Libya'da terör eylemlerinin yeniden artmasından korkuluyor

Libya dışındaki bazı liderin geri dönüşü, ülke içinde halihazırda süren gerilimi daha da artırıyor.

Libya Savaş Grubu'nun eski lideri ve Vatan Partisi Genel Başkanı Abdulhakim Bilhac başkent Trablus'a geri döndü. (AFP)
Libya Savaş Grubu'nun eski lideri ve Vatan Partisi Genel Başkanı Abdulhakim Bilhac başkent Trablus'a geri döndü. (AFP)
TT

Libya'da terör eylemlerinin yeniden artmasından korkuluyor

Libya Savaş Grubu'nun eski lideri ve Vatan Partisi Genel Başkanı Abdulhakim Bilhac başkent Trablus'a geri döndü. (AFP)
Libya Savaş Grubu'nun eski lideri ve Vatan Partisi Genel Başkanı Abdulhakim Bilhac başkent Trablus'a geri döndü. (AFP)

Zayed Hediyye
Libya'da son on yılın en tartışmalı ismi olan Abdulhakim Bilhac, bugün muğlak, geleceği belirsiz, siyaset sahnesinde hareketli ve karmaşık bir havanın hakim olduğu bir dönemde beş yıl önce ayrıldığı başkent Trablus'a geri döndü. Trablus’taki silahlı grupların liderlerinden biri olan ve onlarca yıl boyunca Libya'daki terörist grupların ‘vaftiz babası’ olarak görülen Bilhac’ın ülkenin yeni bir siyasi bölünmenin eşiğine geldiği bir dönemde Libya’ya dönüşü pek çok soru işaretini de beraberinde getirdi.

Bilhac’ın dönüşü tartışmaya yol açtı
Libya Savaş Grubu'nun eski lideri ve Vatan Partisi Genel Başkanı Abdulhakim Bilhac, beş yıl önce ikamet etmek üzere gittiği Katar’ın başkenti Doha'dan başkent Trablus'a döndü. Sosyal medyada, Bilhac’ın Mitiga Uluslararası Havaalanı’nda çevresinin Libya Savaş Grubu'ndaki bazı destekçileri, akrabaları ve yoldaşlarından oluşan çok sayıda silahlı kişiyle çevrilerek büyük bir kalabalık tarafından karşılandığını gösteren videolar yayınlandı.
Trablus'a gelişinin ardından ‘mevcut krizden barışçıl bir şekilde çıkabilmek için diyalog ve destek’ çağrısında bulunan Bilhac, Libya’daki tüm etkin taraflarla, herhangi bir siyasi çıkardan uzak olarak güç paylaşımı ve Libyalıların birliğinin tehdit edilmesi ile ilgili görüşmeler yapmaya devam edeceğini söyledi. Bu açıklama, Bİlhac’ın 1990’lı yıllarda bir süre Afganistan'a gitmesine neden olan ve uzun yıllar sahadaki aktif çalışmanın ardından 2012 yılında başladığı siyaset sahnesinde yoluna devam etmeyi istediğinin bir göstergesi olarak görüldü.
Bilhac’ın, Libya Başsavcılığı tarafından adının ülkenin güvenliğini ve istikrarını bozan suçlar işlediği şüphesiyle arananlar koyulmasının ardından 2017 yılında Libya’dan ayrıldı. Bilhac’ın adı aynı yıl Libya Temsilciler Meclisi (TM) tarafından bu konuda yayınlanan listede olduğu gibi terörle mücadele çağrısında bulunan dört ülkenin ‘terörist listesinde’ yer aldı.
Bilhac, Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden önce, terörizm ve Libya Savaş Grubu'nun rejim karşıtı eylemlerine liderlik etmek suçlamasıyla yıllarca hapis yattı. Libya 2011 yılındaki devrimin ardından Trablus'taki Askeri Konsey'e başkanlık etti. Askeri Konsey, Trablus’taki silahlı birliklerin çoğuna komuta ediyordu. İlerleyen yıllarda, bir siyasi parti, bir hava yolu şirketi ve bir televizyon kanalı kurdu. Tüm bu maliyetli faaliyetlere harcadığı büyük servetin kaynağına dair birçok soru gündeme geldi.

Eleştiriler ve şüpheler
Bilhac'ın ülkenin içinde bulunduğu mevcut koşullarda Trablus'a dönmesi, neden döndüğüne dair çok sayıda yorumun yapılmasına neden oldu. Bazıları, siyasi çatışmanın yoğunlaşması ve özellikle başkent ve çevresinde gergin güvenlik durumunu dönüşünün nedeni olarak gösterdi.
Libya Ulusal Eylem Grubu Başkanı Halid et-Tercuman, Bilhac’ın dönüşü ile ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Bu tartışmalı bir dönüş. Çünkü daha önce açıklanmadı. Muhammed Busidra ve Sami es-Saadi gibi Libya Savaş Grubu'nun diğer liderlerinin geri dönüşüyle aynı zamana denk geldi. Libya’nın kritik bir süreçten geçtiği bir zamanda Trablus'a neden geldikleri konusunda kafa karışıklığı söz konusu. Bilhac’ın dönüşünün, Roma'dan iki askeri uçağın Mitiga Uluslararası Havalimanı'na geleceği ve İtalyan güçlerinin Trablus'ta konuşlandırılacağına ilişkin basında sık sık çıkan haberlerle çakışması dikkat çekici. Tüm bunların anlamı ne? Amaç Bilhac’ın halen üzerlerinde etkili olduğu radikal grupları sakinleştirmek mi yoksa halen sahnede olmaları bir tür güç gösterisi mi? Trablus'taki mevcut manzara, birkaç sinyal gönderirken bu gelişmeler ve amaçları hakkında soru işaretleri yaratıyor. Acaba siyasal İslamcıların önümüzdeki süreçteki olası bir çözüme dahil edilmesi ve siyasal İslamcı gruplarla durumu ayarlayana kadar Fethi Başağa’nın Trablus'a girmesine izin verilmemesi mi hedefleniyor?”

Yeni bir aşamanın tesis edilmesi
Libyalı siyasi analist Ahmed Cuma Ebu Arkub, Bilhac’ın Trablus’a dönüşünü, ‘Libya'da yeni bir siyasi söylem ile istisnasız herkesi kapsayacak şekilde siyasi katılım çemberinin genişletildiği yeni bir süreç olarak’ değerlendirdi. Ebu Arkub, Bilhac'ın beş yıllık bir aradan sonra ülkesine ‘mevcut siyaset sahnesinde kendisine bir yer edinme arayışı için geldiğini’ düşünüyor. Ebu Arkub, sadece Libya'da değil, Kuzey Afrika'daki en önemli liderlerden biri olarak kabul edilen Bilhac’ın radikallerin siyasi yüzü olabileceğini öne sürdü.

Anlamsız bir dönüş
Libya Özgür Ulusal Kongre Partisi Genel Sekreteri Fethullah es-Saadavi, Abdulhakim Bilhac’ın dönüşünün amacına ilişkin tüm şüpheci görüşlere katılmadığını ve Bilhac’ın dönüşünün ‘hiçbir şey ifade etmediğini’ söyledi. Saadavi, kısa bir süre önce Trablus’a dönen Bilhac’ın artık eski gibi ağırlı ve nüfuzu olan bir isim olmadığını, siyasal İslamcı hareketin Libya’da sona erdiğini ve dezavantajlarının ortaya çıktığını, ötekileştirici bir eğilim olarak göründüğünü ve bu konunun tüm Libya için net olduğunu belirtti. Libya’daki mevcut anlaşmazlığın yeni bir savaşa yol açmayacağını vurgulayan Saadavi, bazılarının Bilhac'ın dönüşüne dair dile getirdikleri korkuların abartılı olduğunu, çünkü Bilhac’ın artık yerel ve uluslararası bir ağırlığının olmadığını vurguladı.

Petrol krizinde olumlu sinyaller
Libya’nın doğusunda ve güneyinde bazı petrol sahalarının ve limanların kapatılması krizinde de yeni gelişmeler yaşandı. Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Petrol ve Gaz Bakanlığı, mevcut krizin çözümüne yönelik olumlu sinyaller verdi. Bakanlık, çalışmaları askıya alınan petrol sahaları ve limanlarda üretimin birkaç gün içinde yeniden başlayacağını duyurdu. Duyuru, Petrol ve Gaz Bakanı Muhammed Ahmed Avn’ın 24 Nisan Pazar günü, petrol sahalarının ve limanların kapatılması meselesini ele almak üzere oluşturulması talimatı verdiği komite ile yaptığı toplantının ardından yapıldı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre bakanlığın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Komite üyelerinden oluşan heyet, petrol sahalarına bitişik bölgelerin ileri gelenleriyle görüştü ve taleplerini dinledi. Ardından Bakan Avn’a brifing veren heyet üyeleri, görüşülen taraflarla son dönemde tekrarlayan kapanma krizine son verecek nihai bir anlaşmaya varma sürecine girdiler.”

Petrol üretiminin yeniden başlaması için gerekli koşullar
Bakanlığın duyurduğu bu umut verici haberle birlikte, Fethi Başağa başkanlığındaki yeni İstikrar Hükümeti, ‘Petrol Hilali’ bölgesinin liderleri ve ileri gelenlerinin, Temsilciler Meclisi'nin (TM) atadığı Başbakan Başağa’yı, onları bazı petrol sahalarında ve limanlarda üretim ve ihracatı durdurmaya iten talepler için temsilcileri olarak görevlendirdiklerini açıkladı ve petrol üretiminin yeniden başlaması için sundukları bazı şartları duyurdu. Başağa'nın basın ofisi tarafından yapılan açıklamada Petrol Hilali bölgesinin liderleri ve ileri gelenlerinin Başağa ve İstikrar Hükümeti üyeleriyle görüştüklerini ve görüşme sırasında Libya hükümetine desteklerinin yanı sıra yolsuzluk ve hizmet yetersizliği, kamu parasının israfı ve özellikle doğu bölgesinde vatandaşların maaşlarının ödenmesinin engellenmesi konusundaki çekincelerini ifade ettikleri belirtildi.
Açıklamaya göre Petrol Hilali bölgesinin liderleri ve ileri gelenleri, Başağa ve hükümetinden petrol sahalarının ve limanların kapatılmasına yol açan bu temel sorunları ele almalarını talep ettiler. Ayrıca TM tarafından atanan ve 1 Mart 2022'de güvenoyu alan İstikrar Hükümeti, başkent Trablus’ta göreve başlayana kadar petrol gelirlerinin Ulusal Petrol Kurumu’nun (NOC) Libya Merkez Bankası'ndaki hesaplarında kalmasının sağlanması halinde petrol üretimine izin vermeyi taahhüt ettiler.



Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
TT

Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)

Tevfik eş-Şenvah

Yemen’in meşru hükümeti ve Husiler, on yılı aşkın bir süredir Yemen'in başına bela olan yıkımın sorumlusu olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-Eryani dün yaptığı açıklamada, İran destekli Husilerin 2014 yılındaki darbeden bu yana ‘Yemen'in altyapısı ve ekonomisindeki yıkımın başlıca nedeni olmakla’ suçladı.

Aynı zamanda uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin sözcüsü olan Eryani, Husilerin kurtarılmış bölgelerdeki hayati tesislere sistematik saldırılar düzenlediğini, örneğin 30 Aralık 2020 tarihinde Aden Uluslararası Havalimanı'na İran yapımı balistik füzelerle düzenledikleri saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 110 kişinin de yaralandığını ve havalimanının altyapısının zarar gördüğünü söyledi. Husilerin 2022 yılında da Hadramut ve Şebva'daki petrol ihracat edilen limanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını belirten Eryani, bunlar arasında insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler kullanılarak ed-Debba ve Neşime limanlarına yönelik saldırıların da olduğunu ifade etti.

Yemenli Bakan, söz konusu saldırıların Husilerin iddia ettiği gibi Yemen'i ya da Gazze'yi savunmak için değil, Yemen'i yok etmeyi, halkını yoksullaştırmayı ve bölgenin güvenliğini baltalamayı amaçlayan İran gündemini uygulama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi.

Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları da dâhil olmak üzere çeşitli maceraperestliklerinin, ABD ve İngiltere tarafından ‘Refahın Muhafızı Operasyonu’ kapsamında geçtiğimiz yıl ocak ayında başlayan askeri saldırılarını tetiklediğini söyleyen Eryani, bu saldırıların yıkımın birincil nedeni olmadığını, daha ziyade Husilerin saldırılarına karşı bir yanıt olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, Yemen halkının çektiği acılardan başta Yemen’in meşru hükümeti olmak üzere ABD ve müttefiklerinin sorumlu olduğunu söyledi. ABD merkezli haber kanalı NBC tarafından aktarılan Husilere bağlı medya organlarının haberlerine göre Husiler, 17 Mart 2025 tarihinde 53 kişinin ölümüne ve 98 kişinin yaralanmasına neden olan ABD’nin son saldırılarını ‘suç teşkil eden saldırganlık’ olarak nitelendirdi. Kızıldeniz’deki gemilere ve askeri hedeflere yönelik saldırılarının dış müdahaleye ve Gazze'ye uygulanan kuşatmaya karşı savunma amaçlı bir yanıt olduğunu vurgulayan Husiler, Filistinlilerle dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Medyada yer alan haberlere göre Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik saldırıları ülke içindeki popülariteleri ve saflarına savaşçı çekme hızını arttırdı. Uluslararası toplumu kendileriyle etkileşime girmeye zorladılar ve Yemen'in resmi hükümeti olarak tanınmamalarına rağmen popüler bir yankı uyandırdılar. Nüfuzları zayıf olmasına rağmen İsrail'e füze atmalarının ardındaki gizli amaçlarından biri de buydu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği habere göre Yemen hükümeti, İran'ı, ‘Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ederek Husileri İHA ve balistik füzeler gibi çeşitli silahlarla desteklemekle’ suçluyor. Buna karşın İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, İran medyasına yaptığı açıklamada, Tahran'ın Husilerin kararlarını doğrudan kontrol ettiği iddialarını reddederek Husilerin kararlarını bağımsız bir şekilde aldıklarını vurguladı. Ancak Yemen hükümeti çevreleri İran'ın desteğinin Husilerin eylemlerinin ana kaynağı olduğunda ısrar ediyor.

Yemen hükümeti, ABD'nin hava saldırıları sonucunda Husilerin kontrolündeki limanlarda meydana gelen ağır kayıpların ardından ‘Husiler Yemen'e yıkım getiriyor’ etiketiyle (hashtag) bir sosyal medya kampanyası başlattı. Kampanyanın amacının ‘Husilerin suçlarını ifşa etmek ve ülke kaynaklarına verdikleri zararın boyutlarını ortaya koymak, altyapı ile ekonomik ve sivil tesislerin tahrip edilmesinden ve bunların savaş amacıyla kullanılmasından onları tamamen sorumlu tutmak’ olduğu belirtildi.

Husiler cuma günü, ABD'nin Yemen'in batısındaki Hudeyde ilinde bir petrol ihracatı limanına gece boyunca düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 80'e yükseldiğini ve bu sayının Washington'ın bir ay önce başlattığı yoğun hava saldırılarının en ölümcülü olduğunu açıkladılar.

Bu arada saldırılar şiddetlenmeye devam ederken, ABD ile İran arasındaki müzakereler Umman’ın başkenti Maskat'ın ardından Roma'da tüm hızıyla devam ediyor. Basında yer alan haberlerde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'la bölgedeki birçok karmaşık meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmesinin ardından gerilimin azalacağına dair umutlar ifade edildi.