Ukrayna'nın güvenliğini görüşmek üzere 20'den fazla ülke Ramstein toplantısına katılıyor

Washington, Rusya'nın Donbass bölgesini kontrol etme planlarına karşı koymada Ukrayna kuvvetlerine yeni bir askeri yardım paketi sunulacağını duyurdu (AP)
Washington, Rusya'nın Donbass bölgesini kontrol etme planlarına karşı koymada Ukrayna kuvvetlerine yeni bir askeri yardım paketi sunulacağını duyurdu (AP)
TT

Ukrayna'nın güvenliğini görüşmek üzere 20'den fazla ülke Ramstein toplantısına katılıyor

Washington, Rusya'nın Donbass bölgesini kontrol etme planlarına karşı koymada Ukrayna kuvvetlerine yeni bir askeri yardım paketi sunulacağını duyurdu (AP)
Washington, Rusya'nın Donbass bölgesini kontrol etme planlarına karşı koymada Ukrayna kuvvetlerine yeni bir askeri yardım paketi sunulacağını duyurdu (AP)

Pentagon, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Kiev'in uzun vadeli güvenlik ihtiyaçlarını görüşmek üzere önümüzdeki hafta Almanya'da yapacağı toplantıya 40 müttefik ülkeyi davet ettiğini duyurdu.
Pentagon sözcüsü John Kirby, cuma akşamı yaptığı açıklamada, NATO üyesi ve NATO üyesi olmayan 20 ülkenin savunma bakanları ve üst düzey generallerinin, Salı günü Batı Almanya'daki ABD hava üssü Ramstein'da buluşma davetini kabul ettiklerini belirtti. Kirby, ‘Güvenlik Danışma Grubu’ tarafından yapılacak toplantıda, Ukrayna'nın ortaklarının savaşın sona ermesinden sonra Kiev’in askeri gücünü artırmaya katkıda bulunma yollarını tartışacağını söyledi. Toplantıda, bir yandan ABD ve NATO'nun ittifakın doğu kanadının geleceğiyle ilgili planlarını sunmanın yolunu açabileceği belirtilirken bir yandan da Washington'un Ukrayna'nın bu alanda oynayabileceği role ve NATO ile ilişkisine olan güvenini yansıtacağı ifade edildi. Toplantıda ayrıca Rus işgali tarafından yok edilenleri yeniden inşa etme planları masaya yatırılacak.
Pentagon sözcüsü John Kirby’nin aktardığına göre, ABD Savunma Bakanı’nın salı günü Ramstein'da gündeme getirmek istediği şeylerden biri; Ukrayna'nın ilerlemeye ihtiyaç duyacağı uzun vadeli savunma ilişkileri konusunda benzer düşünen ülkelerle görüşmek. Kirby, “Bu görüşme, Ukrayna ordusunu modernize etme ve güçlü kalmasını ve ilerleyebilmesini sağlamanın yanı sıra gerçek askeri statüsüyle ilgili olacak. Söz konusu görüşme sadece güvenlik garantileriyle ilgili olmayacak” ifadelerini kullandı.
Kirby, Austin ve diğer katılımcıların (bakanların) Ukrayna'nın mevcut ihtiyaçlarını karşılamada yardıma devam etme yöntemlerini ve savaş devam ederken ortakların hangi silahları sağlayabileceğini görüşeceklerini söyledi. Pentagon sözcüsüne göre bu görüşme, ortakların endüstriyel yeteneklerinin derecelendirilmesini içerecek.
Kirby, toplantının NATO'nun himayesinde yapılmayacağını ve somut ve acil sonuçlar doğurmayacağını vurguladı. Toplantı savaşın başlamasından iki ay sonra gerçekleşecek. Ukrayna güçleri özellikle ülkenin güney ve doğusunda Rus saldırısına karşı direnmeye devam ederken, Rusya işgalin yeni bir aşamaya girdiğini ilan ederek bu bölgeleri tamamen işgal etme hedefini de açıkça ortaya koydu. Ancak Rus kuvvetlerinin Ukrayna'nın kuzeyinde yaşadığı gerileme ve zorla geri çekilmeleri, Rusların Donbass bölgesindeki savaşı bitirme yeteneği konusunda şüphe uyandırıyor. Bu da savaşın uzun süreceği ihtimalini ortaya koyuyor.

Cephelerde Rus kazanımı yok
İngiliz askeri istihbaratı dün (Cumartesi), artan faaliyetlerine rağmen Rus kuvvetlerinin son 24 saatte önemli bir kazanım elde edemediğini söyledi. İstihbarata göre bunun nedeni, Ukrayna'nın devam eden karşı saldırıları.
İngiltere Savunma Bakanlığı, yoğun çatışmaların Moskova'nın liman kenti Mariupol'u ele geçirme girişimlerini boşa çıkardığını duyurdu. Bu durum, Rusya’nın Donbass bölgesinde ilerlemesini engelliyor. Bakanlık, Rus Hava Kuvvetleri ve Donanması’nın, Ukrayna hava ve deniz savunmasının etkinliği nedeniyle her iki bölgeyi de kontrol edemediğini bildirdi.
 ABD, Ukrayna kuvvetlerine Rusya’ya karşı savaşını sürdürmesi için askeri teçhizat, mühimmat ve diğer malzemeleri sağlama konusunda yaklaşık 30 ülkenin çabalarına öncülük ediyor. Washington, Rusya'nın Donbass bölgesini kontrol etme planlarına karşı Ukrayna kuvvetlerine “belirleyici olacak” yeni bir askeri yardım paketi sağlanacağını duyurdu.
Rus ordusu ülkenin doğusunda Ukrayna'ya karşı kesin bir zafer kazanacağını umarken, ABD Rus saldırısını savuşturmak için gerekli silah ve teçhizatı göndermek için acele ediyor. Donbass bölgesi, kentsel alanlarda ve şehirlerde kullanılanlardan farklı silah türlerinin kullanılmasını gerektiren açık bir savaş alanı olarak kabul ediliyor. Donbass bölgesinin bu yapısı da Ukrayna kuvvetlerinin Rus kuvvetlerine karşı üstünlük kurmasını sağladı.
Donbass savaşına ve savaşın “belirleyicisi” obüslere tahsis edilen Batı yardımı
ABC News, 800 milyon dolarlık yeni askeri yardım paketinin fark yaratabileceğini ileri sürdü. Kanalın haberine göre yeni yardım paketinde obüsler, radar ekipmanları ve Phoenix Ghost insansız hava araçları yer alıyor.
Uzmanlar, yetkililerin hafta sonu Ukrayna’ya ulaşacağını söylediği yeni yardımın Ukrayna-Rusya savaşında Ukraynalıların ihtiyaçlarını giderecek şekilde tasarlandığını söylüyor. Kanalın aktardığına göre ABD’nin Ortadoğu'dan sorumlu eski Savunma Bakanı Yardımcısı Michael Mulroy, yeni yardım paketinin Ukrayna’ya ulaşması hakkında "Zamana karşı yarış... Haftalar alabilir" dedi.
Mulroy, Donbass bölgesindeki savaşta Ukrayna'nın daha uzun menzilli silahlara ve kuvvetlerini karada ve havada hızla hareket ettirme yeteneğine ihtiyacı olacağını belirtti. Mulroy, obüslerin Donbass'taki savaşta önemli rol oynayacağına inanıyor. ABD, Rus topçu atışlarını ve diğer dolaylı saldırıları tespit edip kaynağını bulabilecek 14 radar sistemini Ukrayna’ya gönderecek.
Mulroy, "Şu anda Ruslar, herhangi bir yaptırım olmaksızın topçu ateşine başvuruyor.” dedi.
Radar sistemleri, Ukraynalıların Rus ateş kaynaklarına doğru bir şekilde yanıt vermesine yardımcı olabilir. ABC News’in aktardığına göre, üst düzey bir ABD savunma yetkilisi "Anti-radarın bu hafta harekat alanına ulaşacağını" söyledi. Yetkili obüs ve radar sistemlerinin birbirini tamamladığını ancak bağımsız olarak da kullanılabileceğini sözlerine ekledi.
Zelenskiy: Müttefikler nihayet Kiev'in sipariş ettiği silahları teslim etti
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, müttefiklerin nihayet Kiev'in talep ettiği silahları teslim ettiğini söyledi. Ukrayna Devlet Başkanı, bu silahların binlerce kişinin hayatını korumaya yardımcı olacağını sözlerine ekledi.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Polonya yönetiminin Ukrayna'ya Rus T-72 tanklarını gönderebilmesi için Londra'nın Polonya'ya ayrıca tank göndermeyi planladığını söyledi. İngilizler, Ukrayna ordusuna teslim edilecek İngiliz zırhlı savaş araçları "Mastif", "Husky" ve "Wolfhound’u" kullanabilmeleri için Ukrayna kuvvetlerini eğitmeye devam ediyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron basına verdiği bir röportajında ülkesinin Ukrayna’ya kendi envanterindeki CAESAR 155mm Kundağı Motorlu Obüs’lerden teslim edeceğini söyledi. Macron, “Bu bizim çatışmaya taraf olduğumuz anlamına gelmez” dedi. Macron ayrıca Ukrayna'ya tanksavar füze sistemleri tedarik edileceğini ifade etti.
 Kanada ise Ukrayna'ya ağır topçu tedarik ettiğini açıkladı. Kanada Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, 30 km atış menziline sahip 155mm’lik M-777 Obüs’lerinin Ukrayna’ya teslim edildiği belirtildi.
Kanada Başbakanı Justin Trudeau, hafta başına Ukrayna için "ağır topçu" olarak adlandırdığı bir yardım gönderme planından söz etmiş ancak Kanada ordusunun hangi silahları bağışlayacağına dair hiçbir ayrıntı vermemişti. Trudeau, "Son istekleri, güvenlik nedenleriyle tam olarak ağır topçu silahlarıydı. Onlara tam olarak nasıl ve hangi silahları gönderdiğimize dair şu anda ayrıntı veremem” dedi. Afganistan Savaşı sırasında Kanada tarafından satın alınan 37 obüsten dördü Ukrayna’ya gönderilmek üzere sevkiyata hazırlandı.
Belçika Ukrayna'ya M109 tanksavar füzeleri ve obüs tedarik etmeyi planlıyor. Belçika'da yayımlanan Le Soir gazetesi, 24 Şubat'tan bu yana Belçika'nın Ukrayna'ya 5 bin saldırı tüfeği, 200 tanksavar silahı, 3,8 bin ton yakıt ve makine yağı dahil olmak üzere 76 milyon avroluk askeri yardım sağladığını ileri sürdü. Ayrıca bir dizi gece görüş cihazı ve diğer ekipman türlerinin de Belçika’dan Ukrayna’ya gönderilmesi bekleniyor.
Belçika Savunma Bakanı Ludivine Dedonder'e göre, bu silahlar "yalnızca Belçika silah ticareti ve üretim şirketlerinin sahip olduğu stoklardan satın alınacak."
Aynı bağlamda Pentagon, Amerikan endüstrisinin, fizibilitesini ve etkinliğini kanıtlamış silahların üretimini hızlandırması ve daha fazla yetenek geliştirmesi için yeni yollar arıyor. ABD minimum eğitim gerektiren ve hızlı bir şekilde Ukrayna'ya ihraç edilebilir silahlar üzerinde çalışıyor. Bakanlık, ABD silah üreticilerinden silah sistemleri veya hava savunması, anti-personel zırhı, kıyı savunması, karşı batarya, insansız hava sistemleri ve güvenli telsizler ve uydular gibi yetenekler hakkında bilgi talep etti.
Öte yandan Washington yönetimi, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) aracılığıyla, “Acımasız Rus savaşının Ukrayna halkı üzerindeki etkisine karşı koymak ve Ukrayna'nın direncini, demokrasisini, ekonomisini ve sağlık sistemlerini güçlendirmek” için 131 milyon dolarlık yatırım yapacağını açıkladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, ajansın “sivillere, özel sektöre, devlet kurumlarına ve sivil topluma karşı devam eden savaşın” korkunç etkisinin ele alınmasına bu fonla yardımcı olacağını bildirdi. Söz konusu fon, ajansın Ukrayna hükümetine yolsuzlukla mücadelede destek sağlayacak ve siber saldırılara, dezenformasyona ve Kremlin saldırganlığının diğer araçlarına karşı savunma oluşturmaya devam edilmesini garanti edecek. Bu fon sayesinde demokratik reformların sürdürülmesi, sağlık sisteminin güçlendirilmesi ve tüm Ukraynalıların yararına olan ekonomik büyümenin teşvik edilmesi sağlanacak.



Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Shirley Yu

Tarihin belirleyici anları nadiren kendilerini açıkça belli eder. Ancak, 31 Ağustos - 3 Eylül 2025 haftası Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin, insan hakları, liberal demokrasi ve serbest piyasaları düzenleyen ilkelerinin yerini medeniyet kimliklerine, kalkınma zorunluluklarına ve stratejik özerkliğe bıraktığı kökten farklı bir dönemin önünü açan an olarak ölümsüzleştirilebilir.

Ne Tianjin'deki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi ne de İkinci Dünya Savaşı zaferinin ve Pekin'de Japon işgaline karşı direnişin 80. yıldönümü, yalnızca diplomatik etkinlikler veya askeri geçit törenleriydi. Aksine o haftanın olayları, dramatik bir kopuşla değil, stratejik ortaklıkların, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ve paylaşılan anlatıların sabırla birikmesiyle, bir dünya düzeninden diğerine geçişin dinamiklerini ortaya koydu.

 Çin-Hindistan yakınlaşması

Zirvenin en dikkat çekici hadisesi, 2,8 milyar insanı temsil eden ve küresel ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayan iki medeniyet gücü olan Çin ve Hindistan arasındaki yakınlaşmaydı. Başbakan Narendra Modi, yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin topraklarındaki Tianjin'de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi ve bu görüşme, ikili ilişkilerin ötesine geçerek Avrasya'daki Amerikan stratejisinin tüm yapısını kapsayan işaretler taşıyordu.

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu

Başkan Trump, Hindistan'ın Rusya'dan yaptığı enerji alımları için Hindistan'a yüzde 50 gümrük vergisi uygulayarak, klasik güç dengesi teorilerinin öngördüğü koşulları yarattı: Hindistan-Çin yakınlaşması. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sırasında Şi, Modi ve Putin'in sohbet edip gülüştüğü fotoğraf, Atlantik güçlerinin Ukrayna'nın kaderi ve iç siyasi ve toplumsal anlaşmazlıklarla meşgul olduğu bir dönemde, üç büyük Avrasya gücünün coğrafi ve jeopolitik önem açısından çekim gücünü somutlaştırıyordu.

31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak, Hindistan ve Çin arasında çok kutupluluk ve stratejik özerklik konusunda ortak çıkarların meydana çıkması bu temel varsayımı zayıflatttı. Bu yakınlaşma ideolojiyle değil, giderek kutuplaşan bir dünyada stratejik bağımsızlığı korumakla ilgili.

Enerji ortaklığının zincirleri

Bu diplomatik değişime paralel olarak, Rusya ve Çin arasında kıtasal bir enerji ekseni oluşturacak Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı için anlaşma da imzalandı. Bu proje, 30 yıl boyunca yıllık 50 milyar metreküpe kadar Rus doğal gazını piyasa fiyatından Çin'e taşıyacak.

Bu büyüklükteki enerji ortaklıkları, tersine çevrilmesi zor stratejik bağımlılıklar yaratır. Üretim malları veya hammadde ticaretinin aksine, enerji altyapısı ülkeleri on yıllar süren yatırımlarla birbirine bağlar ve siyasi döngüleri aşan karşılıklı zayıf noktalar yaratır. 2019'da tamamlanan ilk Sibirya'nın Gücü boru hattı, enerji akışlarının stratejik ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini göstermişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır

Moskova açısından bakıldığında anlaşma, Avrupa piyasalarının kalıcı olarak kapalı olduğu dönemde temel bir ekonomik can simidi sunuyor. Avrupa'ya yıllık 120 milyar metreküpten fazla doğal gaz ihracatını kaybeden Moskova için Sibirya’nın Gücü 1 ve 2 boru hatları, bu kaybı neredeyse telafi edecek.

Bu anlaşmanın daha geniş kapsamlı etkileri, anlaşmanın kapsamının ötesine geçerek küresel enerji piyasalarının Batı finans sistemlerinden kademeli olarak ayrılmasını da kapsıyor. Rusya ve Çin alternatif ödeme sistemleri ve yeni fiyatlandırma yapıları geliştirmeye çalışırken, ABD doları cinsinden işlemlere ve Batı yaptırım sistemlerine maruz kalma risklerini azaltmak isteyen diğer ülkeler tarafından da izlenebilecek emsaller oluşturuyorlar.

Türkiye paradoksu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır. Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de ŞİÖ'nün diyalog ortağı olması bir tür “stratejik paradoks” yaratıyor; o da hem Batı güvenlik düzenlemelerine hem de Doğu güvenlik ortaklıklarına aynı anda bağlı bir ülke olması.

Erdoğan'ın, ülkesinin NATO taahhütlerini sürdürürken ŞİÖ'ye tam üyelik kazanma yönündeki açık arzusunu duyurması, Türkiye'nin fırsatçılığının ötesine geçiyor. Bu durum, bölgesel güçlerin münhasır ittifaklara güvenmek yerine stratejik ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu bir sisteme nasıl dahil olduklarını yansıtıyor.

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi

Ankara'nın bakış açısına göre, her iki örgüte de katılım kendisine maksimum stratejik nüfuz sağlıyor. Böylece Türkiye, farklı medeniyet blokları arasında bir köprü görevi görebilir, çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve tek ittifak üyelerinin yapamayacağı şekillerde iletişimi kolaylaştırabilir.

Stratejik çıkarımlar yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dayanışma kavramını da kapsıyor. NATO üyeleri Çin liderliğindeki örgütlere etkili bir şekilde katılabiliyorsa, kolektif savunma ne anlama geliyor? İttifak taahhütleri, üyeler stratejik rakiplerle paralel ilişkiler sürdürdüklerinde nasıl işleyecek? Bu soruların kolay cevapları yok, ancak 20. yüzyılın iki kutuplu dünyasını karakterize eden netliğin erozyonunu yansıtıyorlar.

Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)

Askeri geçit töreni ve stratejik işaretler

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi; Pekin askeri kabiliyete sahip ve gerekli gördüğünde bunu kullanmaya hazır.

Ancak silahların kendisinden daha önemli olan, Şi Cinping, Vladimir Putin ve Kim Jong Un'un eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aynı platformda bulunmasıydı. Dünyanın en kalabalık ülkesini, en büyük yüzölçümüne sahip ülkesini ve en güçlü ve izole nükleer gücünü temsil eden bu üçlü, resmi ittifakların değil, ABD hegemonyasına karşı muhalefetin birleştirdiği ülkeler olarak, adeta bir “radikal dönüşüm ekseni”ni temsil ediyordu.

Geçit töreninin anlatı çerçevesi de aynı derecede önemliydi. Şi Cinping, Çin'in Japon emperyalizmini yenmede ve savaş sonrası uluslararası düzeni şekillendirmede belirleyici bir güç olarak rolünü vurgulayarak, stratejik bir amaç uğruna ülkesinin tarihteki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o amaç şuydu; Çin, mevcut uluslararası düzenin oluşturulmasında kilit bir oyuncu ise onu çağdaş çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek için gerekli meşruiyete de sahiptir.

Güvercin sürülerinin Pekin'in kadim meydanları üzerinde uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu

Tek kutup sonrası

Ağustos sonu ve eylül başındaki olaylar, muhtemelen tek kutup sonrası düzenin -birden fazla güç merkezinin, alternatif kurumsal çerçevelerin ortaya çıktığı ve yönetişim ve kalkınmaya yönelik kökten farklı yaklaşımların önerildiği uluslararası bir düzenin- açık şekilde belirginleştiği bir an olarak hatırlanacaktır.

Bu geçiş, fırsatlar kadar riskler de taşıyor. Batı egemenliğindeki kurumlara alternatif arayan devletler için paralel yapılar, iş birliği ve kalkınma için yeni seçenekler sunuyor. Küresel ekonomik düzeyde ise alternatif ağlar, ABD dolarının ve ona dayalı küresel finans sisteminin sahip olduğu aşırı ayrıcalığın azaltılmasına katkıda bulunuyor.

Buna karşılık, rekabet eden kurumların çokluğu, yanlış değerlendirmeler, bölünme ve çatışma olasılığını da artırıyor. Ortak normların ve örtüşen üyeliklerin yokluğunda, uluslararası anlaşmazlıklar, karşıt dünya görüşleri arasında sıfır toplamlı rekabetlere dönüşebilir.

Bu, Batılı liderler kabul etse de etmese de dünyanın kökten değiştiğinin farkına varmayı gerektiriyor.

Pekin'in kadim meydanları üzerinde güvercin sürülerinin uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu. Kalkınma ve medeniyet kimliğinin tutarlılığının, düzenleyici değerler olarak demokrasi ve bireysel haklara giderek daha fazla meydan okuduğu bir düzenin doğuşunu ilan ediyordu.

Dünyayı değiştiren hafta sona erdi, ancak açığa çıkardığı dünya daha yeni şekillenmeye başlıyor. Sonucun nasıl ortaya çıkacağı (barış mı, çatışma mı, kademeli mi, hızlandırılmış mı) Batılı başkentlerdeki liderlerin, tarihin akışı içinde güncelliğini yitirmiş düzenlemelere tutunmak yerine, stratejilerini yeni gerçeklere uyarlama becerisine bağlı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
TT

Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)

Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin bozulduğuna işaret eden açıklamaların ardından, ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi överek onu ‘harika bir başbakan’ olarak nitelendirdi. Trump, Hindistan ve ABD arasındaki özel ilişkiye atıfta bulunurken, Modi, Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkilerin ‘çok olumlu’ olduğunu söyledi.

Trump dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Modi'nin her zaman dostu olacağım. O harika bir başbakan ve ben her zaman onun dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump, “ABD'nin Hindistan'ı Çin'e kaptırdığına inanmıyor. Hindistan'ı kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hindistan Rusya'dan büyük miktarda petrol satın alacağı için hayal kırıklığına uğradım. Bunu onlara da ilettim” şeklinde konuştu.

Trump'ın son açıklamaları, ABD'nin hem Hindistan'ı hem de Rusya'yı Çin'e ‘kaptırdığını’ söylediği yorumlarının ardından geldi. Trump, her iki ülkenin liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin ardından, Çin’i ‘en karanlık’ ülke olarak nitelendirdi. Pekin'in yeni bir dünya düzeni teşvik ettiği dönemde Trump, Yeni Delhi ve Moskova'ya olan kızgınlığını dile getirdi.

Trump'ın sosyal medya paylaşımıyla ilgili bir soruya yanıt veren Hindistan Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı henüz yorum talebine yanıt vermezken, Kremlin temsilcilerine ise ulaşılamadı.

Şi, Çin'in kıyı kenti Tianjin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil 20'den fazla lideri ağırladı.

Putin ve Modi, zirvede Şi'nin yanına doğru birlikte yürürken el ele tutuştukları görüldü ve ardından üç lider yan yana durdu.

Modi yanıt verdi

Modi bugün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump'ın duygularını ve ilişkilerimize yönelik olumlu değerlendirmesini derinden takdir ediyorum” dedi.

Modi, Hindistan ve ABD'nin ‘çok olumlu, kapsamlı ve küresel bir stratejik ortaklık’ ile birbirine bağlı olduğunu ve ‘geleceği umutla beklediğini’ ifade etti.

Trump, Rus güçlerinin Ukrayna'yı işgal etmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra, Rusya ve Ukrayna'yı aralarındaki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaya ikna edemediği için hayal kırıklığına uğradı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)

Trump, geçtiğimiz perşembe akşamı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yakında Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Bu açıklamalar, Washington'ın Hindistan'dan yapılan ithalata yüzde 50'ye varan gümrük vergileri uygulamaya koymasının ardından gerginliğin arttığı bir dönemde yapıldı. Washington, Yeni Delhi'yi Rus petrolü satın alarak Moskova'nın Ukrayna'daki ölümcül saldırılarına katkıda bulunmakla suçladı. Ancak, her ikisi de sağcı olan Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlarını sürdürüyor.


Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
TT

Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)

Çin devlet medyası, Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisinin bugün "Çin Halk Kurtuluş Ordusu tarafından izlenirken" Tayvan Boğazı'nı geçtiğini bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre dDevlet tarafından yayınlanan Çin gazetesi Global Times, haberinde, Kanada fırkateyni Ville de Québec ve Avustralya güdümlü füze destroyeri Brest'in, komünist Çin ile demokratik olarak yönetilen Tayvan adasını ayıran su yolunu geçtiğini belirtti.

Tayvan Savunma Bakanlığı, şu anda bu konu hakkında yorum yapamayacağını belirtti. Kanada ve Avustralya orduları ise Reuters'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Global Times, “Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun tüm geçişi izlemeye ve gözlemlemeye devam ettiğini, durumun tamamen kontrol altında olduğunu” ifade etti.

ABD Donanmasına ait gemiler ve bazen Kanada, İngiltere ve Fransa gibi müttefik ülkelerin gemileri, bu ülkelerin boğazı uluslararası bir su yolu olarak kabul etmeleri nedeniyle, yaklaşık ayda bir kez boğazdan geçmektedir.

Tayvan da adayı uluslararası bir su yolu olarak görüyor. Adayı bir eyalet olarak kabul eden Çin ise stratejik su yolunun kendi karasularının bir parçası olduğunu belirtiyor.