Irak’ta son günlerde bazı Sünni siyasetçilerin yolsuzluk ve terör suçlarından beraat etmesi, ‘siyasetin yargı kararları üzerindeki etkisini’ yeniden gündeme getirdi

Irak yargısı, kendisine yöneltilen suçlamaları reddederek, hiçbir siyasi etkinin altında kalmadığını vurguladı.

Sünni isimlerle yapılan uzlaşı anlaşmaları Irak gündemini meşgul ediyor
Sünni isimlerle yapılan uzlaşı anlaşmaları Irak gündemini meşgul ediyor
TT

Irak’ta son günlerde bazı Sünni siyasetçilerin yolsuzluk ve terör suçlarından beraat etmesi, ‘siyasetin yargı kararları üzerindeki etkisini’ yeniden gündeme getirdi

Sünni isimlerle yapılan uzlaşı anlaşmaları Irak gündemini meşgul ediyor
Sünni isimlerle yapılan uzlaşı anlaşmaları Irak gündemini meşgul ediyor

Irak’ta son günlerde siyaset ve yargı çevrelerinin gündemini, yolsuzluk ve terör gibi suçlardan beraat eden Sünni siyasetin ve aşiretlerin önde gelen isimleri meşgul ediyor. Savcılığın haklarında ağırlaştırılmış hapis ve idam arasında değişen cezalar istediği bu isimlerin beraat etmesi, ülkede etkili siyasi partiler ile yargı arasında bir ‘anlaşma yapıldığı’ iddialarını da beraberinde getirdi.
Bu konudaki iddialar ve tartışmalar yaklaşık iki hafta önce Eski Maliye Bakanı Rafi el-İsavi’nin serbest bırakılmasıyla başladı. 2003 sonrasında önde gelen Sünni liderlerden biri kabul edilen İsavi, 2013’ten bu yana yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla yargılanıyordu. İsavi’ye yakın isimler ise bu suçlamaların dönemin Başbakanı Nuri el-Maliki’nin ona kurduğu bir ‘komplo’ olduğunu öne sürüyor.
Duleym aşireti lideri Ali el-Hatim Süleyman’ın Bağdat’ta görülmesi üzerine bu konudaki tartışmalar iyice alevlendi. Süleyman hakkında 2013’ten bu yana tutuklama kararı olduğu biliniyor. Nitekim Süleyman o yıl ülkenin batısındaki Anbar vilayetinde düzenlenen Bağdat hükümeti karşıtı protestolara öncülük ediyordu.
O dönemki protestoların en hararetli savunucuları arasında yer alan Süleyman, protestocuların hükümeti düşürme taleplerine atıfta bulunan ‘Geliyoruz Ey Bağdat!’ sloganını atmıştı. Hükümet güç kullanarak bu protestoları dağıttı ve ardından 2014’te Anbar’da ve diğer bölgelerde DEAŞ yükselişe geçti.
İsavi ve Süleyman’ın yanı sıra hakkında terör suçlaması bulunan ve şu anda Türkiye’de ikamet eden Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi için de benzer bir kararın çıkacağına dair söylentiler dolaşıyor. Ayrıca 2013 yılında Anbar vilayetinin merkezi Ramadi’de iki güvenlik unsurunun evine baskın yaptığı sırada söz konusu iki unsurun ve kardeşinin ölmesi üzerine hapse giren eski Milletvekili Ahmed el-Alvani hakkında da beraat kararının çıkacağı iddia ediliyor.
Haşimi, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Zorlu siyasi kriz için kişisel bir menfaatimin olmadığı aydınlatıcı bir siyasi çıkış yolu önermiştim. 1 Aralık 2011’den bu yana yargı önüne çıkmak için adil yargılanma talebinde bulunuyorum. Kimseden bir af beklemiyorum. Ben masumum ve gerekçeler siyasi. Ne zaman bu fırsat gerçekleşirse o zaman Irak’a ve ülkeme hizmet etmeye devam etmek için geri dönerim” ifadesini kullandı.
Haşimi, İsavi, Alvani ve Süleyman hakkındaki tüm kovuşturmaların 2011-2014 yıllarına ve Maliki hükümeti dönemine ait olduğu görülüyor.
Bu tür davaların çoğu siyasi gerekçelere dayanıyor. Söz konusu suçlamaların siyasi hasımların siyaset sahnesinin dışına itilmesi amacıyla kurgulandığı yönünde birçok değerlendirme yapılıyor. Bu tür değerlendirmelere öfkelenen Yüksek Yargı Konseyi, çıkardığı beraat kararları nedeniyle halk ve siyasi çevrelerin büyük bir kesiminin kendisine yönelttiği suçlamaları reddetti.
Yüksek Yargı Konseyi, dün (cumartesi) yaptığı açıklamada, çalışma mekanizmalarının sanık lehine veya aleyhine hiçbir siyasi etki altında olmadığını vurguladı.
Yüksek Yargı Konseyi tarafından yapılan açıklamada tüm davalara ve sanıklara, sanığın şahsından, siyasi veya sosyal statüsünden ve görevinden bağımsız olarak hakkında elde edilen ve soruşturma evrakı ile dava dosyasına eklenen hukuki deliller üzerinden değerlendirildiği ifade edildi. Ayrıca açıklamada, siyasi mercilere ve isimlere, sosyal medya hesapları üzerinden veya sahte hesapların arkasına gizlenerek Yüksek Yargı Konseyi’nin adını aralarındaki siyasi anlaşmazlıklara ve medya tartışmalarına alet etmeme, denetimsiz medya üzerinde yalan bilgilerle ulusal kamuoyunu yanıltmama, yargının adını partiler ve kişiler arası rekabetin konusu yapmama çağrısında bulunuldu.
Açıklamada, bazı çevrelerin söz konusu sanıkları belli şartlarda savunurken daha sonra kendisiyle çelişerek başka şartlarda aynı sanığa karşı çalıştığı ve bu davranışın aslında tüm davalara karşı ulusal menfaatten uzak bir biçimde dar çıkarlara pozisyon alındığının göstergesi olduğu belirtildi.
Beraat kararları sonrası ‘uzlaşma veya anlaşma’ olduğu iddiaları sıkça dillendirildi. Halk, sosyal medya üzerinden bu kararları sert bir dille eleştirdi ve siyasi güçleri bu süreci tertip etmekle suçladı. Siyaset dünyasına gelince, ‘uzlaşı’ adımının en çok Takaddum (İlerleyiş) Partisi’nin Sünni lideri ve Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi’yi etkileyeceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Nitekim Halbusi geçtiğimiz günlerde Takaddum Milletvekili Leys ed-Duleymi’yi “parti liderinin talimat ve kurallarına uymama ve partinin iç tüzüğüne aykırı davranışlarda bulunma” suçlamasıyla partiden ihraç etme kararı almıştı. Kaynaklar, ihraç kararının arkasında, Duleymi’nin, Halbusi’nin en büyük siyasi hasmı olan Hatim es-Süleymani ile Bağdat’ta görüşmesi olduğunu aktardı.
Siyaset ve yargı koridorlarında Süleyman hakkında çıkan beraat kararının, Mukteda es-Sadr ve Mesud Barzani ile ittifak kuran Halbusi’yi hedefe koyan Şii Koordinasyon Grubu liderlerinin baskısıyla alındığı söylentileri dolaşıyor. Bu liderlerin başında da Nuri el-Maliki geliyor. Fakat Maliki’nin Ofis Müdürü Hişam er-Rikabi, dün yaptığı açıklamada, Maliki ve Süleyman’ın Bağdat’ta görüştüğü yönündeki iddiayı kesin bir dille yalanladı.
Rikabi, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Nuri el-Maliki’nin Ali Hatim es-Süleyman’ı karşıladığı yalanının bu şekilde ısrarla dillendirilmesi, Süleyman’ın Bağdat’ta bulunmasından rahatsız olan ve Anbar’a dönmesinden endişelenenlerin olduğunu gösteriyor. Bağdat’a gelmek isteyenlere izin verme yetkisi Maliki’nin elinde değil. Çünkü o bugün bu tür davalara müdahale etmesine izin verecek herhangi yürütme makamına sahip değil” ifadelerini kullandı.
Süleyman Bağdat’a gelişinin birinci gününde buradaki ofisinde Ulusal Diyalog Cephesi Başkanı ve Eski Başbakan Yardımcısı Salih el-Matlak’ı ağırlayarak ilk siyasi adımını attı.
Süleyman daha önce Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda, Anbar vilayetinde son yıllarda büyük bir popülarite elde eden Halbusi’ye işaret ederek, “Normalleşme ve bölünme projelerinin sahiplerinin ve (Sünni) bileşenin haklarını çalanların beklemeyeceği bir tepkiyle tahakküm ve sindirmelerle mücadele edeceğiz. Liderlik iddiasında olanlar bunun son fırsat olduğunu anlamalılar” ifadesini kullandı.



Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?
TT

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Colin P. Clarke

Lübnan ve Suriye’nin bazı bölgelerinde salı günü gerçekleştirilen eş zamanlı bir saldırıda, Lübnan’daki Hizbullah Hareketi tarafından kullanılan yüzlerce çağrı cihazı peş peşe patladı. Saldırıda en az 10 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.

Birçok kişi saldırının neden şimdi düzenlendiğini ve saldırının zamanlamasının daha geniş bir anlamı olup olmadığını merak ediyor.

İsrail, ABD'nin daha geniş çaplı bir operasyonun, bölgede topyekûn bir savaşa yol açabileceği yönündeki uyarılarına rağmen, Hizbullah’ın saldırılarını önlemenin savaştaki hedeflerinden biri olduğunu açıkladı. Çağrı cihazı saldırısı İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüteceği uzun vadeli bir askeri harekatın başlangıcı olabileceği gibi, İsrail ile İran'ın vekilleri arasında uzun süredir devam eden gölge savaşının son gizli operasyonu da olabilir. İsrail, saldırıyı fark edilmeden gerçekleştirilebileceği zaman aralığı sınırlı olduğu için de böyle bir saldırı düzenlemiş olabilir.

İsrail'in istihbarat servisi Mossad için bu saldırı, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısında yaşanan başarısızlıklar nedeniyle ciddi şekilde zedelenen itibarını iyileştirme yolunda atılan sağlam bir adım olabilir. Saldırı aynı zamanda bir casus romanından fırlamış gibi görünüyor. Mossad'ın böylesine büyük ve dramatik bir operasyonu nasıl gerçekleştirebildiğine dair çok sayıda hipotez ortaya atıldı. Patlayıcıların çağrı cihazlarına üretim aşamasında mı yoksa tedarik süreci sırasında mı yerleştirilmiş olabileceğini henüz bilmiyoruz.

Hizbullah, İsrail'in siber saldırılarına karşı önlem amacıyla çağrı cihazları gibi eski iletişim araçlarını kullanıyordu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın alternatif iletişim araçları kullanmaya çağırdığı Hizbullah üyeleri 7 Ekim saldırısının ardından cep telefonu kullanmaktan büyük ölçüde kaçındılar.

Bazı kişiler cihazlara sızan kötü amaçlı yazılımın pillerin aşırı ısınmasına ve sonunda patlamasına neden olduğunu düşünüyor. Oysa saldırı titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi. Saldırının anlık etkisi ne olursa olsun, ortaya çıkan tablo Hizbullah'ın paranoyasını arttıracak ve Mossad'ın gelecekte yapabileceklerine karşı daha fazla temkinli olmasına yol açacak. Hizbullah'ın bu saldırının ardından iç güvenlik aygıtında bir revizyona gidebilir, operasyonel güvenliğindeki boşlukları gözden geçirebilir ve üyelerinin yeteneklerini arttırmaya çalışabilir. Tüm bunlar aynı zamanda Hizbullah içinde kan dökülmesine yol açabilir ve içeride bir casus avı başlayabilir. Bu da İsrail istihbaratı için bir başka kazanç olacaktır.

Saldırı, titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında Tahran'da düzenlenen suikastta olduğu gibi çağrı cihazı saldırısının arkasındaki nedenlerden biri de Mossad'ın prestijini yeniden kazanma konusundaki kararlılığıydı. İsrail istihbaratı 7 Ekim 2023 saldırısından önce her şeye gücünün yetebileceği yönünde güçlü bir imaja sahipti. Mossad efsaneleri, Steven Spielberg yönettiği Münih ve Netflix yapımı Kaos gibi popüler casusluk filmleriyle ekranlara taşınmıştı.

İsrail'in hedef odaklı suikastlarında, geçtiğimiz ocak ayında Beyrut'ta Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcı Salih el-Aruri, temmuz ayı sonlarında yine Beyrut'ta Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür ve Şükür’den kısa bir süre sonra da İsmail Heniyye öldürüldü.

dfv fdev
Patlayan çağrı cihazlarından birinden geri kalanlar Beyrut'ta sergilendi, 18 Eylül (AFP)

İsrail'in gizli operasyonlarının Mossad'ın imajını iyileştirmenin yanı sıra daha pratik bir etkisi de var. Saldırı büyük olasılıkla Hizbullah'ın komuta ve kontrol merkezini yok etti. Bu da öngörülebilir gelecekte Hizbullah için büyük iletişim sorunlarına yol açacak. Dahası, salı günü gerçekleşen saldırıda yüzlerce Hizbullah üyesi yaralandı. Bazılarının parmaklarının ya da ellerinin koptuğu ya da geçici de olsa sahadan uzaklaşmalarına neden olan başka yaralanmalar gibi fiziksel bozukluklara sebep olduğu şüphesiz.

Yemen'deki Husiler, Irak ve Suriye'deki milisler ve İran'ın diğer vekilleri daha fazla önlem almaya başlayacaktır. Bu durum söz konusu grupların birbirleriyle iletişim kurma şekillerinde değişikliklere yol açarak koordinasyon düzeylerini doğrudan etkileyebilir ve saldırı düzenleme kabiliyetlerini engelleyebilir.