeri bulunmadığını da belirtti.

ABD'li yetkililer iskele çalışmasının, savaştan zarar görmüş Gazze Şeridi'nde ‘ordu güçlerinin karada konuşlanmasını’ içermediğini söyledi. Ancak ABD askerleri, İsrail güçleri tarafından denetlenecek olan iskelenin inşası sırasında Gazze Şeridi civarında bulunacak.

Pentagon'un daha önce yaptığı açıklamaya göre Gazze Şeridi'ne ulaşan yardımın dağıtımı muhtemelen sivil toplum örgütleri tarafından gerçekleştirilecek.

İsrail'in onayı

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün yaptığı açıklamada, ordunun, Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini genişletmeye yönelik yeni ABD girişimini onayladığını ve buna katılacağını söyledi.

Adraee, X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun girişime güvenlik ve lojistik destek sağlanacağını belirtti.

Adraee, ordunun bu girişime katılmasının, Gazze Şeridi'ndeki sivil halka insani yardım ulaştırılması için uluslararası kuruluşlarla ortaklaşa yürütülen çalışmaları onayladığına dikkat çekti.


Ürdün Kralı Refah'ın işgali tehlikesi konusunda uyarıda bulundu

Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
TT

Ürdün Kralı Refah'ın işgali tehlikesi konusunda uyarıda bulundu

Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)

Ürdün Kralı II. Abdullah, Filistin'in Refah kentini işgal edilme tehlikesi konusunda uyarıda bulundu ve Gazze Şeridi'nde acil ve kalıcı bir ateşkes sağlanmasının gerekliliğini vurguladı.

Ürdün Kraliyet Mahkemesi'nden yapılan açıklamada, Kral Abdullah'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında, bölgedeki çatışma çemberinin genişlemesini önlemek ve gerilimi azaltmak için çaba gösterilmesi gerektiği konusunda güvence verdiği belirtildi.

Ürdün Kralı ayrıca " Filistin halkının tüm meşru haklarını almasını garanti altına alan, iki devletli çözüme dayalı adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak için siyasi çözüm bulmanın" önemini vurguladı.


Suriye Dışişleri Bakanı Washington'u Gazze'deki ateşkes çabalarını engellemekle suçladı

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Washington'u Gazze'deki ateşkes çabalarını engellemekle suçladı

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad, ABD'yi, Güvenlik Konseyi'ni kasten felç etmekle ve Gazze Şeridi'nde ateşkesi engellemek için veto yetkisini kullanarak üyelerinin çoğunluğunun iradesine karşı gelmekle suçladı.

El Mikdad, Güvenlik Konseyi'nin Orta Doğu'daki duruma ilişkin bakanlar toplantısında Suriye temsilcisi Kusay El Dahhak tarafından sunulan konuşmada şunları söyledi: Şam, "Washington'un, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üye olmasını engellemek için veto kullanmasını kınıyor ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının engellenmesinin, İsrail işgalinden kaynaklanan istikrarsızlık durumunun uzatılmasına katkıda bulunduğunu doğruluyor. Suriye, Güvenlik Konseyi'ne, "İsrail'in Arap toprakları üzerindeki işgaline son verilmesini sağlamak ve uluslararası hukuk tarafından garanti altına alınan her türlü araçla topraklarını ve halkını savunma hakkını vurgulamak için" ilgili kararlarını uygulamaya koyması yönünde çağrıda bulunuyor.”  


Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap Birliği, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail'e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yaptı.

Arap Birliği, İsrail ordusunun 200'den fazla gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ndeki gelişmeleri görüşmek üzere daimi temsilciler düzeyinde olağanüstü toplandı.

Mısır resmi haber ajansı MENA'nın haberine göre birlik, "İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'da Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve soykırım suçunu devam ettirmesini” şiddetle kınadı.

İsrail ordusunun Refah kentine saldırı niyetinin Filistin halkına yönelik yeni bir katliam anlamına geleceği uyarısında bulunan birlik, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in ateşkese uymasını ve insani yardım girişini güvence altına alan BM Antlaşması'nın 7. bölümündeki maddeler uyarınca bir kez daha karar almasını istedi.

Birlik, ABD'nin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyelik başvurusunu veto etmesini de kınadı.

Arap Birliği, vetonun, ABD’nin bölgede barış, güvenlik ve istikrarın gerekliliklerini ve esaslarını yerine getirmekte başarısız olduğunu gösterdiğini ve iki devletli çözümü destekleyen beyanıyla çeliştiğini bildirdi.

Konsey, “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları ve İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım suçunda kullandığı insansız hava araçlarının üretimini finanse etmeyi bırakmaları" çağrısında bulundu.

“Bölgede ve dünyada barış şansını kurtarmak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için Filistin Devleti'ni tanımayan tüm ülkelere bir an önce tanımaları" çağrısında bulunan Arap Birliği, Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Nasır Hastaneleri’nde ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili uluslararası adalet kurumlarından bağımsız soruşturma yürütmesini talep etti.

Filistin 22 Nisan'da Arap Birliği'ni Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik "soykırım suçlarını" görüşmek üzere acilen toplanmaya çağırmıştı.


Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Nelson Mandela'nın torunu Nkosi Zwelivelile Mandela, Filistinlilerin kararlılığından ilham alarak Filistin davasını uluslararası topluma taşıma konusunda mücadele ettiklerini söyledi.

Filistin konusunda görüşmeler yapmak üzere İstanbul'a gelen Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Mandela, "Biz Güney Afrikalılar için Filistin meselesi her zaman kalbimize yakın ve değerli olmuştur. Ulusumuzun demokrasisinin kurucu babası, benim de büyükbabam olan Başkan Nelson Rolihlahla Mandela, 1995 ve 1997 yıllarında Gazze'yi ziyareti sırasında, Filistin halkının özgürlüğü olmadan bizim özgürlüğümüzün eksik kalacağını söylemiş ve Filistinlilere bu yönde bir taahhütte bulunmuştu. Bu nedenle biz Güney Afrikalılar, vefatından bu yana bayrağı onun bıraktığı yerden devraldık, temsil ettiği ve savunduğu davaları savunmaya devam ediyoruz. Filistin mücadelesini zamanımızın en büyük ahlaki meselesi olarak gördüğünden bu, onun kalbine yakın ve değerli meselelerden biriydi." ifadelerini kullandı.

- "Çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir"

Hem Arap coğrafyasında hem de dünyada Filistin davasını destekleyen sivil toplum kuruluşlarının (STK) şemsiye örgütlerinden Küresel Filistin'e Dönüş Kampanyası'nın da elçisi olan Mandela, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki (UCM) davalara atıfla "76 yıldır soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işleyen siyonist gaspçı varlığı ilk kez sorumlu tutmayı başardık." dedi.

Mandela, 76 yıldır cezasız kalan İsrail'in ilk kez Güney Afrika tarafından UAD ve UCM'ye götürüldüğünü ve uluslararası mahkemelerde açılan davanın amacına ulaştığını kaydederek "Ancak çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir ve İsrail ya da gaspçı varlık cezasız kalmadan hareket etmeye devam edebilir. İnsani yardım çalışanlarına nasıl saldırdıklarını ve bazılarını vahşice öldürdüklerini gördük. Bu nedenle bizim için Filistin mücadelesini ilerletmeyi sağlayacak daha birçok eylemin devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla hükümet düzeyinde neler yapabileceğimize dair daha geniş yollara bakıyoruz, UAD ve UCM'nin tek yol olmadığına inanıyoruz." diye konuştu.

Küresel kurumlardaki reform ihtiyacının altını çizen Mandela, şunları söyledi:

Güvenlik Konseyi'nde, Birleşmiş Milletlerde (BM) nasıl reform yapabileceğimize bakmamız gerekiyor. BM bünyesinde bir önerge verildiğinde, bunun suçluların soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemeye devam etmesini sağlayan tek bir üye devlet tarafından sürekli olarak veto edildiğini gördük. Artık bunun herhangi bir karşı eylem olmaksızın devam etmesine izin veremeyiz. Küresel güneydeki pek çok kişi gibi biz de çok kutupluluğa odaklanacak bir yapı ya da oluşuma bakmamız gerektiğine ve çözümün bu olacağına inanıyoruz.

- "Uluslararası Özgürlük Filosu"

Mandela, Gazze'ye insani yardım götürmesi planlanan "Uluslararası Özgürlük Filosu" girişiminin önemine dikkati çekerek Güney Afrikalıların kurtuluş mücadelesinin sadece silahlı mücadeleden ibaret olmadığını, dünya çapında sivil toplumu harekete geçirerek sağlanan boykot ve yaptırım gibi bileşenlerin kullanıldığını hatırlattı.

"Özgürlük Filosu"nun, aslında UAD'nin insani yardımın Gazze'ye serbestçe girmesine ve Filistinlilere ulaşmasına izin verilmesi gerektiğini belirten kararının uygulanması yönünde bir hareket olduğunu aktaran Mandela, kendisinin de bu özgürlük filosunun hedefine ulaşması, Gazze üzerindeki kuşatmayı ve ablukayı kırmasını sağlamak için çalıştığını dile getirdi.

- "Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz"

Mandela, siyonizmin kolektif bir mücadele ile mağlup edilebileceğine, Güney Afrika'nın da apartheid rejimden bütün küresel güneyi harekete geçiren kolektif bir mücadeleyle kurtulduğuna dikkati çekti.

Bu çerçevede tüm Filistinli grupları birlikte hareket etmeye çağıran Mandela, Arap Birliği gibi uluslararası kuruluşların Filistin davasına tam destek vermesi ve aynı zamanda diasporada yaşayan 6 milyon Filistinlinin kendi kurtuluş mücadeleleri için en ön safta yer alması gerektiğini dile getirdi.

Mandela, 6 milyon Filistinlinin uluslararası toplumun sesi olarak Gazze'den aldıkları haberleri aktarmaları sayesinde dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerle gidişatın Filistinliler lehine dönmeye başladığını vurguladı.

İsrail propagandasının kırılmaya başladığını söyleyen Mandela, sözlerini şöyle tamamladı:

Elektronik İntifada sayesinde Gazze'den ve Batı Şeria'daki işgal altındaki topraklardan gelen haberleri gerçek zamanlı olarak tüm dünya kamuoyuna ulaştırabiliyoruz. İşte bu nedenle diasporadaki her Filistinliyi bu haberleri alacak ve kendi topluluklarında, şehir ve kasabalarında, bulundukları ülkelerde paylaşacak ön cephe askerleri olarak harekete geçirmek bizim için önemlidir. Böylece tüm küresel medyayı gerçekte neler olup bittiğiyle donatabiliriz. Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz. Bazı Batılı güçler, liderler, bu yalanları sürdürmek için kamuya açık platformlara çıktılar. Biz umudumuzu kaybetmedik. Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz ve onların hikayelerini ve içinde bulundukları kötü durumu uluslararası topluma taşıma konusunda Filistinlileri kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacağız.


Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistinli ve Amerikalı akademisyen ve siyasal aktivist Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'nin, Filistin destekçisi öğrencilerin protestolarına verdiği tepkiden dolayı "hayal kırıklığına" uğradığını söyledi.

Najla Said, Columbia Üniversitesi'nde Filistin destekçisi öğrencilerin, okulun Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere süren finansal yatırımlarını protesto etmesine ilişkin AA muhabirine konuştu.

Babasının hayatta olsaydı Columbia öğrencileriyle "son derece gurur" duyacağını söyleyen Said, "(Babam) Muhtemelen Columbia Üniversitesi Rektörü Minouche Shafik'le konuşup durumun bu hale gelmemesi için çabalardı. Bu da çok üzücü çünkü keşke burada olsaydı diyorum." şeklinde konuştu.

Said, "Birçok insan gibi ben de Columbia yönetimi konusunda derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Bu işin nereye varacağından emin değilim. Konunun şu ana kadar ele alınma şekli beni çok şaşırttı. Bu denli agresif ele alınmaya devam ederse şaşırmam." ifadelerini kullandı.

Protestoya ilişkin görüntülerin kendisini çok duygulandırdığını ve gösterilere katılmaya karar verdiğini belirten Said, "Olağanüstüydü. Çoğu elinde babamın kitabını tutuyordu. Filistin'le ilgili kısmın sayfaları katlanmıştı. (Öğrenciler) İnanılmaz güçlüler ve çok gençler." dedi.

Protestoların en başından itibaren "sakin ve barışçıl" olduğuna dikkati çeken Said, ABD Kongresinden iki senatörün Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılması çağrısının "absürt" olduğunu ifade etti.

Protestolara katılan öğrencilere normal bir ABD vatandaşına davranılması gerektiği gibi davranılmadığını belirten Said, "Emin olmamakla birlikte durumun sakinleşeceğini umuyorum ancak medya ve bazı kuruluşların bu durumu körüklemesinden endişeliyim." dedi.

- Yahudi karşıtlığı suçlamaları

Said, protestocuların "Yahudi karşıtlığıyla" suçlanmasına ilişkin, bunun öğrencilerin gözünü korkutmaya yönelik bir girişim olduğunu söyledi.

Protestocuların arasında çok sayıda Yahudi öğrencinin bulunduğunu belirten Said, "(Öğrenciler) Dikkatleri Gazze'ye çekmeye çalışıyor, kendilerine ya da başka bir şeye değil. Bunu insan hakları ve Filistin halkı için yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Said, "Yahudi karşıtlığı kavramı, arkasında herhangi bir dayanak olmadan kullanıldığında anlamını yitiriyor ve gerçekten var olan Yahudi karşıtlığından muzdarip insanlara zarar veriyor." diye konuştu.

- "Babam öğrencilerle gurur duyardı"

Babasının vefat etmeden önce internetin Filistin konusunda büyük fark yaratacağını ve insanların farklı kaynaklara ulaşma imkanının olacağını öngördüğünü ifade eden Said, "(Babam) Çok mutlu olurdu ve bu öğrencilerle gurur duyardı." dedi.

Said, "(Öğrencilerin) eğitim aldığını ve bu eğitimi kullandıklarını belirtmek istiyorum. Babamın ve diğer insanların çalışmaları, tarih, edebiyat, sanat ve tüm bu alanları okuma biçimlerimizi böyle değiştirdi." açıklamasında bulundu.

- "ABD'nin Gazze politikası hayal kırıklığı"

ABD Başkanı Joe Biden'ın Gazze politikasına ilişkin de görüşlerini ifade eden Said, ABD'nin "ne olursa olsun" İsrail'i desteklediğinin farkında olduğunu ancak yine de "çok hayal kırıklığına" uğradığını belirtti.

Lübnan'da olduğu sırada İsrail tarafından bombalandığı zamanı anlatan Said, "Parasını ödediğim bombalar tarafından hedef alındığım hissini yaşamıştım, bu çok berbat ve korkunçtu." dedi.

Said, "İnsanlar, çoğu zaman Biden'ın çok empati yapan birisi olduğunu söylüyor. Empatisinin sadece Filistinli olmayanlar için geçerli olmasının ne kadar incitici olduğunu anlatamam." ifadelerini kullandı.

Yaptıkları yüzünden Biden yönetimini affetmeyeceğinin altını çizen Said, "Bu berbat, açık açık yapılıyor ve çok incitici. Tam bir hayal kırıklığı." diye konuştu.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, okulun, Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin yanlısı gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yükseköğrenim kurumlarına da yayılmıştı.


Kudüs'ün ‘İsraillileştirilmesi’ ve kendi evini ‘uygun maliyetle’ yıkma seçeneği

İllüstratör: Axel Rangel Garcia/Al Majalla
İllüstratör: Axel Rangel Garcia/Al Majalla
TT

Kudüs'ün ‘İsraillileştirilmesi’ ve kendi evini ‘uygun maliyetle’ yıkma seçeneği

İllüstratör: Axel Rangel Garcia/Al Majalla
İllüstratör: Axel Rangel Garcia/Al Majalla

İşgal Altındaki Doğu Kudüs: Ahmed Mahir

İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği 1967 yılından bu yana iktidara gelen İsrail hükümetleri, ‘İsrailleştirme’ ve Yahudileştirme politikaları uygulayarak Kudüs’ün demografik yapısını değiştiriyor. İsrail'in Batı Şeria'daki bazı bölgeleri şehrin sınırları içine dahil etmesi, Filistin topraklarını ilhak eden bir duvar inşa etmesi, en az 12 yerleşim birimi kurması ve Filistin mahallelerindeki binlerce konut için yıkım emri çıkarması ya da fiilen yıkması sonucunda bugün Kudüs'ün idari sınırları 70 kilometreden fazla bir alana yayılmış durumda.

İsrail ordusunun buldozerleri, 1967 savaşında Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinin kontrol altına alınması ve işgal edilmesinin ardından onlarca Arap medeniyetinden kalma arkeolojik yapıyı yıktı. İsrail Turizm Bakanlığı, Eski Şehir bölgesinin kapılarında turistlere sadece 57 dini mekânı yanlış gösteren (ve Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı) bir harita bile dağıttı. Haritada Yahudiler için 50, Hıristiyanlar için altı ve Müslümanlar için sadece bir kutsal mekan gösterildi. Oysa bölgede gerçekte üç dine de ait 700'den fazla dini, arkeolojik ve tarihi mekan bulunuyor. Bakanlık yaklaşık on yıl önce bu vahim hatayı fark ettikten, daha doğrusu bu hata İsrailli ve Filistinli insan hakları kuruluşları tarafından keşfedildikten sonra haritayı kullanımdan çekti.

İsrail'in dile getirilmeyen amacı, Filistinlilere kendi topraklarında yeni inşaat izni vermeyerek Kudüs'teki varlıklarını, bugün şehrin toplam alanının ve idari sınırlarının yaklaşık yüzde 15'ine tekabül eden küçük bir alanla sınırlamaktı. Ayrıca Filistin mahallelerinde çok sayıda yeni ev inşa edilmesine izin verilmesi, şehirde çok sayıda Filistinlinin olması anlamına geliyordu.

dcefvfde
İsrail Turizm Bakanlığı tarafından yaklaşık on yıl önce toplatılan Kudüs'teki dini ve kültürel arkeolojik alanları gösterdiği söylenen haritanın bir görseli

Kudüs Belediyesi’nin kentsel planlamasında ve resmi inşaat yönetmeliklerinde Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinin bazı noktaları kamusal alan ve park olarak belirlendi. Filistin mahallelerinin bir kısmının şehrin genel altyapısına, elektrik, kanalizasyon ve su şebekelerine bağlanmasını kabul etmeleri halinde şehirdeki Filistinlilerin büyük çoğunluğu için astronomik olan ve on binlerce doları bulduğu tahmin edilen ücretler talep edildi. Bu durum, ciddi bir konut sıkıntısı ve hızla artan kiralar olarak çifte krize yol açtı.

Bu durum, birçok Filistinliyi nüfusları hızla arttıkça izinsiz olarak arazilerinin çevresine evler inşa etmeye ve evlerini genişletmeye zorladı. Çünkü İsrail makamları onlara ailelerinin ihtiyaçlarını karşılayacak alternatif bir mahalle geliştirme sistemi ve şehir planlaması sunmadı. Bunun sonucunda bugün yüz binlerce Filistinli evlerinin yıkılması tehdidiyle karşı karşıya.

Kudüs bir gayrimenkul meselesine indirgenemez ya da dar bir Filistin-İsrail çerçevesi içinde gösterilemez. Çünkü Kudüs’te yaşananlar tüm dünyada yankı bulur.

Kudüs'te ikamet eden bir Filistinli, uygun fiyatlı bir konut bulabilmek için Kudüs'ün idari sınırları dışındaki bölgelere doğru birkaç metreliğine bile çıksa Kudüs’teki kaydı silinip ikametgahı iptal edilecek ve Kudüslü kimliğini kaybedecektir. Çünkü ilgili İsrail yasalarına göre ikametgah yerinin Kudüs olduğunu kanıtlaması gerekiyor. Bu ekonomik ve sosyal zorlukların yanı sıra İsrail'in kısıtlamaları nedeniyle, Kudüs'ün işgali ve demografik yapısının değiştirilmesi başladığından bu yana Kudüs'te ikamet etme hakları ellerinden alınan binlerce Kudüslü var.

Uygun maliyetli yıkım

Kaçak evlerin ve izinsiz eklentilerin yıkılması, sadece üzerlerinde bıraktığı ciddi ve uzun süreli psikolojik etkisi nedeniyle değil, aynı zamanda belediyenin talep ettiği 30 bin doların üzerindeki yıkım maliyeti nedeniyle de Kudüslü Filistinlilerin belki de en büyük sıkıntısı olmaya devam ediyor. Aynı olayı, geçtiğimiz günlerde beni Silvan Mahallesi’ndeki evinin yıkıntılarını görmeye götüren Kudüslü Fahri Ebu Diyab da yaşadı. Çünkü belediye şubat ayında İsrail'in inşaat yönetmeliklerini ihlal ettiği gerekçesiyle evini tamamen yıkmıştı. Ebu Diyab belediyenin yıkım hizmetiyle evini kendinin yıkması arasında bir seçim yapamadı. Çünkü belediye genellikle İsrail yasalarına göre kaçak yapı olan evlerin sahiplerini ‘uygun maliyetli yıkım’ seçeneğine zorluyor. Bu da ciddi bir ekonomik kriz içinde olan Filistinlilerin birçok masraftan tasarruf etmek için evlerini kendilerinin yıkması anlamına geliyor.

İsrail makamlarının yıkım politikasını ‘seçici ve gelişigüzel’ olarak tanımlayan Ebu Diyab’ın evi ve bahçesindeki müştemilatı, belediyeyle uzlaşma umuduyla para cezalarını ödemeye başladığı 2010 yılında mahkeme tarafından yıkım kararı verildiğinden beri boştu. Ebu Diyab, bu süre zarfında belediyeye verilen vergi ve hizmet bedellerinin yanı sıra avukatlık ücretleri için toplam 85 bin dolar ödedi.

Çoğu durumda kriz, inşaat tamamlanır tamamlanmaz başlıyor ve inşaat sürecinde yıkım cezası verilmiyor. Daha ziyade yasal soruşturma ve mali cezalar döngüsü başlıyor. Bu durum içinde olan bir Filistinli, kendisi ve ailesi evlerinde kalırken, sanki ‘zaman kazanıyormuş’ gibi yıkımı yıllarca erteliyor. Ebu Diyab’ın söylediği gibi nihai bir karar çıkana kadar, resmi yıkım faturası ve bunun sonucunda ortaya çıkan hükümet ve banka prosedürleri ile muazzam borç ödenene kadar borçlu olmakla masraflardan tasarruf etmek için evini kendisinin yıkması arasında iki seçenekle karşı karşıya kalacak.

Ebu Diyab’ın evi el-Bustan Mahallesi’nde, güney tarafından Mescid-i Aksa yakınlarında yer alıyor. Ancak belediye, Eski Şehir bölgesine yönelik kentsel planının bir parçası olarak, İsrailli makamların bu Filistin mahallesinin Yahudi Kral Davut’un antik bahçesi olduğu şeklindeki resmi anlatısına göre tarihi statüsünü korumak için burayı ‘Kral Davut’ adlı bir parka dönüştürmek istiyor.

Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin İsrail tarafından işgal edilmesinden beş yıl önce yani 1962 yılında bu evde doğan Ebu Diyab, evin ve bulunduğu arazinin kendisinin ve ailesinin özel mülkü olarak kayıtlı olmasına rağmen, evi genişletmek için 1987 yılında ilk kez belediyeye başvurduğunda belediyeden inşaat izni alamadığını söylüyor.

Ebu Diyab'ın dördü çocuk on kişilik üç aileyi barındıran evi, eşsiz konumu ve evlerinin yıkılması tehdidi altındaki Silvan Mahallesi sakinlerinin sözcüsü haline gelmesinin ardından bir kültür salonuna dönüştü: Öyle ki burada eski ABD Başkanı Jimmy Carter da dahil olmak üzere ünlü siyasetçileri ve büyükelçileri ağırladı. İronik olansa aralarında ABD’nin İsrail Büyükelçisi Jack Lew'in de aralarında bulunduğu çeşitli Batılı ülkelerin büyükelçilerinden oluşan üst düzey bir yabancı heyet, Silvan Mahallesi sakinleriyle dayanışma içinde olduklarını ve Kudüs'ün Eski Şehri bölgesinin kimliğinin değiştirilmesini reddettiklerini ifade etmek üzere Ebu Diyab’ın evini yıkılmasından sadece bir hafta önce ziyaret etmesi oldu.

Ebu Diyab, sözlerini şöyle sürdürdü:

Yıkımdan sonra belediye bana bu yılın (2024) ev vergisini ödemem için yeni bir fatura gönderdi. Gördüğünüz gibi ev moloz yığınına dönmüş olsa da yaklaşık bin 400 dolarlık bir vergi talep ediliyor. Yandaki binayı görüyor musunuz? Başlangıçta tek katlı bir binaydı ve bugün İsrailli yerleşimciler tarafından inşa edilmiş altı katlı kaçak bir binaya dönüşmüş durumda. Ancak belediye onlara karşı hiçbir yıkım emri çıkarmadı. Bu durum, zulmün, ırkçılığın ve adaletsizliğin basit, ama açık bir örneğidir. Bugün ben kendi öz şehrimde bir mülteciyim.

Doğu Kudüs'teki ilk yıkım

İsrailli ve Filistinli tarihçiler ve araştırmacılar, Eski Şehir bölgesinin Filistin mahallelerindeki ilk yıkımın, 10 Haziran 1967’de İsrail ordusu buldozerlerinin Kudüs'ün en eski mahallelerinden birinde onlarca tarihi binayı yıktığı Mescid-i Aksa ve Batı Duvarı'nın bitişiğindeki Meğaribe Mahallesi’nde gerçekleştiğini söylüyorlar.

İsrailli Siyonist bir araştırmacı olan Shmuel Bachat, Hayfa Üniversitesi tarafından yayınlanan ve arşivinde yer alan, Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı İbranice bir makalede, Levi Eşkol (eski İsrail Başbakanı) hükümetinin üst düzey yetkilileri yıkım kararını onayladıklarını belirtirken Eski Şehir bölgesindeki ‘işgalin mimarı’ olarak bilinen dönemin Kudüs Belediye Başkanı Teddy Kollek ve 1967 savaşı sırasında İsrail Ordusu Merkez Bölge Komutanı olan ve şehrin işgalinden sonra Kudüs'te büstü dikilen General Uzi Narkiss'in isimlerini verdi. Bachat, makalesinde ayrıca, Kudüs dışına ya da Ürdün’e ve Fas'a zorla göç ettirilen mahalle sakinlerinin akıbetinin yanı sıra yıkımı kınamak için Yahudilerin ve Arapların birlikte düzenledikleri protesto gösterilerine de değiniyor.

Kudüs'ün Arap mahallelerinde yeni konutlar inşa edilmesine izin verilmesi, şehirde çok sayıda Arap sakininin yaşayacağı anlamına geliyor.

Kudüs'e yaptığım son ziyaret sırasında, dedelerinden kalma evlerinden tahliye edilmekle tehdit edilen Şeyh Cerrah Mahallesi sakinleriyle olan dayanışmasıyla, İsrail Yüksek Mahkemesi önünde Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına karşı yaptığı savunmalarıyla, İsrail işgaline ve yerleşim birimlerinin inşasına karşı olmasıyla tanınan ve Peace Now (Barış Şimdi) hareketinin ilk kurucularından biri olan İsrailli avukat Daniel Seidemann ile ofisinde görüştüm.

Seidemann, Batı Kudüs'teki Beitar Caddesi’nde bulunan ofisinin penceresinden dışarıyı göstererek, “Şuradaki trafik lambasının arkasında işgal altındaki Doğu Kudüs'ü görüyorsunuz. Kudüs'ün yarısı işgal altında, diğer yarısı ise özgürken Kudüs yaşayamaz. Burada özgürlük, orada işgal var” ifadelerini kullandı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 4 Temmuz 1967 tarihinde 2253 sayılı kararı kabul edilmiş ve  İsrail'e tüm yıkım kararlarını iptal etmesi ve Kudüs'ün statüsünü değiştirecek her türlü eylemi derhal durdurması çağrısında bulunulmuştu. Bu kararı görmezden gelen İsrail, o tarihten bu yana Ürdün Krallığı tarafından yönetilen ve Batı Şeria'da Osmanlı döneminden beri tapu kütüğüne kayıt altında olan topraklara el koyup yüz binlerce dönümlük araziyi İsrail Devleti'ne ait topraklar olarak sınıflandırarak taşınmazların mülkiyetini işgal yoluyla elde etti.

İsrail’in 1948 yılında kurulmasından önce Yahudi İsraillilerin Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde kaybettikleri mülkleri talep etmelerine olanak tanıyan bir yasa tasarısı 1970 yılında kabul edildi.

“Kayıpların mülklerini koruma” bahanesiyle Filistinlilerin işgal altındaki topraklarda arazi kaydı yaptırmasını engelleyen 1967 tarihli askeri emir nedeniyle İsrail'in o tarihten bu yana el koyduğu Filistin topraklarının miktarına ilişkin kesin verilere ulaşmak zor olmasa da kafa karıştırıcı. Ancak Filistinli bir sivil kuruluş olan Kudüs merkezli Uygulamalı Araştırma Enstitüsü'nün verileri, işgal altındaki Batı Şeria'da inşa edilen İsrail yerleşim birimlerinin yüzde 51'i yani (2023 yılı itibariyle) yaklaşık 176 yerleşim biriminin İsrail tarafından el konularak devlet arazisi olarak sınıflandırılan araziler üzerinde olduğunu ve yüzde 49'unun Filistin toprakları üzerine inşa edildiğini gösteriyor.

xsvdfbrt
Fahri Ebu Diyab işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Silvan Mahallesi’ndeki evinin yıkıntıları arasında (Fotoğraf: Ahmed Mahir/Al Majalla)

Kudüs'te görüştüğüm, İsrailli sivil toplum kuruluşu B'Tselem (İşgal Altındaki Topraklarda İsrail İnsan Hakları Bilgi Merkezi) Saha Araştırmaları Direktörü ve B'Tselem Arapça Sözcüsü Kerim Cubran, İsrail’in ‘Kudüs'ün demografik yapısını bozmak için’ Kudüs'ün idari sınırları dışında kalan ve Kudüslü 300 bin Filistinlinin yarısından fazlasının yaşadığı Kefer Agap ve Şuafat Mülteci Kampı’nı almayı planladığını söyledi. Cubran, bu iki Filistin mahallesinin apartheid rejimi tarafından Ayırma Duvarı'nın inşa edilmesinden sonra halihazırda mekânsal olarak Kudüs'ün dışında kaldıklarını da sözlerine ekledi.

İsrail'in 1967 yılından bu yana Kudüs politikasının ‘Yahudiler için daha fazla, Araplar için daha az toprak’ ilkesine dayandığını söyleyen Cubran, “İsrail, şehir planlamasını, Filistinlilerin Kudüs'te yayılmalarını engellemek ve şehirdeki Arap nüfusu oranının artmaması ve bugün yaklaşık bir milyon olan şehrin toplam nüfusunun yüzde 25'iyle sınırlı kalmasını sağlamak için kullandığı siyasi araçlardan biri haline getirdi” dedi.

Kudüs'ten bahsederken şehrin dini karakterini göz ardı edilemez. Çünkü şehrin dini boyutu anlaşılmadan Kudüs'ü anlamak mümkün değil. Kudüs bir gayrimenkul meselesine indirgenemez ya da dar bir Filistin-İsrail çerçevesi içinde gösterilemez. Çünkü Kudüs’teki protestolar, şiddet olayları, insan hakları ihlalleri ve şehrin mimari ve demografik özelliklerinin değiştirilmesi dünyanın birçok şehrinde yaşayan çok sayıdaki Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman arasında yankı bulur.

İsrailli avukat ve hukukçu Seidemann, bana Eski Şehir bölgesinin, tasarımı on yıl süren üç boyutlu bir modelini gösterdi. Modelde üç dine ait kutsal mekânlar üç renkle gösterilmiş ve Yahudilik için mavi, Hıristiyanlık için turuncu ve Müslümanlık için yeşil renk kullanılmıştı.

Seidemann, aralarında Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman din adamları, tarihçiler, arkeologlar ve hukukçuların olduğu uzmanlardan oluşan bir ekiple bu model için bir de kitapçık yazdı. Kitabın dijital bir versiyonunu da hazırladı. Kitap, Eski Şehir bölgesinin sınırları içinde ve dışında belgelenmiş yüzlerce dini ve kültürel miras alanının ayrıntılarını ve hikayelerini anlatıyor.

Seidemann, son olarak şunları söyledi:

Kudüs, bu karmaşık dini bağlamı ciddiye alanlar için son derece hikmetli ve huzurlu bir şehir. Ancak bu bağlam göz ardı edildiğinde çok tehlikeli bir yere dönüşüyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.